Platonov yazıları: Umutlu zamanlar, edebiyat, emek ve trajedi

Platonov’un farklı dönemlerde yazdığı metinlerden derlenen 'Edebiyat Fabrikası ve Seçme Yazılar', yazarın hem kendi edebiyat ve sanat yaklaşımını hem de döneminde bu konuda gördüğü sorunları yansıttığı eleştirileri ve çözümlerini bulabileceğimiz bir metin. Bu metinlerin önemi bana kalırsa yazıda da örneklediğim gibi güncellenebilir, şimdide tekrar düşünülebilir olmaları.

Emek Erez emekerez@gmail.com

Her okurun ne yazsa okurum dediği yazarları vardır. Benim okuma serüvenimde bu isimlerden biri Andrey Platonov. Platonov, kurmaca eserlerinde döneminin çelişkilerini, karakterlerinin sınıfsal konumlarıyla varoluş sancılarını birleştirerek anlatır. Kendine has Marksizm anlayışını metinlerine yansıtırken halkının gerçek sorunlarını anlatısına konu eder, yukarının söyleminin tabanda nasıl karşılıksız kaldığını eleştirel bir üslupla dile getirir ve bana kalırsa bunun bireylerdeki karşılığını karakterleriyle okura anlatmayı başarır.

Platonov’u daha çok kurmaca metinleriyle anıyor olsak da yazarın farklı konularda yazdığı yazıların da olduğunu biliyoruz. Kolektif kitap tarafından, Erdem Erinç çevirisiyle basılan, 'Edebiyat Fabrikası ve Seçme Yazılar' adlı metin de yazarın kurmaca-dışı yazılarından derlenen bir seçkiyle karşımıza çıkıyor. Metinde, yazarın edebiyata dair fikirleri, sanat kavrayışı, döneminin ruhuna bazen coşkuyla bazen de eleştirel bir üslupla yaklaştığı yazılar yer alıyor. Ayrıca, Dostoyevski, Gorki, Puşkin, Mayakovski, Anna Ahmatova, Steinbeck gibi yazarlar ve eserlerine dair değerlendirmelerini de bu kitapta okuyabiliyoruz.

YAZARIN İNANÇLI VE UMUTLU ZAMANLARI MI?

Yazarın farklı dönemlerde yazdığı bu metinlerin tarihlerini bilemediğimiz için eserlerinin sansüre uğradığı dönemde mi yoksa sonrasında mı yazıldığından emin olamadım. Ancak bana kalırsa, bazı yazılarında sezdiğimiz inançlı, umutlu bakış, yazarın henüz yönetim tarafından sorun edilmediği dönemlerinde bu metinleri yazdığını düşündürüyor. Çünkü Stalin’e ve rejime yönelik alaycı üslubunun onun yaşamını zora soktuğunu biliyoruz ki Platonov'un öyküleri 1950'lerin sonlarında Rusya'da yeniden yayımlanmaya başlasa bile başlıca eserleri 1980'lerin sonuna dek yasaklı kalıyor.

Bahsettiğim gibi, kitapta yer verilen bazı metinlerde bir şeylerin farklı olacağına dair umudunun hala canlı olduğunu sezebiliyoruz. Ancak yazılarına yansıyan umut tonu onun yöneticilerden, kurumlardan çok emekçilere olan inancıyla da ilişkili olabilir. Örneğin; 'İşçilerin ve Köylülerin Şiiri' adlı yazısındaki şu cümlelere bu açıdan yaklaşabiliriz;

“Benim mutluluğum, herkesin mutluluğunda. Komünist Rus halkının göğsünde gizlice kımıldayan şey de budur. İnsan kendinden, şahsiyetinden doğar, yalnızlığını hiçliğini ve sefaletini anlar, birlik olmanın, tüm insanların tek bir varlıkta nihai olarak birleşmesinin yollarını arar. Bu komünizmin ta kendisidir. İnsan, insan olmanın acılarından, herkesin tek bir amacının, yaşam anlamının ve yolunun olmasıyla kurtulacağını anlamıştır.”

