Pandemi sonrası yüksek eğitim senaryoları

Pandeminin zorladığı uzaktan eğitim teknolojisi nitelikli ve ucuz eğitim üzerine daha fazla düşünmemize neden oldu. Bunca soruna rağmen sürekli memnuniyet üreten bir politik ve iktisadi mekanizmanın varlığı altında basit bir şekilde nitelikli eğitime ulaşmanın çok da zor olmadığını görmek cesaret verici.

Abone ol

Ensar Yılmaz*

Pandemi ile ortaya çıkan durum kaynağı açısından tam da neoklasik iktisatın tanımladığı anlamda sistem dışından gelen yani ekzojen bir krizdir. Fakat bu ekzojen karakterine rağmen iktisadi ve sosyal sistemin endojen kırılganlıklarını (gelir dağılımı bozukluğu, finansallaşma, tekelleşme gibi) daha görünür kıldığı da aşikar. İlerde bu krizin yaygın olarak nasıl adlandırılacağını göreceğiz, fakat büyük ihtimalle sosyal çağrışımları da içeren “Pandemi krizi” tabiri kullanılacaktır. Bu adlandırma iktisat biliminin konuyu ele alırken mevcut olguyu sosyal bir fenomen olarak görmesine de yardımcı olabilir. Ekonomik olanın ne kadar sosyal ve sosyal olanın da ne kadar ekonomik olduğunu görmemizi kolaylaştırdı. Fakat buna rağmen temel tartışma eğilimi pandeminin iktisadi etkileri üzerine yoğunlaşacak gibi görünüyor. Çünkü ciddi talep ve arz şokları oluştu ve bunların özellikle işsizlik üzerinde etkileri oldukça yıkıcı oldu ve olmaya da devam edecek gibi. Süreç emeği ile geçinen milyonlarca insanın çok kısa süre bile çalışmadıklarında açlığa ne kadar kolay süreklenebileceklerini ve başkaları için çalışmaya ne kadar da mahkum olduklarını gösterdi. Ölüm ve işsizlik arasında bir ödünleme (trade-off) olduğunu bize dikte eden zorlayıcı bir sürece tanık olduk. Fakat bu süreç mevcut birçok sorun üzerindeki perdeyi aralamamıza imkan vermesi açısından da ümit verici oldu. Ve dolayısıyla mevcut güç ve ilişki biçimlerini çoğunluğun refahı açısından yeniden düzenlemenin imkan dahilinde olduğunu düşünmeye teşvik etti.

Bu krizi nispeten hafifleten nedenlerden biri aslında IT sektörleri oldu. Fiziksel teması gerektirmeyen işlerin önemli bir kısmı evlere taşındı. Talep şokları çoğu sektörlerdeki üretim düzeylerini belirlese de, iletişim teknolojilerini daha iyi kullanan sektörler arz şoklarından daha az etkilendi. Eğitim sektörü ortaya çıkan arz şokunun uzaktan eğitim teknolojisi ile önemli oranda üstesinden geldi. Dersler ve konferanslar çok hızlı bir şekilde internet üzerinden (online) verilmeye başlandı. Bu süreç tüm dünyada nerede ise aynı anda gerçekleşti. Zamanlama ve yaygınlık anlamında global fiili bir durum oluştu.

Fakat şu anki mevcut durumun kalıcı mı olduğunu, yoksa krizin etkileri hafiflediğinde eski haline geri mi döneceğini bilmiyoruz. Yani ilgilendiğimiz temel soru, gelinen fiili durumun bundan sonrasını belirleyip belirlemeyeceğidir (patika bağımlılığı). Bana bu soruyu sordurtan ve temelde de bu makaleyi yazmaya iten nedenlerden biri Cambridge Üniversitesi'nin eğitim-öğretimini 2020-2021 döneminde ve benzer şekilde ABD’de de bazı üniversitelerin (California State University gibi) sonbahar döneminde eğitim-öğretimlerini online sürdürme kararlarını açıklamaları oldu. Bu kararların alınması uzaktan eğitimin kalıcı olma veya etkilerinin dönüştürücü olma ihtimalini daha fazla dikkate almama neden oldu. Yani pandemi sonrası uzaktan çalışmanın birçok sektörde ve yaygın bir şekilde devam edeceği neredeyse genel bir kanıya dönüşmüş iken, acaba üniversiteler bu eğilimin dışında kalabilir mi? Teknolojilerin tarihsel olarak sosyal ve ekonomik yapıları dönüştürme ve empoze etme gücünü de dikkate alarak bu kısa makaleyi yazmaya karar verdim.

