Osmanlı'da ‘köy komünü’ deneyimi: Kesrevan ve Tanyus Şahin
Maruni ve Dürzi kaymakamlıkları arasında Osmanlı Valiliği vardır. Toprak ağalarının zulmü, işkencesi, angaryası bu dönemde doruk noktasına ulaşır. Aralarından en kötü şöhretlisi ise Kesrevan’daki ‘Hazın’ isimli aşirettir. Otuz köyün toprak sahibi olan Hazın aşiretinin zorbalığından bıkanlardan biri de Tanyus Şahin isimli bir demircidir. Köylüler Tanyus Şahin önderliğinde 1858 yılında ‘Kesrevan Cumhuriyeti’ni ilan eder, bölgede iki yıl boyunca bir çeşit ‘komün’ deneyimi yaşanır.
“Günaydın çocuklar, oturabilirsiniz. Dersimiz tarih. Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşanan ayaklanmaları işleyeceğiz bugün. Fransız İhtilalinden sonra yayılan milliyetçilikle birlikte Yunanlılar, Sırplar, Bulgarlar…”
Bugünkü yazımız da Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan ayaklanmalardan birini konu ediniyor. Ancak bu örnek, resmi tarihin paslı cümlelerle anlatabileceği bir ayaklanma değil. İşler biraz daha karmaşık, özellikle de ‘zararlı-yararlı’ denklemini aşamayanlar için.
Lübnan’da bulunan Kesrevan bölgesinde Tanyus Şahin isimli bir demircinin önderliğinde köylüler 1858 yılında ‘Kesrevan Cumhuriyeti’ni ilan eder. Her ne kadar iddialı bir kelime olsa da bölgede iki yıl boyunca bir çeşit ‘komün’ deneyimi yaşanır.
**
Ayaklanmanın sınıfsal karakteri daha sonra yaşanan olaylarla birlikte ‘dini’ motivasyon ile karışacaktır. Dolayısıyla bu deneyim hakkında “ilk birkaç gün iyiymiş de sonra bozmuş” diyenler de yok değil. Öyle ya da böyle, ayaklanmanın Osmanlı İmparatorluğu’nda özgün bir nitelik taşıması nedeniyle fazlasıyla incelemeye değer.
Fakat önce bahsi geçen yıllarda kabaca Lübnan’ın fotoğrafını çekmeye çalışalım. 19. Yüzyılın ikinci yarısında Lübnan’ın tarım arazileri ‘emir’ denilen bir avuç büyük toprak sahibinin kontrolündedir... İdari yapı ise ülkede kendine özgü bir sistem yaratmıştır. Kesrevan da dahil olmak üzere Marunilerin yoğunlukta olduğu bölge bir kaymakamlık; Dürzi çoğunluğun yaşadığı diğer bölge ise başka bir kaymakamlıktır. Her ikisinin arasında ise ‘tampon bölge’ olarak Osmanlı valiliği vardır. Zira Dürzi toprak sahipleri ile Maruni toprak sahipleri çıkarları kesiştiği vakit sık sık birbirleriyle karşı karşıya gelmektedir. Mezhepsel ayrım, sınıfsal çelişikleri din ile örtmeyi mümkün kıldığı için söz konusu durum Osmanlı’nın işine gelmektedir.
Toprak ağalarının zulmü, işkencesi, angaryası bu dönemde doruk noktasına ulaşır. Aralarından en kötü şöhretlisi ise Kesrevan’daki ‘Hazın’ isimli aşirettir. Otuz köyün toprak sahibi olan Hazın aşiretinin zorbalığından bıkanlardan biri de Tanyus Şahin isimli bir Maruni demircidir (kimi kaynaklar ‘baytar’ da diyor). Yarım yamalak okuma yazması olmasına karşın Şahin’in olağanüstü bir örgütçü yeteneği vardır. Pek çok köyde gizli komiteler kurar, bu komitelerin gizliliğini korumak için doğrudan ve sadece kendisi ile iletişimde kalmalarını sağlar. İleride çemberi biraz daha genişleterek ayaklanma anına hazırlanacaktır.
Tanyus Şahin önce toprak ağalarına ve Osmanlı valisine muhtıra verir. Aşiret liderleri,“Dayağın kaldırılması”, “Bayramlarda toprak ağalarına verilen haraçların kaldırılması”, “Devlete ödenen vergilerde eşitlik” gibi ılımlı sayılabilecek talepleri müzakere etmeye yanaşmaz. Tanyus Şahin bir kez daha bu istekleri toprak ağalarına ilettiğinde beklenmedik bir tepkiyle karşılaşır.
Köylüler, kötü senaryoda ağaların kendilerine karşı zor ile karşı gelmesi ve vuruşmayı öngörmüştür. Öyle de olur, ağaların malikaneleri yağmalanır. Depolardaki ipekler ve tahıllar köylülerce bölüşülür. Ancak karşı taraf fazla direnmeden pılını pırtını alır ve Beyrut’a sığınır. İşte Tanyus Şahin, beklemediği daha önceden planlamadığı bir senaryoyla karşı karşıyadır. Mevcut durumlarında kimi reformların yapılmasını dilerken toprakların ve iktidarın sahibi olmuştur. Kısa bir süre de olsa bu bölgede ‘cumhuriyet’ kurduklarını ilan eden köylüler kendi kendilerini yönetir. Üstelik Hazınlar karşısındaki ayaklanmanın ne kadar toplumsallaştığını fark eden Kilise’nin de desteğini arkalarına alırlar ve bu da işlerin boyutunu etkiler.
