Kürtlerin prizması ve objektif sorumluluk açısından bakıldığında
sonuç ortada: Fransa Kürtleri ikinci kez koruyamadı. Françaois
Mitterand’dan beri Kürtlerin dostu ve son 8 yıldır Suriye’de IŞİD’e
karşı Kürtlerin ortağı Fransa.
Paris’in 10. Bölgesi'nde Türkiyeliler başta olmak üzere ‘yabancı’
yerleşimcilere ait işletmelerin yoğun olduğu Strasbourg Saint-Denis
mahallesindeki Enghien Sokağı artık kanlı bir sayfanın parçası.
23 Aralık’ta üç yer hedefteydi. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi,
Kürtlere ait Avesta lokantası ve Munzur berber salonu. Avrupa’da
Kürt kadın hareketinin tanınan isimlerinden Emine Kara (Evin Goyi),
sanatçı Mîr Perwer (Mehmet Şirin Aydın) ve Abdurrahman Kızıl
öldürüldü. İkisi ağır 5 kişi yaralandı.
Saldırının ardından Paris Savcısı Laure Beccuau benim de
aralarında olduğum gazetecilerle ilk bilgileri paylaşırken olayı
“ırkçı saldırı” olarak niteledi. Saldırganın profili ivedilikle
yapılan bu çıkarımı destekler nitelikteydi: William M., bir
Fransız, 69 yaşında, demiryollarından (SNCF) emekli bir makinist,
sabıkalı. 2016’da Seine-Saint-Denis banliyösünde silahlı
şiddetten mahkum edilmiş. Ertesi yıl yasadışı ateşli silah
bulundurmaktan yine mahkum olmuş. 8 Aralık 2021’de Paris-Bercy’de
bir parkta Sudan ve Eritreli göçmenlere bıçakla saldırıp iki kişiyi
yaraladığı için hapsedilmiş. 12 Aralık 2022’de şartlı tahliyeden
yararlanmış. Polisin radarında bir ırkçı!
İçişleri Bakanı Gerald Darmanin de ilk açıklamasında "Katilin bunu
özellikle Kürtler için yaptığı kesin değil" dedi.
Fakat sokağın başlarında bariyerin arkasında biriken kalabalıklar
savcı ve bakanla aynı fikirde değildi. Ahmet Kaya Kürt Kültür
Merkezi yetkilileri de. Görüştüğüm kişilerin şüpheleri vardı:
- Mahallede göçmenlere ait yüzlerce mekan olduğu halde neden
Kürtlere ait yerler seçildi?
- Hem mekânlar hem zamanlama hedefteki seçiciliğe işaret etmiyor
mu? Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in 9 Ocak 2013’te
Kürdistan Enformasyon Bürosu'nda öldürülüşünün onuncu yıldönümü
için dernekte hazırlıklar yapılıyordu. O gün de bir toplantı
planlanmıştı. Üstelik güvenlik kaygısı yüzünden polisten önlem
alınması istenmişti. Fransa, Türkiye ile ilişkileri gözeten bir
yaklaşımla 10 yıl önceki cinayetin bağlantılarına dair dürüstçe bir
soruşturma yürütmedi. O saldırıda kanserden hapiste ölecek bir
hasta saldırgan (Ömer Güney) seçilmişti. William M., için de
‘patolojik yabancı düşmanı’ denildi.
- Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’nin korunması yönündeki talebe
neden yanıt verilmedi?
KATİL YARDIM ALDI MI?
Soruşturmanın ileriki aşamasında gelen bilgiler ise saldırganın
Kürtleri aslında bilerek hedef aldığına işaret ediyor. Sorgudaki
ifadesine göre William M., 2016’daki bir soygundan beri yabancıları
öldürme saikiyle hareket ediyor. Yabancı nefreti patolojik bir hal
aldı. Saldırgan kendini “depresyonda” ve “intihara meyilli” olarak
tanımladı. Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi’ne saldırmadan önce sabah
saatlerinde Paris’in banliyösü Seine-Saint-Denis’ye gitti. Elbisesi
şarjör değiştirmeye elverişli olmadığı ve yeterli kalabalık
bulunmadığı gerekçesiyle vazgeçip baba evine döndü. Sonra yürüyerek
yakındaki Strasbourg Saint-Denis mahallesine geldi. Bu bölgeyi
biliyordu. Hedef aldığı kişileri tanımadığını ama Kürtlere IŞİD
üyelerini öldürmek yerine hapsettikleri için kızgın olduğunu
söyledi. Tek pişmanlığının intihar edemeyişi olduğunu, hep intihar
edeceği gün düşmanları (yabancıları) mezara götürmeyi arzuladığını
anlattı. Katil, polis merkezinin psikiyatri revirine yatırıldı.
