Picasso yanılıyor olabilir mi?

Öğretmen Ağı'nın geliştirdiği Yaratıcı Problem Çözme Programı; öğretmenlere, eğitim ortamlarında her gün karşılaştıkları problemleri çözebilecekleri bir araç sunarken, dünyada hızla yaygınlaşan ve en etkili yöntemlerden biri kabul edilen Tasarım Odaklı Düşünme metodolojisinden yararlanıyor.

Menekşe Tokyay meneksetokyay@gmail.com

“Eğitimde yaratıcılık, okuryazar olmak kadar önemli.”

Sir Ken Robinson

Alman edebiyatçı Goethe’nin 24 yaşındayken beş buçuk hafta içerisinde yazdığı ve Toronto Üniversitesi’nin geçen sene yaptırdığı bir araştırmaya göre insan beynini en çok geliştiren 10 romandan biri sayılan Genç Werther’in Acıları’nda Werther sorar: “Bana her şeyi bağışlayan güzel Tanrım, niçin verdiklerinin yarısını geri alıp bana özgüven ve yeterlilik duygusu vermedin ki?”

Bizi özgüvenli yapan, yeterlilik duygumuzu perçinleyen şey, genetik kodlarımız mıdır, yoksa içinde yaşadığımız sosyal çevre mi?

Küçükken düğünlerde yüzlerce akrabanın karşısına çıkıp elinde mikrofonla şarkı söyleyen kız çocukta, büyüdüğünde neden sahne fobisi gelişir?

Anaokulunda, daha kim olduğunu bilmese de Picasso’nun kübizm akımını yansıtan resimler çizen çocuğa ne olur da üniversitede hukuk bölümüne girdikten sonra sanatın tüm dallarından uzaklaşır ve bilişsel kapasitesini sadece anayasa maddelerini ezberlemeye odaklar? 

Picasso, tüm çocukların sanatçı doğduğunu, meselenin ise büyüdüklerinde de sanatçı olarak kalabilmelerinde olduğunu söylemişti.

Veya Goethe’yi günümüze ışınladıktan sonra, itinayla edebiyattan soğutup, sırf üniversite giriş sınavlarına hazırlanmaya odaklı bir eğitim sistemi içerisine soksaydık, sonuçları ne olurdu?

Peki ya yaratıcılık? Yaratıcılığın kaynağını genetik faktörlere bağlamak mı doğrudur, yoksa eğitim yoluyla öğrenilir mi?

Ekim ayı başında rektörlük görevine resmi olarak başlayan Claudine Gay’in, Harvard Üniversitesi’nin 386 yıllık tarihinin ilk siyah rektörü olarak yaptığı açılış konuşmasında çok çarpıcı bir cümlesi vardı. Claudine Gay, eğitimde “neden olmasın?” sorusunu sormanın, akademik yaşantının temelini oluşturduğunu söylemiş, “Neden sorusu, sessizliğin verdiği memnuniyetten vazgeçmek demektir”, demişti.

Özgüvenin de yaratıcılığın da, eleştirel düşünme becerilerinin nasıl kazanıldığının da gizemi belki hiçbir zaman tam anlamıyla çözülemeyecek. Ama bu kritik bileşenlerin eğitim sistemi içerisine daha yoğun, daha etkin ve daha yaygın şekilde yerleştirilmesi, “neden olmasın?” diyenlerin özgüveni ve yaratıcılığıyla değişimin öncüsü olunması için dünya çapında olduğu gibi Türkiye’de de çok değerli girişimler filizleniyor.

Her gün yeni bir krizin, yeni mücadele alanlarının, katman katman sorunun üst üste yığıldığı bir dünyadaki eğitim çıktılarına bakıldığında, yaratıcı, problem çözebilen, eleştirel düşünebilen çocuklar ve gençler, kendilerine dünya klasmanlarında statü edinebiliyorlar.

OECD uzun zamandır yaratıcılık ve eleştirel düşünmenin, giderek dijitalleşen, küreselleşen ve karmaşıklaşan ekonomiler ve bilgi toplumları açısından kilit beceriler olduğunu ısrarla vurguluyor.

Ancak bir süredir bu yöndeki çabalarda öğrencilerin yaratıcı potansiyellerinin gün yüzüne çıkarılmasının yanı sıra eğitmenlerin de eğitimine önem verilmeye başlandı. Bir diğer deyişle, yaratıcı ve özgüvenli çocuklar yetiştirilmesi için öğretmenlerde de yaratıcı özgüvenin geliştirilmesi şart.

