Arnavutköy’ün Balat’tan farkı ne? İkisi de tarihi evlerle
bezeli, ikisi de deniz kıyısındaki bu semtlerden birincisi varlıklı
insanların yaşadığı bir Boğaz semti. Diğeri ise Haliç’in kıyısında
unutulmuş bir mahalle. Dolayısıyla sokakları deniz kokan
Arnavutköy’ün eski yapıları çoğunlukla şıkır şıkır yenilenmiş,
pırıl pırıl boyanmıştır. Balat ise çöktü çökecek binaların, çatlak
cumbaların, kimi terk edilmiş, pek çoğunda yoksulların yaşadığı
binaların rutubet ve soba dumanı kokan semti... Ama nedense
insanlar sokaklarında gezip fotoğraflar çekmek için gitmezler
Arnavutköy’e. O güzel binaların arasında hayran hayran dolaşan pek
kimseye rastlamazsınız. Oysa Balat’ta tam tersi söz konusudur; her
kapının önü bir fotoğraf seti, her sokak bir Instagram fenomenidir.
Çünkü insanlar Balat’ta geçmişin ayrılmaz parçası olan hüznü
tadarlar. O eski binalar, eski sahiplerinin hikayelerini anlatmaya
hazır gibidir. Belli ki çoktan çekip gitmiş, yaşadığı yeri terk
etmiş ya da evini yenileyip parlatacak gücü kalmamış insanların
buruk hikayeleri gezinir sokaklarında. Bütün o tarihi yapılar, bir
gün olur da hakkıyla yenilenirse, acaba yine her hafta sonu
insanlarla dolup taşar m Balat sokakları? Arnavutköy gibi pırıl
pırıl olmuş bir Balat, eskinin kokusunu, çatlaklarını kaybettiğinde
büyük ihtimalle onu merakla izleyen insanları da kaybedecek.
Arnavutköy’deki arkadaşımın geçenlerde bir gün kapısını yaşlı
bir adam çalmış. Yeni Zelanda’dan büyüdüğü mahalleyi görmeye
gelmiş; doğduğu evi bir kere daha görmek istemiş. İnsanın 70 yıl
sonra doğduğu evi bulabilmesi, içinde gezinmesi, ne büyük nimet.
Hele Türkiye’de. Eski yapıları korumanın değerini böyle hatıralar
bize yine yeniden gösteriyor. Tabii arkadaşımın neredeyse mükemmel
restore edilmiş ahşap binasında, banyo fayanslarının tepesine
düşmesi sonucu yaralanmış olması; bu tatlı hikayenin en garip
detayı. Çünkü aslında ‘restorasyon’ meselesiyle ilgili bir başka
şeyi hatırlatıyor bize. Doğru işçi, akılcı ev sahibi meselesi.
Ahşap duvarlara büyük granit levhaları harçla yapıştırabileceğini
düşünen günümüz ustası ve ondan bunu isteyen ev sahibi, böyle bir
yapının ruhundan aslında ne kadar da uzak. Eski bir yapıda modern
apartmanlardaki gibi bir banyo oluşturmaya çalışmak nasıl da boşuna
bir çaba. O eski binada sosyal statünüz ne olursa olsun farklı bir
yaşantı sürmeniz, bunu kabul etmeniz ve bundan zevk alabilmeniz
gerekiyor. Korumanın esas bedeli bu.
Aslında İstanbul’un ahşap yapıları eskisinden daha şanslı gibi
görünüyor son zamanlarda. Çoğunun yerini apartmanlara terk ettiği
50’li 60’lı yıllar çok geride kaldı. Sonra güya koruyan berbat
restorasyonlar dönemi gelmişti. Her eski mahallede en az bir tane
vardır. Yıkılıp yerine betonarme bir bina yapılan, cumbalı cephesi
ise ahşapla bile değil, ahşap görünümlü plastik profillerle
kaplanan binalar… Şimdilerde kentin terk edilmiş son ahşap
evlerinin hiç değilse aynı şekilde yenilendiğini görebiliyoruz.
Şişhane’de tam da İKSV’nin karşısında yıllarca duran metruk bina
bir gün alev alev yanmıştı. Kimse şaşırmadı buna. İstanbul’un en
eski hikayelerinden biri; bir türlü tamir edilemeyen binaların
nasılsa bir gecede çöküvermesi ya da yanması. Ama daha sonra yerine
bir apartman yapılmadı. Gelip geçerken tamamen ahşap malzemeyle, o
evin yeniden yapıldığını gördüm. Eskisinin aynısı, bembeyaz boyalı
bir bina var şimdi orada. Evet, o eski tahtalarla birlikte içindeki
geçmiş hayatların kalıntıları da yandı gitti. Bir daha geri gelmez.
En azından bir eski mimari yaşatılıyor şimdi; buna da şükür. Benzer
bir inşaatı da Çukurcuma’da Altıpatlar Sokak’ın köşesinde yıllardır
yıkık vaziyette duran evin olduğu yerde gördüm… Belki de artık
İstanbul’un hali vakti yerinde insanları, o eski ahşap yapıların
kıymetini anlamaya başladı. Koruma kurallarının etrafından dolaşmak
yerine, olması gerektiği gibi yenilemeler yapılıyor… Dışı pek
orijinal bu yapıların iç detaylarındaki modern hayat tutkusunun
neticelerini ise bize arkadaşımın ayağını kıran fayanslar
hatırlatıyor. Kim bilir, belki bu da değişir bir gün…
Tabii ki Arnavutköy’ün Balat’tan esas farkı, zenginliği. Bu
Boğaziçi köyünün orta halli eski sakinlerini hala oralarda
görebilirsiniz. Bir küçük kırtasiye dükkanında ya da kahvede…
Aslında çoğu evlerini yıllar önce o evleri tamir ettirebilecek,
eski hayatlara meraklı ve varlıklı insanlara devredip başka yerlere
çekildi gitti. Böyle sokakları deniz kokan tarihi bir semtte
yaşamak için imkanlarını seferber edebilecek insanlar çok yıllar
önce Arnavutköylü oldular. Bu nedenle sahil barları ve lokantaları
eğlenceye hizmet eden ama tepelere doğru çıktıkça cumbalarında
asude hayatlar barındıran eskisinden çok farklı bir Arnavutköy
çıktı ortaya. Zengin kardeşinden farklı olarak bütün binaları kagir
olan Balat ise daha sabırlı…
Bugün Balat’da her şey satılık. Nostaljik fotoğrafların eski
binalarında yaşayanlar, eğer ev sahibiyse Arnavutköy’deki gibi
zengin insanların çıkıp geleceği günü bekliyor, telaşsız. Birkaç
yüz lira kirayla, küçücük dairelere bölünmüş evlere sığınan
yoksullar içinse zaten kaybedecek bir şey yok. Onlar da bu
tarih/kültür/nostalji üçgenini fotoğraflarına poz veriyor; belki de
hafiften dalgasını geçerek…