Pandemi sonrası üniversitelerde ortaya çıkacak olası eğitim biçimleri büyük oranda bu sektörde yer alan tüm aktörlerin davranışları tarafından belirlenecektir. Bu durumu iktisat biliminin bazı temel kavramlarını kullanarak tartışmak istiyorum. Bunun için ilk önce eğitim arzı kavramı ile başlamak istiyorum. Arz ortamı eğitimin şekillendiği sosyal ve iktisadi çevreyi tanımlamaktadır. Yani izlenecek stratejiler üniversitelerin kararları, kamu/özel eğitim ağırlığı, devlet politikaları ve sosyal ve kültürel arka planın şekillendirdiği bir ortamda gerçekleşecektir. Ülkelerde farklı arz ortamları farklı trendlerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Yani eğitimde yekpare global bir trend ortaya çıkmayacaktır. Örneğin üniversitelerin kamusal sahipliğinin fazla olduğu ülkeler (Fransa, Almanya ve Türkiye) ile nispeten özel sektörün daha baskın olduğu ülkelerdeki (ABD, İngilitere gibi) üniversitelerdeki eğitim-öğretim eğilimleri farklı olabilir.

Pandemi sonrası üniversite eğitim arzının temel parametreleri olarak genel anlamda eğitim arz miktarı (üniversitelerin kaç öğrenciye eğitim verecekleri), eğitimin kalitesi, fiyatlandırma (harçlar) ve eğitimi veren üniversite çalışanların (akademisyenler) istihdam düzeyi ve eğitim/araştırma çalışmaları olarak sınıflandırabiliriz. Bu parametreleri maddeler halinde tartışmak istiyorum.

i. Herşeyden önce pandemi krizi eğitim arzı üzerindeki perdeyi aralamıştır. Teknolojik imkanların bu kadar ani ve yaygın kullanımı (uzaktan eğitim) eğitim arzının çok kolay bir şekilde herkese ve homojen bir şekilde ulaştırılabileceğini gösterdi. Eğitimin sınırlı ve pahalı bir ürün olmayabileceğine tanık olduk (eğitime ürün demek biraz rahatsız edici ama anlamayı ve ifadeyi daha pedagojik kılmak açısından faydalı olduğunu düşünüyorum). Hatta ölçeğe göre artan getiri içeren bir üretim biçimine sahip olduğunu (eğitim verilen öğrenci başına azalan maliyetler söz konusu) daha net bir şekilde gördük. Öğrencinin ekran başında poziyon alması bunun için yeterli. Ve aynı zamanda kamusal mal olma karakterine uygun olarak da davrandığını gözlemledik, yani başka bir öğrencinin buna dahil olması diğerlerinin eğitim almasını engellemez (tüketimde rekabetin olmaması).

Uzaktan eğitim teknolojileri üniversitelerin, özellikle prestijli özel üniversitelerin, eğitim arzlarını genişletmek konusunda zorlayıcı bir etki yaratacağını düşünenenlerin sayısı artmaktadır. NYU’dan Scott Galloway özellikle ABD’deki özel üniversitelerin eğitim arzında bir “kıtlık illüzyonu” yarattıklarını ifade etmektedir. Üniversitelerin sadece lüks mal üreten sektörlerde görülen yüksek kâr marjları ile çalıştığını belirtmektedir.