Burada aslında Platonov’un alışık olduğumuz düşünme biçimiyle çok fazla çelişen bir yan yok çünkü onun komünizm fikri daha çok en yatayda olanla ve halkla ilişkilenir. "Rus halkının içinde kımıldayan" da yine emekçilere duyduğu güvenle onların herkesin mutluluğu için ortaklaşabileceği fikriyle birlikte düşünülebilir ancak yine de “kurtulacağını anlamak” için bir şeyler olmuştur ve buradaki umudun ve güvenin bir nedeni vardır. Fikrimce alışık olduğumuz Platonov’dan biraz daha fazla umutlu bir bakış var bu metinde ve bunu başka yazılarında da görebiliyoruz.

'Proleter Şiiri' adlı metninin şu cümlelerinde "yeni" olanın getirdiği dönüşümden bahsederken şu cümleleri kuruyor: "Kurtuluş içimizde değil, dışımızdadır. Son zamanlarda öğrendiğimiz şey işte budur. Önceleri bilmediğimiz, hâlâ da bütünüyle tanıyamadığımız dünyaya daha bir derin, daha dikkatli bakıyoruz. Sadece kafamızda yarattığımız bir dünya biliyorduk. Bu yüzden sonsuza dek ondan vazgeçtik. Hayallerimizin üstünde tepinip onları gerçeklikle değişiyoruz…" Bu cümlelerde hayal edilenin ki -bunun komünizm olduğunu söyleyebiliriz sanırım- gerçekleştiğini seziyoruz. Başka dünya artık ihtimal değil gerçektir ki Platonov, bu yazıda bir açıdan bu dünyanın şiirinden, onun nasıl olması gerektiğinden inançlı bir tonla bahsediyor ve yazarın genel komünizm düşüncesinde olduğu gibi burada da proletaryaya güvendiğini görüyoruz: "Devam edelim. Proleter şiir genel olarak sanat nedir? Oysa bu soruyu çözmeye gerek yoktur. Yapılması gereken tek şey proletaryanın hali hazırdaki cevabına kulak verip entelektüelleri dinlememektir."

Kısacası, bahsettiğimiz metinde yer verilen bazı yazılarda Platonov’un yönetimle başı dertli olan, eserleri sansürlenen bir yazardan çok bir şeylerin değiştiğini hissettiği bu nedenle de artık sanatın, edebiyatın nasıl olması gerektiğini tartıştığı metinlerin öne çıktığını düşündüm çünkü bahsettiğim inançlı ve umutlu ton böyle bir sezgi oluşturuyor.

EDEBİYAT FABRİKASI

Bu metinden bahsetmek istediğim bir yazı da 'Edebiyat Fabrikası ‘Edebi Yaratıcılık İmkânlarının Kökten Düzeltilmesine Dair'' adlı metin. Bu yazı, hem yazarın hem de genel olarak eserlerin emek süreçlerine odaklanması açısından, günümüzde kültür sanat alanında görünmezleşen entelektüel emeğe ve güvencesizlik şartlarına Platonovca bir çözüm getirmesiyle de epey önemli fikrimce.

Platonov bu yazıda, "tek bir karşı görüşün ifade edilemediği, herkesin ağzına geleni gevelediği, yayıncılık sanayiinin" içine düştüğü "atalet"i sorgularken aslında alışık olduğumuz Platonov üslubunu görebildiğimiz eleştirel bir metinle karşılaştırıyor bizi.

Platonov’a göre çağdaş yazar, "sosyal hammaddeyi bolca, işlenmiş materyaliyse nadiren kullanmaktadır." Ona göre "işlenmiş materyal": "Mitler, tarihi ve çağdaş gerçeklerle olaylar, gündelik eylemler, daha iyi kadere inanmış bir irade, tüm bunlar, binlerce isimsiz ancak canlı ve güzel dudaktan dökülen söz, yüzlerce ‘kuru’ ancak yoğunluğu ve tarzıyla benzersiz iş yazışması… Hepsi edebiyatçının işlenmiş materyali olacaktır çünkü hiçbiri kurgulanmamıştır, samimidir, bedelsizdir, kayıtsızdır…" Platonov için bu materyaller yaşamın içinden, gelenekten, geçmiş anlatılardan ya da gündelik hayattan beslenir ve yazarın "pişirmeye hazır malzeme"sini oluşturur. Yazarın bu düşüncesi akla Benjamin’in 'Hikaye Anlatıcısı' yazısındaki şu cümleyi de getiriyor: "Bütün hikaye anlatıcılarının beslendiği kaynak, ağızdan ağıza aktarılan deneyimdir. Hikâyeleri yazıya geçirenler arasında en büyük olanlar, adı sanı bilinmeyen sayısız hikâyecinin anlattıklarına sadık kalanlardır."(1) Platonov mitlerden, tarihten, gündelik hayatın deneyiminden ve isimsizin sözünden beslenmekten söz ederken aslında bana kalırsa Benjamin ile ortak bir şeye işaret ediyor. "İşlenmiş materyal"in anlamı bu açıdan Benjamin’in bu cümlesiyle kesişiyor çünkü sadece "sosyal hammaddeyi" kullanan yazarın, güncelin içinden konuşarak meselesini şimdiciliğin içine sıkıştırması, geleneksiz, tarihsiz bir anlatı kurması muhtemel.

