7 zirve hedefini tamamlayan ilk Lübnanlı kadınım. Şimdi bir başka rekoru kırmak için hazırlanıyorum: Pole explorer grand slam. Kasım ayında Antarktika’da 1140 km’lik mesafeyi 2 ay içinde, gerekli malzemeler araçlarla yüklü 100 kiloyu çekerek geçmeyi planlıyorum. 2024’te de Kuzey Kutbu’na gideceğim ve 1000 kilometrelik mesafeyi geçeceğim. İki kutbu da tamamlarsam 7 zirve + 2 kutbu tamamlayan ikinci kadın olacağım.
Nereye baksak bir engel, neye heveslensek cesaret kırıcı şartlar! Muhtemelen birçok insan, özellikle de gençler daha sık yaşıyor bu hissiyatı. Ancak iç savaş, yokluk, aileyle mücadele, toplumsal tepki gibi birçok olumsuzluğa rağmen hayallerini gerçekleştirenler de var.
Onlardan biri de Lübnanlı dağcı kadın Joyce Azzam.
Everest dahil dünyanın 7 en yüksek zirvesine tırmanan Azzam Kuzey ve Güney kutuplarını da yürüyerek geçmeye hazırlanıyor.
Anlattıkları sadece Joyce’un değil Orta Doğulu bir kadının da hikayesi!
Dağcılık genelde zenginlere has bir hobi olarak görülür? Zengin bir ailen mi var?
Doğru, dağcılık hakkında okuduğum her kitapta yüksek dağlara tırmananlar zengin insanlar ancak bu benim hikayem değil. Ben, oldukça mütevazi bir aileden geliyorum. 5 çocuklu bir ailede 4 numarayım. Lübnan İç Savaşı döneminde dünyaya geldim. Bir dağcı olabilme şansım yoktu. Dağcılık zenginlere göre, çok para gerekiyor. Benim bütün lojistiği, masrafları, uçak biletlerini karşılayabilecek bir bütçem yoktu.
Antarktika’ya sadece uçuş masrafı 20-25 bin dolar arasında, sadece oraya uçuş… Bazı dağlara giriş için gerekli izinler bazen 3 bin doları aşıyor.
Benim gibi oldukça mütevazi bir aileden gelen bir kızın bir dağcı olması veya büyük dağlara tırmanma şansı yoktu ancak ben başardım çünkü başka bir yol buldum.
Lübnan’da iç savaş sonrası şartlar oldukça ağırdı, sonuçta 15 yıllık savaş. Dağcılık diye bir spor olduğunu nasıl keşfettin?
Hayatımda her şey çok yavaş ilerledi. Dağcı olan amcam ya da babam yoktu. Hayır, hayır… Ailem şu an bile tam olarak ne yaptığımı anlamıyor.
Öncelikle dağcılık benim için bir hobi değil, kariyer. Bu tutku ile 2005’te Lübnan dağlarında bir yürüyüş (hike) ile tanıştım. Benim ilk dağ yürüyüşümdü ve orada daha fazla kalmak istediğimi fark ettim. Daha fazla dağ yürüyüşü yaptım, doğada bisiklet turları yaptım, kulüplerle birlikte mağaracılığı keşfettim.
Ancak o yıllarda bir gün bir dağcı olacağımı, Everest dahil 7 zirveye tırmanacağımı düşünemiyordum bile.
Bu tutku kendimi İtalya’da bulana kadar içimde büyümeye devam etti. (Mimarlık alanında) Master ve doktora için İtalya’dan burs kazanmıştım. İtalya’da da yüksek irtifalı noktalara tırmanan dağcılarla tanıştım. Bu bana buz çekicinin nasıl kullanılacağı gibi teknik yeteneklerimi geliştirme fırsatı verdi.
