Popülaritenin iki kaynağı: Takdir ya da zorbalık
Daha önce bir iş toplantısına katıldınız mı? Peki, bir kişinin herkesten daha rahat ve sakin görünüp, fikirlerinin daima patronun dikkatini çektiğini ve daha fazla kabul gördüğünü gözlemlediniz mi? O kişi, büyük olasılıkla lise döneminde de lider olan birisiydi. Şimdi de çalıştığı şirkette bir lider olma yolunda ilerliyor.
Ann Brenoff *
Büyük ihtimalle lisedeyken, en popüler öğrenciler hepinizden uzaktaki bir masada birlikte otururlardı. Belki bu sosyal ayrışma düzeni, havalı kızlar konusunda bir iltimas içermiş olabilir. Belki de bundan daha acı verici olan şey, annenizin yılsonu eğlencesine arkadaşlarınızla birlikte gitmenizi önermesiydi. Bunlar can sıkıcı anılar.
Kuzey Carolina Üniversitesi’nde ergenlik dönemi hakkında çalışan bir psikoloji profesörü ve “Beğenilmek: Statü Saplantılı Bir Dünyada Cazibenin Gücü” adlı kitabın yazarı olan Mitch Prinstein, “işyerinizde bazen lise hayatınızı tekrar yaşıyor gibi hissediyorsanız, bunun sebebi sizsiniz,” diyor.
Yapılan psikolojik araştırma, ergenlik döneminde yoğun biçimde aklımızda yer eden sosyal dinamiklerin hayatımızdaki varlığını koruduğunu ve yetişkinlik dönemimizde de hayatımızı yönlendirmeye devam ettiğini ortaya koydu.
Belki artık buna “popülerlik” denmeyebilir. Prinstein, lise çağlarımızda pek çoğumuzu sefil hallere düşüren bu olguyu tarif etmek için “beğenilirlik” ve “statü” terimlerini kullanıyor. Eşitlik, kişinin sahip olduğu dikkat çekicilik, güç, etki ve görünürlük unsurları statüyü belirler; diğerlerinin kendilerini değerli, gruba dahil ve mutlu hissetmesini sağlayacak unsur ise (popüler) kişinin yeteneğiyle ilgilidir. Lise veya ortaokula gitmiş olan herkes, bu iki popülerlik biçimini birbirinden ayırt edebilir.
Prinstein, bir yetişkin olarak da sosyal hiyerarşi içerisindeki konumumuzun düşündüğümüzden daha fazla önem taşıdığını söylüyor (veya böyle olmasını umuyor).
PEKİ İŞ ORTAMINDA BÖYLE Mİ?
Açıkçası, bir iş yerinde kimin kademesinin yükseleceğini belirleyen özellikler kişiliğin ötesine geçer ve birçok farklı etkeni içerir. Ancak, araştırmanın gösterdiği kadarıyla herkesçe sevilen insanlar, eşit nitelikteki meslektaşlarından daha fazla iş buluyor veya terfi ettiriliyor ve hatta daha yüksek maaşlar alıyorlar. Prinstein, BBC için yazdığı bir makalede, iş yerinde kendini memnun hisseden ve evde mutlu olan insanların bağımlılık, depresyon ve kaygılardan etkilenme olasılığının daha düşük olduğunu belirtiyor.
Daha önce bir toplantıya katıldınız mı? Bir kişinin herkesten daha rahat ve sakin görünüp, fikirlerinin daima patronun dikkatini çektiğini ve daha fazla kabul gördüğünü gözlemlediniz mi? O kişi, büyük olasılıkla lise döneminde de lider olan bir insandı. Şimdi de çalıştığı şirkette bir lider olma yolunda ilerliyor.
Rahatlığını ve başarıları hakkında kıskançlık duymayı bir yana bırakırsak, o insanı gerçekten de seviyorsunuzdur. Peki neden? Prinstein, “çünkü herkesin değerli hissetmesini ve katılımcı olmasını beceriyor ve büyük olasılıkla da en iyi ekip liderleri en çok beğenilen insanlardan çıkıyor,” diyor.
Öte yandan, lisede birlikte oturan “A sınıfı” popülerlerin dışında, öğle yemeğini birlikte yiyen başka bir grup daha vardı. Onlarla vakit geçirenler de zaman içerisinde popüler sayılıyordu; ancak Prinstein onları “kavgacılar” diye nitelendiriyor. Kendine güven belirtileri gösteriyorlardı; ancak kendi konumlarını “beğeni alan” yaklaşımın aksi bir kutupta inşa ediyorlardı. Bunlar, başkalarının başarısızlıklarını kendilerini pohpohlamak ve alay etmek için bir araç olarak kullanan zorbalardı. İnsanlar, alenen aşağılanmak ya da kendileriyle dalga geçilmesinden korktukları için, yollarının onlarla kesişmesinden korkardı. Lisedeyken bir “statüleri” vardı ama herkesin onları sevdiğini söylemek mümkün değildi.
