Pek sevgili hocam Işık Özel, bu haftaki "Peki neymiş bu Büyük
Buhran?" yazısında bizi bekleyen ekonomik tabloyla ilgili son
rakamları vererek bir özet sunmuş. Yazıda, Uluslararası Para
Fonu’nun (IMF) son raporunda küresel ekonominin bu yıl sonuna kadar
%3 daralacağına ilişkin tahminlere değiniliyor ve %3 daralma
dediğinin aslen 1930'larda yaşanan Büyük Buhran'dan bu yana
baş gösteren en şiddetli iktisadî kriz olduğuna işaret ediliyor.
Yani; krizlere çok alışkın bizler bile, ömrü hayatımızda bu çapta
bir şey görmedik. Örneğin; 2008-2009 Küresel Finans Krizi’nde dünya
ekonomisi sadece %0.1’lik daralma yaşamış. Bugünün tahminlerine
baktığımızda ise İtalya %9.1, İspanya %8, Almanya %7, ABD %5.9 ve
Türkiye %5 olmak üzere tüm ülke ekonomileri çok sarsıcı küçülmeler
yaşayacak.
PANDEMİ, EKONOMİ, ÇAĞDAŞ SANAT
Bu ekonomik tabloda "lüks sayılan" fakat aslında hayatlarımızın
birebir içinde olan, karantinada kapandığımız evlerde akıl
sağlığımızı korumamızı sağlayan eserleri, işleri, yaratımları
sağlayan kültür-sanat dünyası ne durumda peki? Konu, birçok pratik
alanı ayrı ayrı ele alınabilecek ve bu alanların da ayrı kurumları,
iş kolları üzerinde yine ayrıca konuşmayı gerektirecek ciddi ve
dallı budaklı bir konu olduğu için bu yazıda benim amacım çağdaş
sanat galerileri üzerine eğilerek bir farkındalık ve tartışma
yaratmak olacak.
The Art Newspaper’ın haberine göre, dünyadaki galerilerin üçte
birinin (%33.9) bu krizi aşamayacağı öngörülüyor. ARTFORUM, 279
sanat galerisi ve sanat simsarının üyesi olduğu Fransız ticaret
örgütü Comité Professionnel des Galeries d’Art’ın üyelerinin 168’i
ile yaptığı ankete göre Fransa’daki bu sanat kuruluşlarının haziran
ayına kadar 200 milyon dolarlık bir kayıp beklediklerini aktarmış.
(Ki Fransız Kültür Bakanlığı, Ulusal Çağdaş Sanat Fonu’na 1.2
milyon dolarlık destek ve galerilere 2 milyon dolarlık finansal
yardım paketi sunmuştu.) İngiltere’de Anish Kapoor, Grayson Perry,
Bob ve Roberta Smith gibi yıldız isimlerin de aralarında bulunduğu
400 sanatçı ve kültür insanı, sanatçılara ve yaratıcı
organizasyonlara 199 milyon dolarlık bir yardım fonu sağlayan
İngiliz hükümetine paketin yetersiz olduğunu ve daha fazla yardım
gelmezse Birleşik Krallığın kültür-sanat sektörünün yarısının heba
olacağını bildiren bir mektup yazdılar.
The Art Newspaper ve Maastricht University’den Rachel
Pownall’ın araştırmasına göre galeriler pandemi sırasında
gelirlerinin %70’ini kaybetmiş durumdalar. Galerilerin doğal olarak
konumlandığı belirli mahallelerin yüksek kiraları, çalışanların
sigortaları ve maaşları, diğer sabit gelirler derken sürekli
harcanan fakat kazanım olmayan, ayakta kalınması çok zor bir döneme
girildi. Finansmanı ve desteği çok kuvvetli belirli büyük “marka
galeriler” dışında tüm sektör bir mücadele içinde. Bu sektörün ilk
gözden çıkardıkları ise çalışanlar olduğu için, milyonlarca
kültür-sanat çalışanı daralan sektör ile işsiz kalma riski
altında.