Lübnan’da da karlı dağlar var, 3.300 metreye kadar. Ancak (İtalya’da) 4 bin metrelik dağlarla karşılaşmak bana daha büyük hayaller kurdurdu; ya ben de en yüksek zirvelere tırmanabilirsem…
Böylece 2012’de bu hayallerimi projelendirmeye başladım. Hedefim 7 zirveye tırmanmaktı. Nasıl sponsor bulacağımı, finansmanı nasıl karşılayacağımı, dünya haritası kadar büyük hayallerimi nasıl gerçekleştireceğimi planlamaya başladım.
Lübnan’da olduğun dönemde gerekli malzemeleri, idmanları nasıl karşılayabildin? Ailenden maddi destek aldın mı?
Ailem her zaman yapmaya çalıştığım şeye karşıydı. Sadece ailenin 3 numarası olan kardeşim George destek oldu, idmanlarıma yardım etti ancak bir süre sonra başka ülkeye göç etti, bizimle uzun süre kalmadı.
O dönemde mimarlık öğrencisiydim. Garson olarak çalışarak kazandığım parayla dağcılık için gerekli malzemeleri almaya başladım. Çok pahalıydılar mesela buzullara tırmanırken giyilmesi gereken botlar en az 600 euro, çoraplar 50 dolardan başlıyor. Yani çok paradan bahsediyoruz ancak değer çünkü bütün bunlar sizi ölmekten, donmaktan korur.
O dönemde ailemden destek alamadığım gibi birçok sıkıntı da yaşadık. Öncellikle cinsiyetim üzerinden saldırılar geldi; dağcılık senin kadınlığını öldürür…
Annem bütün dağcılık malzemelerimi satmam için baskı yapıyordu.
O zamanlar doktoram için burs almıştım ve bu şansı harcamak istemiyordum. Bu nedenle doktoram öncelikliydi. Ailem dağcılıktan vazgeçtiğimi düşünmüştü ve annem beni dağcılık malzemelerimi satıp evlenmeye ikna etmeye çalışıyordu.
Onun bakış açısına göre aynı anda hem evlilik hem de dağcılığa devam etmek imkânsız çünkü evlenmem durumunda kocam asla tırmanışlar yapmama izin vermez ve böylece tırmanışlarla ilgili hayallerim de biter.
Babam ise, dağcılığın tamamen zaman kaybı olduğunu düşünüyordu; çok vakit harcıyorsun ancak karşılığında para kazanmıyorsun, doktoran ve birçok yeterliliğin var ama kendi sorumluluğunu alabilecek kadar bile kazancın yok.
Bu konularda öncü olmak, ilklerden olmak birçok zorluğu da beraberinde getiriyor. Sponsorlara ulaşmaktan bütçelemeye kadar birçok iş gerektiriyor ve bu tek başına değil bir ekiple yapılması gereken işler. Ancak ben hepsini kendi başıma halletmek zorundaydım.
Ailem en son Everest’e tırmanmak üzere evden ayrılırken bana karşı çok sertti. Kesinlikle beni sevdiklerini, benim için endişelendiklerini, korktuklarını biliyorum. Beni durdurmak için her şeyi kullanmaya çalıştılar. (Everest’e giderken) Çok büyük bir kavga ettik ve bana (birlikte yaşadığımız) evi terk etmemi ve bir daha gelmememi söylediler çünkü bunun beni durdurabileceğini düşündüler.
Ama hikâyenin en güzel kısmı şu; Everest tırmanışını tamamladıktan sonra babam “üzgünüm, senin bakış açınla bakmayı, anlamayı denememiştim. Tebrikler, seninle gurur duyuyorum çünkü hayalinden vazgeçmedin” dedi. Şimdi küçük yeğenim koltuklara, etrafa tırmandığında “sen de teyzen gibi bir tırmanış şampiyonu olacaksın” diyorlar.
O dönemlere dair haberleri anımsıyorum. Everest’ten sonra toplumda daha fazla görünür oldun, basında yer aldın, siyasetçiler ve yöneticiler senden bahsetti; ailendeki değişimin sebebi bu olabilir mi?
