Nicedir boşladım dış politika analiz-tespitlerini farkındayım, sabırlarınızı zorlasam da son defa hoşgörünüze sığınmama izin vermenizi dilerim. Pazar günü seçim var, adı belediye ama sonucu boyundan büyük, siyasi. Oy vereceğiz değil mi? Çorbada tuzum bulunsun: Lütfen oy verelim. Beni, üçü şahsen tanıyıp sevdiğim, çok değer verdiğim insan Selahattin Demirtaş, Filiz Kerestecioğlu ve Murat Sevinç, biri de uzaktan ismen tanıyıp, acizane takdir ettiğim insan Cenk Yiğiter ikna ettiler.
Düşünün Süleyman’ın yüzünü ekşitecek, Hulusi’yi boşa baktıracak bir sonuç çıktığını, fena mı olur? Malum yerlerde hafiften ateşi bacaya sardıracak, yürekleri pır pır ettirecek, “acaba?” sorusunu zaten paranoyaklaşmış zihinlere yerleştirip, hepten vücut kimyalarını bozacak bir sonuç çıktığını. “Biz de varız, işte hep beraber, tüm renklerimizle buradayız” dedirtecek bir sonuç. Bu ülkede halen dahi, cumhuriyeti sandıkla savunacak yurttaşların bulunduğunu kanıtlayacak bir sonuç.
Yelken yarışında kaptanın gözünü kısıp, ufuk çizgisinde sağanak kollaması gibi. Sağanağı yakalayıp, koca denizin ortasında bir işaret olmasa da, o noktada tremola atıp, yön değiştireceğini öngörmesi hatta bilmesi gibi. Pazar gününe böyle bakalım. Ayrıca, diyelim sağanağı kaçırdık, şamandıraya yine ikinci vardık, unutmayalım regatta devam ediyor. Hep edecek. Rüzgarın değiştiğini görmek, rüzgarı kendimiz değiştirmek için sandığa gidelim.
Mahalleyi bırakmayalım, semti alalım, ilçeyi tutalım, büyükşehire tutunalım, özetle maçı çevirelim. Bakınız 2002’den hatta 1994’ten bu yana kurabildiği bir Kadıköy ütopyası yok iktidarın. Uğraşıyor, olmuyor. Kendimiz soralım, kendimiz yanıtlayalım biz de malum şahsın üslubuna öykünerek: Neden? Çünkü havsalası almıyor, havsalası. Ah kardeşlerim ah… Yıkmakla olaydı, Çamlıca’ya, Taksim’e cami dikmekle olaydı, Moda’dan Caddebostan’a sahiller boş kalırdı, boş. Yaa… Nereden nereye…
Her gün işitmediğimiz hakaret kalmadı. Aramızdan çok değer verdiğimiz arkadaşlarımız çekilip, ite kaka içeri tıkıldı. İş geldi, Kılıçdaroğlu’nu, Akşener’i hapisle, eğer yanlış yapar (!) AKP’li adayları seçmezse İstanbul’u, Ankara’yı kayyum tehdidiyle terbiye etmeye geldi dayandı. İçişleri Bakanı hızını alamadı YSK’nin onu ilgilendirmediğini, “terörle bağlantılı” belediye meclis üyelerini “alacağını” ileri sürmeye işi vardırdı. Sanki Kürt nüfus ağırlıklı Doğu ve Güneydoğu illerinde söz konusu uygulamalar yeterli utanç kaynağı değilmiş gibi. Sizi bilmem, bana hem ahmak hem parya yerine konulmaktan gına geldi.
Hem malum şahsın kendi bu belediye seçimlerini “evet-hayır” referandumuna dönüştürmedi mi? Yani diyor ki “benim adaylarıma oy vermek, benimle devam demektir.” Öyleyse, onunla ilelebet devam etmek istemeyenler, kazanma olasılığı en güçlü muhalefet adayına oy vererek, oylarını belediye meclisleri üyeliklerinde gönüllerince çeşitlendirerek bu tercihlerini gösterebilirler. Fırsat ayaklarına geldi! Evet mi, hayır mı? Benim oyum HAYIR. Çünkü evet dersem, yahut şimdi oy vermezsem, bundan kabaca yedi yıl sonra on sekiz yaşına geldiğinde biricik kızımın gözlerinin içine bakamam.
Nur yüzlü mübarek Murat Sevinç hocamız üşenmedi, sebat etti, üç bölümlük tefrika yaptı Diken’de, “yeter hoca, tamam oy veriyoruz” dedirtti. Selahattin Başkan “azıcık hatırım varsa…” diye söze* girince akan sular zaten durdu. Filiz Kerestecioğlu vekilim belediye meclislerinin önemini anımsattı, ki çok haklı bence. Nihayet, hoca olarak atıldığı Mülkiye’ye öğrenci olarak geri dönen alemin delikanlısı Cenk Yiğiter hoca da “bunu anlamak çok mu zor” anlamında birçok yol gösterici tüvit attı.
Ben de seçimden önceki son çarşamba köşemi bu konuya ayırdım. Bu kısa yazıyı sizlerden oy vermenizi istirham etmek için kaleme aldım. En çok sevdikleriniz için oy veriniz. Sizlere günbegün meydan okuyanlara, bu defa siz de “hodri meydan” deyiniz. Dilerim güzel bir pazar günü geçireceksiniz. Dayanışmayla kalın.
*Demirtaş’ın söyleşisi Yeni Yaşam gazetesinde yayımlanmıştı. Görebildiğim kadarıyla engellenmiş. Dolayısıyla linki Evrensel’den vermeyi yeğledim.