Türkiye-Irak sınırı 1991’den bu yana aynı zamanda Türkiye-KDP sınırıdır. Habur aynı tarihten bu yana KDP denetimindedir. 2003’ten bu yana ise Türkiye-Irak sınırı, Türkiye-Irak Kürdistanı sınırıdır. Bırakalım denetimi Bağdat’ın geri almasını, Habur’da 25 yıl da geçse tek bir Bağdat’tan görevlendirilmiş gümrük memuru bulamayacağız. Bunun bilinciyle hareket edelim.
Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık referandumuna tepkiler sürüyor ve dönüşüyor. Söylenene ve yapılana bakmaya devam edelim. Ama önce şunu teslim edelim: Kendi anayasasına göre bir federasyon olan Irak’ta Kürdistan Bölgesi’nin bu referandumu düzenleme hakkı vardır. Bu tür referandumlarda merkezden izin almak diye bir kural yoktur.
Önce Bağdat’tan başlayalım. Meclis, Başbakan Abadi’ye gerekirse askeri güç kullanarak Kerkük başta sahalarını ve sınır kapılarını geri alması yetkisi verdi. Bağdat, NOTAM yayınlayarak hava sahasını belirli bölümünü kapatarak Erbil ve Süleymaniye’yi uluslararası uçuşlara yasakladı. İran ve Türkiye’yle sınırlarda işbirliğini artırdı.
Türkiye’nin Habur’da başlattığı askeri tatbikata Irak da katıldı. İsmi açıklanmayan Iraklı yetkililere göre amaç Habur’un hemen içinde yani Türkiye tarafında kontrol noktası kurmakmış. Gerçekse, ben bu kadar absürt bir askeri ve diplomatik durum ne duydum, ne gördüm, ne okudum. Ama “o kafanın” gideceği yer buydu. Perinçek’in “İslamcı Kemalizmi”. Bildiğiniz BAAS yahut “caudillo” kafası.
O kafanın en müstesna yansımalarından Ovaköy safsatasına değinelim. Türkiye-Irak sınırı 330 km. ise bunun kabaca mevcut kapı Habur’dan batıya 30 km.'si düzlük, doğuya 300 km.'si dağlık. Hem de öyle böyle dağlık değil. Habur, Türkiye’nin en fazla gelir getiren kapısı (idi). Dereköy, Serzer gibi dağlık tarafta halen kullanılan fiili geçiş yerlerinin resmileştirilmesi toplumsal, siyasal yarar sağlayacaktı.
Ovaköy’cüler ise Ankara’da burunlarını çıkartmadıkları odalarından haritaya bakar, “oradan Irak içine bir askeri yol açarsak, dümdüz Telafer’e ineriz, Telafer’de Türkmenler var, Barzani’nin de ekmeğine soğan doğrarız” kafasını yaşarlardı. Zira Ovaköy Türkiye-Irak-Suriye sınırlarının birleştiği, dolayısıyla KDP denetiminin bittiği yer addedilirdi.
Ovaköy Kafası’nı tek görselle anlat derseniz aşağıda: Cehaletin, Yahudi ve Kürt düşmanlığının, ırkçılığın, milliyetçiliğin, askeri güç tutkusunun, ufuksuzluğun, ulusalcılık ve ulusolculuğun müthiş bir harmanı. Bu pankart Beşiktaş’a asılıyor bu arada.
Ankara’ya zamanında görevdeyken şunu anlatmaya çok çalıştım ve yazdım: Türkiye-Irak sınırı 1991’den bu yana aynı zamanda Türkiye-KDP sınırıdır. Habur aynı tarihten bu yana KDP denetimindedir. 2003’ten bu yana ise Türkiye-Irak sınırı, Türkiye-Irak Kürdistanı sınırıdır. Bırakalım denetimi Bağdat’ın geri almasını, Habur’da 25 yıl da geçse tek bir Bağdat’tan görevlendirilmiş gümrük memuru bulamayacağız. Bunun bilinciyle hareket edelim.
Ovaköy dediğimiz yerin asıl adı Körava. Bunu da zamanında resmi yazışmalarda Ovaköy/Körava diye kullanmaktan ayrı bir haz aldığımı itiraf edeyim. Gittim, baktım. Hem bizim tarafa, hem Irak tarafına. Karşısı da Ermeni köyüdür. Bizim Ermenilerimizin köyü. Asuri-Keldani değil. Hoş onlar da bizim Hakkari’den sürdüğümüz Nasturi-Asuri-Keldani’lerimizdir o da ayrı hikaye.
Biz Ovaköy’den yarısı Şii milislere kalan yarısı IŞİD’e destek veren Çağatay ağzıyla Türkçe konuşan Erbil-Kerkük Türkmenlerinin de kendi içlerinde ayrımcılıkla “onlar Moğoldur” dediği Telafer’e askeri yol açıp Kürdistan’ı by-pass edelim, bunu da Irak kendi sınır kapılarını geri alıyor diye yuttururuz nasılsa bölgeye “gavur” gözlemci, haberci sokmayız hayalleri kuralım, ABD ve Rusya da topa girdi.
ABD Dışişleri Bakanı Tillerson, "IKB referandumunu tanımıyoruz" dedi ve Bakanlık da yazılı açıklamasında bu pozisyonu resmileştirdi. Ankara’da yumruklar sıkılı “gol be” sesleri duyulurken, herhalde alttaki paragrafa gözler kayınca “aaa” denildi. Zira orada taraflar gerilimi düşürmek ve güç kullanmak değil güç kullanmaktan söz etmekten dahi kaçınmak çağrısında bulunuyor.
Rusya Devlet Başkanı Putin de Ankara’yı ziyaret etti. Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptıkları ortak basın toplantısında soru alınmadı. Görüşülen ana meselelerin ikili (Akkuyu, Türk Akımı, S-400, domates vs.) konular ile Suriye (Astana Süreci, İdlip) olduğu anlaşıldı. IKB referandumu hakkında ise konuk başkan “söyleyeceğimizi Moskova’dan söyledik” demekle yetindi.
Daha önce de anımsatmıştım: Tepe yöneticisi Seçin, Putin’in en yakın müttefiklerinden olan Rosneft, IKB’nin en büyük petrol-gaz oyuncusu oldu. Dolayısıyla, Suriye ve Irak birlikte düşünüldüğünde, Moskova, IKB’ni bugünden yarına harcamaz. Esasen, Bağdat’ta en derin hayal kırıklığı Moskova’nın ılımlı tavrından kaynaklandı.
Ankara’dan Habur konusunda Ekonomi Bakanı Zeybekçi’ninki gibi akılcı sesler de çıkıyor. İran ise ham petrol ticaretini durdurduğunu açıklayarak bir seviye yükseltti baskıyı. Ancak İran’ın öncelikleri ile ABD ve Türkiye’nin kaygılarının örtüşmesi olası değil.
Son olarak saygıdeğer Baskın Oran gibi yetmişini geçmiş, hocaların hocası olmuş müstesna bir bilim insanımıza yazısını “Demek böyle ha? Oha!” diye bitirten mümtaz anamuhalefet partimiz CHP’nin Kürt, Ortadoğu, bağımsızlık referandumu siyasetini herhalde alkışlamalıyız.