Adanalılıktan Osmaniyeli olmaya yirmi yedi yıl önce geçiş yapsalar da birçok insan Osmaniye’nin il olduğundan hâlen bihaber... Peki, Osmaniye deyince akla Adana’dan başka ne geliyor? Milliyetçilik mi, Devlet Bahçeli mi yoksa Çukurova’mı, Yaşar Kemal mi? Peki ya tarihî yerleri, doğal güzellikleri...
“AKP kadroları; Milli bünyemizde açtıkları derin yaraların, Milli ekonomimizde açtıkları dipsiz kuyuların, Milli ahlak ve adalete verdikleri feci hasarların, Milli varlığımıza yönelik ağır tahribatların hesabını Yüce Divan’da ve mahkemelerde birer birer vereceklerdir. Bunların hesabını sormak da Milliyetçi Hareket Partililer için Türk milleti adına milli bir görev olacaktır. Bu görev için vakit yaklaşmaktadır. Tek başına iktidarın ışıkları görünmektedir.”
Bu sözler Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 4 Haziran 2015 tarihinde, memleketinde düzenlediği mitingdeki konuşmasından...
Köprünün altından çok sular akmış değil mi? Aynı konuşmada “AKP’ye oy vermiş vatandaşım, gel günaha ortak olma, bizimle yürü.” diyen Bahçeli, bu konuşmadan çok değil, sadece üç yıl sonra “günaha ortak olma”ya ve AKP’yle yürümeye karar vermiş. Osmaniye hep “MHP’nin kalesi” olarak biliniyor ama oy oranlarına baktığınızda AKP her zaman MHP’den çok oy alıyor bu ilde. Son seçimde AKP yüzde 33,19; MHP yüzde 28,45 almış. İkisini toplasanız yüzde 50’yi zar zor geçiyor.
Her ne olursa olsun Osmaniye’ye baktığınızda Devlet Bahçeli, il için önemli bir figür... Mesela Osmaniye’nin en görkemli meydanı “Devlet Bahçeli” ismini taşıyor ve Türkiye’nin en büyük Türk Bayrağı (600 metrekare) bu meydanda... Ama seveni de var, sevmeyeni de... Osmaniyelilerin Bahçeli hakkında görüşlerini merak edenler, YouTube kanalı Sokak Kedisi’nin “Devlet Bahçeli’nin Memleketi Osmaniye Bahçeli İçin Ne Diyor?” başlıklı sokak röportajlarına göz atabilir. Ben bu kadar tepki olabileceğini hiç düşünmemiştim. Gerçi son depremde de birçok can ve mal kaybı veren Osmaniyeliler, illerinin haberlerde anılmaması, yardımların gelmemesi, özellikle de Devlet Bahçeli tarafından sahiplenilmemelerine çok tepki göstermişti ama gösteri de ne oldu? Sonuçta insan merak etmeden duramıyor: Acaba Devlet Bahçeli Osmaniye’de doğmasaydı, ilin kaderi nasıl olurdu?
MİLLİYETÇİLİK VE MUHAFAZAKÂRLIK
Her ne olursa olsun milliyetçilik ve muhafazakârlık, bu ilin en çok yapıştırılan etiketlerinden... O kadar ilin valilik internet sayfasına baktım, ilk defa doğal güzelliklerin ve tarihî eserlerin anlatıldığı il tanıtım bölümünde “Şehitlerimiz” diye bölüm gördüm. Osmaniye’den bugüne kadar o kadar çok astsubay, uzman çavuş ve polis çıkmış ki ülkenin kolluk kuvveti ihtiyacının önemli bir kısmını bu il tek başına karşılıyor desek yalan olmaz. E tabi hâl böyle olunca acı haberin geldiği ev sayısı da hiç azımsanmayacak kadar çok. Bakın Osmaniyeli bir Ekşi Sözlük yazarı, bu durumu kendince nasıl analiz etmiş: “Yaşlı nüfus giderek artmakla birlikte bölgenin gençleri genelde polis veya asker olurlar. Bu durum sadece milliyetçi olmaktan kaynaklanmaz. Başka şanslarının olmamasından da kaynaklanır. Anadan, babadan miras kalmazsa veya iş kuracak sermayen falan yoksa mendil açıp dilenecek misiniz? Mecburen tüm riskler göze alınarak polis veya asker olunur. Şansı biraz daha yaver gidenler ise normal memur olur. Gönül ister ki her gencin hayali memur olmak yerine kendi işini kurup oradan yürümek olsun. Ama Türkiye gibi kapitalist gelişimden nasibini almamış olan karma ekonomili ülkelerde bu bile fazla maalesef.”
