Yönetmen Can Evrenol, son uzun metrajlı filmi ‘Peri’ ile korku
filmi konusu hakkında ciddi kısırlık çeken sinemamızda, ‘Distopik
bir dünya’ temasını kullanıp hem benzerlerinden ayrışan, hem de
bütçe ve zaman açısından altından kalkılması zor bir işin içinden,
tabiri caizse ‘alnının akıyla çıkan’ bir yapım sunuyor. ‘Kıyamet
sonrası’ bir dünyada geçen bu fantastik macera, belli bir
yönetmenlik yeteneği, akıcı bir senaryo ve açık bir şekilde
ortalamanın üzerinde oyunculuklar barındırıyor. Tek aklımıza
takılan nokta, Evrenol’un bu kadar kontrol edebildiği bir filmde,
daha sosyal konuları eşeleyen, daha karakterlerinin psikolojilerini
derinleştiren hatta ciddi politik açılımlar yakalayabilecek bir
tutum sergileyebilecekken, sanki bu durumdan biraz çekinip daha
naif, daha uslu ve daha ‘macera’ yönü ağır basan bir film yaratmayı
tercih etmesi oluyor…
Dünyada büyük bir felaket yaşanmış, bir nükleer santral
patlamıştır ve hayatta kalan insanlar kısıtlı ‘kirlenmemiş’
mekanlarda yaşamaya mahkum edilmişlerdir. Neredeyse karantinaya
alınmış bir kasaba evinde babasıyla yaşayan Perihan (kısaca Peri!),
(muhtemelen patlamanın etkisiyle) ağzı olmayan bir küçük kızdır.
Babasının öldürülmesiyle bu dünyada yapayalnız kalan Peri,
peşindeki ‘Avcı’ insanlardan kaçarken, kendisi gibi engelli daha
doğrusu mutasyona uğrayıp beş duyusundan birini kaybetmiş gençlerle
karşılaşır. Güvenli bir bölgeye ulaşmak için başlattıkları yolculuk
çok zorlu ve tehlikeli geçecektir.
BÜTÜN PERİLER UÇMAZ!
Hatırlanacağı üzere, Evrenol’un bu filmi Cem Uzduru’nun
‘Perihan’ adındaki çizgi romanından esinlenen bir fantastik macera
yapımı. Ancak bu ‘esinlenme’ öyle bir yönetmenlik becerisiyle
birleşmiş ki karşımıza gelen film, sanki anlatmak istediği
‘masalın’ sınırlarını zorluyor, bu kadar basit bir düzlemde kalmak
istemiyor gibi duruyor.
Öncelikle Evrenol’un denediği türe ve altına girdiği sorumluluğa
ilişkin cesaretini kutlamamız gerekir. ‘Peri’ saf bir korku filmi
değil ve hikaye çatısını, Hollywood sinemanın özellikle son 10-15
senedir sıkça başvurduğu ‘Kıyamet sonrası dünya’ ortamı ve bu
ortamda savrulan karakterler üzerine kuruyor. Zaman ve bütçe
açısından bu yapımlarla karşılaştırılamayacak kadar geride olan
Evrenol’un bu iddialı filmi, başarısız, (istemeden) komik hatta bir
fiyasko olabilecekken, yönetmen kıvrak bir şekilde zayıf yönlerini
avantajlara çeviriyor ve terk edilmiş mahalleri, lojmanları
kullanarak (Sivas, Divriği), ilk amacı olan ‘distopik’ dünyayı
kurmayı beceriyor.
