Tam teşekküllü bir erken final.
Bir yanda Bayern Münih - en iyi zamanında olmasa da, Bayern her
zaman Bayern’dir - diğer yanda Şampiyonlar Ligi’ni bir türlü
kazanamasa da her sezon favori olarak görülen Manchester City. Bir
yanda Pep Guardiola, diğer yanda Guardiola’nın en büyük
hayranlarından ve aynı zamanda onun kariyerinin üzerindeki en
karanlık gölgelerden biri olan Thomas Tuchel. 2021 finali, hâlâ
hafızalarda çok net. En başta da Guardiola’nın.
Maçtan bir gün önceki basın
toplantısında, “Şampiyonlar Ligi’ni kazanmaya çalışacağız. Geçen
yıl, önceki yıl, önceki yıl, ondan önceki yıl ve son altı yıldır
denediğimiz gibi,” dedi Guardiola ve ekledi: “Ama benim hayâlim
kazanmak değil. Hayâlim onu yaşamak. Burada olmak. Jack Nicklaus,
40 yıllık golf kariyerinde kaç tane ana dalda oynadı? 120? 130? 18
defa kazandı. Michael Jordan, 16 sezon oynadı ve altı yüzük
kazandı. Sporda kazandığından çok kaybedersin. Ben mesleğimi böyle
yaşıyorum. Mükemmel değilim. Bir teknik direktör olarak
görebileceğim en iyi takdir, bir yıl daha burada olmak.”
Tuchel için ise Bayern’in
başında olmak, birkaç ay öncesine kadar aklına gelmeyecek bir
şeydi. Barcelona, PSG ve Tottenham ile flört ederken, Julian
Nagelsmann’ın kovulmasının ardından kendini bir anda Bavyera
ekibinde buldu. Kulübün onursal başkanı Uli Hoeness ve futbol
direktörü Hasan Salihamidzic, bir süredir Nagelsmann’ın Bayern gibi
büyük bir takımın soyunma odasını yönetebilmek için gerekli insani
becerilere sahip olmadığı kanaatine varmışlardı. Yerine ise Tuchel
ideal bir isimdi. Üstelik City eşleşmesi öncesi tam aradıkları isim
olabilirdi. Süpermen için kriptonit neyse, Tuchel de Guardiola için
oydu.
GUARDİOLA’NIN İSTEDİĞİ GİBİ OLDU
Maç öncesinde Guardiola onu,
“Çok yaratıcı bir teknik direktör” olarak tanımladı. Ancak
Bayern’in sadece beraberlik aramak ve ikinci maçta ne olacağını
görmek için kurulmuş bir takım olmadığını, hangi sahada oynarsa
oynasın kazanmak için sahaya çıkacağını, dolayısıyla Bayern’den
buraya gelip kapanmalarını ve iki-üç kontratakla yetinmelerini
beklemediğini söyledi. Bu açıklamaları onun Bayern’e duyduğu
saygıyı da göstermekle birlikte, aynı zamanda Bayern’in kendilerine
karşı kapanmasını arzu etmediğini de gösteriyordu. İstediği gibi de
oldu.
Şiddetli bir rüzgâr ve sağanak
yağış altında oynanan maçta oyuncular topu yönlendirmek için
ellerinden geleni yaparken, City bunda çok daha mahirdi. Savunmanın
merkeziyle sağ iç arasında 360 derecelik bir oyuncu olarak mekik
dokuyan John Stones, takımın dümenini tutan Rodri ve maç boyunca
çok yönlülük dersi veren Bernardo Silva başta olmak
üzere…
Kevin De Bruyne ile Bernardo
Silva arasındaki temel fark bu olabilir. De Bruyne son paslarıyla
öne çıkarken, Silva ise sahanın her yerinde - pis işler de dâhil
olmak üzere - her şeye karışıyor. Dün akşam Bayern’de topu istemeye
cüret eden, onu kaybetmekten korkmayan tek oyuncu Jamal Musiala’ydı
ve Silva topsuz oyunda onu rahatsız etmek için ne gerekirse
yaptı.
Musiala genç yaşına rağmen büyük
bir yükle oynuyor, çünkü merkezden yeterli desteği alamıyor.
