Seçim süreci bitmiş gibi yaparak siyasette köşe kapmaca oyunu başlatanlara bakan pek çok gazeteci, yorumcu “bu yaz gündemin sakinleşmediğinden” yakınıyor. Sanki ülkede demokrasi varmış gibi yapmaktan bıkılmadığı gibi seçim bitmiş gibi yapmaktan da sıkılmadı insanlar. Muhalefet partilerini dağınıklık haline hapsetmek ve toplumu oyalamak yoluyla atı alanın geçebileceği Üsküdar’ın yolunu açmakla meşguller. Bu arada sivil toplumla, hak savunuculuğuyla didişenler de çıkıyor. Örneğin ünlü bir gazetecinin aktivizm ile anarşizm arasında özdeşlik kurmasına rastlamak hayli ilginçti. Dünya genelinde 68 kuşağı, Türkiye özelinde buna 78 kuşağı da eklenerek protest gençlik akımlarına bizde anarşi adı takıldığını hatırlayalım. Halk dilinde ise gençler toptan “anarşik”ti malum o yıllarda.
Demokrasinin gelişmesiyle birlikte pek çok ülkede zaman zaman saldırganlaşabilen ve karşıt grupların silahlı çatışmasına dönüşebilen protestolar ile barışçı eylemler birbirinden ayrı değerlendirilmeye başlandı. 80’lerin sonları ve 90’lardan itibaren bizde de barışçıl eylemler demokratik haklar olarak kabul edildi. Düşünce ve ifade özgürlüğünün doğal parçası olan toplantı ve gösteri hakkının anarşizmle benzeştirilmesi bir muhalif gazeteciden duyulunca irkiltiyor ama bu yaklaşımın iktidar tarafından özenle beslenen kimi grupların dilinden hiç düşmediğini de biliyoruz. Bu GONGO’lar duyup, yazıp söylediklerini kendi fikirlerine altlık döşemesinler diye de ilgili arkadaşın ismini açıkça yazmıyorum. Ancak son derece ciddi bir sorun olarak festivalleri gençleri isyana teşvikle itham etmek olarak tanımlamak için kimsenin yardımına ihtiyaç duymadıklarını da biliyorum o ayrı.
Örneğin Balıkesir Sivil Toplum Platformu adıyla toplanmış iktidara yakın kimi derneklerin Ekofest-2023’ün engellenmesinde etkili oldukları kendi açıklamalarından anlaşılıyor. “Kadın ve erkeklere ayrı bölüm düzenlenmediği” gibi garip şekilde kendilerince gerekçeler uydurmaları da ayrıca paralel toplum inşasının geldiği aşamayı göstermesi bakımından önemli. Fakat bir de suç isnadı ve iftira ile festivaller ile madde kullanımı bağımlılığı arasında doğrudan ilişki kurmaları resmen suç sayılmalı. Soruşturmayı böylesi iftira yüklü açıklamalara değil Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği’ne açıyorlar. Dernek başkanı Süheyla Doğan ifadeye çağrıldığı zaman sorumlu yurttaş olarak sakince gidiyor. İfade veriyor. Ancak ifade tutanağını imzalayacağı zaman yanına bir de yakalama tutanağı ekliyorlar. Hakkında çıkarılmış bir yakalama kararı göstermiyorlar. Normal prosedür gibi açıklayıp ifade vermeye gideni yakalamış gibi gösteren bir tutanak imzalatıyorlar. Hukuki açıdan böyle bir prosedürün yerleşmesi ihtimaline karşı gerekli girişimler elbette yapılıyor. Bize düşen böylesi bir işlemin usul haline gelmesini önleyecek tepkileri gecikmeden vermek.
Ayrıca Balıkesir Valiliği sitesinde engelleme gerekçesi olarak gösterilen yangınla mücadele kapsamındaki 2023/1 sayılı karar da bulunamıyor. Ama sözlü bildirimlerde kamuoyuna ilan edilmemiş karara atıf yapılıyor. Kararın yazılı metni sitede olmadığı gibi ilgili dernek yöneticilerine de iletilmiyor. Yani bu durumda konser ve müzik festivalleri iptallerinde olduğu gibi ekolojistlerin, feministlerin Darıdere EKOFEST-23’te buluşmaları, arkadan gelen yeni hukuksuzluklarla engellenmeye devam ediyor. İktidarın yeni döneminde artık hukuk arkadan gelsin diye beklenmiyor, arkadan yeni hukuksuzluklar bekleme devri başladı. Sonrasında Çanakkale Bayramiç’de festivali gerçekleştirmek istediklerinde de önce ilgili birimden izin, ardından kaymakamlıktan yangın bahaneli engel çıkarılıyor. Kaymakamlık kararıyla çıkartılan engeli basın açıklamasıyla duyurdukları için de ifadeye çağırılıyorlar. Kaymakamlığın kararını, kaymakamlık önünde protesto etmek yasakmış. Gidip dağ başında protesto etseler ona da yangın bahaneli engel hazır zaten. Bu ülkede kamu idaresini ve kararlarını protesto etmenin yolları kapanıyor bu şekilde. İnsan hakları ihlallerinde gelinen aşamayı dikkatle izlemek gerekiyor.