Peki biz öğretmenlere yaşam ve geçim derdi dışında, yaratıcılık ve özgüven becerilerini geliştirecekleri ortamlar sunabiliyor muyuz? Öğretmenlere bu konuda meslek-içi eğitim veriyor muyuz? İyi uygulama örneklerini düzenli olarak paylaşıyor muyuz?

Kısacası, biz öğretmenlerimiz için ne yatırım yapıyoruz ki çocuklarımızda dönüştürücü etkilerini gözlemlemeyi bekliyoruz?

Gallup, ABD eğitim sistemini inceleyerek 2019 yılında önemli bir rapor yayınlamıştı: Öğrenmede Yaratıcılık.

Rapordaki verilere göre; öğrencilerin yaratıcı düşünmelerini teşvik edecek ödevler veren öğretmenlerin öğrencilerinde çok daha üstün bilişsel beceriler gözlemleniyor; daha iyi problem çözüyorlar, dünyaya daha eleştirel bakıyorlar, farklı konular hakkında bağlantılar kuruyorlar, derin öğrenme yetileri ediniyorlar ve öğrendiklerini de ezberlerinde tutabiliyorlar, özgüvenleri de daha yüksek oluyor.

Aynı araştırmaya göre, öğretmenlerin yüzde 87’si, velilerin ise yüzde 77’si, yaratıcılığı tetikleyen eğitim metotlarının daha uzun zaman aldığını, ancak öğrenciye daha yüksek getirisi olduğunu düşünüyor.

Avrupa Komisyonu Ortak Araştırma Merkezi, Türkiye dahil 32 ülkede 12.893 öğretmenle anket yapmış; öğretmenlerin yarısından fazlasının yaratıcılık becerisine dair mesleki eğitim almadığı, ancak tamamına yakınının yaratıcı becerilerini geliştirmek istediği ortaya çıkmıştı.

Ken Robinson ise, TED2016 kapsamında yaptığı bir konuşmada “okullar yaratıcılığı öldürüyor mu?” sorusunu tartışmaya açmıştı. Robinson, eğitimde yaratıcılığın okuryazarlık kadar önemli olduğunu ve belirsiz bir gelecek karşısında beynin zenginleşmesinin buna bağlı olduğunu söylüyor.

Uzun yıllardır öğretmenlerin hem meslektaşları hem de farklı disiplinlerden kişi ve kurumlarla bir araya geldiği, Sabancı Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteren Eğitim Reformu Girişimi’nin yürütücülüğünü üstlendiği, bir paylaşım ve işbirliği ağı olan Öğretmen Ağı bu konuda bir süredir çok kıymetli bir program yürütüyor: Yaratıcı Problem Çözme (YPÇ) Programı.

Yaratıcı Özgüven Festivali'nden bir oturum

Bu program kapsamında edinilen deneyimlerle, öğretmenlerin kendilerinde yaratıcı özgüveni besleyecek araçlar ve öğrenciler ile öğretmenlerin karşılıklı öğrenmesi için bir alan yaratılması amaçlanıyor.

Birçok açıdan, öğretmenlik mesleğinin özü itibariyle “yaratıcı bir meslek” olduğu anımsatılıyor; “başımıza icat çıkarma şimdi”, “bunlar zaten gözü kapalı yaptığımız şeyler” gibi kalıp yargıları kırarak öğretmenlerle birlikte ve öğretmenler için bir yaratıcı problem çözme modeli kuruyor.

Yaratıcı Problem Çözme Programı; öğretmenlere, eğitim ortamlarında her gün karşılaştıkları problemleri çözebilecekleri bir araç sunarken, dünyada hızla yaygınlaşan ve en etkili yöntemlerden biri kabul edilen Tasarım Odaklı Düşünme metodolojisinden yararlanıyor.

2017 ve 2018 yıllarında Öğretmen Ağı'na dahil olan öğretmenlerle uygulanan ve onların geri bildirimleri ile bugünkü halini alan program boyunca öğretmenler, belirlenen ortak bir tema etrafında grup halinde çalışarak, karşılaştıkları problemlere çözümler üretiyor.

Branş, kademe, görev yaptığı okulun özel ya da devlet okulu olup olmadığı fark etmeksizin tüm öğretmenler, kronikleşmiş hale gelen sorunları çözmek için Yaratıcı Problem Çözme Programı’ndan faydalanabiliyor.

