Pera ve Galata’da Yahudi İzleri 5: Galata’daki Yahudilerin sosyal yaşamı ve apartmanlarında Yahudi izleri
19'uncu yüzyılın İstanbul’una, modern belediyecilikten, Şehir Hatları vapurlarına, Tünel’den, inşa ettirdiği onca han ve binaya kadar şehre derin iz bırakmış, Osmanlı’nın önemli bankeri, hayırsever Kamondo ailesinin, Galata’daki merdivenlerinde ufacık bir pano ile hatırlanmaya çalışılması hepimiz için utanç vericidir. Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Galata Résidence, Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Kamondo Hanı, Felek Sokak’taki Kamondo rezidansı, Meşrutiyet Caddesi’ndeki Büyükada Han, Karaköy’de Saatçi Han, Latif Han, Lacivert Han, Yakut Han, Kuyumcular Han, Lüleci Han, Gül Han aileden sadece bildiğimiz kalan binaların bir bölümüdür.
Mois Gabay*
Pera ve Galata’daki Yahudi izlerini sürdüğümüz bu serinin son bölümünde sizlerle Galata’da Yahudilerin sosyal yaşamlarından kesitler sunup, neleri kaybettiğimizi hatırlayacağız. Yazı dizimiz için ayrılan bölümde izin verildiği kadarı ile sınırlandırıp, adlarını anamadığımız dostlar bizi peşinen affetsin. Bu yolculuğumuzun ileride bir kitaba dönüşmesi onlara borcumuz olsun.
Peki haftalardır kumaş mağazalarından hayırseverlerine anlattığımız Galata’da yaşayan bu Yahudiler kimlerdi? Hangi işlerle uğraşırlar, nasıl bir hayat sürerlerdi? Bu soruyu büyüklerime sorduğumda aldığım cevap her şeyde olduğu gibi o zamanların şimdiden çok farklı olduğuydu. O zamanlardaki aşk da sevgi de kavga da sanırım çok daha masum ve doğaldı. İlk gençlik yıllarımda rol aldığım Ladino dilindeki “Kula” oyunu aslında bize bunu gösteriyordu. Durumu iyi olmayan aşık Mando’nun doktor rakibi karşısında aşkına karşılık bulamayışı ve çektiği acı. Her şeye rağmen beraber yaşamaktan vazgeçmeyen Kasap Dalva’sı, Kasap Nesim’i, lakerdası ile ünlü Balıkçı Avraam’ı, Şekerci Belifante’si, Kaşer Şarküteri Yom Tov’u, ünlü dahiliyeci Dr. Uzdil’i, okulun da doktoru olan Çocuk Doktoru Çiprut’u, radyo tamircisi Mordo’yu, Kırtasiyeci Eliezer’i ve Manav Nesim’i, Dr. Savaryego’yu, Moşon el Turşucu’yu, Merserocuyu, Sarı Madam’ı, Meyhaneci Aşer’i, Hahamiko’yu, Lo Bueno Pastanesi’ni ve birçoğunu artık arasak da bulamayız. Onlar da zamana uyup Galata’dan çoktan gittiler. Gelin o zaman fonda “Bre Sarika Bre” şarkısı bir zamanların Galata’sına nostaljik bir yolculuğa çıkalım…
Aşer Levi Şarapevi ve Balıkçı Çelebon Birahanesi
Bu iki önemli adresle ilgili kaynak bulunmamakla beraber Jak Deleon’un notları bizlere ışık tutmaktadır. İkisi de Kuledibi’nde, 1940’ların sonlarında Galata esnafının devam ettiği tipik birer koltuk meyhanesi olan Aşer Levi (nam-ı diğer Çorbacı Aşer) Şarapevi ve Balıkçı Çelebon Birahanesi konusunda belki de kıyıda kaldıkları, yörenin küçük esnafına sessiz sedasız koltuk çıktıkları için Reşat Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nde bile rastlanmaz. Bu iki meyhanecimize ait notların çoğu aslında Aslanzade Yakub'un babası, has İstanbul beyefendisi Modalı Muallim Ishak Bey'indir; o Ishak Bey ki Abdülhak Hamit ve Pera Palas hayranıdır, Refik Halit'le sofraya oturmuşluğu vardır, saklı su gibi şairdir ve eski dostu Balıkçı Çelebon'u pek güzel anlatmıştır. Çelebon'un da soyadı Levi’dir ama Aşer'le bacanaklıktan öte akrabalıkları yoktur, birbirlerinin kız kardeşleri ile evlenmişlerdir. İkilinin iş konusundaki rekabetleri dillere destandı. Aşer Levi'de münhasıran sıcak şarap içilir, mütevazı fiyatlarına karşın mezelere (turp, zeytin, beyaz peynir, elma) erişemeyenler yumruk mezesiyle yetinirdi. Müdavimleri arasında geceyi Karaköy Hamamı'nın külhanında geçiren ya da