ABD’deki eğitim arzının kısıtlanması ve dolayısıyla ortaya çıkan üniversite fiyatlarının (harçlarının) ne kadar yüksek olduğunu biliyoruz. Bir öğrencinin harç ve yaşam harcamaları dikkate alındığında katlandığı maliyet ortalama olarak 60 bin dolar civarındadır. Bu dört yıllık eğitim için yaklaşık 240 bin dolar demek. Üniversite eğitim harcamalarının büyüklüğünü geri ödenmeyen harçların yüksekliğinden de görmek mümkün. Amerika'da geri ödenmeyen harçların miktarı yaklaşık 1.5 trilyon dolardır. Yani üniversitede okumanın maliyeti özellikle özel sektörün baskın olduğu ülkelerde ciddi bir sorun olarak orta yerde durmaktadır. Aynı şekilde Türkiye'de de özel üniversitelere veya üniversite öncesi dönemde özel liselere verilen ücretlerin inanılmaz derecede yüksek olduğunu biliyoruz. Ailelerin bütçelerinde eğitim harcamalarının zaman içinde nasıl yükseldiğini ve onları çok zorladığını görüyoruz.

Uzaktan eğitim teknolojisi bu arz yetersizliğinin çözülmesi gereken bir mesele olduğunu göstermesi açısından bir olanak sunduğu aşikar. Özellikle iyi kamu üniversiteleri uzaktan eğitim imkanlarını kullanarak daha fazla öğrenciye daha nitelikli eğitim sunabilirler. Bunun koşullarını ve etkilerini aşağıda tartışacağım.

Fakat bundan önce uzaktan eğitim teknolojilerinin eğitim arzını daha esnek ve genişlemesine imkan sunacak gelişmelere de açık olduğunu belirtmek isterim. Bu durum yeni ve daha farklı üniversite kurma eğilimlerini teşvik edebilir. Eğer fiziksel mekan kısıtları (kampüsler, binalar, sınıflar gibi) ortadan kalkarsa, öğretim üyeleri örgütlenerek çok kısa sürede üniversiteler açabilir hale gelecektir. Çünkü uzaktan eğitim teknolojileri yüksek öğretim sektörünü girişi kolay bir sektöre dönüştürme potansiyeli yakalamıştır ve bunu cesaretlendirmiştir. Bu gelişme örneğin sadece belirli alanlarda uzmanlaşan disiplinler üzerinde de olabilir, mesela ekonomi üniversitesi kurmak konusunda öğretim üyeleri örgütlenebilirler. Sanal üniversite açmanın hukuki zemini sağlandığında, Pakistan, Türkiye, Fransa, Meksika veya diğer ülkelerden öğretim üyeleri sanal ortamda bir araya gelerek sanal üniversiteler açabilir hale gelebileceklerdir. Sabit maliyetler olmadan (bina-kampüs gibi) iyi akademisyen kadrolarıyla, kaliteli ve ucuz eğitim motivasyonu ile kurulacak bu üniversiteler sürdürebilir bir yapı gösterebilirler. Ayrıca bu tür esnek örgütlenmeler mevcut üniversiteleri de uyanık tutacaktır. Çünkü bu tür bir esnek bir üretim yapısı yarışabilir piyasalar (contestable markets kavramına yakın bir durum) kendilerini büyük oranda tehdit edebilir, dolayısıyla nitelik ve fiyat konusunda daha stratejik davranmak zorunda bırakabilir.

Bilgisayar üzerinden, yani uzaktan eğitim teknolojileri ile edinilen mesleki öğrenmenin bu kadar yoğun tecrübe edilmesinin, zaman içinde mesleki öğrenmenin tek kaynağının üniversiteler olmayabileceği düşüncesini de hızlandırdığını düşünüyorum. İnsanlar uzaktan mesleki eğitimi internet platformlarından da elde edebileceklerinin daha yaygın bir şekilde farkına vardılar. Özellikle internet platformlarının (Youtube, Udemy gibi) varlığı mesleki eğitimi daha geleneksel, formel ve pahalı veren üniversitelerin tekelini zorlayabilir. İnsanlar, özellikle müfredatları açısından zor değişen, eğitim süresi uzun, pahalı ve reel dünyada olanlara adapte olmakta zorlanan lisans programlarından ziyade, internet platformlarının sunduğu ucuz ve amaca yönelik eğitim imkanlarından çok daha kolay yararlanabilmenin ve dolayısıyla üniversite eğitimi almadan da meslek edinebilmenin imkanlarını daha fazla idrak ettiler. Bu aslında üretimde artan uzmanlaşma ile de uyum gösteren bir talep. Bu süreç mesleki eğitimin tek arz kaynağı gibi gözüken üniversiteleri uzun dönemde olumsuz etkileyebilir. Fakat üniversitelerin kendileri açısından bir tehlike gibi görünen bu duruma karşı izleyebilecekleri stratejiler de yok değil. Bunlardan biri sektördeki firmalarla işbirlikleri geliştirmek, yani mesleki eğitimler konusunda ortak projeler geliştirme şeklinde olabilir. Bu lisans programları üzerinden işbirlikleri olabileceği gibi daha spesifik ve kısa mesleki eğitimler üzerinden de olabilir. Uzun dönemde genelde üniversitelerin özelde lisans programlarının bu tür gelişmelerden çok etkileneceğini düşünüyorum.

