ÖSYM'nin sınav geleneği, 2011 YGS'nin hayaleti

AKP iktidarı, İstanbul seçimlerini yenileyerek attığı son kurşunun ardından, seçmenine adil olabileceğini mi gösteriyor, yoksa bu, kadrolar arası bir kavgadan mı ibaret?

Abone ol

Utku Can Akyol

31 Temmuz'da yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı'nın (2022- KPSS Lisans) "Genel Kültür ve Eğitim Bilimleri" oturumundaki bazı soruların Yediiklim Yayınevi'nin hazırladığı deneme sınavlarındaki sorularla birebir aynı olduğu sosyal medya kullanıcıları tarafından ortaya çıkarıldı. Ardından ÖSYM, alışıldık geleneği devam ettirerek iddiaları yalanladı.

Ancak bu kez ilginç biçimde, Cumhurbaşkanı talimatıyla Devlet Denetleme Kurulu olayla ilgili inceleme başlattı. Aynı gece, 3 Ağustos Çarşamba günü yayımlanan Resmi Gazete'de yayınlanan kararla ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Halis Aygün görevden alındı.

Çalışması gereken "devlet aklı" çalışmaya başlamıştı, Devlet Deneme Kurulu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu, soruşturma başlatıldı. Devam eden süreçte Yediiklim Yayınevi'nde savcılık talimatıyla arama başlatıldı ve nihayet, yayınevi sahibi Münir Çelik açıklama yaptı. Oldukça gergin bir yüz ifadesi ve ses tonuyla, ÖSYM'nin soruları özensiz hazırladığından, zaten görevlerinin bir anlamda benzer soruları tutturmak olduğundan bahsetti. Devletten hiç ihale almadığını söylediği cümlesinden hemen sonra, aslında sadece bir ihale aldığını ve hiçbir tarikat ya da cemaat bağlantısı olmadığını açıkladı.

Bu arada ÖSYM'de boşalan koltuğa Prof. Dr. Bayram Ali Ersoy getirildi. Çok geçmedi, Ersoy'un geçtiğimiz günlerde vefat eden ve vefatının ardından filmleri aratmayan bir taht yarışının başladığı şeyh Mahmut Ustaoğlu'nu "gül yüzlü efendisi" olarak andığı tweeti ortaya çıktı. Küçük bir gönül rahatlığı olarak, bir önceki kliğin kimlerden oluştuğunu bilmesek de böylece ÖSYM'nin tevdi edildiği yeni adres de belli oldu. İnsanın şöyle söyleyesi geliyor; bari her kurumu farklı tarikate emanet etseler de en azından, rekabet olsa?

Nihayet, yeni ÖSYM başkanı 2022 KPSS'nin iptal edildiğini açıkladı. Yine ilginç biçimde bu, belki de zamanında iptal edilen ilk sınav oldu. Başkan, ÖSYM'nin "milletimizin kalbindeki yerinden" bahsederek adaylardan özür diledi ve kıvançla kendini takdim etti. 

Bir adım geriye gidip, ÖSYM'nin ilk açıklamasını irdeleyelim. "Bazı sınav sorularının bir yayınevinin deneme sınavı sorularıyla aynı olduğuna ilişkin sosyal medya platformlarında ortaya atılan iddiaların incelemelerimiz neticesinde asılsız olduğu anlaşılmıştır." Bu tweeti kim, hangi cesaretle atmış olabilir? Bu üsttenci ve örtbasçı dil sanki, "biz bunu daha önce de yaptık, yine yaparız" der gibi, "üstelik hiç kimsenin de gücü yetmez bu otoriteye."

Fakat bu kez, Erdoğan tatmin olmadı. Birkaç adım daha geriye gidelim. 27 Mart 2011'de bir milyon yedi yüz bini aşkın adayın katıldığı Yükseköğretime Geçiş Sınavı'nda, şıklara rastgele yerleştirilmiş rakamlar küçükten büyüğe sıralandığında, olması gereken sırada yer alan sayı doğru cevabı veriyordu. Bir diğer yöntem olarak, şıklara yerleştirilen en büyük sayının sağındaki şık, doğru şıktı. Bu, tüm numerik cevaplı sayısal sorularda işe yarayan korkunç bir şifreleme yöntemiydi

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verirken, bilirkişi raporu numerik cevap şıkları içeren 40 matematik sorusundan, 29'unda bu yöntemin işe yarayacağını saptamıştı. Fakat kalem dahi oynatmadan uygulanabilecek bu yöntem için, incelendiği iddia edilen 'bir milyon yedi yüz on bin yüz yirmi iki' adet kitapçıkta da hiçbir adayın bu sistematiği kullanmadığına değinmişti; "Şifre var, kopya yok."

