Osmanlı’nın hangi borçlarını üstlenmiştik?
1949’da Dünya Bankası için Türkiye’nin bildirdiği verilerle hazırlanmış bir raporda, Cumhuriyetin üstlendiği borçlardan çoğunun Osmanlı döneminde kentleşme ve sanayileşme için harcanmış olduğu görülüyor. 1949’da bile Türkiye’nin toplam dış borcunun dörtte birini Osmanlı’dan kalan bu borçlar oluşturuyordu. Raporda, borçların 1949 yılı kuruna göre dolar karşılıkları yer alıyor.
Uluslararası Kalkınma Bankası Ekonomi bölümünden James J.Lynch’in hazırladığı, 21 Nisan 1949 tarihli Türkiye’nin Dış Borçlarının Tarihi adlı raporda yer alan bilgiler, Türkiye hükümeti ile kamuya açık olan diğer bilgilerin toplanmasıyla hazırlanmış ve Osmanlı’dan kalma borçların ekonomimizi nasıl etkilediğini göstermesi açısından kaynak niteliği taşıyor. Bu çalışmadaki verilerin tamamen doğru olmaması ihtimali bulunduğu, yani rakamların az çok farklı olabileceği, çalışmanın girişinde belirtiliyor.
1875 – 1877 arasında Osmanlı İmparatorluğu dış borçlarının bazılarını ödeyememişti. 1875’te dış borçların faizinin yüzde 50’sinin (borcun tamamı yaklaşık 1 milyar dolardı) nakit olarak ödenebileceği duyuruldu. Faizin geri kalanının, beş yıl için yüzde 5’lik hisse senedi (sertifika) olarak ödeneceği duyuruldu. Ertesi yıl hisse senedi basımı durduruldu ve tüm borcun, üçü hariç, hepsi askıda kaldı. 1881’de Düyun-u Umumiye (Osmanlı Kamu Borcu Yönetimi) kurularak dış borçların yabancı tahvil sahiplerine elde edilen gelirlerden ödenmesi sağlandı. Borçlular için bu yönde bir düzenleme yapılmasıyla borç, 252 milyon liradan yüzde 42 düşürülerek 106 milyon Osmanlı lirasına indirildi. Bu meblağa en az yüzde 1 sabit faiz uygulanacaktı ve faizin artırılması söz konusuydu. 1903’te borçlara bir düzeltme daha yapıldı. Borcun anaparası, 1914’te ödenmek üzere yüzde 30’dan yüzde 62,5’a indirildi (faizleri azaltıldı) ama sonraki faiz oranı yüzde 4’e yükseltildi. 1914’te Osmanlı Devleti I. Dünya Savaşı’na girdiğinde, tüm dış borç ödemeleri donduruldu, o zaman borcun tamamının 152 milyon lira olduğu, bunun yüzde 62’sinin Fransa’ya, yüzde 29’unun Almanya’ya; geri kalanın çoğunun İngiltere, Hollanda ve Belçika’ya olduğu hesaplanmıştı.
KAYBEDİLEN TOPRAKLAR BORÇTAN DÜŞÜLDÜ
1920 – 1922 arasında, 1915 – 1920 arasında tahvillerden gelen faizlerden (kupon) toplanmış gelirlerden borçların küçük bir kısmı ödenebildi. 1924’te Lozan Anlaşması ile I. Dünya Savaşı’nın sonunda kaybettiğimiz topraklar Osmanlı’dan kalan borca karşılık sayıldı. Lozan Anlaşması’nda tümü listelenen borcun 131 milyon lira olduğu hesaplanmıştı. Yeni kurulan Cumhuriyet bu borcun yüzde 65’inden sorumlu tutuldu. Borçların geri ödenmesi için yeniden görüşmeler yapıldı ve 1928’de bir anlaşma imzalandı. Ödemeler yıllık olarak yapıldığında 1929’da döviz karşılığıyla 8,8 milyon dolar olan borç, 1952’de 14,9 milyon dolara çıkacaktı.
1930’da finans krizi nedeniyle Türkiye, sözleşmedeki miktarın ödemesinde üçte bir oranında kesinti yaptı. Faiz oranı yüzde 7,5 olan, 962 milyon Frank değerinde yeni Türkiye bonoları çıkarıldı. 1 Nisan 1936’da bono sahiplerinin 5 yıl boyunca ödemelerinin sadece yarısını nakit olarak alabileceği, öteki yarısının Türk lirası veya Fransa’da kredi sağlayıcının hesabına yatırılmak üzere Türkiye’den ürün satın alınması biçiminde yapılabileceği duyuruldu.
KALAN BORÇLARIN ÇOĞU BONOYA ÇEVRİLDİ
Osmanlı döneminde yapılan İzmir Kasaba demiryolundan kalma borç, Mayıs 1934’te yapılan anlaşmayla yüzde 7,5’luk bonoya çevrildi. Bonolar, başka para birimine çevrilebilir Fransız frangıydı. Bu bonoların karşılığı, 1949’da bu rapor hazırlandığında ödenmiş durumdaydı.