Evet, tamamen. 7 zirveyi tamamladıktan sonra Lübnan başbakanı ve çok sayıda toplumun bildiği isim benim başarımdan bahsediyordu. Bu aynı zamanda yaptığım şeyin bir zaman kaybı olmadığının, bir anlamı olduğunun onayı gibiydi.
Ayrıca ailemin fikrini değiştiren şeylerden biri kendi kararlarımın maddi ve manevi bütün sorumluluğunu alıyor olmamdı.
Şimdi çok iyi ilişkilerim var ailemle, hala birlikte yaşıyoruz ve arkadaşız.
Hristiyan ya da Müslüman fark etmez Lübnan toplumu da muhafazakâr bir toplum. Böylesi nadir bir alanda, özellikle de bir kadının ilerlemeye çalışmasına nasıl tepki verdiler.
Karışık tepkiler geldi, diyebilirim. Bazıları desteklediler, bugün çok daha fazla dağcımız ve kadın dağcımız var.
Ama 2012’de bir öncü olarak televizyonlarda konuşmaya, medyada yer almaya başladığımda, “7 zirveye tırmanmayı başaran ilk Lübnanlı kadın dağcı olmak istiyorum” dediğimde kimileri kibirli olduğumu söyledi. Kimileri agresif olduğumu söyledi çünkü bir kadın olarak ne istediğimi ‘deklare’ ediyordum. Zaman zaman bunlar beni incitti, yaraladı.
Birçok arkadaşım da boşa zaman harcadığımı, dağlara eğlenmek için gidebileceğimi söylüyorlardı. Onlara göre tamamen olumsuz anlamda kumar oynuyordum.
Hikâyenin en akıl almaz kısmı da bu; kadınların güçlendirilmesi için çabalıyor olsan da kadınlardan destek alamayabilirsin. Güçlü, yönetici seviyesine gelmiş kadınlarla bile oldukça olumsuz tecrübeler yaşadım. (Kadınlara dair) Klişeleşmiş yargıları kırmaya çalışırken beni destekleyenlerin büyük kısmı erkek oldu.
7 zirve hedefini başarıyla tamamladın. Şimdi ne yapacaksın?
Evet, 7 zirve hedefini tamamlayan ilk Lübnanlı kadınım. Şimdi bir başka rekoru kırmak için hazırlanıyorum: pole explorer grand slam (Kuzey ve Güney kutuplarını belli bir süre içinde yürüyerek geçmek)
Kasım ayında Antarktika’da 1140 km’lik mesafeyi 2 ay içinde, gerekli malzemeler araçlarla yüklü 100 kiloyu çekerek geçmeyi planlıyorum.
2024’te de Kuzey Kutbu’na gideceğim ve 1000 kilometrelik mesafeyi geçeceğim.
İki kutbu da tamamlarsam 7 zirve + 2 kutbu tamamlayan ikinci kadın olacağım.
İlk tamamlayan kadın kim?
Norveçli, Cecile Skog (70 günde tamamladı, Joyce 60 günde tamamlayarak bu rekoru da kırmak istiyor)
Peki ondan sonra ne yapmak istiyorsun?
Öncelikle bütün bu projelerimin daha fazla sosyal etki yaratmasına odaklanmak istiyorum. Motivasyon konuşmalarına devam edeceğim elbette. Çocuklara ve gençlere ilham vermek istiyorum.
İç savaş döneminde doğmuş, bir sığınaktan diğerine kaçmak zorunda kalarak büyümüş biri olarak bunca zamandır hayal kurma, özgür bir insan olma hürriyeti alabilmek için savaştım.
Bunca projenin hem toplumuma hem de bana geri dönüşlerini sağlamak için iş kadını olacağım.
Bu tarz sorulardan bir kadın olarak hiç hoşlanmıyorum ancak dağcılık alanında cinsiyetinden dolayı sorunlar yaşadın mı? Dağcılıkta da ataerkillik var mı?
Evet, erkekler onlar kadar nitelikli ve kendi seviyelerinde olmayan ve sürekli yardıma muhtaç olarak görüyor. Elbette erkekler fiziksel açıdan daha güçlü olabilir ancak bu bizim (kadınlar olarak) farklı yeteneklerimizin olmadığı anlamına gelmez.
