Trump’ın Beyaz Saray’ı bugüne kadar eşi benzeri tarihte görülmemiş pek çok şova ev sahipliği yaptı. Başkanlık koltuğuna oturmadan sahip olduğu şöhreti önemli ölçüde televizyon şovmenliğinden devşiren emlak kralı Donald Trump’ın sahnesi yaklaşık üç yıldır dünyanın en kudretli siyasi adreslerinden biri olan 1600 Pennsylvania Avenue. Tüm Türkiye’nin gözünü diktiği Erdoğan’ın son Washington ziyareti de Trump döneminin acayipliklerine haiz hınzır bir kurgu içinde sahnelendi.
ABD Başkanı Trump, siyasi geleceğini belirleyecek azil soruşturmasının kameralara açıldığı 13 Kasım 2019 günü Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile paylaştığı Oval Ofis sahnesini iç siyasetin kendini sıkıştıran gündemini bir nebze değiştirmek için fırsat bildi.
Ankara’nın Suriye’nin kuzeyine yaptığı Barış Pınarı Harekatı nedeniyle Erdoğan’ın Beyaz Saray’da ağırlanmasına itiraz eden en güçlü Cumhuriyetçi müttefiklerine dahi kulaklarını tıkayan Trump, işi bir adım daha ileri götürdü. Ziyareti kınayan senatörleri Erdoğan ile bizzat görüşmeleri için Beyaz Saray’a davet etti. Trump’ın Kongre’deki Türkiye denklemini tersine çevirmeye dönük hamlesinin iç siyasi kavgada hanesine artı puan olarak yazılması imkansız. Ancak en azından o gün için kafaları Temsilciler Meclisi’nde Amerikalı diplomatların ortaya dökmekte olduğu Ukrayna ifşaatlarından bir süreliğine de olsa Erdoğan gündemine çevirtmeyi başardı. Hem de bunu, Amerikan gazetelerinin ertesi gün atacağı ‘Suriye’deki müttefiklerimizi vuran otokrat bir lideri Beyaz Saray’da iltifatlarla ağırladı’ şeklindeki manşetleri göze alarak yaptı.
Trump’ın gündem değiştirmeye dönük stratejisinin kendisinden çok Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yaradığını söylemek mümkün. Protestolar eşliğinde girdiği Beyaz Saray’da heyetiyle birlikte 3.5 saat geçirdi. Kendisinden hiç haz etmeyen ve bunu hiç gizlemeyen dünya medyası karşılama seremonisi de dahil toplamda dört kez Erdoğan’a maruz kaldı. Beğenseler de beğenmeseler de Erdoğan’ın Beyaz Saray’da yaptığı açıklamaları ‘flaş haber’ olarak geçtiler.
Erdoğan’ın kendisinden öğrendik; Trump görüşmeye bir grup senatör davet etmeyi teklif ettiğinde ‘Ben Kongre’ye hitap edeyim, daha isabetli olur’ demiş. Böyle bir karşı teklifte bulunmuş olması hayli enteresan. Zira Erdoğan’ın olası bir Kongre ziyareti büyük protestolara neden olabilir, hatta boş salona konuşmak zorunda kalabilirdi. Nitekim Erdoğan açısından Kongre’deki durumun vahametinin son derece farkında olan Trump’ın hem konuğunun rencide olmasının önüne geçecek hem de o gün zaten Kongre üzerinde olan dikkatleri Beyaz Saray’a çekecek formülü hazırdı.
Rusya’dan satın aldığı S-400’lerden vazgeçmemesi durumunda Türkiye’yi yaptırımlarla cezalandırma hazırlığı içinde olan senatörlerden beş tanesini bizzat Erdoğan’ın karşısına oturtup bütün eleştirileri yüzüne söyletti. Böylece hem ABD devletinin mesajları bir kez daha yasa yapıcılar tarafından kayda geçirildi, hem de Trump Erdoğan nezdindeki ‘iyi polis’ konumunu pekiştirdi. Taktiğin Trump’ın Erdoğan ile kişisel ilişkisi açısından işleyeceği zaten bankoydu. Gerisini bir süre daha ötelemek de şu an için yeterliydi...hem Trump, hem de Erdoğan için.
Kameralar önünde görüntü kurtarılmış olsa da esasında senatörlerin Erdoğan ile Oval Ofis yüzleşmesinde gergin anlar da yaşanmıştı. Bundan daha 10 ay önce Erdoğan’ın Ankara’da hususi bir ilgiyle ağırladığı Güney Carolina’lı Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham görüşmede Erdoğan’ın yanında getirdiği tablet bilgisayarı açarak YPG’nin PKK ile bağlarını anlatan kısa bir film izletmesine tepki göstermişti. Amerikalı Axios haber sitesinin haberine göre Graham filmi izledikten sonra Erdoğan’a ‘Kürtlere de bir tane sizin neler yaptığınızı gösteren video hazırlamalarını söylememi ister misiniz?’ diye sormuştu.
Graham o görüşmeden sonra Senato’ya giderek 29 Ekim’de Temsilciler Meclisi’nden geçen Ermeni Soykırımı’nı tanıyan karar tasarısını veto etti. Fakat ertesi gün tasarıya içeriğinden ziyade zamanlaması nedeniyle itiraz ettiğini açıkladı. Erdoğan henüz Washington’da iken tasarı geçmesin diye o yönde bir tavır sergilediğini de ekledi. Dolayısıyla başka bir günde, başka bir konjonktürde oyunun rengi değişebilirdi. Türkiye’ye en sert yaptırımları öngören ve Erdoğan’ın mal varlığının araştırılmasını talep eden zehir zemberek başka bir tasarının altında da onun imzası vardı nihayetinde.
Söz konusu S-400’ler olduğunda ne Lindsey Graham ne de bir başkasının Ankara’ya tolerans göstermesinin mümkün olmadığı Erdoğan’a Washington ziyaretinde canlı simülasyonla anlatılmış oldu. ABD ilişkilerde yeni bir sayfa açabilmeyi Türkiye’nin S-400’lerden vazgeçmesi ve Rusya ile yeni savunma sanayii angajmanlarına girmeme önkoşuluna bağladı. S-400 dosyası da Suriye ve Gülen dosyaları gibi komisyona havale edildi. Komisyon demek müzakere demek, müzakereye açık olmak demek. Demek ki Ankara açısından bir kısım ödemesi krediyle yapılarak ilk partisi Türkiye’ye getirilen S-400’lerin durumu hala müzakereye açık bir konu. Daha sıkı bir müzakere Moskova ile yürütülmeden Washington’daki müzakereden sonuç alınması ise maalesef mümkün görünmüyor.
Oval Ofis’teki şov Ankara’ya bir nefeslik zaman satın aldı, daha fazlasını değil. Yaptırım tasarıları için sadece düğmeye basmayı bekleyen Kongre’deki azil süreciyle yıpranmakta olan bir Trump’ın bir kez daha Türkiye konusunda frene basacak durumu olmayabilir.