Playboy mu feministmiş? Hadi oradan!

Playboy dergisinin ilk sayısının yayınlanmasının üzerinden 64 yıl geçti. Feminist bir dergi olan Spare Rib’in ortak kurucusu ve Esquire dergisinin eski editörü Rosie Boycott, bugün ölen Playboy kurucusu Hugh Hefner’ın projesinin, toplumun cinsellik konusundaki düşüncelerini sonsuza dek nasıl değiştirdiğini ele alıyor.

Abone ol

Rosie Boykott

Playboy 1953’te piyasaya çıktığında, basit bir nedenden ötürü, sadece hükümet kurumlarına değil, cinsel davranışın her alanına meydan okuduğu için anlık bir çalkantı yarattı. Çalkantı sadece Playboy’un tam renkli yarı çıplak kadınları gösterdiği gerçeğiyle değil (sadece göğüslerin gösterilmesine izin verilmişti), bunların nasıl fotoğraflandığını anlatmasıyla da ilgiliydi.

Hem İngiltere hem de Amerika’da Playboy’un yayın hayatına başlamasından önce, başka erotik dergiler de vardı. En tanınmışlarından biri “Sunshine & Health” (Günışığı ve Sağlık) idi. Ancak Güneş Işığı ve Sağlık’taki kadınlar (erkekler de vardı) mutlak surette çekici insanlar değildi. Çıplaklar dergisinde okuyucuya aktarılan nokta şuydu: Çıplaklık çılgınca bir şey değildir. Playboy’a dair önemli olan şey şuydu; çıplak model, her zaman iyi görünen genç bir kadın kameraya bakıyor ve okuyucu ile temas kuruyordu; tüketici olan erkekle, renkli ve parlak sayfalarda vücudunu sergileyen kadın arasında üstü örtülü, gizli bir ilişki vardı.

Başka bir deyişle, Playboy hakkında en şaşırtıcı olan şey, Hugh Hefner’ın sayfalarına koyduğu görüntülerdeki kadınların “Seni seviyorum, tıpkı senin beni sevdiğin gibi” demesiydi.

İlk baskının kapağında Marilyn Monroe yer aldı. O, “Ayın Sevileni” idi...

Bu nokta, devrimci etkinin ve o zamandan beri kadınları ayrıştırmasının anahtarıydı: Playboy, kadınların kurtuluşunun ayrılmaz ve hayati bir parçası mıydı, yoksa birçoklarının öne sürdüğü üzere bugünkü aşağılayıcı, kadın düşmanı pornografinin öncüsü müydü? İkinci görüş açısına daha yakın olduğumu itiraf ediyorum ve nedenlerini de açıklamaya çalışacağım. İlk önce biraz tarihe bakalım.

'DEVRİM'DEN ÖNCE

27 yaşındaki Hugh Hefner, 1953 yılının Aralık ayında Playboy’un ilk baskısını yayınladığında, ikinci baskının olacağından emin olamadığı için, 44 sayfalık derginin kapağı üzerinde herhangi bir tarih yazmıyordu. İlk baskı her biri 50 sentten 54.175 kopya sattı ve kapağında Marilyn Monroe yer aldı. O, “Ayın Sevileni” idi, daha sonradan bu terim (Playmate) “Ayın Oyun Arkadaşı” olacaktı. Kapakta, elini sallıyordu, “derginin içinde daha birçok şey göreceksiniz” dercesine... Hefner günümüzde meşhur olan fotoğrafları çekmemişti; onları takvim üreten yerel bir kırtasiyeden satın almıştı. Hefner, amacı doğrultusunda dürüst davranıyordu: “En başından beri şunu ifade ediyoruz; biz bir aile dergisi değiliz. Eğer birisinin kızkardeşiyseniz, karısı veya kayınvalidesi iseniz ve dergimizi yanlışlıkla aldıysanız, lütfen onu evinizdeki erkeğe verin.”

