Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu... Bu söz nereden geliyor diye düşündünüz mü hiç? Peki ya Karaman’ın Konya’nın ilçesi olmadığını biliyor muydunuz? Bu ilde tarihi ve doğal güzellik olarak nerelerin olduğunu merak ettiniz mi hiç? İşte kendisini Türkiye’nin olmasa da Türkçenin ve bisküvinin başkenti ilan eden Karaman!
“Karaman’ın koyunu Sonra çıkar oyunu Bakkal bodos çırağa Aşılamış huyunu
Ya terazi ya kantar Oğlan bir parmak atar Kaşla göz arasında On dirhem eksik tartar”
Yukarıda okuduklarınız, Üsküdarlı halk şairi Âşık Razi’nin bir manzumesi... Burada da geçen “Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu” sözünü hepimiz yıllardır kullanıyoruz ama ne demek olduğunu hiç araştırdınız mı? Bu konuda rivayet çok... Türk Dil Kurumu, “bir şeye tam güvenmeyip ileride ne olacağı konusunda bilgi sahibi olunamadığı durumlarda kullanılan bir söz” olarak tanımlamış. Ama çeşitli kaynaklarda, Karamanoğulları’nın zamanında Fatih’e verdikleri sözleri tutmamasından Karamanlıların “kurnazlığına” kadar uzanıyor hikâyeler. Ama en çok iki versiyonuna rastlıyoruz:
İlkine göre; Karaman’ın kalesini kuşatan düşmanlar geceyi beklemeye başlar. O gece Karamanoğlu Beyliği’nin askerleri başka seferde olduğu için kaleyi savunacak yeterli asker yoktur. İleri gelenler düşünüp taşınırken bir çobanın aklına harika bir fikir gelir: “Karaman”da ne kadar koyun, koç varsa toplayalım boynuzlarına fenerler takıp bayır aşağı sürelim. Düşman, çok kalabalık olduğumuzu sanır, belki kuşatmayı kaldırır.” Çobanın dediği yapılır. Boynuzları ışıklı sürü aşağı inmeye başlayınca düşman askerleri büyük bir ordunun üzerine geldiğini sanarak kaçmaya başlar.
İkinci efsanede biraz Truva taktiği var: Günlerden bir gün Moğollar, Karaman Beyliği üzerine sefer düzenler ve beylik sınırında geceler. Tam bu sırada, Karamanoğulları Beyliği askerleri, koyun postlarını üzerlerine giyer ve bazıları boyunlarına çan takar. Koyun sürüsü gibi düşmanın arasına sızarlar. Akşam eğlencesindeki Moğol askerleri, gelenin gerçek bir koyun sürüsü olduğunu zanneder, aldırmaz. Gelen Karamanoğulları askerleri ayağa kalkıp postları sıyırarak, Moğol askerlerin bozguna uğratır.
İşte her iki efsanenin ortak noktası, düşman sonunda “Karaman’ın koyunu sonra çıkar oyunu” der.
KONYA KARAMAN MI?
Biriyle tanışıyorsunuz, doğduğunuz şehrin yerini bilmiyor, hatta şehir olduğunu da bilmiyor!
- Nerelisin?
- Karaman.
- Konya Karaman mı?
- Hayır, Karaman il!
- Karaman’ın koyunu, sonra çıkar oyunu. Ehü ühü...
Karamanlıyı stres basmış, yıllarca yaşadığı bu durumdan yılmıştır artık. Ama yok; yeni tanıştığı hemen her insanla bu diyaloğu yaşamaya mahkûmdur o. Öğretim Görevlisi Seda Dilay’ın “Kentlerin Zihinde Bıraktığı İzler” başlıklı çalışmasına göre, “Karaman hakkında ne biliyorsunuz?” sorusuna ilk verilen cevaplar şöyle:
Yüzde 33 / Konya Karaman mı?