SEKTÖRÜ AYAKTA TUTMAK İÇİN NELER YAPILIYOR?
Devletler, sağlık sektörü ve biz sıradan insanlar gibi sanat
dünyası da pandemiye, evlere çekilmeye hazırlıklı değildi elbet.
Önce bir eski sergiler üzerinden gidildi, sonra pratik çözümlerle
hızlı tüketilecek içerikler sunuldu, zaman geçip içine girdiğimiz
tünelin yolu uzadıkça daha yaratıcı içerikler ve sistemi devam
ettirecek çözümler zorlanmaya başlandı. Öyle ki, geçen gün yabancı
bir sanat yayınında "Sanat dünyası ne pişiriyor?" başlığını görünce
konunun İngilizce bir deyim olan "What’s cooking?" anlamında
kullanıldığını; yani "Sanat dünyasında neler oluyor?" diye başlık
atıldığını düşünmüştüm... Yok bayağı, sanatçılar evde ne pişiriyor
onu yazmışlar. Ekşi mayalı ekmekte yeni açılım! (Keza geçen gün
sanatçı Cansu Sönmez, içinde 4 su bardağı un, jumper kablo,
elektronik tahıl bulunan, içine Android telefon kırdığınız Siber
Ekmek tarifiyle bu açılımı gerçekten yaratıcı bir noktaya
taşıdı.)
Sanatçılar ve sanat yayınları kampanyalar başlatıp destek
isterlerken (ki Türkiye’de beğendiğim bir sanatçı kampanyası olarak
#sanatcidestekbirligi ni Instagram’da takip etmenizi ve evinize
güzel eserler götürürken sanatçılara destek sağlamanızı tavsiye
ederim) bir kısım, bu dönemde ayakta kalması nispeten daha kolay
olan, iyi niyetli sanatçılar da (Ali Elmacı, Horasan, Metin Çelik,
Sinan Tuncay ve duyduğum kadarıyla yeni katılacak başka sanatçılar)
sokak hayvanlarından sağlık çalışanlarına kuruluşlar üzerinden
yardım kampanyaları başlattılar.
İşin galeri kısmına gelirsek, uluslararası alanda yukarıda
bahsettiğim "marka galeriler" elbet daha fazla tutunma imkanına
sahip olurken, diğer küçük galerilere de yardım eli uzattılar.
Örneğin; 2017’den beri dijitale yatırım yapan (hatta böylece sadece
geçen sene online satışlarını %400 arttıran) David Zwirner, sanal
odalarını kullanmaları için dijital platformunu, "Platform: New
York" projesi ile 12 genç galeriye açtı. Marka galerilerden
Gagosian ise Los Angeles’ta öncülük yapıp Platform LA ile küçük
galerilere el vererek bir online platform yürütmeye başladı. İptal
olan Art Basel Hong Kong da galeriler, sanat simsarları ve
sanatçılara bir çare olarak sunduğu online odalarda yaklaşık 270
milyon dolarlık 2000 eseri ziyaretçilere açtı.
EKONOMİK İSTİKRAR KALKANININ KORUMASINA
GİREMEYENLER
Türkiye’de ise zaten küçük olan çağdaş sanat sektörü, tahmin
edileceği üzere özel bir destek paketi alamadı. Sanat sektörü, şu
an ancak kısa çalışma ödeneği gibi genel yardım paketlerine
başvurarak yardım alabiliyor. Meraklılar ayrıca İKSV’nin
yayınladığı "Pandemi Sırasında Kültür-Sanatın Birleştirici Gücü ve
Alanın İhtiyaçları" raporunda kültür-sanat sektörünün
yararlanabileceği genel birkaç desteği inceleyebilir. Gördüğüm
kadarıyla maddelenen desteklerden çağdaş sanat galerilerinin
yararlanabileceği alanlar oldukça kısıtlı. Raporda, her ülkenin bu
dönemde kendi kültür-sanat sektörlerine olan destekleri de
listelenmiş ve son bir başlıkta Türkiye’nin kültürel alanda ihtiyaç
duyduğu tespitlere değinilmiş. Fakat bu tespitlerde de çağdaş sanat
galerilerine yönelik özel bir destek öngörülmemiş. Yani; hem reelde
hem teoride, galeriler kısaca bu dönemde kaderlerine terk edilmiş
durumdalar.