gök tavan altında yıldız sayan cepkeni delikler hatırı sayılır miktardaydı. Balıkçı Çelebon’un adı üstünde; sabahtan Haliç’e açılır, Kasımpaşa-Cibali arası lüfer ve palamut devşirir, akşamları ağları oltaları toparlayıp birahaneye taşınırdı. Çelebon haliyle, Aşer Levi’den daha pahalıydı ve rakının da birçok çeşidini bulundururdu. Uskumru dolması, domatesli pilavı ve gravyeri namlıydı. Meyhaneleri kapı komşuydu. Üst katları ayıran orta duvarı yıkmışlar, hanımlarıyla oraya taşınmışlardı. Söz konusu aile olduğunda keyifte ve tasada ortak, laf ticarete geldiğinde amansız düşman oldukları söylenirdi. Aşer biranın insanı (Ahmet Rasim’in deyimiyle) “saka kırbası”na çevirdiğini söyler, Çelebon da şarabın “erazil mazotu” olduğunu iddia ederdi. Aşer sürümden kazanır, Çelebon irice voli peşinde koşardı. Birbirlerine de hiç benzemezlerdi. Aşer Levi kısa boylu, topluca, kırmızı kuşaklı, tel gözlüklü, zıpzıp gibi bir adamdı. Balıkçı Çelebon dünyanın en şişman meyhanecisi, ay yüzlü, beyaz tenli ve bol kahkahalı bir “barbaydı.” Özellikle cumartesi akşamları masa niyetine kullanılan fıçılarla tahta tabureler kaldırıma yığılır, ortalık meyhuşlarla dolar taşar, Aşer’in müşterileri Çelebon’unkilerle karışınca da iki “barba" birbirine girerdi. O arada tabii hesaplar seyrü sefer, kimin neyi içip kime ne kadar ödediği belli değildi! Her iki meyhanenin de cumartesi akşamları müşterilerinin bir bölümü Galata bankalarında çalışan memurlardı. Çelebon bu memurlara “Küçük Bankerler” diye takılırdı.
Aşer Levi’den bir anı: Bir sabah Meyhaneci Aşer’in ısrarla telefonu çalar. Aşer telefonu açtığında karşıdan gelen tepkiye şaşırır kalır; telefondaki kişi bağırarak: “Hadi kardeşim, ne zaman açıyorsun meyhaneyi?” diye söylenmektedir. Aşer Bey sakinliğini bozmadan "Bu saatte meyhane mi açılır, şaşırdın mı?" der. İşin vahameti karşı tarafın cümlesinde gizlidir: “Kardeşim dışarıdan değil, içeriden arıyorum!” Adam bir güzel sızmış, geceyi meyhanede geçirmiştir.
Barnathan Apartmanı ve Rabıtanın Altından Çıkan Mektuplar
Galata’nın iki önemli anıtsal binası Doğan ve Barnathan Apartmanları’nın uzunca bir dönem sahiplerinin Yahudi aileler olduğunu biliyor muydunuz? Aile, özellikle 19'uncu yüzyıl itibariyle Osmanlı’nın nüfuzlu ve zengin ailelerinden biri olarak anılmaktadır. Barnathan Apartmanları’nın yapıldığı tarihlerde aile üyelerinin Eminönü’nde Barnathan Han (şimdiki adı Nasırzadeler Han) adıyla bir mülklerinin daha olduğunu ve bu binada ticari amaçlı birçok ofisin bulunduğunu görüyoruz. Çiğdem Oğuz’un aile ile ilgisi araştırması bizlere ışık tutmaktadır. Menahem Barnathan komisyoncuydu, Avrupa’da sigara kağıtlarında uzmanlaşmış başlıca imalat ve endüstri şirketlerinin temsilcisiydi. 1856’da Moise Barnathan tarafından, 1891 yılında da şirkete dönüşmüş olan büyük ölçekte sigara kâğıdı ticareti yapmak üzere kurulmuş Maison Espagnole da temsilciydi. Nissim Barnathan ise banker ve Barnathan Han’ın sahibiydi. Balat Or-Ahayim yönetim kurulu üyesi olduğu da kayıtlarda görülen Nissim Bey, Osmanlı Yahudi toplumu içinde de oldukça saygın bir konumdaydı. Ölümünün ardından ‘El Tiempo’ gazetesinde 22 Kasım 1907 tarihinde yayınlanan ilandan Kadıköy Moda’da ikamet ettiğini, çalışkanlığından, günde sadece bir öğün yemek yemesinden ve dindar biri olmasına rağmen açık fikirli olmasından bahsedildiği görülmektedir. Ailenin bir bölümü Fransa’ya göç edip oradan Holokost döneminde Auschwitz toplama kamplarında hayatlarını kaybederken, İstanbul’daki akrabalar da Amerika ve Brezilya’ya yerleşmişler. Şimdilerde bu büyük aileden bir tek Moise Bey’in torunu Stella Hanım Türkiye’de yaşıyor.