2013 cinayetinin oluşturduğu izlek, 2022 cinayetine bakışta bir açı
koyuyor. O yüzden hem Türkiye hem Fransa öfkeli kalabalığın
tepkilerinde ‘zanlı’ konumundaydı. 24 Aralık’ta République
Meydanı’nda bozkurt işaretli bir aracın alana girmesi kışkırtıcı
bir faktör olsa da bu öfke şiddete dönüştü. Ve İbrahim Kalın’a şu
sözlerle Fransa’ya çalım atma ve dikkatleri saldırıdan başka bir
yere çevirme fırsatı verdi: “Bu Fransa'daki PKK. Suriye'de
desteklediğiniz aynı terör örgütü. Hâlâ sessiz mi
kalacaksınız?”
Yine de Fransız devletinin Kürtlerin tepki ve çağrılarını dikkate
almak durumunda kaldığı görülüyor.
Adalet Bakanı Éric Dupond-Moretti’in, Kürt Demokratik Konseyi
Sözcüsü Agit Polat’ı yanına alarak basın toplantısı düzenlemesi
bunun bir göstergesi. Polat saldırıdan hemen sonra açıkça “Kürt
toplumu on yıllardır ırkçı saldırıya uğramadı. Nasıl oluyor da tam
da 2013’teki suikastın 10. yıldönümünden önce saldırı oluyor?
Saldırganın cezaevinde IŞİD'çilerle ilişkilenmesinden ve Türk
istihbaratı tarafından yönlendirildiğinden şüpheleniyoruz”
demişti.
DURUM NEDEN ŞÜPHELİ?
Fakat bu, soruşturmanın “bir meczubun işi” çerçevesinden
çıkarılıp derinleştirilmesine de yarayacak mı? Ya da
derinleştirseler de bunu yasal bir sürece dönüştürürler mi?
Her halükarda yanıtlanması gereken sorular artıyor:
- Saldırgan hapisteyken neden başka bir ya da birden fazla farklı
cezaevine nakledildi? Kimlerle birlikte kaldı? Neden ve nasıl
bırakıldı?
- Cezaevinden çıktıktan sonra 10 gün içinde izlenmedi mi? Kimlerle
görüştü?
- Saldırıda kullandığı yarı otomatik Colt 1911 tabanca, dolu üç
şarjör ve bir kutu fişeği nereden edindi? Silahı atıcılık
kulübünden bir arkadaşından aldığını söylemiş ama ifade yeterli
değil.
- Silah eğitimi almış, yabancıları öldürme takıntısı gelişmiş ve 3
kez yargılanıp hüküm giymiş birinin silah ruhsatının olması tuhaf
değil mi?
- Irkçı bir Fransız olsa da hapisteyken yönlendirilmiş olabilir mi?
Sonuçta şimdiye kadar aşırı sağcı ve ırkçıların hedefinde Kürt
toplumu yoktu. Kürtlere gelen tehdidin adresi belliydi.
- Savcı neden bireysel cinayet olarak sınırlayıp terör soruşturması
başlatmadı?
- Saldırgan ateş açtığı kişileri tanımadığını söylüyor. Fakat Ahmet
Kaya Kürt Kültür Merkezi’nin girişinde merdivenli bölümde duranlara
ateş açtıktan sonra, yukarı çıkıp ölüp ölmediklerini kontrol
ediyor. Özellikle Emine Kara’nın kafasına yakın mesafeden ateş
ediyor. Kurşunları sekmiyor. Derneğin girişi camlı bir bölüm
olmasına rağmen kırılan, dökülen bir şey yok. Sonra hemen karşıda
Avesta’ya yöneliyor. Buradan sonra yürürken silahını çantasına
koyuyor, 70-80 metre ileride Munzur’un önünde silahını çıkarıp
içeri girerek ateş açıyor. Şarjör değiştirirken etkisiz hale
getiriliyor. Tekmeyle yere düşürüldüğünde ilk söylediği, “Ben
ırkçıyım.” Hangi ırkçı bunu söyler? Bütün bunlar profesyonel bir
hazırlığa işaret etmiyor mu?