Sonrasında Platonov kendi yazısında "işlenmiş materyal" kullanma yönteminden de bahsediyor: "Deri kaplı bir defter aldım (uzun süre kullanayım diye). Yedi bölüme ayırdım, başlıklarıyla da yedi ‘konuya’; 1) Emek, 2) Aşk, 3) Gündelik Hayat 4) Kişilik ve karakter, 5) Kendi kendimle konuşmalar, 6) Umutsuz düşünceler ve keşifler, 7) Özel notlar ve diğerleri…" Böylece bu yazıdan Platonov’un yazma biçimi hakkında da fikir sahibi oluyoruz o, "işlenmiş materyal" toplamayı sadece eleştiri olarak sunmuyor kendisinin de kullandığı bir yöntemi paylaşıyor.

Bu yazıda söz edilmesi gereken epey ayrıntı var ancak ben son olarak yazarın hiyerarşik ve bürokratik olmayan iş bölümüne dayanan "edebiyat fabrikası" fikrinden kısaca söz etmek istiyorum. Çünkü günümüz yayıncılık faaliyetleri ve emek süreçleri açısından bana kalırsa, Platonov’un yapmaya çalıştığı hala önemli. Yazar, "edebiyat fabrikası"nı teşkil edenleri şöyle tahayyül ediyor; "Makine başı ustaları (edebi muhabirler), Atölye ustaları (ulusal-bölgesel edebi metinler), Montajcılar (edebiyatçılar, eser derleyenler), Yönetici mühendisler (eleştirmenler)." Bu işbölümü, yayıncılık faaliyetinin işleyişinin bir fabrika şeklinde örgütlenmesi anlamına geliyor ki buradaki fabrika adlandırmasında döneminin etkisini göz ardı edemeyiz. Burayı önemli kılan yan bana kalırsa daha önce de bahsettiğimiz entelektüel emeğin karşılıksız kalmamasının da düzenlenmesi… Platonov, kazancın nasıl bölüştürüleceğini şöyle belirliyor: "Telif hakkı söz konusu müessesenin girişimiyle yazılmış her bir eser için aşağı yukarı şöyle paylaşılmalıdır; yüzde 50 yazara, 'montajcıya', yüzde 5 eleştirmene, 'edebi metot geliştirme bürosu', yüzde 5 ulusal-bölgesel edebiyat muhabirine, yüzde 40 edebiyat muhabirlerine…" Görüldüğü gibi Platonov’un "edebiyat fabrikası" güvencesiz emeğin adeta norm haline geldiği günümüz yayıncılık piyasası düşünüldüğünde, bir şekilde tüm emek süreçlerini paya dahil ederek emeğin karşılığını vermeye çabalarken şimdiye dair de bir mesaj içeriyor. Çünkü McKenzie Wark’ın da bu yazı hakkındaki değerlendirmesinde söylediği gibi: "Bugünün internetindeki karşılığı ödenmeyen güvencesiz emek, bu modelde en azından tamamen hakkı teslim edilmemiş ve bedeli ödenmemiş olarak kalmaz."(2)

Edebiyat Fabrikası ve Seçme Yazılar, Andrey Platonov, Çevirmen: Erdem Erinç, 232 syf., Kolektif Kitap