Üstelik genel hatlarıyla fantastik bir öykü gibi başlayan hikaye
kıvrak bir şekilde maceralı bir yol filmine dönüşüyor ancak arka
planına koyduğu karamsar ortamı da asla unutmuyor. Aralarında
Peri’nin de olduğu, diğer insanlar tarafından ‘defolu’ görülen bu
dört çocuk ne kadar iyi niyetli ve umutluysa, içlerinde bulunduğu
dünya, o derece sert, zalim ve ümitsiz görünüyor. Hikayesinin
sadece bu tezatlıktan beslenemeyeceğinin farkında olan yönetmen
senaryosuna ekstra bir gerilim katmak için kahramanlarımızın peşine
takılan, başlarını kötü Subay Kemal’in çektiği, ‘avcı’ adamları da
hatırlatmaktan geri kalmıyor. Bizce bu gerilim öğesi ve tehdit de
iyi işliyor ve hikayeye bir tempo ve hareket katıyor.
YETİŞKİNLERİ DE DÜŞÜNMEK LAZIM…
‘Peri’nin kalıbına sığamaması konusuna geri dönecek olursak…
Film, vaat ettiği şeyleri olanakları ölçüsünde yerine getiriyor
ancak esinlendiği çizgi romanın biraz ‘çocuksu’ sınırlarını
geçmekte yer yer zorlanıyor. Hikaye her ne kadar ilginç ve
sürükleyici olsa da, yaşanan sürpriz gelişmeler biraz basit
görünüyor, karakterler siyah-beyaz ayrımıyla karşımıza geliyor ve
son kertede ‘Peri’ daha çok genç sinemaseverleri hedef almış gibi
duruyor.
Oysaki filmin etrafında dolaştığı temalar çok daha ciddi ve
derin bir yapım yaratmak için uygun gibi. Örneğin ‘yıkılmış bir
dünyayı’ sadece bir dekor gibi değil dünyanın geleceği gibi
göstermek, senaryo açısından daha ilginç bir ‘çevreci’ açılım
yakalayabilirdi. Aynı şekilde kahramanlarımızın peşinde olan Kemal
ve ‘avcıları’, sanki bir SS bölüğünü andırıyor. Kendilerinin
‘özürlü’ hatta ‘defolu’ gördüğü bu çocukları temizleyerek adeta bir
‘ari ırk’ yaratmak gibi bir amaçları var. Ancak bu yorumların
potansiyel imalarını filmde pek görmüyoruz daha çok kötü adamların
kovaladığı çocukların ‘terk edilmiş’ bir ortamda kaçışına tanık
oluyoruz. Bu tutum yetişkin seyircilere hitap etmek hedefinin önünü
tıkıyor…
Bütün bunlara rağmen film ilgiyi ayakta tutuyor, görüntü
yönetmeninin yakaladığı kadrajlar göz dolduruyor.
Filmdeki ana kadronun (çetenin) üyelerini oynayan çocuk
oyuncular Elif Sevinç, Denizhan Akbaba, Özgür Civelek ve Kaan
Alpdayı inandırıcı performanslar sergiliyorlar. Peri’nin babasını
canlandıran deneyimli oyuncu Sermet Yeşil az ama öz bir kompozisyon
çiziyor. Ancak bizce filmin asıl yıldızı, Peri’nin adeta saplantılı
bir şekilde izini süren, zalim Kemal Subay'a hayat veren Mehmet
Yılmaz Ak oluyor. Bazı sahnelerde biraz abartıya kaçsa da filmde
hissedilen tehdit ve tehlike rüzgarını kusursuz bir şekilde
estiriyor.
Can Evrenol bir kez daha değişik bir korku türü yaratmış ancak
sanki o da filmi gibi bunun sonunu getirememiş. Biçim açısından
başardığı şeylerin içerik açısından da hakkını vermekte biraz
tereddüt etmiş… Yine de bizce sadece ‘Cin’ ve ‘lanet’ öğelerinden
sıyrılarak değişik bir bilimkurgu/gerilim yaratması bile filmi
izlememiz için iyi bir neden...
Yönetmen: Can Evrenol
Oyuncular: Elif Sevinç, Denizhan Akbaba, Özgür
Civelek, Kaan Alpdayı, Sermet Yeşil, Mehmet Yılmaz Ak, Özay
Fecht…
Ülke: Türkiye