Ortadoğu’daki toplumsal hareketler üzerine çalışan Tarihçi Elizabeth F. Thompson, Justice Interrupted kitabında konuya dair şöyle yazıyor “Köylüler sadece kendilerine dayatılan yasadışı vergilerin geri ödenmesini değil, aynı zamanda hukuki düzenin geri gelmesini talep etti. En kayda değer yanı, Şahin’in Sultan’ın Tanzimatla birlikte bütün Osmanlı yurttaşlarına vadettiği eşitliği, ayaklanmayı haklı çıkarmak için kullanmasıdır. 1859’un başında, köylüler Hazınların mülklerini işgal etti, kendi bayraklarını ve tüfeklerini sallayarak feodal ağaları sürdü ve bir sanal köylü cumhuriyeti kurdu.”
Bu ifadelerin ardından Thompson biraz iddialı bir şekilde ‘ayaklanmanın Osmanlı imparatorluğundaki sıradan insanların kendi konumlarına dair görüşlerde bir değişimi gösterdiğini’ öne sürüyor. Böylesi keskin ifadelerden kaçınmak daha doğru olacaktır. Ancak yine de Kesrevan’daki ayaklanma, gerek başlangıç motivasyonu gerekse taleplerinin vardığı yer itibariyle oldukça dikkat çekicidir. Üstelik bir diğer önemli nokta ise işin mezhepsel kısmıdır.
Mehmet Emin Bozarslan, Savaşan Lübnan isimli kitabında şöyle yazıyor: “Kesrevan köylülerinin ayaklanmalarını başlangıçta, siyasal hasımları olan Maruni liderlerini ve özellikle de Hazınları zayıflatacağını düşünerek sevinçle karşılayan Dürzi liderleri, ayaklanmanın bir ihtilalci harekete dönüşmesinden, toprak ağaları olan Hristiyan liderlerin kaçmalarından, bölgedeki topraklarla birlikte yönetimin de köylülerin eline geçmesinden ve hele bir ‘halk hükümeti’nin kurulmasından sonra ürkmeye ve benzer bir hareketin kendi köylüleri arasında da baş gösterebileceğinden endişe etmeye başladılar”
Güneyde Dürzi köylerinde de toprak ağalarına karşı bölük pörçük ayaklanmalar yaşanır, ama bu örnekler dağınık ve kendiliğindendir, dolayısıyla toprak ağalarının baskısı ve Dürzi din adamlarının (ukkal) propagandası nedeniyle başarıya ulaşmaz. Ukkallar öfkeyi Güneydeki Marunilere yönlendirir, pek çok Hristiyan köylü katledilir. Bu, Dürzi toprak ağalarının kendi kurdukları düzeni korumak için bir kozdur. Fakat Kuzey’deki Marunilerin elindeki bölgelerde de yer yer durum farklı değildir. Kesrevan’daki Şahin, Dürzü ve Müslüman köyleri yağmalar. Gerisi kan revan… 1860 yılında ülkede ciddi bir iç savaş yaşanır. On binlerce kişi bu savaşta hayatını kaybeder. Nihayet Fransa dilediği fırsatı yakalar ve kendi etki alanını genişletmek için bölgeye çıkartma yapar. Zaten başka bir forma bürünmüş ayaklanma da böylece resmen ezilir. Bu çatışmalı sürecin ardından Lübnan’da mezhepsel düzenin temelleri biraz daha sağlamlaşacak, Batılı devletlerin bölge üzerindeki söz hakkı daha da artacaktır.
**
Doğru, Kesrevan deneyimi sonuç olarak mezhepçi bir perdenin altında kalmış, Lübnan’ı yabancı müdahaleye açmış ve mezhepsel ayrımları güçlenmiştir. Doğrudan ya da dolaylı sonuçları bunlar. Ancak bu ‘olumsuz’ sonuçların faturasını köylülerin ayaklanmasına keseceksek, hiçbir toplumsal olayı sağlıklı değerlendiremeyiz. Kaldı ki ayaklanmanın çıkış noktası ve sonrasında geçici de olsa bölgede örgütlenen toplumsal ilişkiler gerek zamansal gerekse mekânsal olarak özgün bir deneyim olarak incelenmeyi hak ediyor.
Bazen tarihsel bir olayın izi, kendisinden daha kudretli olabiliyor. Tanyus Şahin’in Lübnan için daha sonra ne ifade ettiğini sormak lazım belki de? Şöyle bir örnek verelim: Lübnan İç Savaşı’nda ‘ilerici’ güçlerin toplandığı Lübnan Ulusal Hareketi (LUH) tarafından 1977 yılında basılan bir posterde Tanyus Şahin’in fotoğrafına rastlıyoruz. Komünistlerin ve Arap milliyetçilerin de içerisinde bulunduğu LUH’un motor gücü, çoğunluğu Dürzilerden oluşan İlerici Sosyalist Parti’ydi. Bu partinin lideri ise, Dürzilerin güçlü ailelerinden birinden gelen, fakat ülkenin geleceği için daha farklı bir yol öngören Kemal Canbolat’tı. Bu posterde Dürzi lider Canbolat’ın fotoğrafı ile Tanyus Şahin’in fotoğrafı aynı karede yer alıyor.
Kesrevan için ‘komün’, Tanyus Şahin için ‘devrimci’ demek abartılı mıdır? Bunun basit bir yanıtı olmadığı için temkinli yaklaşmak ve iddialı yorumlardan kaçınmak gerekiyor. Ancak Canbolat’ın yanında Tanyus Şahin’in fotoğrafı yer alıyorsa eğer, bu bile başlı başına deneyime farklı bir anlam katıyor demektir.