Kamu yönetiminin ilgili biriminden verilen iznin mülki amir tarafından iptali işleminin, yukarıda örneği görülen iktidara yakın sivil toplum yapıları (GONGO) tarafından yöneticilere uygulanan baskıyla gerçekleştiğini düşünmek için elimizde yeterince bilgi var kısacası. Fakat bu usulün hayli zamandır kullanılan bir taktik olduğu da sivil toplum gönüllülerince bilinen gerçeklerden. On yıldan daha uzun bir süredir AKP iktidarı, kendine özgü paralel sivil toplum yapıları oluşturmaya yönelmişti. Kamu kaynaklarıyla beslenen örgütler, çoğunlukla iktidar kanalından çakılan sinyalle açıklama veya eylem yapıyorlar. Onların yaptığı açıklamalar, iktidar kamu yöneticilerinin “halkımız” gerekçesini kullanarak engellemesini sağlıyor. AKP paralel sivil toplum aşamasını tamamlayalı uzun zaman oldu. Artık bağımsız örgütleri, hak savunucularını herhangi bir konuda görüş alınacak yapılar olarak görmüyor. Kendisine doğrudan bağımlı olanları, verdiği talimatla konuşturduklarını, sivil toplum görüşü olarak lanse etmekle yetiniyor. Festival iptalleri de bu usulde işletiliyor malum. Eğer arada demokratik devlet kurallarını işleten kamu yöneticisi çıkarsa da ya mülki amirce kararı iptal ediliyor ya da talimatla konuşturulan GONGO yapılar aracılığıyla istifa ettiriliyor, bildiğimiz gibi. Doğal yaşamı, tabiat varlıklarını, kültür varlıklarını çevrecilerden, yerel halktan, kadınlardan koruyup, madenlere, taşocaklarına, HES’lere açıyor, iktidar.
Doğayı, kültürü, tarihi korumak yerine tahrip edenleri koruma politikası salt rant ile açıklanırsa çok sığ yorumlar çıkar ortaya. Doğayı dönüştürmek yaşamı dönüştürüyor çünkü. Toplum hayatını ve toplumsal dokuyu dönüştürüyor iktidar bu yolla. Örneğin “kızlı erkekli” festivallere karşı çıkanlar salt kız öğrencilerden oluşan ama başlarına bir erkek TÜGVA yöneticisi vererek kadına yönelik şiddete, genç kadınların cinsel istismarına zemin hazırlamayı “ahlaklı gençlik yetiştirme” gereği sayıyor olmalılar. Ki Timur Soykan’ın yazısında belirtildiği gibi bırakın suç duyurusunu, kurum içi soruşturma bile yapmıyorlar. Neymiş efendim “dava zarar görmesin”miş. Dava dedikleri parti çıkarı bile değil parti yöneticisinin, yancılarının çıkarı aslında. Festivallerde harem-selam uygulaması isterken de cinsiyet ayrımcılığından öteye geçen, cinsiyete göre ayrıştırılmış farklı kompartmanlarda yaşatılan toplumda özellikle cinsel şiddetin rahatça geliştiği gerçeğini görmüyor olamazlar, bence. Din istismarıyla helal festival istemenin benim lügatimde izahı budur. Tıpkı Bursa’dan bir muhtarın resmi yazı (?!) ile düğün nizamnamesi yayınlamaktaki maksadı gibi. Kadınlara bir gün iki saat kadın kadına eğlence izni lütfederken geri kalan tüm zamanları erkek erkeğe bir nevi “oturak alemi” için ayırmak, muhtemel maksat budur. Tabii hedef paralel toplum inşası…
15 Temmuz’un biraz öncesinden başlayarak bir süre devam eden, iktidar tarafından icat edilmiş nevzuhur tabirlerden birisi paralel devlet yapılanması (PDY) idi. Fethullah Gülen Cemaatinin faaliyetleri bu isimlendirme altında toplanmış ve siyasi söyleme egemen kılınmıştı. Hatta gündelik yaşama damgasını vurmuş, kullanılan her paralel kelimesinden ayrı şakalar üretilir olmuştu. Şimdilerde neredeyse yasaklı tabirlerden birisi haline geldiği görülüyor bu paralel devlet yapılanması isminin. Muhtemelen devleti tüm kurum ve kurallarıyla AKP’lileştirebilmiş olmakla ilişkilidir, artık kullanmaktan kaçınır hale gelmeleri. Evet AKP artık parti devleti ama gücünü korumak için Cumhur İttifakı'na bağımlı bir parti devleti. Tabii Cumhur İttifakı'nın gücü de tek başına yetmediği için, AKP aynı zamanda muhalefet partileri, kanca/çengel atmaca usulüyle ayrıştırılmadan parti ve ittifak olarak dahi gücü yetmiyor, yetmeyeceğini de biliyor iktidar. Muhalefeti salt siyasi partilerden ibaret görmeyelim elbette bir kitlesel muhalefet var ve o da iktidarın odağında uzun zamandır. Bu nedenle paralel devlet yapılanmasının modası geçti. Devir paralel toplum yapılanması devri.
Paralel toplumun iki unsuru: Cinsiyetleri ayrıştırma ve demokrasiyi buharlaştırma. AKP seperatör devlet kuramını, toplumu yeniden inşa etmekte kullanıyor. Ucube sistemini kalıcı hale getirmenin başka çıkar yolu olmadığının farkında. Cumhurbaşkanlığı seçimini ikinci tura bıraktırmakla övünenlere, muhalefette değişim iddiasıyla parti başkanlıklarına odaklanmış olanlara bu iktidar üstün hizmet nişanı verse yeridir. Çünkü yerel seçimlerde büyük şehirleri kazanabilmesi için bu tür içten oyuculara ihtiyacı var ve kazanırsa kendisine üç seçim başarısı armağan edenler ödülü hak etmiş olacaklar. Bu arada toplum dönüştürülmüş kimin umurunda olur, gözlerini sandalye kapmaca bürümüşken.