Aslen zaten her zaman (maalesef) desteksiz ilerleyen galerilerin
pek de yardım alacakları gibi romantik bir beklentiye girdiklerini
zannetmiyorum. Dolayısıyla pandemi gelip çarptığında o anda
ellerinde ne kaynak varsa kullanarak güncel kalmak için ilk günden
itibaren kolları sıvadılar.
Pg Art Gallery, karantinanın ilk haftası için planladığı
açılışları iptal etmedi ve ilk online sergileri gerçekleştirdi.
Sanatçıların atölyelerinde sergilenmesi planlanan işleri görüp
dinledik. “Juma takımı” olarak adlandırdığım Juma Karaköy
binasındaki galeriler Mixer, artSümer, x-ist ve Pi Artworks, güzel
bir dayanışma örneği sergileyerek “Çevrimiçi Sanat Buluşmaları” adı
altında beraber turlar, konuşmalar düzenlediler. x-ist ayrıca bütün
yıldız sanatçılarının atölyelerine turlar düzenleyerek herkese,
normalde kolay ulaşamayacağımız gizli güzel dünyaların kapılarını
açtı. Bu geleneği daha sonra C.A.M. Gallery de devam ettirip
Ankara’dan Urla’ya bizi sanatçı atölyelerine götürdü. Mixer, atölye
ziyaretlerinin yanı sıra keyifli söyleşiler düzenledi. Krank Art
Gallery, pandemi-özel online sergisi, “Her Temas Bir İz Bırakır”
ile bu hafta izleyicilerin önüne çıktı. 3 boyutlu sanal tur işini
kıvırarak bir adım ileri giden galeriler ise Fahrelnissa Zeid – Üç
Kişilik Oyun sergisi ile Dirimart ve Antonio Cosentino – Jpeg
Takımadaları sergileri ile Zilberman oldu. Sayamadığım daha birçok
galeri başta sanatçı videoları olmak üzere, içerikler üreterek
güncel kalma çabasına devam ediyor.
Satış rakamlarını hiç bilmesem de bu dönemde belki de
“ulaşılabilir sanat” anlayışıyla yola çıkarak online satış
kanallarını çoktan kurmuş Mixer ve Art50 belki de en şanslılar
oldular. Özellikle (zaman zaman seçtiği farklı mekanlardaki
sergileri dışında) tamamen online satış yapan Art50, yayın
içeriğinin rotasını da bu döneme özel içerik ve haberlerle
besleyerek işine hiç ara vermemiş oldu. Galerist gibi birkaç galeri
ise, bu döneme özel seçtikleri sanatçıların eserlerini içeren
katalog ve fiyat listelerini e-posta üzerinden iletmeye
başladılar.
ROTA NE GÖSTERİYOR?
Durumu kısaca analiz etmişken son bir limana uğrayıp yakın
gelecek tahminlerine bakalım...
The Art News Paper’in sektörel yazılar yazan editörlerden Alison
Cole, The Guardian’a verdiği röportajda, "Normal" sürdürülebilir
değildi… Mega-koleksiyonerlerin sonsuz genişlemesi; ganimete, arzu
nesnesine dönmüş pahalı objelerin sanat piyasasını sarması… Az ama
özün önemli olacağı yeni bir döneme giriyoruz ve bu dönem umarım
daha az maço olur" diyerek sanatın rotasını daha anlamlı bir yere
kırdığını söylemiş. Financial Times’dan Jackie Wullschläger,
COVID-19’un çağdaş sanat dünyasını nasıl değiştirdiği üzerine uzun
bir makale yazarak (How contemporary art is changing in the
Covid-19 era) sanatta dijitale yönelimin elitizmin önüne
geçeceğini, daha etik olacağını, Cole gibi içi boş eserler yerine
daha nitelikli eserlerin tekrar önem kazanacağını - çünkü bilginin
tekrar önem kazanacağını- ve sanat piyasasının daha doğru, adil ve
nitelikli bir noktaya geleceğini öngörmüş. New York’taki
Postmasters Gallery’nin sahibi Magda Sawon, "Ben Polonyalıyım
şekerim, savaşı bilirim" naraları atarak çok beğendiğim aşağıdaki
fikirlerini Artnet’te kaleme almış:
"Sanat ekosistemi bildiğimiz gibi uzun zamandır sağlıklı ve
çeşitli bir alan değildi. COVID-19'dan önce bile şişirilmiş,
yırtıcı ve aşırı sanayileşmiş bir sanat kompleksimiz vardı;
spekülatif koleksiyon, gerçeküstü fiyatlandırma ve her şeyden önce
kâr elde etmek için eğitilmiş kulakları olan riskten kaçan
satıcılarımız vardı.