ii.Uzaktan eğitimin yaygınlaşmasının, genel anlamda üniversite eğitiminin niteliği üzerinde yaratacağı etki önemli bir diğer konu olarak gözükmekte. Bu konunun nasıl bir patika izleyeceği bana göre iyi üniversitelerin uzaktan eğitime nasıl ve ne kadar dahil olacakları ile ilgili büyük oranda. Eğer iyi üniversiteler uzaktan eğitim imkanlarını genişletirlerse bu, eğitimin niteliğini etkiler. Bu da daha fazla öğrencinin daha iyi eğitim alacağı anlamına gelir. Örneğin, çok sayıda öğrencinin Boğaziçi, ODTÜ, İTÜ veya YTÜ’ye gitmeye gerek kalmadan bu üniversitelerin eğitim imkanlarından faydalanması ve diplomasını alması anlamına gelecektir.

Fakat burada iyi üniversitelerin karşısında temel bir problem ortaya çıkmaktadır: Sundukları eğitimin arzı ile kendi prestijleri arasında denge sorunu. Çünkü çok sayıda öğrenciye diploma vermek üniversitenin prestijini zayıflatabilir. Yani üniversite kendi diplomasının piyasada daha fazla dolaşmasını isteyecek midir? Burada şu düşünebilir: Diplomayı alma kriterleri liyakat içinde belirlenirse ve buna riayet edilirse nitelik konusunda bir sorun olmayacaktır. Diplomayı alanlar hak edeceklerinden bu kendiliğinden bir arz sınırlaması getirecektir.

Belki de bir çözüm olarak, üniversiteler prestij kaybı ile arzı artırma arasındaki çelişkiyi düşünerek bir diploma çeşitlendirmesine de gidebilirler. Yani iyi okullar diplomalarını derecelendirme stratejisi izleyebilirler. Eğitim kalitelerini korumak için farklı kabul ve eğitim formatlarına göre belirlenmiş diplomalar sunabilirler. Örneğin ODTÜ-1, örgün eğitim ve öğrenci kabul koşulları daha sıkı diplomayı temsil ederken, ODTÜ-2 uzaktan eğitimli ve kabul koşulları nispeten daha az sıkı bir diplomayı temsil edebilir. Böyle bir çeşitlendirme bile sonuçta iyi eğitimin arzının artmasına neden olacaktır. İyi üniversitelerin bu stratejilerine karşı mevcut diğer üniversitelerin tepkileri eğitim kalitelerini artırmak ve/veya fiyatlarını aşağı çekme şeklinde olabilir. Çünkü bu talep kaymasını küçümsemeleri piyasada daha da zorlanmaları anlamına gelir. Tabii burada şunu da unutmamak gerekir söz konusu talep kayması sadece ulusal sınırlar içinde de olmayabilir. Pekala öğrencinin önünde şu opsiyon da olacaktır: ODTÜ mü ya da Sabancı Üniversitesi mi yoksa online MIT mi? Dolayısıyla fiizksel mekanın ortadan kalktığı bir durumda online rekabetin ulusal ve uluslarası boyutu da unutulmamalıdır.