27 Mart 2011 YGS'nin bir diğer trajedisi ise o sene, 8 ildeki cezaevlerinde hatalı kitapçık basımı nedeniyle Fen Bilimleri bölümünün iptal edilmesiydi. Cezaevlerinde bulunan 150 öğrenci, farklı sorularla tekrar sınava alınmıştı. Ayrıca sınavdan üç yıl sonra, Danıştay'ın bozma kararı sonucu Ankara 11. İdare Mahkemesince bir matematik sorusunun iptaline karar verildi ve bu karar, muhtemel başvurucular için tazminat hakkı doğurmuş oldu. 

Bir diğer yılan hikayesi ise bütün bu skandalların başlangıcı niteliğinde olan 2010 KPSS'ydi. Sınavdan altı yıl sonra, Danıştay 12. İdari Dava Dairesi'nin bozma kararı neticesinde, Ankara 1.İdare Mahkemesi 2010 KPSS'nin Genel Kültür ve Genel Yetenek bölümünün de iptaline karar verdi. On üç bin aday, bireysel sorumlulukları sebebiyle cezalandırıldı. Peki ya atanamayanlar?
2011 YGS'nin bir farkı vardı. 2010 KPSS ve 2010 Polis Memurluğundan Komiser Yardımcılığına Geçiş Sınavı gibi örneklerde, çalınan sorulardan istifade edenler bir şekilde cezalandırılmış, olan sınavı kazanamayanlara olmuştu. Fakat 2011 YGS'de bu da mümkün olmayacaktı, çünkü "belirsizlik" aklanmıştı.

15 Temmuz Darbe Girişimi ardından gerçekleştirilen soruşturmalarda, ÖSYM’nin soru hazırlama odasından Keçiören/ Etlik’teki Turgut Özal Üniversitesi’ne 12 kilometre uzunluğunda gizli bir elektronik hat çekildiği belirlendi.

Terkoğlu'nun Cumhuriyet'teki yazısında da aktardığı gibi, örgüt tarafından, 2000-2013 yılları arasında KPSS, ÖSS, ALES, Askeri Liseler, YDS sınavları gibi ÖSYM koordinatörlüğünde yapılan tüm sınav sorularının çalınmış olduğu, polis fezlekelerinde saptanmıştı. Şimdiki devlet aklının onayladığı gibi, taşlar yerine oturmuştu.

Dönemin ÖSYM başkanı Prof. Dr. Ali Demir, uzun bir süre daha görevde kaldı. Hatta ÖSYM, Danıştay'ın sınav sorularının tamamının açıklanması gerektiğine dair kararını uygulamadı. 2015'te görev süresi doldu. 8 Nisan 2019'da gözaltına alındı, fakat tutuklanmadı. Önce elektronik kelepçeyle ev hapsine alındı, sonra serbest bırakıldı. Şimdi halen İstanbul Teknik Üniversitesi'nde akademisyen olarak görev yapıyor ve üniversite lojmanında kalıyor. Zincirleme biçimde görevi kötüye kullanma ve silahlı terör örgütü üyeliği suçlamalarından yargılandığı, birleştirilen dava dosyası ise derdest. "Atı alan, Üsküdar'ı geçti." sayılır yani.

Bugünkü devlet aklı "adalet dağıtırken", 2011 YGS ve diğer onlarca sınav, geri döndürülemez ve hangi meyvesinin zehirli olduğu saptanamayacak kara deliklere yol açtı. AKP iktidarı, İstanbul seçimlerini yenileyerek attığı son kurşunun ardından, seçmenine adil olabileceğini mi gösteriyor, yoksa bu, kadrolar arası bir kavgadan mı ibaret?