Bu değerli bilgilerin gün ışığına çıkmasına vesile olan Nar Yatırım Barnathan Han’ın varislerini tek tek sosyal medyadan bulup, uzun uğraşlar sonucu hanı restore ederlerken, bir akşamüstü Meroddi Hotels Müdürü Arzu Taşdemir’in rabıtanın altında bulduğu mektup ve fotoğraflar tarihe ışık tutmuş. Arzu Hanım'la beraber fotoğrafları incelerken, arkeolojik bir kazı misali en az iki ayrı ailenin tahtaların arasında zamana direnen hikayelerini bulduk. 1950’li yılların Saint Benoit Lisesi mezuniyet fotoğrafları, dönemin İstanbul’una ait farklı kareler, aile albümleri şimdilerde otel açıldığında ziyaretçilerle buluşmayı bekliyor.
Kamondo Hanları, Doğan Apartmanı ve Serdar-ı Ekrem Sokak
Galata’da Yahudi toplumunun 1960’lı yıllara kadar iz bıraktığı en önemli adreslerden biri de Şair Ziya Yokuşu (Eski Yahudi yokuşu) ve Serdar-ı Ekrem (Eski Yazıcı Sokak)’tır. Günümüzde bu iki sokakta da kimi evlerin üzerilerindeki tarihlerden, apartman isimlerinden Yahudi mirasının izlerini bulabiliriz. Galata’nın en meşhur apartmanlarından biri olan nam-ı diyar Doğan Apartmanı’nın da Helbig ile Doğan arasında bir dönem Mahir de Botton isminde tütün kâğıdı üreticisi Yahudi bir aileye ait olduğunu biliyor muydunuz? 6-7 Eylül 1955’in acı dolu izleri Kuledibi’nde yaşayan Yahudilerde de tıpkı diğer semtlerde olduğu gibi hiç silinmedi. Yıllarca Papa Jorji’nin oyuncakçı dükkanından yağmalanan oyuncaklarla oynayan çocukları, kaybettikleri komşularını anımsadıkça tek tek bu mahalleden İstanbul’un yeni semtleri Şişli’ye, Gayrettepe’ye göç ettiler.
Serdar-ı Ekrem sokak özelinde, bölgedeki banka ve sigorta şirketlerinde çalışanlara kiraya verilmek üzere yatırım amaçlı satın alınmış başta Kamondo Han olmak üzere yan yana bazı apartmanlar dikkatimizi çeker. Bunlardan Hadji Said, Youssouf Izzeddin, Kamondo ve Levi apartmanlarında mal sahipleri ikamet etmemekte, Asséo (Salomon Asséo), Braunstein (Elias Braunstein) ve Agostini (Louis Agostini) apartmanlarında ise büyük olasılıkla mülk sahipleri veya akrabaları oturmaktadır. Galata apartmanlarındaki yaşam biçimi incelendiğinde bir yandan dönemin Kamondo, Barnathan, Boton gibi varlıklı ailelerin bıraktığı izlerin, 1960’lara kadar süren ve mahalle esnafından kapı görevlisine kadar “Judeo Espanol” konuşan Kulalı pek varlıklı olmayan ama mutlu Yahudileri ile de bir tutulmaması gerekir. Nitekim; 1880’li yıllardan itibaren Alliance okulları etkisi ile Fransızcanın evlere girmesinin de etkisiyle ailelerin yeni ve daha kaliteli bir yaşam tarzı için de Pera bölgesini tercih etmiş olduklarını görebiliriz. 1940’ların İstanbul’unda daha “elit” bir kesim Taksim-Talimhane-Pera’yı tercih ederlerken, orta sınıf meslek sahibi Yahudiler de sinagogların bolca bulunduğu Galata’da yeni bir yaşam inşa etmişlerdi.
19'uncu yüzyılın İstanbul’una, modern belediyecilikten, Şehir Hatları vapurlarına, Tünel’den, inşa ettirdiği onca han ve binaya kadar şehre derin iz bırakmış, Osmanlı’nın önemli bankeri, hayırsever Kamondo ailesinin, Galata’daki merdivenlerinde ufacık bir pano ile hatırlanmaya çalışılması hepimiz için utanç vericidir. Kasımpaşa’daki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı, Galata Résidence, Serdar-ı Ekrem Sokak’taki Kamondo Hanı, Felek Sokak’taki Kamondo rezidansı, Meşrutiyet Caddesi’ndeki Büyükada Han, Karaköy’de Saatçi Han, Latif Han, Lacivert Han, Yakut Han, Kuyumcular Han, Lüleci Han, Gül Han aileden sadece bildiğimiz kalan binaların bir bölümüdür.
Şu sıralar Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yürüttüğü “Beyoğlu Kültür Yolu” projesinde Kamondolar’a da yer verilir mi dersiniz? Peki ya, Arif Ergin’in Tekvin romanında hayal ettiği gibi bir “Kamondo Müzemiz” olur mu bir gün? Nice yurtdışına kaybettiğimiz değer gibi Kamondolar’ı da Fransa dışında başka ülkeler sahiplenmeden “Doğu’nun Rothshildleri” diye anılan bu aileyi gelin el birliğiyle kültürel hafızamıza kazandıralım.
*Gazeteci-yazar