Diğer yandan, iyi üniversitelerin yöneticileri kendi prestijlerinin sadece kendi sundukları eğitimin kalitesi ile ilgili olmadığını, bunun aynı zamanda öğrencinin yetenekleri ile de belirlendiğini bilirler. Yani üniversitenin iyi öğrenciye katkısı olduğu gibi, iyi öğrenci de üniversitenin prestijine ve eğitim kalitesine katkıda bulunur. Başka bir ifade ile, iyi hoca-iyi öğrenci birlikteliği gereklidir. Yani belirli bir düzeyde prestij ve nitelik için benzer nitelikte bir eşleşme gereklidir.

İyi veya daha az iyi üniversitelere kabul edilen öğrencilerin büyük oranda mezun olduğunu biliyoruz. Hatta Thomas Piketty'nin de ünlü kitabında belirttiği gibi zengin aile çocuklarının belirli bağışlar altında iyi diye nitelendirilen okullardan kolayca kabul aldığını biliyoruz. Fakat bu okullara girdikten sonra, çok sorun olmadan da başarı ile mezun olduğunu da biliyoruz. Ben de okuduğum dönemlerde nispeten daha düşük puanla öğrenci alan başka üniversitelerde okuyan öğrencilerin imkan verilmesi halinde iyi okullarda başarı gösterebileceğini düşünmüşümdür. Bu performans biraz da girilen üniversitelere uyum sağlamak ve yeni çalışma motisyonları edinmekle de ilişkili bir durumdur. Üniversiteler, özellikle iyi üniversiteler, buna rağmen yani başarı gösterebilecek çok daha fazla öğrenci alabilecekken daha az sayıda alarak arzlarını kısmaya devam ediyorlar. Bunun fiziksel ve çalışan sayısındanki (öğretim üyesi) kısıtlarla açıklamanın yetersiz olduğunu düşünüyorum. Uzaktan eğitim teknolojisi bu kısıtları şimdi çok daha geçersiz kılmıştır. Fakat ben yine de üniversitelerin prestijleri korumak adına (bu aynı zamanda özel üniversiteler için yüksek kâr marjı da demek) öğrenci yetenek skalasını gözeteceklerini ve online platform düzeyinde de olsa arzlarını çokca artırmayacaklarını düşünüyorum.

Ayrıca bu konuda yani arzlarını genişletme konusunda özel üniversite ve kamu üniversitesi davranışları farklılaşabilir. Kamu üniversitesini uzaktan eğitime daha fazla açmanın yolu ya kendi isteği ya da siyasi otorite ile gerçekleşebilir. Kamu üniversitelerinin daha fazla öğrenciye online eğitim imkanı sunarak parasal bir motivasyonla hareket etmeyeceklerini veya çok daha ucuz fiyatlarla bunu yapacaklarını düşünüyorum. Onları bu şekilde davranmaya iten temel faktörün kamusal yarar nosyonu ya da siyasi kaynaklı teşvikler ve yönlendirmeler olacağını bekliyorum. İyi özel üniversitelerin gelir yaratma motivasyonları onları daha fazla uzaktan eğitime teşvik edebilir. Bunu yaparken prestijlerini korumak için nasıl stratejiler izleyeceklerine ileride hep beraber gözleme imkanı bulacağız.

Diğer yandan uzaktan eğitimin niteliğindeki “uzak eğitim” durumunun öğrenci motivasyonunu nasıl etkileyeceğini tam olarak bilmiyoruz. Pandemi sonrası kısa dönemde üniversiteki uzaktan eğitim deneyiminden gözlemlediğim şeyler pek de olumlu değil aslında. Yapılan ödevlerde, hoca-öğrenci arasında akademik diyaloglarda, öğrencilerin derse dahil olma sıklığında ve niteliğinde ciddi değer kayıpları olduğunu görüyorum. Önemli bir nokta da, ders sınav sistemlerinin nasıl olacağı konusu. Sınavların disipline edici etkileri -verimli ve anlama odaklı çabaları yoğunlaştırma- öğrencilerin motivasyonlarındaki olası düşmelerle ve öğrencilerin karşı teknolojik imkanları ile amacına ulaşmayabilir. Uzaktan eğitim vasat bir eğitime kolayca evrilebilir. Uzaktan eğitimin ciddi bir sınav protokolu gerektirdiği açık, aksi takdirde iyi üniversitelerin uzaktan eğitimle dağıtacağı diplomalar gerekli değeri görmeyecektir.