PLAKALAR 01’DEN 80’e
Osmaniye, Türkiye’nin sekseninci ili... Yani birinci ilin plakasını taşırken neredeyse sonuncu ilin plakasını taşır oldu (Sonuncu il, 81’le Düzce).
Aslında eski adı “Cebelibereket” olan Osmaniye 1 Haziran 1933 tarihine kadar da ilken ilçeye dönüştürüldü ve Adana’ya bağlandı. TBMM’de 24 Ekim 1996 tarihinde kabul edilen Kanun’la Osmaniye yeniden il oldu. Bu statü değişikliğinden sonra yatırımların da arttığı Osmaniye, son yıllarda inanılmaz göç aldı ve nüfusu 500 bini geçmiş durumda. Bu büyüme kimi Osmaniyeliyi memnun ederken çarpık yapılaşma, verimli arazilere dikilen binalar ve göçten dolayı kimisini de mutsuz ediyor. Hele ildeki Suriyelilerle arada büyük kavgalar çıkabiliyor. Hatta bir olayda “Biz bu mültecileri istemiyoruz.” diyen Osmaniyelilere komutanın “Konuşma!” diye bağırması üzerine büyüyen olayları belki hatırlayanlar vardır.
İNANABİLİYOR MUSUNUZ OSMANİYE AKDENİZ’DE
Dört komşusu Adana, Maraş, Antep, Antakya... Hepsi de büyükşehir... Bu üç büyük şehrin arasında sıkışıp kalan Osmaniye’nin Akdeniz Bölgesi’nde olduğunu duyanlar genelde çok şaşırıyor.
Ulaşımı çok kolay bir il... Birçok ilin geçiş noktasında; ister kara yoluyla ister trenle ulaşmak mümkün. Öyle ki komşularındaki havalimanlarına da ortalama iki saat civarında uzaklıkta... Bu, şehre gelişi kolaylaştırdığı gibi, Osmaniye’de sıkılanlar için de büyük bir fırsat... Yapacak bir şey mi bulamadın hafta sonu ver elini Adana, Maraş, Antep, Antakya... Yazın serinlemek isteyenler yaylaya gitmek yerine denize girmek isterse o da kolay... Hatay’ın Burnaz, Dörtyol plajları kırk dakika mesafede... Gerçi birisi de Ekşi Sözlük’te “İmkânı olanlar ise arada sırada Osmaniye’den Adana pavyonlarına gidiyor.” diye yazmış ama ben bu konulara girmeyeyim şimdi.
'ADANA OSMANİYE Mİ?'
“Osmaniye yazısı yazacağım.” dediğimde bir arkadaşım “Osmaniye neredeydi?” diye sordu. “Adana Osmaniye” deyince hemen anladı. Osmaniyelilerin de aslında “Nerelisin?” sorusuna verdikleri cevap genelde bu oluyor. Yanında “Adana” demezlerse karşılarındaki boş gözlerle bir süre bakabiliyor. Zaten çoğu insan yirmi yedi yıl önce Osmaniye’nin il olduğundan bihaber... Gerçi birçok ilin Osmaniye diye köyü ya da mahallesi olması da kafaları biraz karıştırıyor. E bir de İstanbul’da “Osmaniye” diye koca mahalle olunca bu kafa karışıklığı giderek artıyor. O nedenle “İsim-Şehir” oynarken “Osmaniye” yazarsanız saatler süren ikna çabalarına da hazır olun!
YAŞAR KEMAL, ADANALI MI, OSMANİYELİ Mİ?
Ne garip değil mi? Adana’dan çıkıp tarihe mal olmuş kişileri, doğal olarak “Adana” diye memleketlendirirken 1996’dan itibaren bazılarını ayırıp “Osmaniyeli” diye anmalıyız. Türkmen köyü Hemite’de tek Kürt ailenin çocuğu olarak doğan Yaşar Kemal de bu isimlerden biri... Hatta onun durumu biraz daha karışık. Kadirli, Osmanlı döneminde ve Cumhuriyet döneminde 1926’ya kadar Kozan’a bağlıymış. Yani 1923 doğumlu olduğu için, 1926’ya kadar Kozanlı, 1996’ya kadar Adanalı, sonrasında Osmaniyeli... Neyse kafa karıştırmaya gerek yok; sonuçta Yaşar Kemal sadece doğduğu köyü değil, tüm Çukurova insanını ve coğrafyasını anlatmış eserlerinde. Hatta ben ne anlatsam da boş, “İnce Memed”i ya da diğer eserlerini okuyanlar, Çukurova hakkında daha çok fikir sahibi olacaktır. En iyisi üstadın eserleri varken ben Çukurova kültürü üzerine atıp tutmayayım; o tadı Yaşar Kemal eserlerinden alın. Ama Hemite köyünde Yaşar Kemal Kültür Evi, Yaşar Kemal Parkı ve İnce Memed Heykeli olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. Yolunuz düşerse uğramamazlık etmeyin.