Yüzde 16 / Karaman’ın koyunu
Yüzde 12 / Karaman nerede
Yüzde 10 / Karamanoğlu Mehmet Bey
Yüzde 6 / Türkçenin başkenti
Yüzde 5 / Bulgur ve bisküvi üretiliyor
Yüzde 18 / Diğer
TÜRKÇENİN VE BİSKÜVİNİN BAŞKENTİ
Bu cevaplara bakınca ve Hikmet Karaman’ın bile soyadını aldığı Karaman’dan daha meşhur olduğunu düşününce Toroslardan gelen çam ve ovadaki buğday kokusunu içine çekebileceğiniz, bisküvinin ve Türkçenin başkenti bu küçük şehrimize doğru bir gidelim isterseniz. Ama önce bu cümlemizi açıklayalım: “Türkçenin başkenti” deyince Karaman’da mükemmel bir Türkçe konuşulduğunu düşünmeyin. Karamanoğlu Mehmet Bey, 1277 yılında yayınladığı fermanla “Şimden girü hiç kimesne kapuda ve divanda ve mecalis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye” demiş. İşte bu yüzden Karaman’da her 13 Mayıs, Türk Dil Bayramı olarak kutlanıyor. Bisküvinin başkenti olması ise -düz mantıkla anlaşılacaktır-, birçok bisküvi fabrikası olmasından ve bu kokunun şehrin kokusu hâline gelmesinden kaynaklanıyor.
Karaman’la ilgili karşıma çıkan ilginç bir bilgi de şöyle: Meğer Türkiye’nin en eski grafitilerinden biri, 1600’lü yıllarda Karaman’da, hem de Evliya Çelebi tarafından yazılmış. “Evliya Çelebi’nin Anadolu’daki tek somut izi” olarak bilinen duvar yazısı, harap hâldeki Pir Ahmed Efendi Camii’nin giriş kapısının sol yanında yer alıyor.
MECBURİYET CADDESİ VE 'HURDALIK'
Gelelim günümüze... Karaman, şehrin yarısını siz tanıyorsanız, yarısının sizi tanıdığı bir yer. Tabii zamanla bu oran biraz değişmiş durumda. Şehir merkezinin en popüler yeri, bolca kafenin olduğu, çekirdek ve dondurma eşliğinde yürünen, iki adımda bir tanıdık görüp selamlaştığınız İstasyon ve İsmetpaşa caddeleri...
Her küçük şehrin bir de resmî törenlerinin yapıldığı, Atatürk heykelinin olduğu bir meydanı ya da parkı vardır. Bu parkta genelde yaşlı insanları oturup sohbet ederken görebilirsiniz. Karaman’daki parka bu yüzden “hurdalık” deniyormuş!
Karşılıklı iki heykelde, Yunus Emre’nin iki eliyle “şu kadar” gibi bir işaret yaparken Atatürk’ün şapka selamı vermesi de çeşitli muzipliklerin konusu olabiliyor.
Çevresindeki birçok il gibi Karaman da gurbete çok insanını yollamış. Özellikle de Hollanda’ya... Yurt dışında ya da başka şehirlerde ekmeğini kazanıp emekli olduktan sonra memleketine dönmeyi tercih edenlerin de sayısı azımsanmayacak ölçüde. Bu da biraz şehrin kültürüne yansımış.
'ŞEHRİ ÜSTÜMÜZE KAPAYIP GİTMİŞLER'
Kültürel faaliyetler daha çok üniversite kampüslerinde gerçekleştiriliyor. Bir üniversitelinin, Ekşi Sözlük’te yazdığı “Karaman, sakin bir şehir. Hatta o kadar sakin ki bazen şehri üstünüze kapayıp gitmişler diye hissedebilirsiniz. Tabii bu durum yaz aylarında çoğunluğu gurbetçi olan yerli halkın gelmesiyle değişmektedir” cümleleri aslında şehri özetler nitelikte.
Bisküvi fabrikalarının çok olduğunu söylemiştik; bu nedenle çoğu Karamanlı bu fabrikalarda çalışıyor ya da esnaflıkla geçimini sağlıyor. Üniversitenin olması gençlere yönelik kafelerin sayısının artmasına da sebep olmuş. Ama “Bu bana yetmez” diyen gençler, alışveriş yapmak isteyen Karamanlılar, hızlı tren sayesinde İstanbul’a, Ankara’ya, Eskişehir’e ya da Konya’ya gitmeyi tercih edebiliyor. Gidemeyenler ise internet alışverişleri yaparak, kargo sektörünün “gelişmesine” katkıda bulunuyor. Mersin, Adana ve Antalya gibi sıcak memleketler de arabayla üç-dört saat mesafede. Mut ve Ereğli de çoğu insanın tercihleri arasında.
