Partili Cumhurbaşkanı: Milli Şef mi?

‘Nasıl bir başkanlık?’ tartışmasından partili cumhurbaşkanlığı modeli çıktı. Peki bu modelin, Erdoğan’ın yıllardır eleştirdiği ‘Milli Şef’lik’ten farkı var mı? Siyasetin iki ucundan gelen yanıtlar ortak: Partili cumhurbaşkanlığı daha da otoriterleşme demek!

Abone ol

ANKARA - 15 Temmuz darbe girişiminin ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin yolu açmasıyla Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yıllardır dile getirdiği sistem değişikliği, sonunda kâğıda döküldü. Ortaya ‘tam başkanlık’ değil de ‘partili cumhurbaşkanlığı’ çıkmasına, siyaseti yakından takip edenler şaşırmadı. İlginç olan, ‘partili cumhurbaşkanı’ için, Erdoğan’ın yıllardır eleştirdiği ‘Milli Şef’ benzetmesi yapılması.

‘BAŞKANLIK’TA NEREDEN NEREYE…

Recep Tayyip Erdoğan, Başbakanlık koltuğuna oturduktan bir ay sonra, 20 Nisan 2003’te atv’de katıldığı canlı yayında, ‘Başkanlık ve yarı başkanlık sistemi benim siyasette arzumdur’ dedi; hangisini istediği sorulduğunda, “Benim için tabii ideal olanı Amerikan modelidir” yanıtını verdi.

Erdoğan o tarihte bu işin toplumsal uzlaşmayla yapılması gerektiğinin altını şu sözlerle çiziyordu, ''Tabii bunun için de ülkedeki tüm kurumların halkla bütünleşerek bir konsensüsün sağlanması şarttır. Bu konsensüs sağlanmadan bu geçiş de sağlıklı olmaz.''

MHP ‘üniter devlet’ vurgusuyla başkanlığa sıcak baktığını açıklarken Erdoğan’ın bu çıkışına en sert tepki dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan geldi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 2005 yılı yeni yıl mesajında, başkanlık sistemi tartışmalarının ve tek parti egemenliğinin doğuracağı tehlikelere şu sözlerle dikkat çekmişti, “Anayasada, demokratik devlet niteliği Türkiye Cumhuriyeti’nin değiştirilemez nitelikleri arasında sayılmış, demokrasiye en uygun olması nedeniyle de parlamenter hükümet sistemi kabul edilmiştir. Çoğunlukçu demokrasi yerine çağdaş çoğulcu demokrasi anlayışının benimsendiği Anayasada, devlet organlarının birbirlerini denetleyip dengelemesi, bu yolla iktidar gücünün sınırlandırılması öngörülmüştür.”

ERDOĞAN 1993’TE 'TÜRKİYE BUNA HAZIR DEĞİL' DEMİŞTİ

Başkanlık, Erdoğan’ın sık sık dile getirdiği gibi Türkeş’ten Erbakan’a Özal’dan Demirel’e birçok siyasetçi tarafından dile getirilmiş, talep edilmişti.

Gerçi Demirel Nisan 2010’da yaptığı açıklamada, başkanlığın sağlıklı yürüdüğü ülke olarak örnek gösterdiği ABD'deki işleyişin federal yapıdan ve yetkilerin dağıtılmış olmasından kaynaklandığını ifade etmiş ve eklemişti, ''Yani siz Meclisinizi bu hale getireceksiniz, hükümet diye bir şey olmayacak onu siz seçeceksiniz. Yoksa siz tüm kalemleri ortadan kaldırıp sadece 'ben olacağım başkan' diyemezsiniz!’

Başkanlıkla ilgili zaman ya da özneye göre fikir değiştiren sadece Demirel değildi. Recep Tayyip Erdoğan, 1993 yılında, Refah Partisi İstanbul İl Başkanı iken, “Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesi” demişti.

PARTİLİ CUMHURBAŞKANLARI: ATATÜRK, İNÖNÜ, BAYAR

Aradan geçen yıllar içinde fikirler de referanslar da değişmişti. Kamuoyu başkanlık sistemine, “Atatürk, İnönü ve Bayar da partili cumhurbaşkanlarıydı” hatırlatmasıyla hazırlandı.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilan edildiği 29 Ekim 1923 tarihinden ölümüne, yani 10 Kasım 1938’e kadar, 15 yıl boyunca Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, aynı zamanda da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı idi. Tek parti vardı, o da CHP…

'MİLLİ ŞEF' İNÖNÜ DÖNEMİ

Atatürk’ün ölümüyle Cumhurbaşkanlığı görevini, dönemin Başbakanı İsmet İnönü devraldı; 1938 yılından 1950’ye kadar 12 yıl boyunca hem Cumhurbaşkanı hem de CHP Genel Başkanı olarak görev yaptı.

