Paulo Coelho: Her ok yeni bir yaşantıdır

Paulo Coelho'nun romanı 'Okçu'nun Yolu', Can Yayınları tarafından yayımlandı. Coelho bu kitabında, bir ruhani dönüşüm hikâyesini konu ediniyor.

Abone ol

1947’de Rio de Janerio’da doğan Paulo Coelho, günümüzün en saygın yazarları arasında kabul edilse de, öncesinde gazetecilik, tiyatro yönetmenliği ve şarkı sözü yazarlığı da yapmıştır.

Aslında onu sadece Brezilya’da değil, bütün dünyada tanınan ve sevilen bir romancı yapan şey 'Simyacı' adlı kitabıdır. 1988’de yayınlanan 'Simyacı', yirmi altı dile çevrilip yaklaşık elli ülkede çoksatanlar arasına girince, Coelho herkesin dikkatini çekmeyi başarır. Hatta kitabın Türkçeye ilk çevirisi 1996 yılında yapılmış olmasına karşın 'Simyacı' günümüzde bile çoksatanlar listesinin ilk onunda yer almaktadır. Tüm dünyaca tanınan, sayısız ödüle layık görülen Coelho tüm bu başarılarının ardından, Marquez’den sonra Latin Amerika’nın en çok okunan yazarı haline gelmiştir.

Geçtiğimiz günlerdeyse Coelho'nun 'Okçu’nun Yolu' adlı yeni bir kitabı daha yayınlandı. Emrah İmre’nin çevirisi, Can Yayınları etiketine sahip olan kitaptaki illüstrasyonlarsa ise Murat Kalkavan’a ait.

FİZİKSEL HÂKİMİYETTEN ZİHİNSEL HÂKİMİYETE

“Okçu kirişi gerdiğinde yayın içinde dünyanın tamamını görebilir.

Okun uçuşunu izlerken bu dünya okçuya yaklaşır, şefkatle dokunur, görevini yerine getirmiş olmanın verdiği tatmin hissini tattırır.

Her okun uçuşu farklıdır. Bin ok atarsan, bini de sana farklı bir yol gösterecektir. Okçunun yolu budur işte.”

Coelho bu kitabında, bir ruhani dönüşüm hikâyesini konu ediniyor. Zamansız, mekânsız bir atmosfer üzerine kurulu olan hikâyede Tetsuya isimli bir ok ustasına, onun verdiği öğütlere, ok atmakla yaşamak arasındaki müthiş benzerliklere tanık oluyoruz.

Okçu'nun Yolu, Paulo Coelho, Çevirmen: Emrah İmre, 168 syf., Can Yayınları, 2021.

Günün birinde yetenekli, genç bir okçu hünerini göstermek için dağ bayır aşarak Tetsuya’nın yaşadığı köye gelir ve karşısına çıkan bir oğlana bu büyük ok ustasının nerede oturduğunu sorar. Ancak ne oğlan ne de orada yaşayanlar Tetsuya’nın elinde yay görmüşlerdir bugüne kadar. O kendi halinde bir marangozdur. Bu işte kesin bir yanlışlık vardır…

Oğlan da, yabancıya yanıldığını göstermek için onu Tetsuya’nın marangozhanesine götürür. Gerçek işte o an ortaya çıkar. Yabancı okçu, derdini anlatır, rüştünü ispat etmek istediğini söyler. Tetsuya ise bunu bir şartla kabul eder. Gerisin geri döndüğünde kimselere anlatmaz, hatta benim öldüğümü söylersen seni ok atarken izlerim, der. Yabancı, bu teklifi kabul eder. Dışarı çıkıp hazırlığını yapar, nişan alır ve kırk metre ötede, ağacın dalındaki bir kirazı vurur.

Tetsuya bunun üzerine yabancıyı ve onu getiren küçük oğlanı ardına takarak yürümeye başlar. Bu yürüyüş öyle bir atış denemesiyle son bulur ki; ok nedir, yay nasıl gerilir, hayata ve hedefe nasıl nişan alınır… tadındaki bütün sorular birbirini izlemeye başlar.

HAYAT VE OKÇULUK İLİŞKİSİ

“Ok, okçunun elinden çıkarak hedefe yönelen niyettir; dolayısıyla, havada serbestçe süzülüyor gibi görünse de atış sırasında kendisine bahşedilen yolu izlemek zorundadır.

Rüzgârların ve yerçekiminin etkisi altındadır, ama bunlar da aştığın yolun birer parçasıdır. Yaprak, fırtına tarafından ağaçtan koparılsa da yaprak olmaktan çıkmaz.”

Tetsuya ve küçük çocuk gerisin geri köye dönerlerken, yıllardır tanıdığı bu yaşlı adamın bilgeliğinden etkilenen çocuk, Tetsuya’nın sürekli tekrar ettiği şu okçunun yolu felsefesinin ne olduğunu öğrenmek ister. Tetsuya da bunun üzerine anlatmaya başlar. Bizim okuduğumuz bütün “nasihatler” işte bunlardan oluşur.

Tetsuya, iyi bir okçunun evvela etrafındaki dostlarını seçmeyi bilmesi gerektiğini söyler. Bu dostlar, insanı boş yere pohpohlamamalıdır. Okçunun öğrenme aşamasında yaşadığı zorlukları, düşüp kalkmaları da anlayabilecek, bu süreçte onu destekleyebilecek kimselerden olmalıdır.

Yayı bir yaşam, oku bir niyet olarak gören Tetsuya, hedefi ise ulaşılmak istenen bir amaç şeklinde anlatır. İnsanın hedefine ulaşması için yaşamıyla niyetinin her daim aynı hizada, aynı gerginlikte olması ve işaret ettiği hedefe çevrilmesi gerektiğini söyler.

Zaten hedefle ok arasında kopmaz bir bağ var mevcuttur; yani sadece ok hedefi değil, aynı zamanda hedef de oku aramaktadır.

Ancak tüm bunların hazır olması yetmez hedefi vurmak için. Nasıl durulacağı, yayın nasıl tutulacağı, kirişin nasıl gerileceği, hatta hedefe nasıl bakılacağını da öğrenmek gerekmektedir. Tetsuya bütün bu aşamaları yavaş yavaş, ayrıntılarıyla, daha çok da karşılık geldikleri anlamlarıyla birlikte anlatmaya devam eder.

Ona göre hareket, sözün vücuda gelmiş halidir, yani eylem, düşüncenin görünür hale gelmesidir. Okçu da bunu bilerek ve bütün aşamaları hakkıyla gerçekleştirerek hedefine ulaşabilir. Yıllar boyu yapacağı idmandan, bin bir türlü hatadan, hep yenilip, sonra daha da iyi yenilmesinin ardından istikrarını kaybetmez, zihnini de bedeni gibi kontrol edebilirse bir üst basamağa geçer, diğer bir değişle okçunun yolunda yürümeye hak kazanır.

Kaleme aldığım bu metinde yay, ok, hedef ve okçu aynı gelişim ve sınama mekanizmasının bütünleyici bir parçası” diyen Coelho, bu kitabında oku ve okçuyu metaforlaştırarak aslında iç dinliğini bulan, hedefiyle bir olan insanın huzuruna işaret eder. Ne de olsa okçunun yolu hemen her konuya uyarlanabilen bir öğretidir.