Dünya ekonomisi kritik bir dönemece doğru yaklaşıyor. Para politikası, 2008’den beri krizden çıkış için neredeyse tek araç olarak kullanıldı ve 2016 itibariyle para politikası ile yapılabileceklerin sonuna geliniyor. Sekiz yıllık bu deneyin sonucunda faizlerin sıfıra hatta negatife çekilmesinin etkisi, sadece krizi ağır çekimde yaşamamızı sağlamak oldu. Şimdi, 2009’da faiz indirimleri ve miktarsal genişleme programlarıyla açılan parantez kapanmak üzere ve parantez kapanırken, öncesine göre daha iyi bir durumda değiliz.
2008 İLE 1929 KRİZLERİNİN FARKLARI
ABD’de 1929 krizi sonrasında ekonomi yönetiminin, özellikle de merkez bankası FED’in krize verdiği politika tepkisi ilginçtir. FED Wall Street’te yaşanan çöküş sonrasında bankacılık sektörüne sirayet eden ve yüzlerce bankanın batmasıyla sonuçlanan finansal krize seyirci kalmıştır. Bu tutum, altın standardını korumaya çalışan para yönetiminin, dönemin hakim liberal iktisat politikasıyla uyumludur, ancak krizi engelleme yönünde değil derinleştirici bir etki yapmıştır.
2008’e gelindiğinde, FED 1929’a göre çok daha aktif davrandı. FED’in hareket planı üç adımda şekillendi. İlki, her ne kadar Lehman Brothers’ın batmasına izin verilse de, geri kalan tüm finansal sistemin batmaktan kurtarılmasıydı. İkincisi, faizi hızla düşürüp, sıfırlamak oldu. Üçüncüsü de, miktarsal genişleme programlarıyla kredi genişlemesinin tetiklenmesine çalışmaktı. Bu üç önlem, büyük ölçüde 1929 krizinden alınan dersler çerçevesinde şekillendi.
MÜDAHALE ARAÇLARI TÜKENİYOR
Ancak 1929 krizinden alınan dersler doğrultusunda uygulanan aktif para politikasıyla krizin çözümü şöyle dursun, gelişmeler giderek daha tehlikeli bir noktaya doğru ilerliyor. IMF, OECD ve UNCTAD gibi uluslararası kurumların geçtiğimiz hafta üst üste yayımladıkları raporlarda ortak olanlar şunlar: dünya ticaretinin daralıyor oluşu, durgunluğa yaklaşan düşük büyüme patikasına sıkışmış bir ekonomik büyüme tablosu ve deflasyonist eğilimlerin kuvvetlenmesi. Dünya ekonomisinde beklenen toparlanmanın bir türlü gerçekleşmemesi karşısında, devletlerin kapitalizm içinde kalarak krize karşı müdahale imkanları da giderek daralıyor. Müdahale alanının daralmasında ise iki gelişme kritik.
İlki şu: Para politikası kullanılarak krizin etkileri ertelendi. 2008 sonrasında ekonominin işleyişine göre “normalde” pek çok firmanın batması gerekiyordu. Ancak bu işletmelerin tasfiyesinin hem iktisadi hem siyasi etkilerinin çok büyük olacak olması, bu iflas sürecinin yaşanmasını engelledi. Literatürde bunlar “batmak için çok büyük” (too big to fail) olarak adlandırılıyor. Para politikası ise bu büyük kurtarma operasyonunun temel mekanizması olarak işledi. Sonuçta ortaya çıkan bir çeşit yaşayan ölüler olarak “zombi firmaların” giderek çoğalması oldu. Hatta bu tip firmaların çokluğu, kapitalist iş çevrimlerinin (business cycles) geçmişte görüldüğü gibi işlememesiyle sonuçlandı. Önemli kapitalist merkezlerde kriz sonrasında üretkenlik artışının yaşanmaması, hatta bu alanda yaşanan gerilemenin nedenlerinden biri de bu.
İkincisi, para politikası kullanılarak yapılan kurtarma operasyonlarının sonucunda kamu borçlarının giderek artmasıdır. Firma zararlarının topluma ödetilmesi anlamına gelen bu süreçte kamu bütçeleri giderek daha büyük açıklar vermeye başladılar. Bunun iki temel sonucu oldu. Birincisi, kamu açıklarının yüksekliği kamunun “sahaya inerek” talebi canlandırması önünde en büyük engel olarak duruyor. İkincisi de yine kamu borçlarının yüksekliği, ana akım politika tepkisinin kemer sıkma olarak şekillenmesinde katalizör rolü oynuyor. Sonuçta ortaya çıkan tablo, kapitalist oyunun kuralları dahilinde, devletlerin krize müdahale için ellerinde olan araçların tükenmeye başlamasıdır.
SONRASI?
Tarihçi Eric Hobsbawm (1), 1990’ların ilk yarısında yayınlanan Aşırılıklar Çağı kitabını şu cümlelerle sonlandırmıştı:
“Gelecek, geçmişin bir devamı olamaz ve gerek dışsal gerekse içsel olarak tarihsel bir kriz noktasına ulaştığımızı gösteren belirtiler var… İnsanlığın anlaşılabilir bir geleceği olacaksa, bu gelecek geçmişin ya da şimdiki zamanın sürdürülmesiyle olamaz. Üçüncü binyılı bu temelde kurmaya çalışırsak, başarısızlığa uğrarız. Ve başarısızlığın bedeli, yani değişmiş bir toplumun alternatifi, karanlıktır”.
Hobsbawm’ın sözlerini konumuz açısından düşünürsek, eğer gelecek, geçmişin bir devamı olmaya devam edecekse, yani bizzat krizi yaratan ekonomi politikaları krizden sonra da uygulanmaya devam edecekse, bizi derin bir karanlık bekliyor demektir. Zira 2009’da krize karşı uygulanmaya başlanan para politikasının etkisinin sadece sorunları geleceğe ertelemek olduğu, 2016 itibariyle dünya ekonomisinde yaşanan sorunların halen sürmesi ile daha görünür hale geliyor. Krize verilen tepki anlamında 2009’da açılan parantezin sonuna geliyor olabiliriz. Ancak 2009’dan daha kötü bir noktadayız. Çünkü artık para politikası işlevsizleşti ve maliye politikası ile yapılabilecekler oldukça sınırlı. Vardığımız yer şurası: Artık kapitalizm sonrası alternatifler üzerinde konuşmanın zamanı geldi de geçiyor!
1) Eric Hobsbawm, (1996) Aşırılıklar Çağı: Kısa 20. Yüzyıl: 1914-1991, Çev: Yavuz Alogan, İstanbul: Sarmal Yayınları.