“...karşı karşıya kaldığım baskıdan artık gına geldi: adeta terörün bir tür yankı odası içinde gibiyim ve artık ‘peki, belki bir teröristim ama siz yine de beni gözden çıkarmayın’ demekten başka bir şey gelmiyor elimden. (...) Dolayısıyla son derece tuhaf bir durum söz konusu burada – üstelik kafana göre her şeyi söyleyebildiğin için daha da çelişkili hale geliyor! Gerçekten söyleyebildiğim her şeyi söyledim ben de; hep susturulduğumu söylemem dürüstçe olmaz. (...) Ne var ki, ... gibi ... son derece önemli bir isim marjinalize edildi; tekrar geri gelebilir ama artık kıyıda köşede bırakıldı ve işte bu çok sık oluyor. Dolayısıyla artık daha farklı bir durumdayız, belki bahisler çok daha fazla yükseldiği için.”
Bahislerin ne kadar yükseldiğini biliyoruz. Son olarak Devlet Bahçeli “Türkiye bir hukuk devletiyse HDP’nin kapatılması acildir, şarttır. Başka bir isimle tekrardan faaliyette bulunmasına izin verilmemelidir” dedi. Basitçe ifade edersek açık seçik bir biçimde, politik görüşleri, memleket meselelerine ilişkin düşünceleri, talep ve beklentileri belirli bir siyasi partide temsil imkanı bulan milyonlarca yurttaşın siyasal temsil alanından tümüyle dışlanmasını istiyor. Öyle ya, HDP’yi kapatmakla kalmayarak başka bir ad ile siyaset alanında bir daha hayat şansı bulmaması için ne gerekirse yapılmasını buyuran bu görüş, esas olarak bu partiye oy veren yurttaşları “kapatmayı” umuyor olmalı. Bu sözlerin hedefinde, uğradığı onca zulme ve iradesinin hiçe sayılmasına rağmen sessizce sabreden ve seçim zamanı da oyunu hep aynı yere atan metanet sahibi yurttaşların olduğu çok açık. Onlar şimdilik gidip gidip iki adet mor elin üzerinde yükselen, yeşil yıldız yapraklı ağacın duldasına atıyorlar oylarını... Ağacı kökünden sökseler ve mor elleri kelepçeleseler, ne yapsalar boş... O halde HDP kapatılırken bu kez öyle bir kapatılmalı ki altı milyon seçmen de “kapatılmış” olsun.
Yazının başında yer verdiğim alıntıya dönelim, “peki, belki bir teröristim ama siz yine de beni gözden çıkarmayın” diyen bu kişi kim? O cümleleri yazdığı sırada henüz çok da marjinalleştirilmemiş olduğunu söylediğine göre, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar mı? “Gerçekten söyleyebildiğim her şeyi söyledim ben de; hep susturulduğumu söylemem dürüstçe olmaz” dediğine göre, Selahattin Demirtaş mı? Kim? Ayrıca artık iyice marjinal olduğunu ve bir köşeye itildiğini söylediği o diğer kişinin kim olduğunu tahmin edebiliyor muyuz? Öncelikle şunun altını çizeyim, Türkiye’den birçok başka ismin akla gelmesi bir yana, bu cümleleri söyleyen kişi bir başka ülkenin yurttaşı ve “yabancı” biri bile olabilir. Bundan da öte bu cümlelerin epeyce eski bir tarihe ait olması da mümkün. O halde bu demektir ki legal siyaset alanında veya yazı çizi alanında yer alıp da “terörist” olmakla itham edilen hiç kimse pek o kadar da özgün bir “terörist” sayılmaz... Özgünlük meselesine tekrar döneceğim, fakat öncesinde bildiğini unutmak konusunda birkaç cümle etmeme izin verin. İlgisiz gibi görünse de bir şekilde bu konuya bağlanıyor.
Ansiklopedik bilgi mahiyetindeki bilgiler başta olmak üzere bildiğim çok şeyi çabuk unutuyorum. Hep böyleydim. Akademik hayat önemli ölçüde de anlatmak ve konuşmak üzerine olunca bahsettiğim türden bir unutkanlık da biraz zorlayıcı bir durum tabii. Mesela geçen yıl derste anlattığım bir konuyu bu sene anlatırken ana hatlarıyla meseleyi bilsem de birçok ayrıntıyı unutmuş oluyorum. Ne anlatıyordum ben bu derste diyerek hızla o konuyu baştan sona bir gözden geçirmem gerekiyor. Sevgili arkadaşım Murat Sevinç’le geçen gün telefonda dertleşirken onun da farklı biçimlerde bu unutkanlıktan mustarip olduğu ortaya çıktı. İçten içe sevinmedim desem yalan olur. İnsan aynı sorunun başkasında da olduğunu anlayınca biraz rahatlıyor. Neyse ki bu zaafımı bir şekilde telafi eden başka türlü bir hafızam da var. İyi cümleleri, iyi yazıları ve genel olarak iyi hikayeleri asla unutmam. Onlar sürekli zihnimde dolaşıp durur. Belki de zaten o yüzden hep epeyce dalgın gezen biri oldum.