Playboy’un başlattığı akım “iffetli” ve resmîydi. O zamanların dünyasında, ABD ve İngiltere’de yaşayan bir kadın, kocası ya da babası onay imzası vermedikçe kredi çekemiyor, araba ya da televizyon alamıyordu. Bir kadının işi varsa (neredeyse her zaman korkunç ekonomik ihtiyaçlardan dolayı çalışıyorlardı), erkek meslektaşlarının ücretlerinin yarısı kadar ücret alıyordu. Cinsel yaşamda kürtajın yasadışı, gebelik önleyici haplarınsa hâlâ uzak bir gelecekte olduğu; davranışlarımızın, kadınların pür-ü pâk olmasını bekleyen bir toplum tarafından sıkı sıkıya denetlendiği; cinselliğin yalnızca evlilik dâhilinde meşru olduğunu, evlilik dışı veya öncesinde yasak olduğunu söyleyen bir kültürde yaşıyorduk. Kadınların bir erkeğin yanında yatmayı gerçekten sevebileceği fikri, en azından duyulmamış ve şok ediciydi.

Tüm bu öğretilere meydan okunan döneme, 60’lı yılların sonunda denk geldim. “Frendz” adlı bir “yeraltı” dergisinde çalıştım. Spare Rib’in kurucularından Marsha Rowe, diğer yeraltı dergisinden çok daha fazla cinsel tabulara meydan okuyan OZ dergisi üzerinde çalışıyordu. Eski Bailey rıhtımındaki üç OZ editörünün, müstehcenlik nedeniyle suçlanarak (15 yaşındaki bir öğrencinin yazdığı cinsel içerikli bir Rupert Bear parodisi nedeniyle) üç gün içinde cezaevine konduğu ve ardından serbest bırakıldığı sefil OZ davası, dünyamızın ikiyüzlü korumacılığı ve müstehcenlik hakkındaki yasalarımız üzerine göz kamaştırıcı bir spot ışığı tutmuş oldu.

Playboy'un sahibi Hugh Hefner öldü

“Alternatif toplumda” cinsellik gündemi daha uzun süre işgâl edecekti ancak, toplum hâlâ erkeklerin bakış açısını muhafaza ediyordu. Marsha ve ben, OZ Magazine’in kaba cinsel çizgi romanlarını yayınlama hakkını savunduğumuz halde, zamanla alternatif toplumda benimsenen “cinsel kurtuluşun” kadınların her an cinselliğe meyilli olmasının beklendiği bir anlayışı yansıttığını fark ettik. “Eski moda”, “aşırı iffetli” ve “korkak” olarak etiketlenme tehdidi altındaki herhangi bir nesne olarak görülüyorduk. Bu, annemin yetiştiği dünyadan çok farklı olabilirdi; ancak kadınların kendi hayatlarına sahip olduğu bir dünya değildi. Sonuç olarak, 1972 yılında Spare Rib (Yedek Kaburga) dergisinin yayınına başlamaya karar verdik.

Bu arada Playboy, dünyanın her yerinde milyonlarca kopya satmanın heyecanını yaşıyordu (en çok satan sayısı -Spare Rib’i piyasaya sürmemizden dört ay sonra-1972 Kasım ayı baskısıydı ve 7 milyon 161 bin 561 kopya satmıştı). Hefner’ın dehası, dergisine kısmen toplumsal bir değer kazandırmak için Playboy’un alıcıya güzel ve çıplak kadınlardan başka şeyler de sunması gerektiğini anlamasında yatıyordu. Yıllar geçtikçe, dergide yazarların ve romancıların (Vladimir Nabokov, PG Wodehouse, Margaret Atwood, Saul Bellow, Kurt Vonnegut, hatta son derece kusursuz bir yazar olan Doris Lessing’in) yazıları da yer aldı. Elbette çok fazla ücret aldılar ama sanırım teke mesele para değildi. Hefner’ın cinsellik ve yüksek edebiyat karışımı ürünü, siyaset, iş dünyası ve sanat dünyasında önemli bir yer teşkil eden olan herkes tarafından ilgi gördü. Playboy okurları arasında kesin ve inkâr edilemez bir (seçkin) sınıf vardı, bu da derginin yazarlara ve okuyuculara çekici geldiğinin bir ispatıydı. Spare Rib’in ilk günlerinde kısa bir süre, Hefner’ın uzun sürmeyen ve Playboy’un daha erken versiyonlarından olan OUI dergisinin editörüyle okyanus ötesi bir kaçamak yaşadım. Kendimi suçlu hissettim mi? Evet, biraz ama cinsel özgürlüğün kadınların kurtuluşunun önemli bir parçası olduğunu ve (Playboy’dan daha sert ve çok daha bağımsız yapıdaki) OUI felsefesinin bana çekici geldiğini düşünüyordum.

