Bir petrol platformunun adı bu, Güney Sudan’da. 240 bin kişi
yaşıyordu yakın zamana kadar çevresindeki yerleşim yerlerinde. 30
bini öldü savaştan, 130 bini göç etti. “Savaş neden çıktı ve
çatışmalar neden oluyor?” diye sorarsanız, basit bir araştırma
yapabilirsiniz. Wikipedia’dan Güney Sudan’daki petrol çıkan
yerlerle çatışmaların olduğu yerleri üst üste koyarsanız, tesadüf
budur ki hep denk gelir. Ender olarak yaptığım bir şeyi yapıyorum.
Kendi gitmediğim bir yeri yazıyorum. Bir sohbet bu; bir süre
Juba’da, Güney Sudan’ın başkentinde yaşayan birisiyle, orada
çalışan bir İsviçreli arkadaşla yaptığım bir sohbet.
"Etnik bir savaş olduğu söyleniyor. Önce Kuzey’den ayrılmak için
birlikte savaşanlar, şimdi birbirileriyle çatışıyorlar. Sudan uzun
savaşlardan sonra bölündüğünde, nüfusun yüzde 80’inin yaşadığı
Kuzey’de petrol yataklarının yüzde 25’i, yüzde 20’sinin yaşadığı
Güney’de ise yüzde 80’i kalmıştı. Şimdi petrol Güney’i öldürmeye
devam ediyor."
"Uçak Juba havaalanına indiğinde, sizi, biraz düzeltilmiş bir
tarlaya, yani 3 sahra çadırından oluşmuş bir sınır kapısı, ailesini
geçindirmek için nasıl rüşvet alabileceğini düşünen sınır
görevlileri –3-4 aydır maaş alamadıkları için pek haksız
sayılmazlar– ve sizin vereceğiniz 25 sent bahşişi almak için
bavulunuzu taşımak isteyen yüzlerce dalyan gibi uzun boylarıyla
Jubalı karşılar. Rüşvet vermek işleri pek kolaylaştırmaz çünkü eğer
cömert davranırsanız, birçok yeni aksaklık çıkması kesindir ve her
verilen rüşvet sizden sonrakilerin işlerini daha da
güçlendirir."
Küçük havaalanlarını severim. Körük ya da otobüs yerine
yürüyerek pistten çıkmayı da. Bunun benzeri, Amazon ortasında
açılmış alana etrafındaki ağaçların pisti kaplamasınlar diye her
gün yakıldığı pistlere küçük uçaklarla da inmeye, adrenalin
bağımlılığım yüzünden olacak, pek itirazım yok ama sınır
görevlilerinin her türlüsü baş belası. Hele başıboş olanlar
dehşettir. Devletlerin tek iyi yaptığı şey memurlarının yetkisini
sınırlamasıdır.
"Platform A15’de şimdi iktidarda olan Dinkalar ile Nuerler
çatışıyor. Daha doğrusu Dinkalar Nuerleri öldürüyorlar, sürüyorlar
şu anda. Ülkenin üçte biri Hıristiyan, üçte biri Müslüman ve üçte
biri de Afrika dini animist. Her etnik grupta –belki kabile demeli–
her dinden insan var ve din hiç de keskin bir nitelik taşımıyor.
Bir aile yeni doğan çocuğuna bir Afrika adı, bir yakınındaki camiye
göre bir Müslüman adı ve yakın kiliseye göre de Hıristiyan adı
koyar. Pek kimse takmaz. Kimin yanına giderlerse o ismi
kullanılırlar. Aynı kişi Hıristiyanların yanında Goergo,
Müslümanların yanında Muhammed ya da Afrikalıların yanında Afrikalı
adıyla anılır."
"Dünyanın en önemli petrol kaynaklarından biridir Güney Sudan
ama dışarıda benzin Avrupa fiyatınadır. Bir elma bir Avro’dur, bir
avokado 60 sent. Suyu eğer temiz içmek isterseniz, benzinden
pahalıdır. Bu yüzden biraz parası olanlar, suyun içine çok fazla
klor koyarak içmeyi tercih ederler. Bunun manası, kolera yerine
kanserden ölmektir. Yoksulların içtiklerine su yerine çamur demek
kimyasal açıdan daha doğru bir tanımdır."
