Kazanabileceği bütün ödülleri kazanmış, yapılabilecek gişelerin büyük bir kısmını gerçekleştirmiş Ron Howard son yıllarda müzik belgeselleriyle çıkıyor seyircinin karşısına. Ron Howard deyince bir çırpıda aklımıza şu filmler geliyor: Uzak Ufuklar, Apollo13, Fidye, Grinç, Akıl Oyunları, Cinderalla Man, Da Vinci Şifresi, Frost/Nixon, Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi.
Özelikle 2008 yapımı “Frost/ Nixon”da yarattığı belgesel atmosferinde ipuçlarını veren yönetmen 2013’te “Made in America” ile çıktı seyircinin karşısına. Hip-hop yıldızı Jay-Z’nin organize ettiği " Made In America" müzik festivalinin ortaya çıkış sürecini ele alıyordu bu belgesel.
Üç yıl sonra büyük bir efsaneyi anlatmaya karar vermişti Howard. 1982’de çektiği “Night Shift” filminden bu yana birlikte çalıştığı yapımcısı Brian Grazer ile birlikte bu kez The Beatles grubuna odaklandı. “The Beatles: Eight Days a Week - The Touring Years”, efsanevi grubun 1963-1966 tarihleri arasında gerçekleştirdiği 250 konserin kayıtlarından derlenmişti ve o güne kadar gün yüzü görmemiş bazı söyleşiler ve görüntüler içeriyordu.
Geçen yıl “Han Solo: Bir Star Wars Hikayesi” ile bir kez daha övgüler alan yönetmen, bu dev bütçeli yapımın ardından yine mütevazı bir belgesel ile karşımızda. Brian Graze’in yapımcılığında bu kez birçok otoriteye göre dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük sesi, en önemli şarkıcısı Luciano Pavarotti’nin hayatına odaklanıyor yönetmen.
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ertesinde tüberküloz hastalığına yakalanıp bir hafta komada kalan bir çocuğun, mucize eseri hayatta kalıp, geldiği noktayı izlemek zaman zaman oldukça dokunaklı olabiliyor. 50’li yılların ikinci yarısında babasının yarım bıraktığı hayali gerçekleştirmek için operaya adım atan, 1960’ve 70’li yıllarda dünyanın dört bir yanında aranan bir tenor olarak sahne alan, sesinin gücü, berraklığı ile opera tarihinin en önemli isimleri arasına adını yazdıran bir hayat onunkisi. Bir yandan da ilk aşkın, evliliğin, birbiri ardına gelen çocukların hayatında yarattığı etkileri de görmek mümkün.
Ron Howard, Pavarotti’nin hem solist hem de insan olarak özelliklerine dikkat çekmeye çalışıyor ve bunu yaparken de tıpkı The Beatles belgeselinde olduğu gibi geniş bir arşivden yararlanıyor. Birlikte çalıştığı arkadaşları, müzisyenler, ailesi, sevgilileri büyük sanatçı hakkında kendi dönemlerinin tanıklığını yapıyorlar.
80’li yıllarda tanınırlığın giderek artan, özellikle 1990’da İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nın resmi şarkısı haline gelen “Nessun Dorma”nın yarattığı etkiyle bir popüler kültür ikonuna dönen Pavarotti’nin bununla baş etme biçimleri de filmde görebileceğiniz şeyler arasında.
Bu tür büyük figürlerin, topluma mal olmuş popüler kişilerin hikayeleri anlatılırken bir noktada karakterlerin dilemması çıkar karşımıza. Çok zeki olmanın, çok yetenekli, tanınır, göz önünde olmanın bedelleri ve söz konusu insanlar üzerinde yarattığı etkiler vardır. Örneğin Asıf Kapadia’nın “Amy” ve “Maradona” belgesellerinde olduğu gibi. Ancak Ron Howard özellikle böyle bir çelişkinin peşine düşmüyor. Ele aldığı karakterin ‘karanlık’ taraflarına ulaşmak için çaba harcamıyor. Çocuklarıyla ilişkisine, kendisinden 34 yaş küçük bir kadına âşık olduğu ortaya çıktığında yaşadıklarına dair bilgileri saklamıyor ama bunların etkilerinin üzerine fazlaca gitme ihtiyacı hissetmiyor.
Kanımca iki nedenden ötürü böyle yapıyor. İlki, Pavarotti’nin kişilik olarak bu tür krizleri atlatmaktaki ustalığı ve çevresine karşı açıklığı. Bütün şöhretine, etkisine ve gücüne rağmen insanlarla ilişki kurma becerisi ve samimiyetinin karakter çatışmasını en aza indirmiş olması. İkincisi de Ron Howard’ın Pavarotti’ye hayranlığının, duyduğu saygının Luciano’yu anlama çabasını akamete uğratması sanki.
“Pavarotti”, usta bir yönetmenin elinden çıkmış, kimilerine göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sesinin hayatına incelikli bir bakış. Güçlü bir film değil belki ama güçlü bir ses!
PAVAROTTİ
YÖNETMEN: Ron Howard
YAPIM: 2019 ABD, İngiltere
SÜRE: 155 dk.