İzmir Aydın demiryolundan kalma borç, Mayıs 1935’te yüzde 7,5’luk bonoya çevrildi. Bu bonolar Sterlin olarak çıkarıldı ama başka para birimlerine dönüştürülebilirdi. 1940’ta İngiltere ile yapılan anlaşmayla bonoların değeri değiştirildi. Resmi duyurulara göre 1935’ten kalma yüzde 7,5’luk bonolar, 1946’da yapılan duyuruyla geri ödendi.
II. Dünya Savaşı’ndan önce Türkiye’deki hükümet, savaşın uzun sürebileceğini dikkate alarak, para birimini stabilize edebilmek için İngiltere ve Fransa ile bazı kredi anlaşmaları yaptı. Bu krediler dış ödemeler ile ordunun donatılması içindi. Ayrıca savaş esnasında savaş malzemesi tedariği için Almanya ile 100 milyon Mark değerinde anlaşma yapıldı. Bu krediler, raporda belirtildiğine göre, Türkiye’nin iç ve dış borçlarının üç kat artmasına neden oldu.
Türk lirasının iç ve dış alım gücü arasındaki farkı azaltabilmek için Eylül 1946’da para birimi düzeltmesi yapıldı, dövizle ödenebilecek borçlar yüzde 117’lik develüasyonun neredeyse kendisi kadar arttı. Diğer yandan Merkez Bankası’nın altın rezervinin revalüe edilmesiyle elde edilen artı gelirle, yaklaşık 280 milyon lira değerindeki faiz oranı sürekli değişen borçlar ödendi ve geri kalanları konsolide edildi. Böylece, daha önce kamu borcunun büyük bölümünü oluşturan 853 milyon liralık, faiz oranı sürekli değişen borçların en büyük bölümü bu şekilde kapatıldı.
1909 İSTANBUL BELEDİYESİ BORCU
1949’da hazırlanan ve Türkiye’nin bildirdiği verileri içeren bu belgede, Cumhuriyetin üstlendiği borçlardan çoğunun Osmanlı tarafından kentleşme ve sanayileşme için harcandığı görülebilir. 1909’da İstanbul Belediyesi’nin yaptığı bu borçlanma saraylar için olamaz çünkü Batılılaşma döneminde İstanbul’da inşa edilen sarayların hepsi 1909’dan çok önce yapılmıştı.
Bu belgeye göre 1909’da İstanbul Belediyesi için alınan borçların değeri Haziran 1948’de 2,5 milyon doları geçmişti; 1913’te belediye için alınan borçtan ise aynı tarihte ödenmemiş 84 bin dolar kalmıştı. Raporun hazırlandığı tarihte bu iki borcun ödemeleri devam ediyordu.
Bu raporda yer alan borçların ne kadarının nakit ne kadarının ürün satılması olarak ödendiği ayrıca diğer kaynaklarla karşılaştırılabilir. Yine de listelerde bulunan “bono karşılığında borçlanılan ülkede satılmak üzere ürün alınabilmesi” şeklindeki tanımlama, Türkiye’nin 1950’ye kadar milli gelirinin yarısının tarım ürünlerinden sağlandığı düşünüldüğünde, Osmanlı’dan kalan borçların çoğunun Cumhuriyet döneminde üretilen tarım ürünleriyle kapatılmaya çalışıldığını gösteriyor olmalı çünkü o dönemde satabileceğimiz en bol ürün tarım ürünleriydi. Bu şekilde borçların bir kısmının ürünle ödenmesi durumunda dış borçlarının çoğunun 1970’lerden sonra kapatılabileceği tablolardan görülebiliyor.
Bu belgenin ekler kısmında yer alan bir liste özellikle dikkat çekiyor. Buna göre 30 Haziran 1948 itibariyle Osmanlı’dan kalan ve halen ödenmekte olan borçların dolar karşılıkları şunlardı:
İstanbul Belediyesi kredisi, 1909 - 2,5 milyon dolar
İstanbul Belediyesi kredisi, 1913 - 125 bin dolar
Anadolu Demiryolları bonoları - 60 milyon dolar
Haydarpaşa Rıhtımı bonoları - 4,9 milyon dolar
Mersin, Tarsus, Adana bonoları - 83 bin dolar
İzmir rıhtımları - 36 bin dolar
Dünya Bankası’nın bir başka proje belgesinde yer alan bilgiye göre 31 Aralık 1949 itibariyle Türkiye’nin ödenmemiş dış borcu 236,7 milyon dolardı. Bu durumda, 1949’daki belgede yer alan bu üstteki liste, o dönemdeki dış borcumuzun en az dörtte birinin Osmanlı döneminden kalma olduğunu gösteriyor. Ayrıca bu belgede 1942’deki Varlık Vergisi’nin bu borçlardan birinin kapatılmasında kullanıldığına dair bir bilgi de bulunmuyor.
Kaynak: Lynch, James J..1949. Turkey's external public debt history (English). Economic department report; no. E36 Washington, D.C.: World Bank Group. http://documents.worldbank.org/curated/en/343381468172442093/Turkeys-external-public-debt-history