KARAMAN MERKEZ; CAMİLER VE KİLİSELER
Karaman’ın merkezinde kale, müze ve Alaeddin Bey Türbesi birbirine çok yakın. 11. yüzyıl sonu 12. yüzyıl başlarında inşa edildiği düşünülen Karaman Kalesi, iç içe üç surdan oluşuyor. Höyük üzerinde konumlanarak sağlamlığıyla iç kale yıllara meydan okurken, höyüğün etrafını dolaşan orta kale surları zamana yenik düşerek sadece bir bölümü ayakta kalabilmiş.
Karaman ve çevresinin zengin arkeolojik ve etnografik eserlerinin yerinde korunması ve sergilenmesi amacıyla inşa edilen Karaman Müzesi’nde, pişmiş topraktan kaplar, idoller, kemikten ve madenden yapılmış takılar, gözyaşı şişeleri, silahlar ve etnografik ürünler, taş eserler, sikkeler, Manazan Mağaraları’ndan getirilen kadın cesedi sergileniyor.
Karamanoğulları soyundan Alâeddin Bey tarafından yaptırıldığı kabul edilen caminin ve daha birçok eserin yerinde yeller esiyor ama hâlen ayakta olan Alaeddin Bey Türbesi’yle ilgili ilginç söylentiler var. Benzeri binaların hepsinde olduğu gibi bu türbede de altta bir cenazelik mahzeni var. Burada evvelce bir mumyanın bulunduğu yolunda söylenti olsa da İ. Hakkı Konyalı, 1966’da mahzende sadece etraftaki mezarlıktan toplanıp içeri atılmış kafataslarına rastlamış.
Merkezde ayrıca 1810 yılında, Tartanzade Hacı Ahmet Efendi tarafından yapılan Tartan Konağı’nı; Karaman’ın en eski sivil mimari yapılarından biri olan Belediye Taş Binası’nı; Aktekke, Yunus Emre ve İmaret camilerini; 1382 yılında yaptırılan Hatuniye Medresesi’ni; geleneksel Türk ev mimarisiyle yapılmış Hürrem Dayı Evi’ni; Bizans dönemine ait, Cumhuriyet Dönemi’nden sonra 1980’li yıllara kadar cezaevi olarak kullanılan Çeşmeli Kilise’yi görebilirsiniz. Bu arada küçük bir bilgi, kilisenin bulunduğu Tapucak Mahallesi, Birinci Dünya Savaşı ve mübadele öncesinde Türkler ile beraber Ermeni ve Rumların birlikte yaşadığı mahalle... Camiye dönüştürülen Fisandon Kilise Camii, Karaman’ın yedi kilometre güneyindeki Dereköy köyü içerisinde, kayalık bir tepe üzerinde yer alıyor. Karadağ’ın en yüksek noktası (2283 metre) olan Mahallaç Tepesi’nde ise Mahallaç Kilisesi’nin kalıntıları bulunuyor.
TAŞKALE TAHIL AMBARLARI
Atatürk’ün ailesinin Selanik’e göçmeden önceki memleketleri olduğu iddia edilen Taşkale’de bulunan Tahıl Ambarları, killi kireç taşından yüksek bir kaya kütlesinin insan eliyle oyularak inşa edilmesi sonucu oluşturulmuş. Kasabada tek veya iki odalı olmak üzere 250’nin üzerinde ambar bulunuyor.
Taşkale’de kayalara oyulan buğday ambarları içinde, yine kayaların oyulması suretiyle yapılan otantik özellikli Türkiye’de eşi olmayan tarihi bir cami bulunuyor: Taşkale Taşmescit.
MANAZAN MAĞARALARI
Yine Taşkale’deki Manazan Mağaraları da kireç taşı arazisinde, yüksek bir kaya kütlesinin tamamen insan eli ile oyulmasıyla oluşturulmuş. Mağarada beş katlı meskenin ilk iki katı, hücre şeklinde birçok odacıktan oluşuyor. Ortada bulunan yüksek kaya kütlesi içerisine oyulan diğer katlar yörede sırayla Kumkale, At Meydanı ve Ölüler Meydanı olarak adlandırılıyor. Mağaraların güvenlik nedenlerinin yanında, ısı ve nemi sabit tutma özellikleri nedeniyle oyulmuş ve kullanılmış oldukları belirtiliyor.