AVRUPA GÜVENLİ EV OLMAKTAN ÇIKIYOR
Bir duyuma göre yetkililer soruşturmanın derinleştirilmesi
talepleri karşısında ‘istihbarat bağlantısı’ dahil bütün ihtimaller
üzerinde durduklarını söyledi. Fakat gerçekten de bu işin üzerine
giderler mi? Bundan bir şey çıkar mı? Çıkarsa erişilen bilgileri
yargı sürecine aktarmak yerine siyaseten kullanmayı mı tercih
ederler? 2013’te olduğu gibi...
Hasılı, Avrupa Kürtler için korunaklı alan olma vasfını adım adım
yitiriyor. IŞİD’e karşı savaşta 12 bini aşkın savaşçı yitirdiler.
Savaş sırasında Avrupa’da kısa süreliğine de olsa YPG’nin dahi
temsilcilik açabildiği bir siyasi iklim yakaladılar. Hapishaneler
ve kamplarda tuttukları yabancı IŞİD üyeleri ve aile fertleri,
Kürtlere sırt çevirmeye meyilli kimi Avrupa ülkelerine karşı
ellerindeki hayat sigortasıydı. Ankara’nın protestolarına rağmen
PYD, YPG ve YPJ temsilcileri birkaç kez Élysée Sarayı’nda
ağırlandı. Paris’in Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile mesaisi de
öteden beri hallice. Sahada IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonda
Kürtlerle dayanışmayı sürdüren ülkelerin başında ABD’den sonra
Fransa geliyor. Paris’in Kürtlerle ilişkisi, iletişimi ya da
etkileşimi Fransız siyasetinde ‘itiraz konusu’ edilmedi. Aksine
Kürtlere sırt dönülmemesi yönünde mesajlar eksik olmadı. Fakat
madalyonun öteki yüzünde de Ankara’yı gözeten ya da teskin eden bir
esneklik var. Fransa öteden beri Türk istihbaratının güçlü olduğu
ülkeler arasında. Türkiye’nin beşinci kol faaliyetlerine göz
yumulduğu izlenimi paylaşılıyor. Erdoğan’ın AKP-MHP kitlesini kendi
ajandasına göre örgütlemesine göz yumuldu. Melez bir yapılanmayla
bozkurtlar tespihlendi.
MACRON’UN ERDOĞAN HASSASİYETİ
Siyasi kulvarda Erdoğan’a karşı tavır da değişti. Erdoğan Rus
korkusuyla NATO’ya sokulan Finlandiya ve İsveç’i sakıncalı Kürtlere
güvenli liman olmaktan çıkarmak için veto kartını ustalıkla
kullanıyor. Ukrayna savaşının ürettiği siyasi ve ekonomik baskı da
Erdoğan’a karşı mevcut itiraz kanallarını tıkıyor.
Şu sıralar Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un aralarındaki
didişmeye rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la ilişkileri iyi
tutmak istediğini biliyoruz. Bir süre önce konuştuğum
Fransa-Türkiye ilişkilerine vakıf bir yetkili, Macron’un kamuoyuna
rahat satacağı itibarlı bir gerekçe bulup Türkiye’yi ziyaret etmek
istediğini söylemişti.
Demem o ki aşırı sağdan aşırı sola kadar siyasetin bütün yelpazesi
Kürtlerin korunması gerektiği yönünde mesajlar verse de saldırının
iki ülke ilişkilerine olumsuz yansıtılmaması yönünde bir hassasiyet
kendini ilk andan itibaren hissettirdi.
O yüzden soruşturmanın gerektiği gibi yürütüleceği sözüne rağmen
kuşkular baki.
Solun solundan “Boyun Eğmeyen Fransa”nın lideri Jean-Luc
Mélenchon, “Artık yeter müttefikimiz olan Kürtlerin daha iyi
korunması gerekir" diyor. Görünürde buna diğer partilerin de
itirazı yok.
Ne var ki Kürtlerin 2014’te yakaladıkları olumlu havadaki oksijen
azalıyor. Jeostratejik, ekonomik ve politik gerçeklik, oluşan yeni
hassasiyeti ne kadar sırtında taşır?
Suriye’deki “ihanete uğruyoruz” hissi Avrupa iç siyasetine göreceli
olarak daha iyi nüfuz edebilmiş olan Kürtler arasında da artıyor.
Beyanatlardan soruşturmalara resmi olan ne varsa kuşkuyla
karşılanıyor.