Mevcut virüs, dinozorları öldüren asteroit ile eşdeğerde
olabilir. Çünkü bazen, kurtulmak ve evrime yer açmak için sistemin
yok edilmesi gerekir.
...Bir devrim olacak. Hayatta kalma; inovasyon, adaptasyon,
esneklik ve küçüklüğe dayanacaktır. Şu anda, büyük, parlak gemiler
spot ışığı kontrol ediyor. Kaynaklara ve PR aygıtına sahipler. Ama
sonunda, dalgalı sularda en iyi seyreden küçük yelkenli tekneler
olacaktır.”
Bu işin dünya piyasasının çok çok küçük ve çok daha "az vahşi"
Türkiye ayağına bakarsak, yapabileceğimiz birkaç tahmin arasında,
sanatın her yerde olduğu gibi dijitalleşeceği ve böylece galeriler
üzerinden artık daha da fazla sanatçının sesinin duyulabileceğini
sayabiliriz. Sürekli aynı popüler yıldız sanatçılar üzerinden
gitmek yerine (farklı içerik ihtiyacı ile) yeni sanatçılara alan
açılacağını umarak İstanbul odaklı sanat piyasasının
demokratikleşerek daha geniş bir kapsama yayılması temennilerimiz
arasında. Sonuçta güncel ve “diyalogda olan” hayatta kalacak ve
belki de Bürosarıgedik’in projeleri tarzında, mekansız sanat
projelerinde yeni temsillere yer açılacak.
Son olarak, hayranı olduğum sanat eleştirmeni Jerry Saltz virüs
sonrası dönem ile ilgili görüşlerini yazdığı Vulture’daki yazısında
(The Last Days of the Art World … and Perhaps the First Days of a
New One) yer verdiği Ramiken Gallery’nin sahibi Mike Egan’ın
sözleri ile bitirmek istiyorum: "Sanat, sıkıcı bir şey, destek
göstermemiz gereken herhangi bir sosyal fayda olarak hayatta
kalmayacak. Sanat, insanların gözyaşları, çığlıklar ve bir miktar
ölümle birlikte olanları, hayatı görme arzusuyla patlayacak. Sonra
ne olacağını izle. Galeriler devam edecek - hayatta kalabildikleri
sürece. Hayatta nasıl kalınır? Tutku. Saplantı. Arzu."
Şimdi her ekonomik koşulda, desteksiz yoluna tutkuyla devam eden
yerel galerileri destekleme zamanı (sevgili koleksiyonerler). Büyük
alımlar olmasa bile küçük sürekli alımlarla, yıllardan beri bu
sektöre emek veren ve galeriler kapandığında gidecek yeri olmayan
sanat sektörü çalışanlarının işlerine devam edebilmesi için gelinen
noktayı bu fırtınada koruyabilmek ilk hedef olacak. Eski bir iş
arkadaşımın Instagram’da paylaştığı, çok sevdiğim bir sözün
önerdiği gibi, "Herkes kendi mahvoluşuna gittiğinin az ya da çok
farkında olsa bile filolarımız daima Sicilya’ya yelken açmalıdır."
Online sanat dolu günler dilerim!