Özel okul tiyatrosu
Ticarethaneler aracılığıyla koca bir ülkenin eğitimi sömürülmektedir. Eğitim adı altında denetimden uzak bir oyun sergilenmektedir. Her şeyin daha kötüye gittiği çok açıktır. Öğretmenler, çocuklar mutsuzdur.
Aziz Olcay Olğaç*
Türkiye’de yozlaşmanın, kültürel çöküşün, siyasetin hayatın her alanına müdahale etmesinin tek bir nedeni var: Eğitimsizlik. Yeni yetişen bireyleri eğitimden mahrum ederek birçok kötülüğün de yolunu açtığımızın farkına varmamız gerekiyor. Son beş yıldır devlet esas sorumluluğu olan eğitimi üzerinden atma gayretine düşmüş durumda ve kendisine bu konuda ortaklar arayıp alternatifler yaratma gayretindedir. Devlet eğitim ile ilgili işlerini özel okulların şefkatli (!) kollarına atmış durumda. Bu şefkatten veli de, öğrenci d,e öğretmen de fazlasıyla nasibini alıyor. Özel okulların- üstüne alınmak isteyen tüm özel okullara ithaf olunur- birer ticarethaneden farkları yoktur. Pos cihazının, para kasalarının, olduğu; senedin, çekin dönüp dolaştığı yer maalesef bir ‘’okul’’ değildir. Sadece tabelada MEB’e bağlı olduğunu okursunuz o kadar. Sanırsam o yazı da adet yerini bulsun diye!
Bu ticarethanelerin (Yazının devamında özel okulları böyle okuyacaksınız.) beş yönden ele alınması gerekmektedir. Birincisi okul kurucu ve idarecileri, ikincisi veliler, üçüncüsü öğrenciler, dördüncüsü MEB, beşinci ve sonuncusu affınıza sığınarak öğretmenler! Burada öğretmenlerin varlığını hatırlatıp kimsenin canını sıkmak gibi bir gayretim yok. Özel okul eğitim-öğretimindeki en değersiz "şey" öğretmendir. Olsa da olur olmasa da olur. Bütün paydaşların her geçen gün böyle düşündüğünü bir öğretmen olarak seyrediyorum hem de tüm toplumda. Toplumu yaralayan kısa bir örnek özel okul öğretmenlerinin sandık kurullarında görev alması tüm toplumu gerçekten derinden sarsmıştır(!)
Ticarethanelerin kurucu ve idarecilerinden başlayalım. Bu insanlar genellikle kodamanlaşmış eski öğretmenlerden oluşurlar. Kimisi emekli olup kimisi de biraz para biriktirip bu işe giren kişilerdir. Dilleri çatallaşmış, gözleri keskinleşmiş, dişleri sivrilmiştir. Tabii bu yüzlerini genellikle maaş, izin, özlük hakkı gibi durumlarda en çok öğretmenlerine gösterirler. Geriye kalan zamanda bir pamuk kadar temiz, pak ve masumdurlar. Velilere türlü vaatler verip çocuklarını okullarına kaydederler. Harika bir betimlemeyle muhteşem bir tablo çizerler velilere. Sistem tıkır tıkır işler sözlerinde. Oyun onlar için başlamıştır. Kuş kafese girdi!..
Veli boyutu biraz daha telaşı içerir. Ana-baba yüreği çocuklarının iyi eğitim almasıyla atar, bu gayet normaldir. İyi eğitim sınıf atlatır, iyi bir yaşam sunar. Hepsi doğruyken bir de şu durum vardır. ‘’Aman çocuğum her şeyi yapabilsin derdiyle veya beleşten bol bol not verirler, parasıyla değil mi bilaaader’’ mantığıyla çocukları tutup ticarethanelerin içine hapsederler. (Lütfen alınmak isteyen alınsın.) Çocuklar artık güvendedir!
Üçüncü sırada öğrenciler vardır. Onlar masumdur. En güzel, en temiz, en vicdani yön burada başlar. Kocaman gözleriyle öğretmeni dinlerler. Çocuklarla her şey gayet keyiflidir. Onlar candır. Sistemin kölesi haline getirilmiş olanlardır onlar. Çocuklar ne oldum delisine dönmektedir. Her şeyin en iyisini yapsınlar diye sekiz ila on saat ders alırlar, ödev yaparlar, bir müzik aleti çalıp yabancı diller öğrenirler, ders çalışırlar, yüzerler, dans ederler, ne yapılması gerekiyorsa yaparlar. Her şey olurlar. Ama çocuk olamazlar.
Dördüncüsü Milli Eğitim Bakanlığı'dır. Özel okulların pençesine atılmış kimse umurlarında değildir. Nasıl olsa öğretmenin maaşını, sosyal güvencesini karşılamıyorlardır. Oh ne rahattır! "Bize ne"dir! "Bizim derdimiz mi kardeşim"dir! Bu umursamazlık içinde işte felaket başlıyor. MEB ticarethanedeki herkesi kurucu veya idarecilerin pençelerine teslim ediyor. En çok da öğretmenler zarar görüyor.
Son kısım da ise değinilmese de olacak olan öğretmenler vardır. Ticarethanelerin bel kemiğidir öğretmenler. Her şeyi onlar yapar. Ders anlatır, veliye şirin gözükür, yazılı kâğıtlarındaki notları beğenmeyen veli, idareci, kurucunun beğenisine göre düzenler, gelmeyen öğrenciyi okulda gösterir, herkesten fırça yer, hiçbir özlük hakkı olmadan cumartesi dahil çalışır, şık giyinir, hep güler, asgari ücretin altında çalıştırılır, eğitim-öğretim ödeneği verilmez, aylarca maaş alamaz, yazın maaş verilmez, sözleşmeleri tazminat alamayacak halde imzalanır, hastalanamaz, sevdikleri hastalanamaz, ölemez (yeri değildir), hamile kalamaz ( kurucu ve idareciye sorması lazım çünkü )…
Felaketin kimse farkında değil. Ticarethaneler aracılığıyla koca bir ülkenin eğitimi sömürülmektedir. Eğitim adı altında denetimden uzak bir oyun sergilenmektedir. Her şeyin daha kötüye gittiği çok açıktır. Öğretmenler, çocuklar mutsuzdur. Okuduğunuz her şey şu an hemen hemen bütün ticarethanelerde mevcuttur. Lütfen toplumca uyanalım. Geleceğimiz kâr amacı güdülen bir meta değildir. Varlık sebebimizdir. Bu sese kulak verin! Yok oluyoruz. Atanmayan her öğretmen aç kalmamak adına bu iğrençliğin içinde sürünmektedir. Lütfen bu sese kulak verin! Bizler devlet eliyle bu ülkeye öğretmen olarak yetiştirildik. Her geçen saniye daha fazla eriyip yok oluyoruz. Bu sese kulak verin!
*Türkçe Öğretmeni