Amerikan yönetiminde A takımı, tespihin taneleri gibi imameye
göre diziliyor. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson iş dünyasından gelen
biri olarak temkinli yaklaşımlarıyla Başkan Donald Trump’ın densiz,
dengesiz ve tehlikeli gidişatı karşısında az da olsa fren vazifesi
görüyordu. Tillerson’ın kovulmasıyla o fren aradan çekildi.
Trump’ın tarzına uygun bur kovulma oldu. Trump, Afrika gezisinin
tam ortasında Tillerson’ı görevden aldığını bir tweet mesajıyla
duyurdu. Yerine temel meselelerde Trump’la örtüşen CIA Direktörü
Mike Pompeo atandı. Yani uyum sağlandı. Gerçi ‘uyum’ tanımı fazla
iddialı. Tillerson, Trump’ı büyük bir sabırla idare ediyordu.
Peki, Tillerson neden kovuldu? Trump’a göre Tillerson’ı kovma
nedenlerinin başında, İran’la nükleer anlaşmayı savunması geliyor.
İkili arasındaki bir diğer çatlak, Kuzey Kore üzerine yaşandı.
Trump düne kadar nükleer bombayla tehdit ettiği Kuzey Kore lideri
Kim Jong-un ile görüşme kararını Tillerson’dan habersiz aldı.
Tillerson, bu konuda alınacak yol olduğunu belirterek patronuyla
ters düştü. Halbuki Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Herbert
Raymond McMaster ‘önleyici saldırı’ yaparak Kuzey Kore rejimini
değiştirmeyi önerirken Tillerson diplomaside ısrarlı olageldi.
Tillerson, Pyongyang ile iletişim başlatmak için elinde birkaç
kanal olduğunu açıkladığında Trump, tweet atıp dalga geçmişti: “Bay
Tillerson, Küçük Roket Adam’la müzakere için boşuna zaman
tüketiyor. Enerjini kendine sakla Rex. Biz gereken neyse
yapacağız.”
Tillerson, Tel Aviv’deki elçiliği Kudüs’e taşıma kararına da
soğuktu.
Suudi Arabistan ve BAE’nin başını çektiği cephenin, Doha’da
saray darbesini tetiklemeye yönelik tecrit ve ablukaya başladığında
Trump, Katar’ı terör destekçisi ilan etmişti. Trump’a Amerikan
Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın 10 bin askerle birlikte Katar’da
üstlendiğini hatırlatan Tillerson idi!
Neredeyse Trump’ın başını yiyen Rusya’nın seçimlere müdahale
iddiaları konusunda da Tillerson Moskova’ya karşı eleştireldi.
Halbuki kabinenin ‘En Rus Dostu’ üyesiydi. Üstelik Exxon Mobil’in
CEO’su iken Vladimir Putin’le kurduğu dostluk nedeniyle Senato
sorgusunda cız-bız edilmişti. Son olarak Britanya’da eski Rus
casusunun sinir gazıyla canına kast edilmesi konusunda Beyaz Saray
sessiz kalırken Tillerson Rusya’yı suçladı.
İran, Suriye ve Kuzey Kore ile ilgili temkinli yaklaşımları,
rakiplerinin gözünde onu “Hiçbir konuda sonuç alamayan başarısız
dışişleri bakanı” yapıyordu. İşte bu kesim, şimdi Pompeo için alkış
tutuyor.
Bu arada CIA’in farklı coğrafyalarda kaçırdığı El Kaide
zanlılarını tutmak için üçüncü ülkelerde kurduğu yasadışı ‘hayalet
hapishaneler’ ve esirlere işkence programından sorumlu yetkililer
arasındaki Gina Haspel’in CIA’in başına getirilmesiyle de Trump
yönetimindeki orijinal renkler oturdu. Pompeo işkenceci casuslarına
‘vatanseverler’ diyerek arka çıkmıştı.