İnönü, 26 Aralık 1938’de toplanan CHP’nin 1’inci Olağanüstü Kurultayı’nda ‘partinin değişmez genel başkanı’ seçilerek ‘Milli Şef’ ünvanını aldı.

1946’ya kadar hâlâ tek parti vardı. 1946’da ise Demokrat Parti(DP) kuruldu ve o yıl, Türkiye’nin ilk çok partili genel seçimi yapıldı. ‘Açık oy-gizli tasnif’ nedeniyle çok eleştirilen bu seçimde CHP 465, DP 64, bağımsızlar 6 milletvekiliyle girdiler Meclis’e.

3’ÜNCÜ PARTİLİ CUMHURBAŞKANI CELAL BAYAR

Türkiye’de ilk kez “gizli oy-açık tasnif”in uygulandığı 1950 genel seçimini DP kazandı. Ülkenin 3’üncü partili cumhurbaşkanı Celal Bayar olurken Başbakanlık ve DP Genel Başkanlık koltuğuna Adnan Menderes oturdu. ‘Milli Şef’ İnönü ise 1960 yılına kadar CHP’nin Genel Başkanı’ydı.

Bayar’ın, 1954, 1957 genel seçimlerinde ve 1955 yerel seçiminde mitinglere katılması tarafsızlık tartışmalarını bir kez daha gündeme getirdi. Bu tartışma İnönü’nün 1946 ve 1950 seçimlerinde mitinglere katılarak CHP’ye oy istemesiyle de yaşanmıştı. 1960 darbesi gerçekleşti, 1924 Anayasası yürürlükten kaldırıldı, Cumhurbaşkanı için “tarafsızlık” ilkesi getirildi.

ERDOĞAN’DAN İNÖNÜ’YE HİTLER BENZETMESİ

Erdoğan her fırsatta Milli Şef dönemini kıyasıya eleştirdi. Mayıs 2010’da, Anayasa değişikliği konusunda “Churchill, Hitler’e karşı karada, havada, denizde mücadele edeceğiz demişti. Biz de bu Anayasa değişikliğine karşı Meclis’te, Anayasa Mahkemesi’nde, referandumda mücadele edeceğiz” diyen Baykal’a, Erdoğan’ın yanıtı sert oldu.

Baykal’ın kendisini Churchill’e, hükümeti de Hitler’e benzettiğini söyleyen Erdoğan, “İlla Hitler’e benzetecek bir figür arıyorlarsa kendi genel merkezlerindeki eski genel başkan fotoğraflarına baksınlar. Orada Führer’e özenip kendisine ‘Milli Şef’ dedirtmiş genel başkanlarının Hitlervari bıyıklarının altından kendilerine gülümsediğini görecekler”dedi.

4 Şubat 2015’te, “Bu ülkede bir daha milli şef özentileri çıkmasın diye ‘başkanlık sistemi’ diyoruz” açıklamasını yapan da Erdoğan’dı.

‘ERDOĞAN MİLLİ ŞEF OLMAK İSTİYOR’

AK Parti, Cumhurbaşkanının görev ve yetkileri ile ilgili mini anayasa paketini geçtiğimiz haziran ayında gündeme getirmeyi planlıyordu.

MHP’nin üç gün önce partiden ihraç ettiği, milletvekili Ümit Özdağ 11 Mayıs 2016 tarihinde Erdoğan’ın istediğinin ‘Milli Şeflik’ olduğunu söylemişti. "1961’e kadar zaten Türkiye’de partili Cumhurbaşkanlığı uygulanmıştır ve özellikle bugün Erdoğan ve taraftarlarının sürekli eleştirdiği Milli Şeflik döneminde de bu sistem vardı" diyen Özdağ'a göre, "Erdoğan, yıllardır eleştirdiği Milli Şefliğe öykünüyor"du...

Bütün bunların ışığında, AK Parti’nin Meclis’e sunduğu teklifte aslında şaşırtıcı hiçbir unsur yok. Nitekim AK Parti’den ve Külliye’den ‘tam başkanlık’ın işaret edildiği günlerde, 24 Ekim 2016’da HDP Parti Sözcüsü Ayhan Bilgen, Duvar’a yaptığı açıklamada, ‘Başkanlık talebi bir taktik. Erdoğan aslında partili cumhurbaşkanlığı istiyor. Bu, klasik başkanlıktan çok daha tehlikelidir’ dedi.

Ümit Özdağ ile ideolojik hiçbir ortaklığı bulunmayan HDP’li Ayhan Bilgen’i aynı noktada buluşturan ‘partili cumhurbaşkanı’ sistemi, Özdağ ve Bilgen’e göre, ‘denge-denetim bakımından çok kötü bir sistem ve varacağı yer, daha da otoriterleşme!’