KADİRLİ KOZAN ADANA’YI BOZAN
Kadirli konusuna girmişken bir parantez daha açmam gerekiyor. Kadirlilerin Osmaniyeli olduklarını asla kabul etmedikleri, “Nerelisin?” sorusuna hâlen “Adanalıyık” diye cevap verdikleri herkesin takdiri. Hatta bir ara bu işi o kadar ileri noktaya götürmüşler ki Osmaniye’ye bağlanmamak için referandum istemişler; aralarında imza toplayarak, Meclis’e başvurmuşlar ama nafile... Yine de Kadirlilerin demokrasi beklentisini takdir ettim.
Kadirlilerin tek sorunları Osmaniye ile değil; çok çok eskiden bağlı oldukları Kozan’la da pek anlaşamıyorlar. Her ne kadar “Zarar gelmez okuyandan yazandan; adam çıkmaz Kadirli’den, Kozan’dan”, “Kadirli, Kozan, Adana’yı bozan” şeklinde her iki ilçeyi aynı kefeye konan sözler olsa da aradaki husumeti anlatan şöyle de bir fıkra var:
“Kozan’a bir gün şöyle demişler: ‘Bir şey iste, ne istediysen olacak ama iki katını da Kadirli’ye vereceğim.’ Kozanlı düşünür taşınır ve ‘O zaman gözümün birini almanızı istiyorum.’ diye cevap verir.”
Tabii bu fıkranın hangi ilçede anlatıldığına göre karakter birden Kadirlili olabiliyor.
Şu sözü de aktarıp bu konuyu kapatayım: “Bir Kadirlili, bir Kozanlı, bir de yılanı aynı çuvalın içine koymuşlar; yılan kaçmış.”
'ŞEHİRİMSİ KÖY, KÖYÜMSÜ ŞEHİR'
Gelelim yine Osmaniye merkeze... Osmaniye’nin nasıl olup da il yapıldığıyla ilgili eleştiriler çok ama Türkiye’nin yirmi civarı şehri hariç hemen hepsiyle ilgili aynı klişe sözler sarf ediliyor. “Türkiye’nin kesinlikle yaşanılmayacak şehirler sıralamasında ilk beşte olan il”, “Türkiye’nin en büyük köyü”, “Türkiye’nin en sıkıcı ili”, “İl görünümlü köy”, “Şehirimsi köy, köyümsü şehir”, hatta “yobazland” diyen de var. Eleştiriler elbette haksız değil ama hiçbir şey yaşadığınız toprakların zihniyetinden bağımsız değerlendirilemez sonuçta. İşte bu zihniyetin ürünü olarak belki de hangi parti olursa olsun, bir partinin o şehrin belediyesini kazanacağı ne kadar kesinse hizmet de o kadar azalıyor maalesef. Osmaniyelilerin de en büyük şikâyetleri, belediye hizmetleri... Şehirdeki ya da yayla yollarındaki çöpten kafayı yiyecek noktaya gelmişler. Ha bir de elektrik ve su kesintileri var ki bu nasıl açıklanır bilemiyorum.
EN BÜYÜK SOSYALLEŞME YERİ; OKULLAR!
Osmaniyeli gençlerin ise en büyük şikâyeti sosyal hayatın neredeyse sıfır düzeyde olması... Son yıllarda özellikle üniversitenin olduğu Fakıuşağı Mahallesi’nde birkaç öğrenci mekânı, İstasyon Caddesi’nde birkaç kafe ya da alışveriş merkezi açılmış da hiç kimse bunları yeterli bulmuyor. Çocukların ya da gençlerin aktiviteler düzenleyebileceği, kaliteli zaman geçireceği ya da bütün bunları bırakın sosyalleşebileceği elle tutulur bir yer yok. En büyük sosyalleşme yeri; okullar! Yukarıda da yazdığım gibi aranılan ürün veya hizmeti bulmak ya da sadece gezmek için tek çare çevre illere gitmek oluyor.