Bence dağlarda kadın da erkek de dağcıdır. Elbette birbirimize yardım ederiz, dayanışırız ancak bazı dağlarda cinsiyet eşitsizliğini sadece kadın olduğum için bana farklı davranıldığını gördüm; dağcılardan, rehberlerden…
Bu durumda enerjini iki farklı cephe için harcaman gerekiyor. Bir cephede kadın olarak kendini kanıtlaman gerekiyor ki yer edinebilesin. İkincisinde de hedefini başarmak için çalışmalısın. Bu çok fazla değil mi?
Bu çok güzel bir soru çünkü çoğunlukla bunu anlamıyorlar. Bu söylediğini daha önce yaşadım. Çünkü korkuyordum ve kendimi kanıtlamaya çalışıyordum ki, birilerine bir şeyler kanıtlamaya çalışıyorsan özgüvenin yok demek. Halbuki biz kadınlar için her şey bizim kendimizle barışık olmamızla ilgili. Konuşma, sadece yap!
Elbette kadınlar olarak birçok sorunumuz var ve bunların düzelmesi için ben de sesimi yükseltiyorum. Mesela ben bir Amerikalı ile evlenirsem çocuğum Amerikan vatandaşı olur ama ben Lübnan vatandaşlığı veremem. Toplumu, kadınları ilgilendiren konular başka ancak bizim kendimizle ilgili konularda masaya oturmak için birilerinin sana yermesini beklemene ya da kavga etmene gerek yok, insanların arasından geçersin ve masaya oturursun, hepsi bu.
Senin o masaya oturmana izin vermiyorlarsa gider başka bir masa oluşturursun, daha fazla insan getirirsin.
Enerjimi kendimi kanıtlamaya çalışarak değil hedeflerime odaklanarak harcıyorum. Bir hikayem var ve onunla insanlara ilham vermek istiyorum. Şimdi bir tane dağcı Joyce var ama 2 tane, 10 tane, 100 tane olduğunda bu bir değişimdir.
Özellikle son birkaç yıldır Lübnan’daki durum daha kırılgan. Ekonomik ve siyasi krizler var. Bütün bunlar seni nasıl etkiliyor? Cesaretin kırılıyor mu? Başka bir ülkeye göç etmeyi düşündüğün oluyor mu?
Bu soruyu cevaplamak çok zor. Son 3 yılda çok şey kaybettim. Beyrut limanındaki patlamada arkadaşlarımı kaybettim, işimi kaybettim, bankadaki paramı (döviz krizi sebebiyle insanlar paralarını çekemediği ve Lübnan lirası döviz karşısında hızla eridiği için) kaybettim.
Uzun süreli bir depresyona girmiştim ama bunun farkında bile değildim. Hareket bile edemiyordum. Gözüne ışık tutulmuş tavşanlar gibi donmuştum.
Ayrıca yaşlanmış olan annem ve babam ortalama bir hayat yaşarken her şeylerini kaybediyor. Bu bir başka meydan okumanın üstesinden gelme gibi bir şey değil. Herkes her şeyini kaybediyor. Tam bir felaket…
Bu, ailem için ilk de değil. Mesela (iç savaş devam ederken) 80’lerde bankalardaki paralarını aynı enflasyon sebebiyle kaybetmişler.
Terapiste gidip depresyon tedavisi almaya başladıktan sonra kişisel bir karar verdim; olumsuzluklara odaklanırsam çok fazla şey var ancak devam etmek zorundayım.
Özellikle okullara gidip çocuklarla konuşmak devam etme kararı almaya ikna etti.
Ben değil ama benim hikayemin onlara ne kadar ilham verdiğini bilmiyorum ama onlara ümit vermek istiyorum; birçok soruna ve engele rağmen oldukça sıra dışı şeyler başarmanız mümkün. Vazgeçmek istemiyorum, vazgeçmeyeceğim.