İNCESU MAĞARASI
Taşkale köy merkezinin dokuz kilometre güneyindeki İncesu Deresi’nin doğu yamaçlarında yer alan İncesu Mağarası’nın uzunluğu 1.356 metre. İçerisinde sarkıt, dikit ve traverten havuzları bulunan bir doğa harikası, damlataş birikimi yönünden de son derece zengin.
YENİ DÜNYA VE YEŞİLDİREK MAĞARALARI
Doğal bir mağara olan Yeni Dünya Mağarası ise Bucakkışla Kasabası, Topal Hacı Çiftliği Mevkisi’nde ve Göksu Nehri’nin Gözpınarı diye adlandırılan yerde. Mağaranın yirmi metre kadar yükseğinde bir şapel bulunuyor.
Yeşildirek Mağarası da Sarıveliler İlçesi, Dedekoyağı Mevkisi’nde, kalkerli karstik arazi içerisinde, uzun tip bir mağara. Yaklaşık 750 metre uzunluğa sahip. Mağara bazı kişilerce adak yeri olarak kullanılıyor. Bu ziyaretçiler, bazı sarkıt ve dikitler üzerine özellikle çocuk giysileri bırakırken mağara sonlarına doğru yine mağara içinden kazıdıkları kırmızı çamurdan çocuk figürleri yapıp mağara sonundaki düzlüğe bırakıyorlar.
MADENŞEHRİ
Madenşehri köyü, Karaman merkeze otuz yedi kilometre uzaklıkta bulunuyor. Hâlâ bazı yapılar ayakta dururken köy yerleşmesi de olduğu için birçoğu maalesef yok olmuş. Köyün girişindeki Binbir Kilise’den kuzeye doğru giden yolun her iki tarafında nekropol (mezarlık) alanı, yine bu alanda yüzeye yayılmış lahit ve lahit kapakları görülebilir. Yolun devamında köylülerin “ağzı açık” dediği, çoğu bölümleri yıkılmış bazilika ile yakınında büyük bir sarnıç ve devamında kilise kalıntıları yer alıyor.
GÖDET KÖYÜ
Karaman merkeze otuz yedi kilometre uzaklıkta bulunan (Gödet) Güldere köyünün çevresinde Hitit, Roma ve Bizans dönemlerine ait kale, kaya mezarları, kaya yerleşim ve dinî merkezleri bulunuyor. Köyün en meşhur yeri ise on kilometre uzunluğundaki Gödet Kanyonu.
ÖRENYERLERİ
Gökçeseki köyünün kuzeyinde yer alan iki tepeden güneydeki tepenin eteklerinde bulunan Gökçeseki Örenyeri içinde birçok yapının temel izleri, mimari parçalar, bol miktarda çanak çömlek parçaları ve tam tepe noktasında basamaklı bir kutsal alan; bu alanın karşısında çok sayıda kaya mezarı ve yine iki tepe arasında kalan küçük vadide bazı yapı kalıntıları ve mezarlar bulunuyor.
Volkanik bir dağ olan Karadağ’ın üzerinde yer alan Değle Örenyeri’nde ise Bizans Devri’ne ait bazı yapıların kalıntıları, kaya ve oda mezarlar, bir sunak, kabartma sahne görülebilir.
AKTİVİTE İSTEYENE SEÇENEK ÇOK
Karaman’da birçok yürüyüş parkurunun bulunmasının yanı sıra Ermenek Barajı ve çevresi de çok sayıda imkân sunuyor. Çevresi yemyeşil, suyu da turkuaz rengi olan baraj, piknikçilerin tercihi olduğu kadar, rafting, sualtı dalış ve sörf gibi su sporlarına da meraklı olanları kendine çekiyor.
Madenşehri Örenyeri içerisinde kalan Başdağ Kalesi ve çevresinde yaşayan yılkı atları ve yaban koyunları da yaban hayatı sevenlerin ilgisini çekiyor. Torosların eteklerindeki Yaban Hayatı Koruma Sahası’nda geyik, dağ keçisi, ayı, yaban domuzu, keklik, tavşan, tilki, bıldırcın, üveyik, bağırtlak, yaban ördeği, yaz ördeği, dikkuyruk, yabankazı, su tavuğu, saz tavuğu gibi yabani hayvanlar bulunuyor.