.

FEMİNİST MÜCADELE

Fakat feminizmin etkisi arttıkça, edebi pazarlama bile Hefner’ın maruz kalacağı eleştirileri engellemeye yetmiyordu. Gloria Steinem “Playboy okuyan bir kadın, kendisini kısmen Nazi broşürü okuyan bir Yahudi gibi hissediyor” demişti ve aslında, 60’ların sonları ve 70’lerin başlarındaki dönemde feministler, Hefner ve dergisini kısaca şu sözlerle tarif ediyordu: “Kadınları erkekler için arzu nesnesi olarak sunmak isteyen bir ortam.” Hefner her zaman orta-sayfaların (derginin ortasındaki birbiri üzerine katlanan iki sayfanın, yani “kadın ve erkeğin”) ‘arkadaş ve eşit’ olduğunu söyleyerek buna karşı çıktı ve Playboy modellerinin çağdaş porno sektöründekilerden farklı olarak isim, iş ve görüşleri olduğunu ifade etti. Yayınlanan söyleşilerde, (vücut ölçülerini içeren Playboy sunumu nedeniyle değeri düşen kişisel profillerine rağmen) modellerin daima 'iddialı ve zeki' oldukları söylendi.

Ancak üzerinde tartışmanın zor olduğu ve Playboy’un cinsel devrimde çok önemli bir rol oynadığına inandığım nokta, Hefner’ın bunun kadınların arzusu olduğunu, aslında arzu etmek istediğimiz bir şey olduğunu ısrarla vurgulamasıydı; tıpkı toplumun erkeklere atfettiği gibi. 60’lı yılların başından Spare Rib’in yayınlandığı zamana kadar geçen 10 yıllık zaman zarfında Playboy, doğum kontrolü, eşit ücret ve kürtaj hakları konularında etkileyici ve şaşırtıcı yayınlar yaptı. Yine de kampanyaları ve ciddiyeti, yumuşak yüzlü pornonun üstünü örtmek için alaycı bir taktik olarak kullandığı söylenebilir ancak Hefner daha da ileri giderek, bu konularda, çoğunlukla küçük çaplı alternatif yayınlarla sınırlı olduğu bir dönemde sivil haklar, ırkçılık ve eşcinsellerin özgürlüğü hakkında yazılar yayınlamıştı.

Spare Rib'i kurduktan yirmi yıl sonra, Londra’da yeni yayınlanmaya başlayan Esquire Magazine’in editörlüğünü üstlendim. GQ dergisi ile birlikte piyasadaki tek erkek dergisi bizdik. İşe başladığımda, “Bir feminist, yarı çıplak kadınların resimlerini içeren bir erkek dergisini nasıl yönetebilir?” sorusuyla karşılaştım. Birleşik Devletler’de, Playboy öncesi günlerde, Esquire büyük satış rakamlarına sahipti; yüksek kalitede gazeteciliğin bir karışımıydı ve tamamen giyinik, ünlülerin profesyonel olarak çekilmiş fotoğraflarını içeriyordu. Hefner, o tarihte, Esquire’da promosyonel bir reklam yazarıydı ve Playboy’u Esquire ile rekabet edecek bir yayın olarak çıkarma şansını gördü ve piyasaya çıkar çıkmaz, satışlarda Esquire’ı geride bıraktı. Bir süre sonra Esquire “çıplak göğüslere hayır” politikasından vazgeçti ancak yükselen dalgayı tersine çevirmek için artık çok geçti.