İlde bisiklet kullanımı çok yaygın, ha bir de Çin lokantaları! Şaşırdınız değil mi? Hemen aklınıza Pekin Ördeği, Kung Pao tavuğu, noddle, hot pot, ma po tofu gelmesin. Osmaniye’de seyyar kebapçıların hepsine “Çin lokantası” deniliyor. Ne dersiniz, Osmaniye’ye gidip Çin lokantasında kebap yemek de enteresan olabilir.
'CEZA YEME, FISTIK YE'
Osmaniye’nin Çin lokantaları gerekli şöhrete ulaşamamış olsa da yer fıstığı pek meşhur... Caddelerinde çeşitli fıstık heykelleri görebileceğiniz şehirde Emniyet’in “Ceza yeme, fıstık ye” tabelası görenleri caydırıyor mu bilmem ama gülümsettiği kesin.
Bu arada şehirde bir de Osmaniye Fıstığı Müzesi var. Görünce hemen anlarsınız zaten, mimarisi fıstık şeklinde. Müzede, hareketli balmumu heykeller, fıstıkçılığın dünyadaki ve bölgedeki gelişimini anlatan görseller, mini kafeterya ve ürün satış stantları yer alıyor. Turpuna, bici bicisine, simidine ve diğer mutfak lezzetlerine girmeyerek, sizleri gezdirmeye devam ediyorum.
MERKEZDE GÖRÜLECEK YERLER
Şehir merkezinde Osmaniye Kent Müzesi var. Osmaniye’nin sosyal hayatı, ticareti, siyaseti, tarihi, sanatı, tarımı ile ilgili çeşitli objelerin bulunduğu müzedeki Arasta Çarşısı’nda yöreye özgü eski zanaatlar balmumu heykellerle anlatılmaya çalışılmış.
Genelde ortaokul ve ilköğretim öğrencilerinin sınıf etkinliği olarak gittiği OKÜ Celil Atasever Oyuncak Müzesi’nin yanı sıra bir de millî mücadele temalı 2023 Açık Hava Müzesi var. Bu ilde her şeyin tanıtımı yetkililer tarafından “millî kültür” temalı şeklinde yapılıyor. Mesela Masal Park da “Türkiye’nin ilk ve tek millî kültür temalı parkı” olarak tanıtılmış.
KARATEPE-ASLANTAŞ MİLLİ PARKI
Karatepe-Aslantaş Milli Parkı, 1958 yılında Türkiye’nin ikinci ve en büyük parkı olarak ilan edilmiş. Piknik alanı olarak da kullanılan millî parkta nesilleri yok olmaya yüz tutan turaç kuşu ve karaca gibi bazı hayvanlar ile bodur meşe ve Halep çamı gibi ağaç türleri de bulunuyor. Türkiye’nin ilk açık hava müzesi olan, Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi de bu millî park içerisinde. Kapalı müze bölümü de var. Aslında günümüzde müze olarak geçen yer, MÖ 8. yüzyılda kendisini bölge hükümdarı olarak tanıtan Asativata tarafından kuzeyden gelecek saldırılara karşı bir sınır kalesi olarak yaptırılmış. Ancak MÖ 700 dolaylarında Asur saldırılarına uğramaktan ve yakılıp yıkılmaktan kurtulamamış.
Bu güzellikleri görmek için Kadirli’ye gitmelisiniz. Gitmişken de Karatepe Kilim Kooperatifi’ne uğrayabilirsiniz. Geleneksel motiflerin işlendiği “Karatepe Kilimleri”, köylü kadınlar tarafından dokunuyor.
Yine Bizans döneminde kilise olarak yapılan, Dulkadiroğulları döneminden itibaren cami olarak kullanılan, Roma, Bizans ve Türk İslam medeniyetlerinin izlerinin görüldüğü Ala Cami de Kadirli’de. Osmaniye’nin diğer bir tarihî camisi Ağcabey Cami ise Bahçe ilçe merkezinde... Gaffarlı Taş Köprü’yü görmek istiyorsanız da Sumbas’ın Gaffarlı köyüne gitmelisiniz.
