Otoriteye aşık olmak
Hessling bir insan değil, bir zihniyettir ve bu zihniyet, bütün otoriter zihniyetler gibi toplumu düşmanlaştırır ve bütün otoriter zihniyetler gibi yok olmaya mahkumdur.
1871’de doğan Alman yazar Heinrich Mann’ın dünya çapında en sevilen ve en çok tartışılan eseri 'Tebaa' geçtiğimiz günlerde Kasım Eğit ve Yadigar Eğit çevirisiyle Ketebe Yayınları etiketiyle raflardaki yerini aldı. 19. yüzyıl Almanya’sının çarpıcı bir eleştirisi içeren romanın, otoriteye, tek adamlığa, milliyetçiliğe, militarizme yönelttiği sorularla yazıldığı dönemi aştığı ve günümüze uzanan, derinlikli bir tartışma yarattığı da aşikârdır.
'Tebaa', Diederich Hessling adlı bir karakterin yaşamı etrafında şekillenir. Hessling, çocukluğundan beri otoriteye arzu duyan, dahası ona yaranmaya çalışan biridir. Okulda arkadaşlarını öğretmene ispiyonlar, evdeki şeyleri ve atölyede işçilerin laubaliliğini de babasına söyler. Zaman zaman babasından şiddet görse de ona karşı duyduğu saygı değişmez. Hatta kendisiyle dalga geçen işçilere, "Ondan siz de dayak yiyebilseydiniz çok sevinirdiniz ancak siz buna değmezsiniz, bunu için çok ama çok değersizsiniz," der.
Hessling okuldan mezun olup Berlin’e eğitime devam ederken burada milliyetçi bir derneğe kaydolur. Böylece, o yaşına kadar otoriteye karşı beslediği saygı politize olmaya başlar. Bu da hem Hessling’in hem de romanın esas yüzünü bize gösterir.
GÜÇSÜZÜ EZMEK
'Tebaa' bir karakter romanıdır. Biz de roman boyunca Hessling’in ardı sıra dolanır dururuz. Bu sayede onun işi nereye kadar götürdüğüne ve bu süreçte ne denli ikiyüzlü bir tavır takındığını görürüz.
Hessling kendini, 1888’de tahta çıkan Kayser II. Wilhelm’i örnek alır. Konuşmasından giyimine, sakalından tavrına kadar her şeyiyle ona benzemek ister. Hatta babası öldükten sonra işlerin başına geçtiğinde, karşısına topladığı işçilere öyle bir nutuk atar ki değme devlet başkanına taş çıkarır. Onunla beraber daha iyi, daha refah dolu günlere gideceklerini söyler. Elbette bunun için herkesin onun otoritesini kabul edip ona sorgusuz sualsiz tabi olması gerekmektedir. (Mann, Hessling’in yaptığı konuşmalarda birebir Kayzer’in konuşmalarından alıntılar kullanır.)
'Tebaa'nın dikkat çekici yönlerinden biri de zaten budur. Hessling her ne kadar otoriteye fanatik derecede bağlı biri olsa da, altındaki insanların da kendisine aynı fanatizmle bağlı olmalarını ister. Diğer bir deyişle; kendinden güçlüler tarafından ezilmeyi çok normal ve hatta gerekli bulur, aynı şekilde kendinden aşağıda olanları da hiç düşünmeden, onların kim olduklarına bakmadan ezer.
VATAN HAİNLERİ
'Tebaa'nın yönelttiği eleştirilerden bir diğeri de, Hessling’in karakteri özelinde, böyle insanların aslında iç çelişkilerle dolu olduklarını göstermeye yöneliktir. Zira Hessling tutkulu bir militarizm destekçisidir ama askerlikten yırtmaya çabalar; Hıristiyanlığı, kadim Alman kültürünü her fırsatta yüceltir ama bunlara içten içe saygı göstermez, çıkarları ölçüsünde yalan söyler, düzenbazlık yapar; devleti her şeyin üzerine koyar ama aslında kendinden başkasını düşünmez.
'Tebaa'da var olan otoriteye karşı duran, ona yönelik eleştirilen yönelten muhalif tarafın temsilcisi de Buck adlı bir karakterdir. Ancak Hessling sosyal demokrasiden nefret eder. Kayzer’in otoritesini sorgulayan herkesi vatan haini ve düşman ilan eder. Zira ona göre devlet ancak böyle yönetilir, aile ve işyeri ancak kendisinin yaptığı gibi idare edilir. Bunu sorgulamak kimsenin haddi değildir.
HESSLING BİR İNSAN DEĞİL, ZİHNİYETTİR
Mann’ın, dönemin Alman toplumunu Hessling üzerinden anlatması, onun ne denli ileri görüşlü biri olduğunu da gösterir. Zira Mann romanı 1914’te bitirir ve aynı yıl “Zeit im Bild” adlı gazetede tefrika etmeye başlar ama Kayzer’in uzlaşmaz tavrı ve güç aşkı sonucunda Almanya da I. Dünya Savaşı’nda taraf olunca işin rengi değişir ve gazete Mann’ın romanını tefrika etmeyi durdurur.
Roman ilk baskısını I. Dünya Savaşı bitip, Kayzer sürgüne gittiğinde, 1918 yılında yapar. Ne var ki bir uyarı niteliğinde olan bu romana, hadi romanı boş verin, yaşananlara karşın 1930’larda Naziler iktidara gelir.
Hasılı; Hessling bir insan değil, bir zihniyettir ve bu zihniyet, bütün otoriter zihniyetler gibi toplumu düşmanlaştırır ve bütün otoriter zihniyetler gibi yok olmaya mahkumdur.