“Uyuşturucuyu izlersen, eline bir suç davası geçer; parayı
izlersen ne geçeceğini bilemezsin.” (The Wire isimli polisiye
diziden bir replik.)
Çoğumuz en az bir defa şu lafı etmişizdir: “Allah’tan petrolümüz
yok!” Sadece inşaat ve borçlanma üzerine kurulan iktidar tekeline
bakınca; bu en değerli yeraltı servetinden yoksunluğa duyulan içten
minnettarlığı anlıyor insan. Ne yazık ki petrol yok ama, Azeri
petrolünün parası var. Ve ne vakit yüklü miktarda ülkeye girse,
çevresinde tuhaf olaylar beliriyor…
Organize suç örgütü yöneticiliğinden aranan Sedat Peker, dün bir
video yayınladı. Kendisine yönelik operasyonun “derin devletin
başı” dediği Mehmet Ağar tarafından, damat Berat Albayrak’ın
öncülüğündeki Pelikan grubunun baskısıyla yapıldığını söylüyordu.
Bodrum Yalıkavak Marina’yı kastederek, Ağar'ın Azeri milyarder
Mübariz Mansimov’un mallarına çöktüğünü; bunu da birileri adına
yaptığını belirtiyordu.
Ağar ve Yalıkavak Marina konusu kamuoyunda iyi biliniyor zaten.
Ekim 2020’de arkada marina manzarasıyla Susurluk davasının baş
aktörleri Alaattin Çakıcı, Mehmet Ağar, Engin Alan ve Korkut
Eken’in beraberce çektirdikleri fotoğraf da epey gündem olmuştu.
Mansimov’un “FETÖ üyeliği” ile suçlanıp tutuklandığını ve
sonrasında tahliye edildiğini de hatırlatalım. Marina-Ağar
ilişkisini merak edenler için kısa özeti buraya bırakalım.
Peki neler oluyor?
Bir ucu Susurlukçulara, diğer ucu milyarlarca dolarlık servete
sahip Azeri oligarklara uzanan karmakarışık bir olay duruyor
karşımızda. Hangi ip çekilse, ardından tomar tomar yumak geliyor
çünkü. Peker-Ağar çatışması, dehşet verici bir ekonomi politik ağın
kriminal performansı sadece. Ortada sineklerin etrafına üşüştüğü
cazip bir “pamuk şekeri” duruyor oysa.
Aşağıdaki vereceğimiz bilgilerde bilinmeyen şeyler yok. Çok daha
fazlası arşivlerde kayıtlı. Olaylar, hatırlatılırken gizli saklı
olana değil de aleni olana doğru yeniden dizildi. Zira Türkiye’nin
siyasi rejimindeki aks değişimiyle, buradaki ilişkilerin arasındaki
paralellik, bize tehlikeli bir hikaye anlatıyor.
***
2007, Türkiye siyasetinde değişimin hızlanmaya başladığı yıldı.
Cumhurbaşkanlığı seçimi, referandum, siyasi davalar ile iktisat
politikalarındaki “popülist” kırılmanın reaksiyona girdiği dönemin
önemli gelişmelerinden birisi, Petkim’in 2 milyar 40 milyon dolara
Azerbaycan’ın devlet şirketi SOCAR’a satılmasıydı. Basit bir
özelleştirme değildi Petkim. Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin daima
karanlık bir yüzü vardır. Mesela; siyaset-devlet-mafya
ilişkilerinin sökün ettiği Ömer Lütfi Topal cinayetiyle başlayan
Susurluk’a dair 1998’de dönemin Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı
Kutlu Savaş’ın yazdığı raporun şu kısmı bugüne de ışık tutuyor:
“Bakü’de yapılan konukevinin finansman sıkıntısı üzerine
inşaatın otel olarak tamamlanması, otele bitişik bir kumarhane
yapılması kararlaştırılarak işletmeciliği Emperyal üstlenmiştir. Bu
projeyi gerçekleştiren Cumhurbaşkanının oğlu İlham Aliyev’dir.
Kendisinin Topal’a 500 bin dolar kumar borcu olduğu ve otelin gizli
ortağı olduğu iddiaları öne sürülmektedir.”
İlham Aliyev 1994’ten 2003’e kadar Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet
Petrol Şirketi’nin (SOCAR) başkan yardımcısıydı. Babası Haydar
Aliyev’in hastalanmasının ardından devlet başkanı seçildi.
