Seçim giderek yaklaşıyor. Türkiye, son 16 yılına damgasını
vurmuş olan AKP iktidarı döneminde özellikle son yıllarda başta
ifade özgürlüğü olmak üzere tüm özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı
bir süreci yaşadı. Siyasi iktidarın başından beri içine yerleşmeye
çalıştığı kapitalist formun yarattığı eşitsizlikler, işsizlik ve
yoksulluk, son iki yılda yaşananlarla, KHK’larla, OHAL
uygulamalarıyla daha da ağır bir biçim aldı. 24 Haziran’da
yapılacak olan seçim işte bütün bunların son bulması ya da devam
etmesine dair bir toplumsal kararın verileceği bir anı işaret
ediyor. Elbette ki, 24 Haziran ertesinde bütün bunlar kendiliğinden
ve bir anda düzelmeyecek. Bu denli ağır bir tahribatın giderilmesi,
Türkiye’de zaten hep kırılgan olan demokratik kurumsallaşmanın
gerçekleşmesi zaman alacak. Ancak 24 Haziran, eşitlik ve özgürlük
fikriyatının yeniden yeşerebileceği, demokratik bir zeminin
kurulmasına dair bu toplumun bir kararlılık göstergesi olacak. İşte
bu yüzden de çok büyük önem taşıyor.
Bu denli önemli bir seçime giderken endişeler ise tükenmiyor. En
önemli endişe kaynağı ise seçimin adil ve güvenli bir seçim olup
olmayacağı üzerindeki şüpheler. Bu şüpheler elbette ki yersiz
değil. 2002 yılında yüzde 34 oy oranıyla mecliste çoğunluğu elde
ederek hükümeti kuran AKP’nin 16 yıllık iktidarı döneminde
neredeyse her seçimde gündeme gelen “seçime hile mi karıştı?”
endişesi özellikle son yıllarda giderek artmış durumda. 30 Mart
2014 yerel seçimlerinde ise bu endişenin yersiz olmadığı, birçok
ilde, çeşitli partilerin seçim sonuçlarına itiraz etmesi, oyların
yeniden sayılmasının gerekmesi ve bazı illerde seçimlerin
yenilenmesine karar verilmesiyle açığa çıktı.
Seçime dair tüm bu endişe ve şüpheler doğal olarak 2005’ten beri
Yüksek Seçim Kurulu tarafından kullanılan, ancak süreç içerisinde
önemli değişikliklere uğramış olan SEÇSİS sistemini de tartışmaya
açıyor. SEÇSİS çalışmalarına 1986 yılında başlayan bir sistem.
Sistemin 1989’da Yüksek Seçim Kurulu'nca kabul edilmesinin ardından
çevrimdışı olarak 2004’e dek kullanıldı. 2005’te yapılan
iyileştirmelerle çevrimiçi ve “web” tabanlı çalışan, merkezi
veritabanına sahip bir sistem haline geldi. 2006’da ilçelerden
merkezi veritabanına taşınan seçmen bilgilerinin TC kimlik numarası
ile ilişkilendirilmesi ve mükerrer seçmen kayıtlarının önüne
geçilmesi için birtakım iyileştirmelere uğrayan sistem, 2008’de
Ulusal Adres Veritabanı (UAVT) ve Adres Kayıt Sistemi (AKS) ile TC
kimlik numarası üzerinden seçmenlerin adreslerinin
ilişkilendirilerek adrese dayalı seçmen kütüğü uygulamasına
başladı. 2010’da ise SEÇSİS Portal Sistemi ve sonrasında 2011’de
Sandık Sonuçları Paylaşım Sistemi (SSPS) eklenen SEÇSİS hem
yurttaşların seçmen ve sandık bilgileriyle seçim sonuçlarını
internetten sorgulayıp görüntüleyebildiği, hem de seçim
sonuçlarının siyasi partiler, haber ajansları vb. kuruluşlarla
paylaşılmasına olanak veren bir yapı kazandı. 2014’te düzenlenen
yerel seçimlerden başlayarak ise sandık sonuç tutanaklarının ilçe
seçim kurullarında taranarak sisteme alınması ve seçim süreci
boyunca partilerle, kesin sonuçlar açıklandıktan sonra ise
kamuoyuyla paylaşılması sağlandı. İlçe seçim kurullarında taranarak
sisteme alınan il/ilçe birleştirme tutanakları ve sayım döküm
cetvelleri ise 2015’te sisteme dahil edilen Siyasi Parti Portalı
(SİPPORT) üzerinden siyasi partilerle de paylaşılmaya başlandı.
Uzun süredir üzerinde çalışılan ve sürekli olarak yeni
uygulamalar eklenerek geliştirilen bu sistem ile ilgili eleştiriler
ise başından bu yana sürüyor. 2010’dan bu yana öncelikle sistem
kodlarının kapalı olması, işleyişinin denetime kapalı olması,
sistemin merkezi yapısının manipülasyon riskini artırması ve
güvenlik açıkları olduğu gerekçeleriyle eleştirilerin hedefi olan
sistem, seçmen kayıtlarının tutulmasında İçişleri Bakanlığı'nca
yürütülen MERNİS’i, seçim sonuçlarının aktarılmasında ise Adalet
Bakanlığı’nca yürütülen UYAP’ı kullanması nedeniyle, anayasaya göre
YSK tarafından yürütülmesi gereken seçim sisteminin hükümete bağlı
olan idareye devredilmesi ile de eleştiri oklarını üzerine çekti.