iii.Uzaktan eğitim teknolojisinin yaygınlık kazanması ile üniversite eğitiminde fiyatlandırmanın (harçlar) nasıl etkileneceği de bir diğer soru olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu konuda kamu ve özel üniversitelerin fiyatlama davranışlarında bir farklılık beklenebilir. Kamu üniversitelerinin eğitim fiyatları özel üniversitelere göre mevcut haliyle oldukça düşük düzeydedir. Olası uzaktan lisans eğitimini fiyatlandırma konusunda iyi kamu üniversitelerinin fiyatlandırma stratejisi yukarıda da belirttiğim gibi harçsız veya düşük bir harçla olabilir (daha fazla öğrenciden dolayı oluşacak olası yeni işlem maliyetlerini karşılamak için). Fakat bunun için kamu otoritelerinin iyi kamu üniversitelerini daha fazla öğrenci kabul etmeye teşvik etmesi ve bunun için de gerekli teknolojik alt yapıyı sunma ve finansman konusunda yardımcı olması gerekir.

Özel üniversitelerin, uzaktan eğitimle birlikte başlayan süreç sonrası, fiyatlandırma stratejilerini etkileyeccek temel faktör yukarıda da sıklıkla belirttiğim gibi, daha prestijli kamu ve özel üniversitelerin uzaktan eğitim arz düzeyleri olacaktır. Yani eğer iyi kamu üniversiteleri ve iyi özel üniversiteler uzaktan eğitim seçeneklerini genişletirlerse, diğer tüm özel üniversiteleri çok düşük fiyatlar uygulamaya zorlayacaklardır. Çünkü öğrenciler sıradan bir üniversiteye gitmek yerine iyi bir üniversiteden uzaktan eğitim almaya yönelebilirler. Bu da nispeten daha az prestijli olan özel üniversiteleri fiyatlarını aşağı doğru çekmeye zorlayacaktır (fiyat uyarlaması) ve nispeten daha düşük puanla öğrenci alan kamu üniversitelerinin öğrenci sayısının azalamasına neden olucaktır (yani miktar uyarlaması). Fakat ben yine de yukarıda saydığım gerekçelerle bu üniversitelerin (iyi kamu ve özel üniversiteler) arzlarını yeterince genişletmeyeceklerini düşünüyorum, dolayısıyla bu tür fiyat ve miktar uyarlamalarının kısmen etkileneceğini düşünüyorum..

iv.Uzaktan eğitim imkanlarının genişlemesi üzerine üniversite emekçileri olan akademisyenler bundan nasıl etkilenir? Eğer beklenildiği gibi sınırlı sayıda iyi üniversiteler yüksek öğretim piyasasını domine ederlerse eğitim ve araştırma üniversitesi ayrımı da büyük oranda kaybolabilir. Yani çok sayıda eğitim-öğretime odaklı üniversite yanında daha prestijli ve büyük oranda araştırmaya odaklı bir üniversite yapısı yerine akademik araştırma yanında eğitim-öğretimi de büyük oranda üstelenecek bir yeni yapıya doğru gidelebiliriz. Çünkü prestijli okulların arzlarını artırmaları durumunda orta düzeyde ve nispeten daha kötü eğitim veren üniversitelerin piyasa payları daralacaktır. Bu da bir tekelleşme olacağı anlamına gelir. Böylece iyi üniversiteler hem eğitim hem de akademik araştırmayı birlikte yapabilme imkanı bulacaklardır. Çünkü eğitim artık fiziksel bir mekan olmadan uzaktan eğitim teknolojileri ile birlikte arzı kolay ve ucuz bir ürün olma potansiyeli edindi. İyi üniversitelerde ders yükünden kaçan hocaların şimdi büyük oranda eski durumla (uzaktan eğitim öncesi) benzer imkanlarla, araştırmaya ayıracakları zamanı da azaltmadan, daha fazla insana ulaşma imkanı ortaya çıkmış olacaktır. Daha fazla öğrencinin varlığı işlem maliyetlerini artırabilir (artan sınav kağıtlarının veya ödevlerin okunması gibi), fakat bu talep pekala ölçeğe göre artan getiriden dolayı daha az bir öğretim üyesi istihdam edilmesi ile karşılanabilir. Yani alınacak sınırlı sayıda yeni öğretim üyesi ile çok daha fazla öğrenciye nitelikli eğitim hizmeti verilebilir. Bu süreç toplamda sayıları azalan ve eğitim verimlilikleri artan öğretim üyelerinin (daha az nitelikli üniversitelerdeki öğretim üyelerinin sayısındaki azalma nitelikli üniversitelerin istihdam edeceği yeni öğretim üyeleri sayısından çok daha fazla olacaktır) maaşlarının yükselmesi ile sonuçlanabilir.