KASTABALA ANTİK KENTİ
Kastabala Antik Kenti de Karatepe Müzesi yolu üzerinde bulunuyor. Kentte sürdürülen kazı ve araştırmalar, kentin sınırlarının güneyde Ceyhan Nehri, kuzeyde Karatepe, batıda Kırmıtlı Kuş Cenneti arasında genişleyen verimli ovayı kapsadığını ortaya koyuyor. Bugün görülen kalıntılar, tamamen Roma devrinden kalma... Antik kentin günümüze ulaşan antik yapı kalıntıları arasında en önemlisi ise sütunlu caddesi... 1994 yılında sütunlu cadde ve güney kilisesi neredeyse bölgeden geçirilecek su kanalları yüzünden yok olacakken kenarından beton taşıyıcı elemanlar üzerinden geçirilmiş. Ama bu çözüm de kısmen tahribat yaratmış.
Kırmıtlı Kuş Cenneti, Kastabala Vadisi’nde bulunan kuş alanlarından biri... Bölgede gözlemlenen önemli türlerden bazıları gece balıkçılı, yalıçapkını, alaca yalıçapkını ve İzmir yalı... Bölgede bugüne kadar tespit edilmiş 250 kuş türü bulunuyor.
KALE BOLLUĞU
Birçoğu harabe şeklinde olsa da Osmaniye’de tam bir kale bolluğu var. En meşhurları, Toprakkale... Adını bulunduğu ilçeden alıyor. İlk çağlarda Çukurova’yı Suriye’ye bağlayan yolu kontrol altında tutmak için yapılmış.
Bölgedeki Anavarza, Hemite (Amuda), Bodrum, Çardak kalelerinin görüş ve kontrol merkezi olması nedeniyle Orta Çağ’da Anavarza ile birlikte çok büyük önem kazanmış.
Osmaniye’nin diğer kalelerinin isimleri ise şöyle: Savranda, Mitisin, Kürek, Kurt, Kum, Karafenk, Kalkan, Kalealtı, Heçkeren, Hasanbeyli, Harun Reşit, Gebeli (Kötü), Esenli, Domuztepe, Çem, Bahçe Köyü, Bahçe, Babaoğlan Aşılı...
KARAÇAY ŞELALESİ
Osmaniye şehir merkezine dört kilometre mesafede bulunan Karaçay mesire alanından sonra üç buçuk kilometre uzunluğundaki tabiat parkının sonunda Karaçay Şelalesi bulunuyor. Yirmi beş metre yükseklikten dökülüyor. Arabanızı park ettikten sonra şelaleye ulaşmak için yürüyeceğiniz patikanın çevresinde Yaşar Kemal romanlarında bolca geçen Çukurova’ya has doğal bitkileri görebilirsiniz. Bir de Düziçi’nde Sabun Çayı Şelaleleri var ama buranın da en büyük sorunu piknikçilerin çöplerine etrafa atmalarından dolayı oluşan çöp yığınları...
DAĞLAR VE YAYLALAR
Osmaniye’nin etrafı Orta Toroslar ve Nur Dağları ile bunların uzantılarıyla epey engebeli... Nur Dağları’nın gerçek adı yabancı bir isim olduğu ve yöre halkı tarafından söylenemediği için Gâvur Dağı olarak ad biliniyor. Yine Nur Dağları’nın adı, Hitit ve Suriye metinlerinde, Amanos Dağları olarak da geçiyor.
İlin etrafını çevreleyen dağlarda da irili ufaklı pek çok yayla bulunuyor. Zorkun, Çukurova Bölgesi’nin ve Osmaniye’nin en büyük yaylası... Çam, sedir, köknar ağaçları içindeki yayla 1.650 metre rakımında ve yaz mevsiminde nüfusu seksen bine kadar ulaşıyor.
Sumbas-Bağdaş, Ürün, Fenk, Türkmenpınarı, Mitisin, Maksutoğlu, Beyoğlu-Savrungözü-Dokurcun, Almacık, Çığşar, Hasanbeyli-Almanpınarı, Osmaniye’nin diğer bilinen yaylaları... Bu yaylaların nüfusu da haziran ve eylül ayları arasında artıyor zira Osmaniyeliler yazın kavurucu sıcaklarından buralara kaçıyor.
Osmaniye’de bir de Haruniye Kaplıcaları bulunduğunu belirtip gezimizi Yaşar Kemal’in sözleriyle noktalandırıyorum:
“Dünya on binlerce çiçekli bir kültür bahçesidir; her çiçeğin ayrı bir rengi ve kokusu vardır. Bir çiçeğin koparılması bir rengin, bir kokunun yok olmasıdır. Tek dile, tek renge kalmış bir dünya hapı yutmuştur.”