Sadede gelirsem, bu birkaç gündür de Medyascope’ta yayınlanan Demirtaş yazısı, konuşulmaya devam eden fezlekeler, Bahçeli’nin sözleri ve en son da Mithat Hoca’nın cevabı filan hep bu yazının tepesinde yer verdiğim, kafamın içinde ilk okuduğum günden beri gezinmekte olan o paragrafa ve bilhassa şu cümleye bağlandı. “Peki, belki bir teröristim ama siz yine de beni gözden çıkarmayın.”
O cümlenin ışığında bakınca her şey daha kolay açıklanabilir. Mesele, terörist ya da terörle iltisaklı diye huzurumuza getirilen kişilerin gerçekte böyle olması meselesi değil. Mesele “terörist” olarak etiketleme iktidarına sahip olanın konuşuyor olması... Bu bir iktidar meselesi. Her şey gibi. Kimin kimi terörist olarak “tanımlama” iktidarının olduğuna bakar... “Tanımlama” iktidarı önemli bir iktidardır... Yoksa ne Selahattin Demirtaş’ın ne de yıllardır cezaevinde olan Figen Yüksekdağ’ın terörle herhangi bir ilişkisi var... Ne hapis cezası onaylanan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun ne de hakkındaki fezleke TBMM’ye sevk edilmiş olan Meral Danış Beştaş’ın... Adlarını sayamadığım ve “terörist” olarak yaftalandıkları halde hiçbir şekilde terörle irtibatlı ve iltisaklı olmayan çok kişi var. Bunu herkes biliyor. That's how it goes,
everybody knows...
Tam da bunu yazarken aklıma Gazete Duvar’da dün dehşet içinde okuduğum bir haber geliyor. Ankara’da yedi yaşındaki bir Ezidi çocuğu, “derin internet” üzerinden satışa çıkaran bir IŞİD’li, internetteki “köle pazarının” izini süren bir operasyon sonucunda yakalanmış. Habere göre, son iki yıl içinde dört Ezidi kadın Ankara Keçiören ve Sincan’da tutuldukları evlerde IŞİD tarafından derin internette satışa çıkarılmış. Demek ki bu son olayda da Ankara’nın ortasında korku içinde ve deşifre olmaktan çekindiği için izole bir biçimde yaşayan “istisnai” bir IŞİD’liyle karşı karşıya değiliz. Bu şahıs düne kadar Ankara’da kendi ağı içinde serbestçe yaşamakla kalmamış, yedi yaşındaki bir çocuğu internet köle pazarında satmaya kalkacak kadar kendini “güvende” hissetmiş. Başkentin göbeğindeki bu pervasızlığın bir açıklaması olmalı. “Tanımlayıcı” iktidar onu kim olarak tanımlıyor acaba, terörist olarak mı?
Demem o ki mesele kimin kime niye terörist dediğine bakar. Tersinden söylersek, apaçık ve çok ağır insanlık suçu ya da terör geçmişine rağmen kimlerin aylar ve yıllarca nasıl ve niçin güvende hissettirildiğine bakar...
Şimdi gelelim en baştaki paragrafımıza. O cümlelerin sahibi bir HDP’li değil, Kürt filan da değil. O cümlelerin sahibi Edward Said. Edward Said, Raymond Williams’la yaptığı bir konuşmada söylüyor bunları (s.234-235). Marjinalize edildiği söylenen dost da Noam Chomsky’den başkası değil. Said’in kimliğini açık edecek bazı bilgilerin yerine üç nokta koyarak, okuduğunuz bu yazımı o paragraf aracılığıyla kurmayı denedim. Böylece “terörist” olarak itham etmeler arasındaki apaçık benzerliği göstermek istedim. Kısacası ne Edward Said teröristti, ne de Selahattin Demirtaş bir teröristtir. Tarih, tanımlama iktidarını elinde tutanların işaret ettiği “teröristlerle” dolu... Fakat işte herkesin kim ya da ne olduğunu söyleyecek “nihai tanım” da tarihin koynunda zamanının gelmesini bekler hep. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın...
Olanlarda yeni bir şey yok kısacası. HDP’li vekillerin hiçbiri öyle “özgün” birer terörist değil. Ömrünün çoğunu geçirdiği ABD’de, en saygın üniversitelerde ders verirken ve New York Times’a rahatça yazarken bile, dile getirdiği bazı düşüncelerin okları bir anda nasıl kendisine yönelttiğini anlatıyor ABD yurttaşı Filistinli düşünür Edward Said. Başka bir çalışmasında, üniversitede yıllar yılı karşılıklı odalarda çalıştığı arkadaşıyla bile ancak birçok politik konuyu hiçbir şekilde tartışmaksızın ya da açmaksızın dost kalabildiğini de söylüyor. Susarak dost kalabilmek... Zira Said gerçekten konuşmaya başlarsa, arkadaşının zihnindeki Said imgesi derinlerde bir yerde hazır bekleyen “terörist” imgesiyle yer değiştirebilir... Bunu seziyor. Bunu çokça deneyimlemiş. Bunu göze aldığı çok yer ve çok durum da var. Fakat gündelik hayat içinde, her dakika ve herkese karşı göze alamazsın. Bu çok yorucudur. Hem ne gerek var? Yine de o unutulmaz soruyu da ömrünün bir yerinde kulağımıza fısıldamayı ihmal etmemiş. İyi ki...
“Peki, belki bir teröristim ama siz yine de beni gözden çıkarmayın.”