Öğretmen Ağı'nın yürüttüğü ve şimdiye dek 590’dan fazla öğretmenin katıldığı programda 110’un üzerinde Yaratıcı Çözüm üretildi. Şubat ayında yaşanan depremlerin ardından deprem bölgesindeki sorunlara yine o bölgeden öğretmenleri iş birliği ile çözüm geliştirebilmesi adına haziran ayında Adana’da YPÇ Açık Alan isimli program gerçekleştirildi. Programa deprem bölgesindeki illerden katılan 34 öğretmen; 4 farklı grup oluşturularak “Afet zamanlarında öğrenme ortamlarında duygusal yetkinlikleri nasıl destekleriz?” sorusu etrafında yaratıcı çözümler üretmek için çalıştı. 2 günün sonunda 4 gruptan 2’si öğrenci, 1’i öğretmen ve diğeri de veli/yetişkin odağında çözümler üretti. Mevcut çözümlerin Hatay’da kurulacak olan Öğretmen Dayanışma Alanı’nda uygulanması hedefleniyor.

Öte yandan, Program boyunca Değer Odaklı İzleme Değerlendirme süreci yapıldı ve programa katılan öğretmenlerin yaratıcı düşünme becerileri güçlendikçe, bir problem karşısında daha güçlü ve özgüvenli hareket ettikleri gözlemlendi.

Hatta yapılan son ankette, öğretmenlerin yüzde 90’ı, “Karşılaştığım problemleri çözebileceğime olan inancım arttı” derken, yüzde 87’si “Bir değişim yaratabileceğime olan inancım arttı” demiş. Hepsinin de bu program kapsamındaki eğitim ve bilgi paylaşımı neticesinde öğrencilerinin hayatında anlamlı dönüşüm yaratabilmek için motivasyonu güçlenmiş.

Yaratıcı Özgüven Festivali

Yaratıcı Özgüven Festivali, 30 Eylül günü İstanbul’da öğretmenlerin yoğun katılımıyla “#YaratıcılıklaBirlikte” temasıyla gerçekleşti. Çünkü Öğretmen Ağı, yaratıcılık ve özgüven gelişiminde “birlikte daha güçlüyüz” diyor ve yeni dünyanın sorunlarına eski yöntemlerle değil ortak akılla, ortak iyiyle ve iş birliğiyle çözüm geliştirmekten yana duruyor.

Festivalde, öncelikli olarak yaratıcı özgüven kavramının ve yaratıcılık becerisinin, belirli meslek gruplarına ait bir kavram olmadığı, yaratıcı özgüvene sahip her meslekten kişinin istediği dönüşümü gerçekleştirebileceği savunusu işlendi.

Ana amaçlarından biri ise, Ağ’daki öğretmenlerin ürettiği yaratıcı çözümlerin yaygınlaşmasıydı. Çünkü program yürütücüleri ve katılımcıların da özellikle vurguladığı gibi, yaratıcılık bireysel bir spor değil, tamamen bir takım işi olup, bir aradalıktan besleniyor.

Altı yıldır aktif olarak katılım sağladığı Öğretmen Ağı’nın değişim elçilerinden olan Arzu Kupsar, iki kez Yaratıcı Problem Çözme programına katıldı.

Arzu Kupsar

Arzu öğretmenin sürekli geri planda kalmak, her zaman tek başına olmak isteyen bir disleksi öğrenci varmış. Yani, normal zeka düzeyinde olmasına rağmen dil, okuma, ve yazma becerilerinde sorunlar yaşamasına neden olan bir nörolojik rahatsızlığı varmış. Akranları ile iş birliği yapmayı ve iletişim kurmayı reddediyormuş. Bunun üzerine sınıfta onu görmezden gelmeler başlamış.

Arzu öğretmen ise, YPÇ programından yıllardır edindiği deneyimler ışığında, bu öğrencisini diğerleri ile kaynaştırmak amacıyla merak uyandıran bir soru yazmış tahtaya ve bırakmış.

Öğrencisi, ortalıkta kimseler yokken, tahtadaki sorunun altına bir yorum yazmış, diğerlerini de altına geri bildirim yazmaları için Arzu öğretmen teşvik etmiş. Bir süre sonra öğrencisi onlara katılmadan ama yorum bırakarak iletişim kurmaya, projenin sonunda ise, dokunma hariç yanlarında kısa süreler de olsa oturmaya ve fikir vermeye başlamış.