Savunma önündeki Joshua Kimmich ve Leon Goretzka ikilisi, top
rakipteyken hayli cesur olsalar da geriden oyun kurarken sorumluluk
almaktan çekiniyorlar. Tıpkı Dünya Kupası’nda Japonya’ya karşı
olduğu gibi, Manchester’da da baskı altında oldukları her an
ortadan kayboldular. Hâliyle Bayern, City’nin yarı sahasında
çözümler üretmekte maç boyunca çok etkisiz kaldı.
BAYERN ÇOK TAHMİN EDİLEBİLİRDİ
Elbette bunda Tuchel’in tavrının
da etkisi vardı. Takımının topa hükmetme niyetiyle karşı sahayı
işgâl etmeye çalışması yerine City’nin hatasını beklemek konusunda
çok ihtiyatlıydı. Tuchel, City’nin zayıf noktalarının Manuel Akanji
ve Nathan Ake’nin tarafı olduğunun farkındaydı. Nitekim, Kimmich ve
Goretzka, baskıdan her kurtulduklarında o bölgeye doğru toplar
attılar. Kingsley Coman ve Leroy Sane ise dönüşümlü olarak bu
topları almaya çalıştılar. Fakat bu City için çok tahmin edilebilir
bir hücum şekliydi. Nitekim kolayca püskürttüler.
Rodri’nin beklenenin çok dışında
güzellikteki golüyse Bayern savunmasının çökmesine neden oldu.
Rodri maçın sadece oyuncusu değil, aynı zamanda yazarıydı da. Hem
yazdı hem oynadı. Sol ayağıyla uzak köşeye yolladığı bu gol ise bu
yüzden ona çok yakıştı.
Sonrasında Bayern çok savunmasız
ve hataya açıktı. Piyango ise 70. dakikada Dayot Upamecano’yu
vurdu. City bütün pas kanallarını kapatınca topla çıkmaya çalıştı,
ama Jack Grealish izin vermedi, topu çalıp harika bir topuk pasıyla
Erling Haaland ile buluşturdu ve ardından bir beklenmedik şeyi de
Norveçli yaptı. Kaleye vurmak yerine ters taraftan gelen Silva’nın
kafasına harika bir pas yolladı, Silva da ağlara… Altı dakika sonra
gelen üçüncü goldeyse bu defa Stones’un kafasına adrese teslim bir
pas yollayan Silva’ydı.
STONES VE RODRİ’NİN GÖSTERDİĞİ
Stones, 2021’de Chelsea’ye karşı
kaybedilen finalin en büyük kurbanlarından biri olarak seçilmişti.
Dün akşam ise topsuz oyunda stoperleşip, toplu oyunda orta
sahalaşarak bir resital sundu. Olağanüstü bir kafa pasıyla
Haaland’ın kapanış golünün servisini yapmak da ona
kaldı.
Onun ve Rodri’nin dün akşamki
performansları, aynı zamanda iyi bir teknik direktör ile olağanüstü
bir teknik direktör arasındaki farkı göstermesi açısından da
önemliydi. İyi bir teknik direktör, örneğin Tuchel gibi, merkez
ikililerini savunma düzeninde çalıştırır. Olağanüstü bir teknik
direktör ise, Guardiola gibi, onları hücumun bir parçası hâline
getirir.
Manchester City, Avrupa’da
şeytanın bacağını bu defa kırabilecek mi, bilinmez. Ama şurası
kesin ki, yine çok iyiler. Arsenal, Premier Lig’in bitmesine sekiz
hafta kala, bir maç fazlasıyla da olsa, böyle bir takımın altı puan
önünde lider olduğu için kendisiyle bir kez daha gurur
duyabilir.
Not: 6
Şubat’ta gerçekleşen Kahramanmaraş merkezli deprem felâketinde
resmî rakamlara göre en az 50 bin insan öldü, yüz binlerce insan
yaralandı, milyonlarca insan evsiz kaldı, ama tek bir yetkili
utanmadı, kendini sorumlu görmedi ve istifa etmedi. Unutmayacağız,
unutturmayacağız, affetmeyeceğiz, hesap soracağız.