"Petrol dışında ki petrolün onlara hiçbir yararı yoktur, sığır
yetiştirerek yaşar Güney Sudanlılar. Yağmurlu mevsimde çok büyüyen
otlarda rahatça beslerler sığırlarını ama yağmursuz mevsimde pek
çok yer tamamen kurur. Bu yüzden sığır sürüleriyle yer değiştirmek
zorundadırlar ama savaş, bu tek yaşam kaynağını da vurmuştur çünkü
neredeyse hiç kimse sığırlarıyla birlikte eskiden olduğu gibi bu
göçü yapamaz artık. Bunun manası, yağmursuz mevsimle beraber
sığırların neredeyse yok pahasına satılması ve yağmursuz mevsimde
daha da yoksullaşmadır. Zaten bir arkadaş burada iki mevsim var
diyordu; çamurlu mevsim, tozlu mevsim…"
Sevgili okur, burada bir Afrika haritası açın. Sınırların nasıl
düz, cetvelle çizilmiş olduğuna bakın. Geleneksel toplulukları
parçalayan, ekolojik yapıyı yok eden ve bugünkü Afrika’nın ekolojik
dengesini yok eden öldürücü kuraklığın esas nedeni, sömürgeciler
tarafından çizilmiş bu cetvel sınırlardır.
"Sığır aslında hâlâ esas birim değeri olmaya devam eder. Mesela
bir kadınla evlenmek istediğinizde, karşılığında aileye sığır
verilir. Sınırsız sayıda kadınla evlenilebilir eğer sığırınız
varsa. Bugün bir kadınla evlenmenin rayici 50 kadar sığırdır. Bu
60’a, 70’e, bilemedin en fazla 100’e kadar çıkar."
"Sadece helikopterle gidilebilen bir BM merkezinin havaalanında
çalışan, üç Hollandalı kadın teknisyenden birine, oradan biri,
'benim karım olur musun, kaç sığır istersin?' diyor. Rayiç değeri
bilen teknisyen, dalga geçmek için '500 sığır' diyor. İki gün sonra
havaalanı pistinin sığırlarla dolduğunu görüyorlar. 500 sığır.
'Nereye gidiyorsun?' dediklerinde, 'burada karım çalışıyor, onu
almaya geldim' diyor adam. Bir süre pist kullanılamıyor. Hollandalı
teknisyenin çalışma yeri değiştiriliyor."
"Sadece kadınlar için zor değil ama hayat. Mesela Çad sınırının
yakınlarında, bir erkek ergenliğe ulaştığında, yanında hiçbir şeyi
olmaksızın bir hafta ormana bırakılıyor. O bir hafta, ormanda kendi
karnını doyurup, hayatını sürdürmek zorunda. Sonunda bir vahşi
hayvan avlayıp, –panter, aslan, vaşak– kabileye götürmek zorunda.
Eğer bunları başarırsa, köyün en yaşlısı, taştan bir keskiyle alt
çenesinin ortasındaki iki dişini kırıyor. Bundan da hiç yakınmaması
lazım taze ergenin."
Siz de okuduğunuzda alt iki dişinize bir sızı kapladı mı? Ben
dinlerken öyle hissettim de ve dişe çarpan bir taş sesi…
"Nuerler ve Dinkalarda de benzer bir tören vardır ama bir küçük
değişiklikle. Son aşamadaki diş kırma yerine, alınlarının ortasına
keskin bir bıçakla bir çizgi atılıyor, derin bir çizik. Burada
İngiliz sömürgecileri devreye giriyor ve bir katkıda bulunuyorlar.
‘Nuerler üç çizik atmalı, Dinkalar beş’ diyorlar. Böylece
baktıklarında kimlerden olduğunu kolayca anlamak için."
"Bu, şimdi, Nuerlerle ile Dinkalar arasındaki savaşta oldukça
kullanılıyor. Sokakta karşıdan gelenin alnında üç çizgisi varsa, o
kişi Nuer diye vuruluyor hemen mesela ya da beş çizgili ise
Dinka…"
Petrolün olduğu her yerde ölüm var. Bu belki de ölmüşlerin
enerjisini çaldığımız için ama alın yazısı diye kastedilen şey,
kesin bu anlatılan, alnımızdaki üç ya da beş derin kesik…