TEKNİKLE GELEN TRAJEDİ

Platonov’un doğa-insan ilişkisini karşılıklı bir emek ilişkisi olarak düşündüğünü başka metinlerinden biliyoruz. Bana kalırsa özellikle 'Saklı İnsan'(3) kitabındaki 'Temmuz Fırtınası', 'Topraktaki Çiçek', 'Meçhul Çiçek' gibi öykülerinde bu durum belirgindi. Onun bakışında doğa varlıkları kendi emek mücadelesini verir tıpkı insanlar gibi, bir çiçeğin hayata tutunma çabasıyla insanın hayatta kalma amacını ortaklaştıran şey her türün doğada varolmak için emek vermesidir. Bu kitapta da onun doğa konusunda başka fikirleriyle karşılaşıyoruz. Tekniğin gelişimiyle birlikte doğanın durumunu tahayyül ettiği 'İlk Sosyalist Trajedi Üzerine' yazısında, doğanın dönüştürülmesine eleştirel tonu yüksek bir yazıyla karşı çıkıyor. Ona göre, doğa ile teknik arasında trajik bir ilişki var ve özellikle ruhsuz mühendislerin elindeki bir teknik trajedinin önemli nedenlerinden. Platonov’a göre; "İnsan doğayı değiştirdiğinden daha ağır değişiyor. Trajedinin merkezi tam olarak burası. Bunun için insan ruhuna sahip mühendislere ihtiyaç var. Onlar tekniğin insan ruhunu aşması tehlikesine karşı uyarılmalılar…" İnsan teknik gelişmelerin etkisiyle doğayı hızla değiştirirken onun kendi mücadelesini vermesini, hayatta kalmasını kısacası, emek mücadelesini olumsuz etkiliyor. "Tekniğin insan ruhunu aşması", insan bedeninin de artık akılcı bir makine şeklinde düşünülmesi anlamını taşır.

Bu nedenle belki şimdilerde gerçekleşmiş olana dair uyarıyor Platonov: "Bizdeki teknik gelişim için bu ideal şatlarda dünyayı fethetmenin yani bizim için pratik öneme sahip, bundan önce afet saydığımız tüm süreçlerini düzenleyebilmenin eşiğinde olabiliriz. Evet ama günümüz insanı, en iyi türü bile bunun için yetkin değil. Kimse ne gereken ruhla ne gereken kalple ne de gereken bilinçle donanmış insanın gelecekte doğaya hükmeder bir şekilde uyanıp görevini yerine getirip zaferini kazanırken psişik bir oyun uğruna dünyanın tüm kaynaklarını ve kendini uçurumdan atmayacağını garanti edemez." Kalbini, ruhunu ve bilincini dolayısıyla doğa ile kendi bağını tekniğin denetimine veren insan veya sistem şimdilerde "dünyanın tüm kaynaklarını ve kendini" uçurumdan atmak üzere. Platonov bu nedenle kendi Sovyet deneyimi açısından bu durumu sosyalizmin ilk trajedisi olarak yorumluyor ki bu trajedi Neo-liberal kapitalist dünyada çok daha kötü şekilde varlığını sürdürüyor.

Platonov’un farklı dönemlerde yazdığı metinlerden derlenen 'Edebiyat Fabrikası ve Seçme Yazılar' yukarıda bir kısmından bahsedebildiğim yazıların yanı sıra yazarın hem kendi edebiyat ve sanat yaklaşımını hem de döneminde bu konuda gördüğü sorunları yansıttığı eleştirileri ve çözümlerini bulabileceğimiz bir metin. Bu metinlerin önemi bana kalırsa yazıda da örneklediğim gibi güncellenebilir, şimdide tekrar düşünülebilir olmaları. Ayrıca, yazarın girişte bahsettiğim başka yazarlar ve metinlerine dair yazıları da keyifli, kitap bu açılardan Platonov takipçilerinin ilgisini çekebilir.

1. Benjamin, W., (2012), “Son Bakışta Aşk”, (Çev. Nurdan Gürbilek), İstanbul: Metis.
2. Wark, M., (2020), “Moleküler Kızıl ‘Antroposen Çağının Teorisi”, (Çev. Cemal Yardımcı), s. 169, İstanbul: Metis.
3. Platonov, A., (2022), “Saklı İnsan”, Çev. Günay Çetao Kızılırmak, İstanbul: Metis.

Tüm yazılarını göster