Aynı meşrepten olsalar da Pompeo’nun Trump’a ne kadar dayanacağı
meçhul. 14 ayda A takımından 14 kişi kovuldu. İran, Irak, Suriye,
Filistin ve Yemen başta olmak üzere pek çok uluslararası kritik
meselede Trump’ın, kendisi gibi daha şahin birini diplomasinin
başına getirmesi işini kolaylaştırabilir. Tabii bu Amerikan
kurumlarının dengeleyici fonksiyonlarını tamamen yitirdiği anlamına
gelmez. Askeri kanadın daha soğukkanlı olması nedeniyle
Pentagon’un, sahayı daha iyi bilmesi nedeniyle CIA’in, bütçe
kartını ve hesap sorma yetkisini elinde tutan Kongre’nin rolü
önemli. Tek sorun Trump’ın sabun köpüğü gibi sönen, saman alevi
gibi parlayan biri olması. Sözgelimi, Han Şeyhun’daki kimyasal
faciadan sonra Suriye’yi cezalandırırken CIA’in raporlarını
umursasaydı, Şairat Üssü’nü vurmayabilirdi.
***
Bu değişimden sonra Amerikan diplomasisi neye gebe, diye herkes
Pompeo’nun görüşlerini tekrar gözden geçiriyor:
- İran terörün en büyük destekçisidir, nükleer anlaşma
felakettir, çöpe atılmalıdır.
- Kuzey Kore’de en tehlikeli olan şey Kim Jong-un gibi birinin
nükleer silahları elinde tutuyor olmasıdır. Kuzey Kore rejimi
değiştirilmelidir.
- Rusya’nın Amerikan seçimlerine müdahalesi sonuçları
etkilemedi.
Trump’a “Allah!” dedirttirecek yaklaşımlar.
Pompeo histerik bir İran karşıtı. Aynı zamanda tutkulu bir
İsrail dostu. Ortadoğu’nun sorunlarına hep İsrail’in güvenliğini
esas alan bir pencereden bakıyor.
Trump, 2016’da seçimi kazanınca Pompeo, İran’la nükleer
anlaşmanın çöpe atılması beklentisini şu tweetle dillendirmişti:
“Dünyanın en büyük terör destekçisi devleti ile yapılmış felaket
anlaşmadan geri dönülmesini dört gözle bekliyorum.”
Ocak 2017’de CIA’in başına getirildikten sonra da yaptığı ilk iş
El Kaide lideri Usame bin Ladin ile İran arasında bağların olduğunu
iddia eden gizli belgeleri ifşa etmek oldu. Amacı nükleer anlaşmayı
çöpe gönderecek psikolojik ortamı hazırlamaktı. Kongre üyesi olduğu
dönemde de verdiği demeçlerde İran’la anlaşmaya muhalefet ederken
temel kaygısı İsrail’di:
“Anlaşma İran’ı nükleer bomba elde etmekten men etmeyecek ve
İsrail’i daha fazla riske sokacak...
Yaptırımlar kalkınca İran’ın ılımlı olacağı teorisi bir şakadır.
İsrail’i yok etmek istiyorlar…
İranlıların İsrail’i haritadan silinecek sözünü geri çekme
çağrısı anlaşmada şart olarak yer almalı…
İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu Amerikan halkının gerçek
ortağıdır. Netanyahu'nun İran’ın nükleer silahlar elde etmesini
önleme çabası son derece takdirliktir.”
Bu şekilde sergilediği İsrail ve İran hassasiyetiyle Pompeo,
Trump’ın bir süreden beri geliştirmeye çalıştığı İran’ı durdurma
stratejisi açısından enerjik bir savaşçı.
Haliyle Pompeo etkisini en hızlı Ortadoğu politikalarında
gösterebilir. Pompeo bütün enerjisi ve tecrübesini seferber ederek
bir süreden beri Körfez ülkelerini yeni strateji etrafında organize
etmeye çalışan Trump’ın daha hızlı yol almasını sağlayabilir.
Bu operasyon, tam da Trump’ın Körfez’deki yeni projesi Suudi
Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Beyaz Saray’da ağırlanacağı
günlere denk geldi. Trump daha sonra Katar Emiri Şeyh Temim ve Abu
Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed’i kabul edecek. Bu trafikte
Körfez’in liderleri İran’ı Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen’de
durduracak temel strateji etrafında koordine edilecek. İsrail’in
dört gözle beklediği bir ortaklık. Pompeo’ya göre “Suudi Arabistan
ve İsrail tüm Ortadoğu’da teröre karşı birlikte çalışan ortaklar.”
Bu ortaklıktan Irak ve Lübnan’ın nasibini ne düşecek, Yemen ateşi
nasıl harlanacak, Suriye’de Esad yönetimine karşı nasıl bir fasıl
açılacak bilmiyoruz.