Uzaktan eğitimin akadmisyenlerin zaman içinde çalışma biçimlerini ve niteliklerini etkileyip etkilemeyeceği de aklıma takılan sorulardan biri. Bunun üzerine de bazı şeyler söylemek istiyorum. Daha önce belirttiğim gibi, Türkiye'de ve dünyada üniversitelerin önemli bir kısmı mesleki eğitime yönelik işlev görür. Bu üniversiteler akademik araştırmadan ziyade mesleki eğitim tarafı daha ağır basan üniversitelerdir. Bu üniversitelerde öğretim üyelerinden temelde beklenen ders vermeleridir. Fakat bu eğitim-öğretim görevlerinin yanında doğal olarak akademik çalışma yapmaları da beklenir. Yani fiili anlamda kendisinden sadece ders vermesi beklenen akademisyenlerden akademik yayın yapması da beklenir (büyük oranda kurumsal prestij için). Bu durum Thorstein Veblen'nin belirttiği aşırı eğitimin yaygınlaşmasının örneklerinden birine benziyor. Çalıştığı şirketteki çalışma arkadaşına göre biraz daha fazla kariyer avantajı sağlamak için yüksek lisans yapan çok sayıda insanın varlığında olduğu gibi, etrafta çok sayıda akademik sıfat dolaşmaktadır. Fakat eğer iyi okullar bu eğitim alanını domine ederlerse, bu tür akademisyenliğe talep azalacaktır. Bu durum uzun dönemde akademik dünyayı olması gereken doğasına yaklaştırabilir. Bu tür bir akademisyenliğin ortadan kalkma durumunda tonlarca birbinin kötü replikası olan, bilimsel bir değeri olmayan yayınlar üretilmeyecektir. Sürekli büyüyen dergi sayısı, sürekli artan yayın talepleri ortadan kalkabilir ve araştırma yapmanın içsel değeri geri dönebilir. Tabii tüm bu söylediklerim daha çok temennilerimi andırıyor olsa da böyle bir durumun az da olsa imkan dahiline girdiğini düşünüyorum.

Sonuçta genel bir değerlendirme yaparsak yukarıda ifade ettiğim argümanlar özetle pandemi sonrası teknolojik bir uygulamanın dönüştürücü gücü üzerinedir. Tarihsel olarak buna hep şahit olduk, biraz zorlarsak Joseph Schumpeter’in yaratıcı yıkıcılık kavramına uygun bir durumu temsil ettiğini de söyleyebiliriz. Teknoloji birçok alanda olduğu gibi eğitimde de mekanı ve hatta zamanı buharlaştırıp yeni bir formata zorluyor. İçinde bulunmaktan mutlu olduğunu düşündüğüm sosyal ve kültürel rehabilitasyon alanları olan kampüsler acaba online platformalara mı dönüşüyor? Uzaktan eğitimin sunduğu imkanlar oldukça fazla, bu tartışmasız. Ama fiziksel mekanların sokratik diyaloga daha fazla imkan sunduğu da çok açık. Uzaktan eğitim ve seminerlerin bu tür diyaloglara daha fazla imkan verdiğini görüyor ve hissediyorum. Fakat fiziksel ve sanal mekanlar farklı var olma biçimleri yaratıyor. Farklı dahil olma biçimleri, motivasyonlar ve çalışma biçimleri yaratıyor. Zaman içinde bunların seyri daha da kristalize bir şekilde ortaya çıkacaktır ve hep birlikte buna şahit olacağız.

