Halkların Demokratik Partisi’nin 11 Şubat 2018’deki 3’üncü
Olağan Kongresi parti için büyük moral olmuştu. Türkiye’nin dört
bir yanından kongreye katılmak üzere yola çıkan otobüsler polisler
tarafından durdurulmuş, çok sayıda partili gözaltına
alınmıştı. O günlerin olağanüstü baskı ortamına rağmen
yüzlerce otobüsle Ankara’ya gelen HDP seçmeni, kongrede gövde
gösterisi yaptı ve sessiz sedasız Ankara’dan ayrıldı. O coşkulu
kalabalık, HDP yöneticileri için de sürprizdi. Gelelim dünkü
kongreye…
HDP’nin 4’üncü Kongresi kayyımların, gözaltıların,
tutuklamaların arasında ve neredeyse tamamı iktidara yakın olan
büyük medya organları tarafından partinin görmezden gelindiği bir
iklimde yapıldı yine. HDP seçmeni iki yıl öncesine göre daha
kalabalık bir kitleyle Ankara’ya akın etti. Ankara Spor Salonu
hınca hınç doldu. Bir o kadar insan da dışarıdaydı.
HDP’nin 7 Haziran 2015’ten bu yana maruz kaldığı baskılar
düşünüldüğünde kalabalık gerçekten olağanüstüydü. Ancak bir önceki
kongreye oranla daha az slogan atıldı, salonda bulunan genç sayısı
gibi heyecan daha azdı. Her seçim öncesi ekranları dolduranlar
tarafından “en bilinçli seçmen… en politik seçmen…” gibi
betimlemelerle hakları teslim edilen HDP seçmeni, bir kez daha
“partimizi yalnız bırakmayız” mesajını verdi ama tezahüratta ve
iltifatta tutuktu.
Sohbet ettiğimiz bir HDP’li siyasetçi gözlemime şu sözlerle
itiraz etti, “Muazzam bir kalabalık var. Biz, bu karda kışta ancak
batıdan gelen olur diye beklerken bölgeden de olağanüstü bir
katılım oldu. Gençlerin sayısının az olmasının sebebi, kongreye
kadar sıklaşan operasyonlar. Çok sayıda partili gencimiz gözaltına
alındı veya tutuklandı. Kitlenin coşkulu olmadığını söylüyorsunuz
ama ben bunu vakur ve kararlı bir duruş olarak okuyorum. Biz daha
ne yapalım!”
En fazla alkış alan, tutuklu bulunan HDP’lilerin hapishanelerden
gönderdiği mesajlar oldu. Çok bileşenli HDP için yıllardır müstehzi
gülümsemeler eşliğinde, “Nuh’un Gemisi” benzetmesi yapılır. Tutuklu
eski eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ile Figen Yüksekdağ’ın
gönderdiği şu mesaj, bu yoruma yanıt gibiydi:
Biliyoruz, yolculuk çok çetin geçti, gemimiz ağır darbeler aldı.
Kaptanlarımız tutuklandı, deneyimli mürettebatımızla birlikte. Ama
bilmezler ki her bir yolcusu birbirinden dirençli, her biri
birbirinden kuvvetli bu geminin. Ne kaptan köşkü boş kaldı ne de
makine dairesi. Milyonları durdurmaya gücü yetmeyen Nemrut’un
partisi daha şimdiden üç parçaya bölündü ama NUH’UN GEMİSİ dimdik
ayakta yek vücut bir şekilde menziline süzülüyor kararlılıkla. Bu
gemiyi inşa edene de yürütene de aşk olsun. Bu uğurda toprağa
düşene de esir düşene de selam olsun. Bu gemi limana varacak
demiştik, evvel Allah sözümüz söz olsun. Şimdi hedef halkın
iktidarını kurmaktır artık. Hepimizin yolu açık olsun.
HDP’nin yeni Eş Genel Başkanı Mithat Sancar da eş başkanlığa
devam eden Pervin Buldan da konuşmalarında “demokrasi ittifakı”
vurgusu yaptılar, HDP’nin iktidara yürüdüğünü hatırlattılar.
HDP yıllardır çok ağır baskılara maruz kaldı, kalıyor. Bütün
bunlar başka bir partinin başına gelse o parti birçok il, ilçe
teşkilatının kapısına kilit vurmak zorunda kalırdı. Ancak tüm
bunlar, partinin eleştirilemeyeceği anlamına gelmiyor.
HDP uzun süredir savunma pozisyonundan atağa geçememekle,
heyecan veren bir politika üretememekle eleştiriliyor. Ezilenlerin
partisi olma iddiasındaki HDP’nin bu toplum kesimleriyle ne kadar
kucaklaşabildiği de tartışma konusunu. Yerellerle merkezin
birbirine mesafesi ise yüksek sesle dillendirilmiyor bile.
Milletvekillerinin bir kısmı, seçmenine uzak durmakla
eleştiriliyor. Tabanla parti arasındaki mesafenin arttığına işaret
ediliyor. Taban ise seçimlerde ve kongrelerde siyasi iktidara
direkt mesaj veriyor, HDP’nin arkasındayız diyor. Dünkü
kongrede sohbet ettiğimiz bir partili şöyle diyordu, “Şu son iki
kongreye bakarak soruyorum: HDP mi halka umut taşıyor, halk mı
HDP’ye?..”
Parti Meclisi’ndeki değişim, HDP’yi eleştirenler için umut oldu.
Tabanda sevilen ve güven duyulan bazı isimlere, partinin karar
mekanizması Merkez Yürütme Kurulu(MYK)’nda yer verilirse bu heyecan
boşa çıkmayacak demektir.