Petkim’in satışıyla beraber de yeni bir dalga başladı Türkiye’de:
Azeri milyarder dalgası. Detayları atlayıp hızlıca akışı
verelim:
En popüler isim Mansimov’du. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip
Erdoğan’ın bizzat teşvikiyle 2007’de Türk vatandaşı olmuş; 2008’de,
El Kaide’nin 2003’te bombaladığı, Demirbank’a el konulmasından
sonra TMSF’ye geçen ve HSBC’nin kullandığı binayı, 60 milyon dolara
satın alıp otele çevirmişti. 2011’de Bodrum Yalıkavak Marina’yı
aldı. Şirketleri onlarca gemilik filoya sahip Palmali Holding
çatısı altında toplanıyordu. Buranın ucu da SOCAR’a çıkıyor.
Dikkat çeken diğer bir oligarka geçelim.
2009’da “dünyanın en lüks oteli” iddiasıyla 1.4 milyar dolara
Antalya’da kurulan ve Richard Gere, Sharon Stone, Monica Belluci
gibi ünlülerin katıldığı törenle açılan Mardan Palace’ın sahibi
Telman İsmailov, borçlarını ödeyemeyince Garanti Bankası’nca icraya
verildi. Oteli 2015’te 360 milyon liraya Halkbank aldı. Deyim
yerindeyse kamu bankası, batık oligarkın pisliğini temizliyordu.
İsmailov’a Halkbank 62.5 milyon dolar kredi vermiş, üstelik kredi
için teminat olarak Hazine’ye ait arazi gösterilmişti. Rıza
Sarraf’tan (Reza Zarrab) önce patlayan skandal sessizce örtüldü.
Putin’in de ipini çektiği İsmailov’u en son, 2019’da Sedat Peker’le
Karadağ’da gülümseyerek dolaştıkları bir fotoğrafta gördük. Bu uç
da Peker’e açılıyor.
Sıradaki oligark Lukoil’in sahibi Yusufovich Alekperov. Türkiye
pazarına 1998’de girdi fakat büyüme yılı 2006’ydı. EPDK’dan dağıtım
lisansını aldıktan sonra 600’e yakın istasyon sahibi oldu.
Aliyev’in yakın dostu olan Alekperov’un şirketi SOCAR ile ortak
faaliyetler yürütüyor. Mansimov, Lukoil’in petrolünü taşıyordu ve
ödeme yapılmadığı gerekçesiyle Londra’da 2 milyar dolarlık tahkim
davası açmıştı.
Yani her şey birbirine bağlanıp, nihayetinde SOCAR’a çıkıyor.
Başka yerlere de bağlanıyor elbette. Onu da 2015’te Sözcü
gazetesindeki Bora Erdin’in haberinden özetleyelim:
Mansimov vatandaşlığa geçer geçmez, Bilal Erdoğan’ın şirketi
BMZ’den üç 'gemicik' kiralıyor; Erdoğan’ın kardeşi Mustafa Erdoğan
ve kayınbiraderinin 2014’te satın aldığı Tuzla Tersanecilik’le de
birlikte çalışmaya başlıyordu. Burada Fettah Tamince, Murat Sancak,
15 Temmuz’dan sonra “silahlı terör örgütü üyeliği”nden 15 yıl ceza
istenen Mehmet Fatih Baltacı; Erdoğan'ın kayınbiraderi Ziya İlgen
ve Ömer Faruk Kalyoncu'dan oluşan bir başka ilişkiler yumağı da
derya gibi açılıyor önümüze. Ne yaptığı belirsiz iki enerji şirketi
üzerinden sürekli el değiştiren hisselerle Mansimov-SOCAR arasında
mekik dokuyan ortaklıklar yıllarca sürdü. Alan aldı, veren verdi ve
dosyalar kapatılıp tozlu raflara kaldırıldı. Meselenin “suç”
ayağında bugün dökülen taşlar da bunu gösteriyor. Tasfiye
edilecekler, tasfiye ediliyor; korunacaklar, başka güvenli zırhlara
bürünüp yoluna devam ediyor.
Bize de tekrar Kutlu Savaş’ın Susurluk raporundaki veciz sözü
hatırlatmak düşüyor: “Silahlı suç örgütleriyle devlet isterse
kolayca baş eder. Asıl sorun kravatlılar çetesi.”
***
Mansimov’un davasında aleyhine tanıklık yapan Alaattin Aykaç ve
Ali Kemal Çelikten’in adları da anılmayı hak ediyor. Mansimov,
kendisini dolandırarak Yalıkavak Marina’yı ele geçirdiklerini iddia
ettiği bu isimlerle ağır cezada davalıktı. Aykaç, Petkim’in
yönetimindeyken marinanın da yönetimine alındı. Mansimov’la davalık
olunca ayrılıp, Yıldırım Demirören’in sağ kolu oldu. Halen Azeri
piyangosunu da portföyüne katan Demirören Holding’in
yönetiminde.