“Yaratıcı Problem Çözme programına katıldığımda öğretmen olarak o ana kadar problemin yalnızca çözümüne odaklandığımı, bu durumun problemi oluşturan asıl unsurları gözümden kaçırmama neden olduğunu fark ettim. Program sayesinde problemin kaynağının derinlerine indiğimiz “İç görü” ve aydınlanma anlarını keşfettiğimde elimin altındaki bu güçlü metodu hayatın başka hangi alanlarında kullanabileceğimi düşünmeye başladım,” diyor Arzu öğretmen.

Yani, bu metodu kullanarak, üzerinde düşünmesi gereken konu ve sorunları önce bir bağlam içinde değerlendirmeye, bulguları gruplandırmaya, kök nedenlere inmeye başlamış. Yöntemi öğrencilerinin kendisine ilettiği sorunlarda da ders içi ve ders dışında kullanır olmuş.

“Kendimizi yalnızca internet araştırması ile sınırlandırmadan, konunun uzmanları ile yüz yüze görüşüyor, 'uçlardan öğrenme' dediğimiz karşıt görüşten kişilerle konuşup probleme farklı bakış açılarını deneyimliyoruz. Problem için en uygun hareket planı üzerinde uzlaşmaya varıyoruz. Bu sayede öğrencilerim hem birçok veri toplama aracı ile araştırmalarını derinleştiriyor, hem de özgüvenleri gelişiyor,” diye açıklıyor Arzu öğretmen.

Böylelikle öğrenci ile öğretmen birlikte araştırıyor, birlikte çıktıları tartışıyor, becerilerini birlikte keşfediyor ve öğretmene de öğrenciye de sorunlar karşısında yalnız olmadıkları ancak yaratıcı bir düşünme ve tartışma özgüveniyle çözümler geliştirebilecekleri “hazzı” veriliyor.

Arzu öğretmen, “Mevcut sistemde öğretmen her sorunu, her problemi kendi çözümlemeye çalışıyor. Tüm süreci kendi düşünce sistemine göre programlıyor ve öğrenciden direktifleri uygulamak gibi yaratıcı süreçten uzak, sadece önceden planlı ürünleri ve hedefleri tamamlamasını bekliyor,” diyor.

Dolayısıyla, bu sene festival konusu olan tasarım odaklı düşünme ve yaratıcı özgüven, bu tek yönlülüğü kırmayı, öğretmen ile öğrenci arasında ortak bir deneyim havuzu yaratıp kapsayıcı ve zengin bir eğitim ortamı oluşturmayı hedefliyor.

Öğretmenler ile öğrenciler birlikte yaratıcı bir şekilde problem çözdüklerinde ne oluyor? Öncelikle öğrenci “pasif dinleyen” konumundan çıkıyor; entelektüel uyaranları artıyor, araştırma becerileri gelişiyor, “hazırlop” bilgiden ve kendisine dayatılan çözümlerden arınıp kendisinin de içselleştireceği çözümler üretiyor, merak duygusu tetikleniyor, sorun çözme becerileri açığa çıkıyor, çocuk katılımı sağlanıyor.

Bu becerileri eğitim sürecinde edinen çocuk, yarın öbür gün yurtdışında eğitimine devam ettiğinde veya memleketinden uzak bir şehirde üniversite okuduğunda ya da iş hayatına girdiğinde karşısına çıkan sorunlar karşısında daha az bocalıyor, yaratıcı çözümler geliştirme kası kireçlenmemiş oluyor, daha önce edindiği bilişsel kıvraklık ona hayatının sonraki evrelerinde rehberlik ediyor. Çünkü her zaman “Google amcadan” alınan bilgiler doğru veya aydınlatıcı olmayabiliyor.

Böylelikle öğretmen de eğitim-öğretim denkleminin tek aktörü ve vericisi olmaktan çıkıyor; her zaman sahnedeki ana oyuncu değil gerektiğinde yardımcı oyuncu olmayı da kabul ediyor. “Birlikte keyifli bir keşif yolculuğuna çıkıyoruz her defasında,” diyor Arzu öğretmen.

Bu ve benzeri nitelikli öğrenim teknikleri sayesinde öğretmenlerin ve öğrencilerin karşılıklı olarak yaratıcı özgüven becerileri kazanmalarıyla birlikte çocukların da yaratıcılık kaslarını korumaları ve geliştirmeleri mümkün oluyor.

Bu yaratıcı ve çağdaş eğitim sistemiyle Picasso’yu yanıltmaya ne dersiniz?

Tüm yazılarını göster