Herhangi bir teknolojik yenilik tahrip edici etkilerini içinde barındırır. Bu durum ilişki biçimlerini değiştirerek, işlem maliyetlerini azaltarak veya emeği etkileyerek kendisini gösterir. Çoğu zaman bu etkiler bireylerin hatta kurumların kontrolü dışında çalışır. Uzaktan eğitim konusu da birtakım kontrol dışı etkilere sahip olacaktır. Fakat ortaya çıkan teknolojinin daha büyük bir toplumsal kesimi olumlu etkilemesi için elimizden geleni yapmalıyız.

Uzaktan eğitimin olumlu ve olumsuz taraflarını düşünerek kullanım yaygınlığı ve uygulama alanları üzerine daha fazla düşünmeliyiz ve buna uygun bir tasarım yapabiliriz. Uzaktan eğitimin olumlu taraflarını şöyle sıralamak mümkün: Ucuz ve çok sayıda insana eğitim imkan vermesi, eğitimin esnek hale gemesi (istenilen saatte ve mekanda bulunma zorunluluğunun ortadan kalkması ile bazı insanların yaşam koşulları gereği oldukça iyi bir fırsat olabilir), dersler yanında bölüm içi seminerler, tez sunumları, bölüm toplantılarının online yapılabilme imkanlarının önünün açılması, nitelikli eğitimi daha homojenleştirme imkanı sunması (iyi üniversitelerin eğitimde daha egemen olmaları ile birlikte oldukça heterojen olan üniversite eğitiminin nitelik dağılımının ortalamasının yükselmesi), sabit maliyetlerin azalması (bina gibi), zaman tasarufu (hem öğretim üyesi hem de öğrenciler için fiziksel mekana ulaşmadan kaynaklanan zaman kayıplarının azalması) ve uygulamalı bilimler için (tıp ve daha uygulamalı mühendislik gibi) daha iyi bir çalışma zemini sunması.

Diğer yandan uzaktan eğitimin olumsuz etkileri de söz konusu olacaktır. Bunlar eğitmde olası nitelik kayıpları (sahici bilimsel diyalogların azalması ve motivasyon kayıpları), bilginin paylaşımının ve yayılımının sınırlanması (hocaların ve öğrencilerinin kendi aralarında çalışma ve bilgi paylaşımının daralması), ortak çalışma ve fiziksel mekanların kaybı ile kampüs hayatının sunduğu kültürel ve sosyal rehabilitasyon imkanlarının kaybı, online eğitimin daha az demokratik ülkelerde eleştiri alanını daha da kısıtlayabilecek olması (kayıt altında bir eğitimin özellikle sosyal bilimlerdeki akademisyenleri daha az eleştirel olmaya itmesi).

Tüm bu olası olumlu ve olumsuz etkilerden hareketle genelde eğitimde özelde yüksek öğretimde sağlıklı bir dengenin ortaya çıkmasının koşulları aranmalıdır. Pandeminin zorladığı uzaktan eğitim teknolojisi nitelikli ve ucuz eğitim üzerine daha fazla düşünmemize neden oldu. Bunca soruna rağmen sürekli memnuniyet üreten bir politik ve iktisadi mekanizmanın varlığı altında basit bir şekilde nitelikli eğitime ulaşmanın çok da zor olmadığını görmek cesaret verici. Öğretim üyelerine ve öğrencilere mekansal bağlarını kısmen koparak da olsa uzaktan eğitim teknolojilerinin sunduğu tamamlayıcı ve aynı zamanda ikame edici yönleriyle eğitime erişimi daha kolay ve nitelikli hale getirilebiliriz. Bu, aynı zamanda yaygın ve nitelikli eğitimin diğer pozitif etkilerini de, gelir dağılımını iyileştirme gibi, görmemizi sağlayacaktır.

* Öğretim Üyesi, Yıldız Teknik Üniversitesi İktisat bölümü