Hayli girift ilişkileri, Mansimov davasına sunulan belgelerden
yararlanarak özetlemeye çalışalım:
2009’dan itibaren Malta ve bazı ada devletlerinde Aykaç üzerine
16 şirket kuruluyor. Bir kısmında Çelikten de yönetici. Onun da
üzerinde 6 şirket var. Aynı adresi SOCAR’ın çok sayıdaki şirketi de
paylaşıyor. İçlerinden birisi, Bodrum Marina’nın yeni sahibi
Yalıkavak Holding Limited. Ve SOCAR’la içli dışlı birine, Anar
Alizade’ye ait.
Çelikten’in üzerine kurulan Malta’daki Arrow Star Trading Co.
2018’de Türkiye’de de faaliyete başlıyor. Tek yöneticisi Çelikten
fakat 2020’de hisseleri İlham Gadim-Zada’ya devrediyor.
Gadim-Zada’nın babası SOCAR’ın 2002’ye kadar yöneticiliğini yapan
ve suikast sonucu öldürülen Vagif Gadimov. Bilal Erdoğan’ın
gemileri de 2016’da Gadim-Zada’ın Malta’daki 5 denizcilik şirketine
kayıtlıydı. Bu arada Çelikten, Azerbaycan’da kurulu SOCAR
Polymer’in de yöneticileri arasında.
Fazlasıyla karışık değil mi? Burada aktarılanlar sadeleşmiş hali
üstelik. Önemli olan havada uçuşan hisselerden, kağıt üzerinde
kurulu şirketlerden çok, hepsinin birbiriyle ilişkisi ve aynı
adresi işaret etmesi: Anar Alizade. Bütün ilişkiler Singapur
merkezli RSR Holding’de düğümleniyor. Peki kimdir Alizade?
2005’ten beri SOCAR’ın Başkanı olarak görev yapan, 2020’den beri
de SOCAR Turkey Enerji A.Ş., Petkim Petrokimya Holding A.Ş. ve STAR
Rafineri A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini yürüten Rovnag
Abdullayev’in kuzeni. Değiştirmeden önceki soyadı “Aliyev”di.
2007’de Singapur’da kurduğu RSR Holding, yazı boyunca andığımız
şirketlerin ya sahibi, ya ortağı. SOCAR ile en az 48 yüksek gelirli
iş anlaşması yapan şirketlerin tamamının sahibi olduğu da iddia
ediliyor. Alizade’nin Türkiye temsilciliğini, geçen yıl Petkim
Ticaret Başkan Yardımcılığı’na atanan Agshin Salimov yürütüyor.
Yöneticileri ise Nihad Aliyev, Ali Polat, Koray Atalık ve Moreno
Acchiolini. Ağar’ın yönetiminde bulundukları da dahil bahsi geçen
şirketlerin tamamıyla ilişkili olduklarını not edelim.
Petkim’in özelleştirilmesinden sonra, onun etrafında dönenlerin
en basit, en özet hali böyle. Gelelim asıl soruya: Burada “büyük
resim” nedir?
***
Milyarlarca dolarlık sektörün halka halka başka işlere, alanlara
yayıldığı; sanatçısı, sporcusu, gazetecisinin de bulunduğu kocaman
bir havuzdan bahsediyoruz. Türkiye 2007’de oraya atıldı işte.
Bodruma istiflenmiş ne kadar çürümüşlük varsa mazgallardan, paslı
boruların çatlaklarından, küflü tavan arasından sokaklara saçılıyor
şimdi.
Gözümüzün önünde ülkeyi de önüne katıp sürükleyen zehirli bir
nehir akıyor yıllardır. Peker’in işaret ettiği o nehre dökülen
kanalizasyon borularından birisi yalnızca. Türkiye’den içeri öyle
bir Azerbaycan var ki, “İki devlet tek millet” sloganı kültürel,
ideolojik, siyasi dayanışmanın ötesinde anlamlara sahip artık.
Petrol parasıyla, SİHA’larla, inşaatla ve derin ilişkilerle
birbirine iyice yaklaşan; yaklaştıkça birbirine benzeyen;
benzedikçe kader birliğine sürüklenen, “iki devlet tek rejim…”
Duruma bakınca “Allah’tan petrolümüz yok” minnettarlığının
üzerinde kocaman bir soru da karanlık bir şafak gibi asılı durmuyor
mu: Milyarlarca dolarlık havuz, seçimle nasıl temizlenir?