Karadağ, Berendi Yaylası, Barçın Yaylası, Toros Dağları ile yaylalarında, atlı doğa yürüyüşleri, günübirlik veya birkaç günlük gezi programları düzenleniyor. Yine Karadağ, yamaç paraşütü etkinliklerine ev sahipliği yapıyor. Hatta 2010 yılında Karadağ’dan havalanan iki pilot, 242 ve 262 kilometrelik uçuşlarla ayrı ayrı Türkiye rekorunu kırmış.
SAKLA SAMANI, GELİR ZAMANI
Karaman’da bir de tarihî ve kültürel öneme sahip ama büyük bölümü yıkılmış, bazı motiflere zarar verilmiş, yapının taşları götürülerek bölgedeki evlerin inşalarında kullanılmış, dönem dönem hayvan ağılı olarak kullanılan ve bu gidişle yok olmaya mahkûm bir Atlas Han var. Ayrancı ilçesindeki Atlas Han için ayrı bir başlık açtım çünkü “Sakla samanı, gelir zamanı” atasözünün buradan çıktığı iddia ediliyor:
Yaşlı bir kadın, yılların iyi gittiği zamanlarda, saman yaptırır ve saklarmış. Aradan geçen birkaç yıl sonra büyük bir kuraklık olmuş ve kıtlık baş göstermiş. Böylece yaşlı kadın samanları satarak, parasıyla bu Atlas Hanı yaptırmış. Bir de bu kadının tekerlemesi varmış:
“Sakladım sarı samanı Geldi zamanı Satın parasıyla Yaptırdım Atlas Hanı”
ARABAŞI
Şehir yazılarında bölgenin meşhur yemeklerine çok yer vermiyorum ama bu tekerlemeyi yazıp “arabaşı”na yazılan tekerlemeye yer vermeden edemedim:
“Arabaşı yapılırsa hindiden Ben gelirim ikindiden… Arabaşı yapılırsa tavşandan Ben gelirim akşamdan… Arabaşı yapılırsa kazdan Ben gelirim yazdan… Arabaşı yapılırsa boyundan Ben gelirim oyundan… Arabaşı yapılırsa tavuktan Ben gelemem soğuktan”
Madem yemek olaylarına girdik, Divle Obluk Peyniri ile yaklaşık 500 yıllık tarihe sahip Zeyve Pazarı’ndan da bahsedelim. Ermenek’e yirmi altı kilometre uzaklıktaki İkizçınar ile Yayla Pazarı köylerini ayıran dere üzerinde ve çevresinde kurulan pazarda, civar köylüler, yetiştirdiği sebze ve meyveleri; yöreye has el sanatları ürünlerini satıyor.
Tarihî süreç içerisinde birçok uygarlığa ev sahipliği yapan ve konumu itibariyle Toros Dağları’na geçiş noktası olan Divle’nin ise dünya gastronomisi açısından büyük öneme sahip “Divle Obruk Peyniri” ile meşhur. Otuz altı metre derinlik ve 233 metre uzunluktaki, yazın serin kışın ılık bir havanın hâkim olduğu obruk içerisinde yapılıyor.
KARAMAN’IN BAYIRINA
Hani ekmek parası kazanmak için bazı Karamanlıların yurt dışına ya da başka şehirlere gittiğini söyledik ya... Başka bir sebebi ben atlamışım: Aşk! Her ne kadar “Çirkinleri öldürseler / Güzelleri aman güldürseler” sözleri nedeniyle yer verip vermemekte tereddüt etsem de yazıyı çeşitli zamanlarda Grup Çığ, Musa Eroğlu ve Özgür Özdil tarafından seslendirilmiş “Karaman’ın Bayırına” türküsüyle bitirmek istiyorum:
“Karaman’ın bayırına At bağladım aman çayırına Bir şeftali versen bana Anan baban aman hayırına
Karaman’ı kaldırsalar İçine gül aman doldursalar Çirkinleri öldürseler Güzelleri aman güldürseler
Karaman’ın ovasına Kuşlar döner yuvasına Ben sılayı terk eyledim Bir güzelin hevesine”
Not:Fotoğraflar Karaman İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Karaman Valiliği ve Karaman Belediyesi’nden alınmıştır.