Bu konularda muhalefet partileri tarafından verilen pek çok soru
önergesinin tatmin edici bir biçimde yanıtlanmaması da bu
eleştirilerin artmasına ve şüphelere neden oldu.
Bu şüpheler YSK kararlarının yargıya kapalı olması nedeniyle de
güçlü bir zemin kazanmaktadır. Ayrıca 16 Nisan referandumunda
alınan sonuçların, 2004 yılında ABD’li yazılımcı Clinton Eugene
Curtis’in ABD Temsilciler Meclisi Adalet Komisyonu önünde verdiği
yeminli ifadesini hatırlattığını eklemek gerekiyor. Curtis, ABD
başkanlık seçimlerinde Bush’un lehine oyların artırıldığı iddiası
üzerine verdiği ifadesinde seçim sonuçlarını dışarıdan fark
edilmeyecek biçimde ayarlayabilecek yazılımların varlığını, 2000
yılının Ekim ayında bir kongre üyesinin isteği üzerine böyle bir
program yazdığını, bu programın oyları yüzde 49 ve yüzde 51 olarak
ayarlayarak seçime müdahale edilebildiğini, bunun sadece oyları
birebir sayarak, eşleştirerek ortaya çıkarılabileceğini
söylemişti.
Tam da bu noktada, 24 Haziran öncesinde siyasi partiler ve
özellikle de Bilgisayar Mühendisleri Odası başta olmak üzere meslek
kuruluşları YSK’ya doğrudan ulaşarak ve çeşitli etkinlikler
düzenleyerek SEÇSİS’e ilişkin değerlendirmelerini ve taleplerini
dile getirdiler. Tüm kamu bilişim sistemleri gibi SEÇSİS’in de
tanımlanma, geliştirilme, uygulamaya alınma ve işletilmesindeki tüm
bileşenler ve hizmet süreçlerinin dikkate alınarak kapsamlı bir
biçimde denetime açılmasını, bu denetimin SEÇSİS ve sisteme veri
sağlayan diğer kurum sistemleri için de yapılmasını, kamuoyunun her
seçim öncesinde denetim raporlarıyla aydınlatılmasını içeren bu
taleplerin elbetteki gerçekleşmesi mümkün olmadı. Bu nedenle şüphe
ve şaibeler, ne gerçeklenebildi, ne de yalanlanabildi.
Sonuçta 24 Haziran’da da seçimlerde oy kullanımı bittiğinde ilçe
seçim kurullarına ulaştırılan sandık sonuç tutanaklarındaki oy
sayıları SEÇSİS’e girilecek, aynı zamanda tutanak da taranarak
SEÇSİS’e kaydedilecek. Sisteme girilen bu veriler, eşzamanlı olarak
siyasi partilerle paylaşılacak ve sistemde anında yapılan oy
hesaplamalarıyla seçim sonuçları belirlenecek. Ancak seçim
güvenliğine ilişkin bütün endişe ve şüpheler, siyasi partileri ve
oy güvenliği ile ilgili yurttaş oluşumlarını 24 Haziran’da Adil
Seçim Platformu adı altında bir araya getirdi. Adil Seçim
Platformu, SEÇSİS sisteminin işleyişini doğrulamak amacıyla siyasi
partilerin kurdukları sistemleri kullanarak sandık başlarından elde
edilen verilerle YSK’nin SEÇSİS’ten aktardığı verileri
karşılaştırarak doğrulama yapılmasını sağlayabilecek. Önemli bir
emek gücü gerektiren bu işlem siyasi parti temsilcileri yanında
oylarına sahip çıkmak isteyen gönüllülerin çabaları ile
gerçekleşecek.
Bütün bunların yanında Adil Seçim Platformu içinde yer alan bir
basın merkezi de oluşturuldu. Muhabir ve müşahit sözcüklerinin
birleştirilmesi ile üretilmiş olan müşabirliği örgütleyen Adil
Seçim Basın Merkezi, esas derdi sandık güvenliği olan bir basın
merkezi olacak. Sandık güvenliğinin yalnızca sandık başlarında
bulunmakla değil, aynı zamanda seçim sürecinde yaşananları kayıt
altına almak ve bunları kamuyla paylaşmakla olabileceğini ifade
eden örgütlenme, müşabiri, sandık güvenliği için müşahitlik yapan
ve aynı zamanda da tanık olduklarını haberleştirerek kamuyla
paylaşan kişi olarak tanımlıyor. Yani müşabir gazeteci değil;
müşahit olarak tanık olduklarını, Adil Seçim Basın Merkezi’ne
bildiren ve böylece kamuyla paylaşılmasını sağlayan kişi.
musabir.com sitesinde hem kendisini anlatan, hem de
gönüllü kayıtlarını alan Adil Seçim Basın Merkezi, oyları ile
aydınlık bir geleceğin yolunu açmayı uman herkesi, önce müşahit
olmaya, sonra da müşabir olmaya davet ediyor. Ve diyor ki, müşabir
yaptığı her şeyi “tanık olduklarının ana akım medyada asla
görünmeyeceğini bilerek yapar”. O halde tanık olduklarımızı
paylaşmak için müşabirim, müşabirsin, müşabir…