Cumhuriyetimiz asırlık olmaya yaklaşırken doksan altı yıl önce cumhuriyet rejimini ilan eden meclisimiz bugün kız çocuklarının haklarını gasp etmeye hazırlanıyor. Yargı reformu adıyla çocuğun cinsel istismarını meşrulaştırma riski taşıyan öneriler de içeren ikinci paketin meclise sunulması an meselesi. Yurttaş olarak haber alma hakkımız son derece kısıtlı olduğu; yasa yapım süreçleri son derece antidemokratik usulde ilerlediği; paketin içeriği ve TBMM’ye sevk edileceği tarih sadece iki kişinin bildiği bir sır halinde gizli tutulduğu için an meselesi gibi yuvarlak ve müphem ifadeler kullanmak kaçınılmaz. Bu an, bugün yarın da olabilir, kasım ayı anlamına da gelebilir veya bazı haberlere göre yeni yıla, ocak ayına da sarkabilir.
Sadece zamanlaması değil içeriği de müphem tutuluyor paketin. Af ya da ceza indirimi/ertelemesi, gelecek paketin infaz yasasıyla ilişkili olacağı duyurulduğu için bekleniyor. Kapsamı hala muğlak ama üç yılı aşkın süredir sistematik biçimde gündemleştirilen Medeni Kanun ihlalleri de affedilecek. Kanunla tespit edilen evlilik yaş sınırına aykırı biçimde çocuklarla evlenmiş olanların cezalarına indirim ya de erteleme çabaları pakette yerini alacak gibi görünüyor. Bazı gazeteler, kim oldukları açıklanmayan yetkililerden elde ettikleri duyumlar mı yoksa gönüllerinin muradı mı bilemediğimiz haber(!)lerinde yoksulluk nafakasının da reform(!) paketinde yer alacağını bildiriyor. Paketin içeriğine ilişkin haberler de muhtelif rivayetlerden ibaret. Korkarım düşünce ve ifade özgürlüğünü kullandığı için hapiste olanlar dışında her türlü suçu kapsayabilir.
Beklenen yargı paketinin içeriği ve zamanlaması nasıl olursa olsun militarizm ve otoriterleşmeyle uygun adım ilerleyen kadın düşmanlığının paketi belli. Kadın kazanımlarını yok ederek erkek egemenliğini daha fazla güçlendirmek için planladıkları hamleler arasında kadınlara ve çocuklara yönelik cinsel ve ekonomik şiddet, tek pakette toplanıyor. Yani bazı gazetelerin haber görünümlü mesajlarında kız çocuklarının cinsel istismarı anlamına gelen erken evliliklere af ve kadınların ekonomik yönden baskılanması anlamına gelen yoksulluk nafakasını sınırlandırma teşebbüslerinin aynı satırlarda yer alması kesinlikle tesadüf değil. Kız çocuklarının okullaşması önündeki en büyük engeli teşkil eden erken evlilikler için af düzenlemesi sadece Medeni Kanun'a değil Anayasa'ya da aykırı olacaktır. Yasalaşması halinde TBMM, hem Medeni Kanun'u hem Anayasa'yı çiğnemiş olur. Bu nedenle iktidara ve parlamentoya, dünyaya verdikleri sözü bir kere daha hatırlatmakta fayda var.
Bilindiği gibi Dünya Kadın Konferansları'nın dördüncüsü 1995 yılında Pekin’de yapılmıştı. Türkiye’nin de içinde yer aldığı, meclisin onayladığı Pekin Deklarasyonu gereğince bugünkü hükümetin ve meclisin devlet sözüne sadık kalması beklenir. Verilen söze, imzaya sadakat, devlette devamlılık esastır ilkesinin de gereği. Pekin’den önceki kadın konferanslarının ivmesiyle 1988 yılında yoksulluk nafakasını düzenleyen yasa maddesi, süresiz olarak ibaresiyle değiştirilmişti. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan sık sık hiç gereği yokken yasanın değiştirildiğini söylemeyi pek sevse de Dünya Kadın Konferansları'nda ortaya konularak üye ülkeleri bağlayan bir gerekliliğin sonucuydu bu değişiklik. Pekin Deklarasyonu Eylem Platformu bu gerekliliği bir kere daha sabitlemişti, 1995 yılında. Deklarasyonun "İnanıyoruz ki" başlığı altında yer alan madde 16: “Sürekli ekonomik büyüme, sosyal kalkınma, çevresel koruma ve sosyal adalete dayalı olarak yoksulluğun yok edilmesi, kadınların ekonomik ve sosyal kalkınmaya dahil edilmesini, eşit fırsatları, insan merkezli sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleştiricileri ve yararlanıcıları olarak kadınların ve erkeklerin tam ve eşit katılımını gerektirmektedir.” İşte bu sürdürülebilir ekonomik ve sosyal kalkınma için kadın ve erkek tam eşiti katılımı gerektiğinden, eşitliğin sağlanması için mevcut adaletsizliğin giderilmesi gereğinden dolayı değiştirilemez, kısıtlanamaz yoksulluk nafakası.