Pompeo bir kere İran’a karşı koymakta çok istekli. Irak’ta
Amerikan güçlerinin hedef alınmasından İran’ın sorumlu tutulacağına
dair Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’ye bir mektup göndermiş
ama iade edilmişti. Pompeo bu olayı “Mektubu açmayı reddetti.
Doğrusu kalbim kırılmadı” sözleriyle teyit etmişti.
Tillerson ise İran’ı çevreleme stratejiyle ilgili çok iştiyaklı
değildi. Belki bu yüzden Trump, Körfez ve İsrail’le ilişkilerde
damadı Jared Kushner’i devreye sokarak paralel diplomasi yürüttü.
Diplomasiyi aile işine çeviren bu kısa devre bir bakıma
Tillerson’ın tecrit edilmesiydi.
***
Dışişleri koltuğundaki değişimin, Suriye politikasına ve
Kürtlerle ilişkilere nasıl yansıyacağını şimdiden kestirmek zor.
Fakat Pompeo’nun bilinen tutum ve görüşleri Ankara açısından kaygı
verici olabilir. 15 Temmuz darbe girişimi sırasında attığı tweette
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı “İslami totaliter bir diktatör” olarak
nitelemişti. Bu sözler temaslarda bir süre kulaklarda ‘çın’ etkisi
yapacaktır. Pompeo’yla birlikte ABD, Suriye’de daha cesur adımlar
atabilir. Tillerson’ın döneminde ABD Dışişleri, Suriye’de
inisiyatifi daha da Rusya’ya kaptırdı. Rusya’nın Türkiye ve İran
ile birlikte geliştirdiği Astana süreci, ABD’nin diplomatik olarak
düşük profil sergilediği bir süreçte ilerledi.
Dışişleri’nin geri planda kalmasına karşın askeri alanda
Pentagon, YPG liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile
sahadaki nüfuzunu genişletti. Tabii bu Obama döneminde başlayan bir
süreçti ve daha da ilerledi.
Beri tarafta, Pompeo’nun CIA’in başına getirilmesinin ardından
örgüt, Türkiye üzerinden yürüttüğü muhalifleri eğitip donatma işine
son verdi. Fakat bu dönemde üzerinde çok durulmayan şey,
Pentagon’un SDG ile ortaklığına CIA’in de eklenmiş olmasıydı. CIA,
YPG’nin kontrol ettiği bölgelerde merkezler edinip operasyonlara ve
eğitim faaliyetlerine katılmaya başladı. Aralıkta açığa vurulan 30
bin kişilik sınır gücü kurma planında CIA de vardı. Ayrıca
Pompeo’nun adamlarının Ürdün sınırındaki Dera ile Tanaf’ta
muhaliflerle ilgilendiği ve Deyr el Zor’da operasyonel olduğu
biliniyor.
İvedilikle yanıt aranan mesele, Menbic ve Afrin. Tillerson’ın
imza attığı son işlerden birisi, Türkiye ile yapılan Menbic
mutabakatıydı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu mutabakatı “YPG
Menbic’den çekilecek, kenti Amerikan ve Türk askerleri kontrol
edecek” diye duyurdu. Bunun uygulanıp uygulanamayacağı ayrı mesele.
Ancak bu konuda Pompeo daha farklı bir yerde duruyor. Bir iddiaya
göre Pompeo, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’la görüştüğünde “Türkiye’nin
Menbic’e saldırısı Amerikan ordusuna yapılmış sayılacaktır” diye
uyarıda bulundu. ABD-Türkiye ilişkilerinin nereye varacağı zaten
çok bilinmeyenli bir denklem haline gelmişti, Pombeo ile birlikte
bu belirsizlikler daha da arttı.
***
Çok genel anlamda şu söylenebilir: Risk eşiği yüksek konularda
temkinli birinin yerini daha şahin ve keskin birine bırakması,
Amerikan yönetiminin özellikle Ortadoğu politikasındaki bazı
bulanıklıkları giderebilir. Tabii bu berraklaşmada olumlu bir taraf
yok. Çünkü yeni dönemin söylem ve vaatleri bölgeyi daha büyük
çatışmalara sürükleyecek delilikler içeriyor.