1973 yılının Aralık ayında, babama cevabını vermeye çalıştığım aynı soruyu yanıtlamayı deneyeceğim. Spare Rib’in Noel sayısının kapağı, sözde 'orgazm mutluluğu'yla başını geriye atmış bir kadını resmediyordu. Kapak manşeti: “Orgazm mı? Noel için kendinize bir tane ayırtın” idi. Feminizm düşüncesinin bir parçası, cinsel haklarımızı ve ihtiyaçlarımızı geri kazanmaktı ya da Hefner’ın yıllar önce söylediği gibi, arzulama hakkımızdı! Maalesef, öfkeli babam utangaç bir halde açıklama yapma girişimim karşısında ikna olmadı ve dergi, kızkardeşimin evindeki buzdolabının arkasında, 30 yıl sonra taşındığı güne dek sürgünde kaldı.

Esquire’daki görevimi çok sevdim; çünkü bana göre, erkekler eşit derecede ilgi duymadığında, feminizm her zaman tek taraflı ve sonuçta içi doldurulamamış bir düşünce olarak kalacaktı. Çeşitli soyunma pozları veren, seksi aktrislerin yer aldığı dört veya beş sayfanın yer aldığı bir dergi kültürünü devralmıştım.

KADINLAR HÂLÂ CİNSEL BİR NESNE OLARAK GÖRÜLÜYOR

Göğüsleri gösterdik ancak, asla tüm vücut çıplak değildi. Modelleri fotoğraflarının çekildiği haliyle, duruma hâkim, bedenleriyle gurur duyan ve biraz da eğlenceli bir havada sunduğumuzda, kendimi de rahat hissettim ve asla en üst raflarda satılan porno dergilerini karakterize eden bir halde yayınlamadık. Kate Moss da altın rengindeki kapağımızda göründü: Düşündüğümün de ötesinde bir netlikte, mücevherler ve kadifeler içerisinde pozlar verdi. Ardından Playboy’un 60’ıncı yıldönümü kapağında göründü.

Playboy 1990’lı yılların başında, eski imajının bir gölgesi gibiydi; onun arsız orta-sayfaları yalnızca tuhaf değildi; sert ve acımasız bir porno seviyesine sıçradı: Noel zamanında satılan çikolata kutularının üzerinde bunlara benzer görüntüler sunuluyordu. Zamanla, aynı akım İngiltere’deki erkek dergisi pazarında da ortaya çıktı: Maxim, Stuff, ZOO, Nuts dergileri moda, araba ve eşyalardan oluşan temel karışımı aldı ve hem acımasız hem de rahatsız edici pornografik görüntüleri bunlarla harmanladı. Bu durum ortaya çıktığında (90’lı yılların ortalarında) Esquire’dan ayrıldım; rahatsız edici biçimde sınırları zorlamak durumunda kalacağımı fark etmiştim. Bana öyle geliyor ki; tüm bu dergilerde ve internette, kadınlar bir kez daha insanların zevkleri uğruna var olan seslerini ve cinsel bağımsızlıklarını kaybettiler ve bir erkeğin arzu nesnesi haline geldiler. Bu korkunç şeylerin ve Hefner’ın altın yıllarında Playboy için poz veren kadınlardan yarattığı imajın bir milyon kilometre uzağındayız. Playboy’un 60’ıncı yıldönümündeki gibi Kate Moss’un varlığı bu gerçekleri değiştirecek mi? Ne yazık ki, mümkün değil!

(Çeviren: Tarkan Tufan)

Yazının orijinalı