Tabi ki tüm dünyada ve ülkemizde hükümetler verdikleri sözlerde ve aldıkları kararlarda eşitlik yönünde ısrarcı olmuyor. Hatta otoriter eğilimlerin yükselmesiyle kadın eşitlik politikalarında geri gidişler de yaşanıyor. Bizdeki yoksulluk nafakasını sınırlandırma ve erken evliliklere af getirme teşebbüsleri gibi çabalar hep yaşanıyor. Dolayısıyla dünya kadın konferansları da deklarasyonun uygulanışını takip için o tarihten günümüze kadar artık Pekin+5, Pekin+10 isimleriyle gerçekleştirildi. Ve bizim Cumhuriyet Bayramı'nı kutladığımız bugünlerde Pekin+25 Bölgesel Toplantısı gerçekleştiriliyor.
Avrupa bölge toplantısı pazartesi günü Cenevre’de Sivil Toplum Buluşması ile başladı. Pekin+25 UNECE salı ve çarşamba günleri resmi toplantılarla devam edecek. Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (United Nations Economic Commission for Europe) kısa adıyla UNECE bünyesinde yer alan Türkiye’den farklı sivil toplum örgütlerini temsilen gitti pek çok kadın. Sivil toplum buluşmasından yansıyan ilk karar kadınların sistem değişikliği istediğine dair. Kadınlar değil sistem değişsin diyen feministler sistem değişikliği istiyor. #KadınlarDeğilSistemDeğişsin #FeministsWantSystemChange
Sistemin değişmesi gerekiyor. Pekin Konferansı’ndan 25 yıl sonra halen toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayan hiçbir ülke yok. Sosyal, ekolojik ve ekonomik sistematik engeller, Pekin'de yapılan taahhütlerden geriye gidişlere sebep oluyor! Eşitlikten ödün verilemeyecek şekilde değişmesi gerekiyor sistemin. Hükümetlere, daha adil bir dünya için verdikleri sözleri, imzalarının gereğini yerine getireceği yeni bir sistem önerisi geliştirdi Türkiye kadın hareketinin oluşturduğu Pekin+25 Platformu. Cenevre’de sunulacak özgün öneri şöyle: Kadınların insan haklarını koruyacak, Pekin Deklarasyonu taahhütlerinin yerine getirilmesini izleyebilecek, tüm kadınların engeller ile karşılaşmadan başvurabileceği, sorunlarına çözüm bulabilecek küresel, bağımsız bir Kadın Kuruluşu'na ihtiyacımız var.
Küresel ölçekte, hükümetlerden bağımsız olarak bireysel veya örgütlü kadınların doğrudan ulaşabileceği, sorunlara çözüm üretme yetkisine, hükümetleri denetleme ve yaptırım gücüne sahip uluslararası kadın organizasyonu istiyoruz. Tehditlerle gasp edilmek istenen kadın haklarını savunmanın en iyi yolu haklarımızı bir adım daha ileriye götürmek olacak. Hükümetlerden bağımsız uluslararası kadın kuruluşu, geçmişte uzun soluklu mücadelelerle ulaşılmış olan BM KSK, CEDAW, GREVİO gibi uluslararası kadın organizasyonlarını da bir adım ileriye taşıyacaktır. Görüldüğü gibi kadınlar Türkiye’de ve dünya genelinde yerel ve ulusal sorunlara karşı savunma pozisyonunda haklarını korumaya çalışırken aynı zamanda küresel ölçekte eşitlik mücadelesinin kazanımı için çözüm önerileri üretmekte. Bu güçlü kadınların o istismar yasasını geri çektireceğine kimsenin şüphesi olmasın.