KENDİ DEĞERİNİ BAŞKASINI AŞAĞILAYARAK BÜYÜTMEK
Prinstein’a göre Başkan Donald Trump da statü odaklı ve “kavgacı” bir kişi. Trump, kendi kıymetini “şişirmek” amacıyla, genellikle insanları ve diğer ulusları hakaretler kullanarak aşağılıyor ve küçük düşürüyor. “Tweetleri dahi başkalarını değersiz hale getirmek amacıyla tasarlanıyor. Ve buna karşın, insanlar onu güçlü ve etkili bir kişi olarak görüyor,” diyor Prinstein.
Kariyer merdivenlerinde yukarılara çıkan tartışmalı bir kişi genelde böyle davranır; çünkü, Prinstein’ın söylediği kadarıyla, o insan bu süreci başarıyla yönetiyor. Söylediği kadarıyla, bu kişilerle birlikte çalışmak pek keyifli olmuyor. Onlar, kendileriyle çalışan insanlara karşı zorba davranışlarda bulunur, akranlarına küçümseyerek ve onları aşağılayarak yaklaşırlar; çoğunlukla da herkese açık ortamlarda, alt kademedeki çalışanları rutin biçimde küçük düşürürler. İş görüşmelerinde çekiciliklerini arttırarak gayet nazik olabildikleri için bir işi kaparlar. Patronun taleplerini yerine getirdikleri ve istenen sonucu teslim ettikleri için terfi alırlar. Kavgacı bir kişiyle çalışma talihsizliğine maruz kaldıysanız, muhtemelen şu anda özgeçmişinizi güncellemekle meşgulsunuz.
Bununla birlikte, tartışmalı kişilerin bir şekilde parladığı bazı işler de mevcut. Prinstein, “Bir fabrika montaj hattında tartışmalı bir şef bulunabilir; ancak işbirliği ve ekip çalışması gerektiren bir kademeye uygun değillerdir,” diyor.
İyi haber şu ki; günümüzde işyerlerinin çoğu ekip çalışmasını önemsiyor. İşbirliğine değer veriyorlar ve samimi bir çalışma ortamına sahip olduklarının altını çiziyorlar.
BEŞ KATEGORİ
Prinstein’ın gerçekleştirdiği araştırma, neticede bir gencin beğenilirlik hususunda beş kategoriden birine dahil olduğunu ortaya koyuyor: Vasat, kabul gören, görmezden gelinen, istenmeyen ya da az önce bahsettiğim tartışmalı (veya kavgacı) küme. Prinstein Huffington Post’a verdiği demeçte, gençlerin yaklaşık yüzde 50’si ortalama bir konumda, diyor. Yani, gençlerin yarısı birileri tarafından beğeniliyor ama birileri tarafından beğenilmiyor; ayrıca, iyi arkadaşlara sahipler ve zorbalık konusunda fazla kaygılanmadıkları, ortalarda bir yer işgal ediyorlar.
Lisedeki gruplara kabul oyunlarında çok daha fazla zorbalığa maruz kalan çocuklar, görmezden gelinen veya istenmeyenlerden oluşuyor. Görmezden gelinen gençler ne sevilmiyor ne de seviliyorlar. Akranlarının onlar hakkında hiçbir fikri yok ve genelde bu kişilere görünmezlermiş gibi davranıyorlar.
İşyerinde görünmez olmak her zaman öyle harika bir şey değildir. Radarın altında uçmak ve insanlarla herhangi bir kişisel bağ kurmamak ihmal edilmeyi, yeni pozisyonlar veya zorluklar karşısında gözden çıkarılma riskini barındırır. Görmezden gelinenler, çalışmalarını başkaları karşısında savunabilecek bir yol göstericiye ihtiyaç duyarlar.
“Çizelgenin artı kısmına bakarsak, görmezden gelinenler en uyumlu işçiler olurlar,” diyor Prinstein. Sessiz kalırlar ve dinlerler. Kolayca uyum sağlamaları nedeniyle bir gruptan diğerine geçme konusunda iyidirler.
Lisede istenmeyen gençler, sevilmekten ziyade tepki gören insanlardı. İşyerindeki istenmeyen insanlarsa, işbirliği ve iletişim ihtiyacı karşısında yetersiz veya bir ergenin sosyal becerilerine sahiptirler ve çeşitli zorbalıklara maruz kalabilirler. Sıkça hatalı şeyler söylerler. Ancak, öte yandan, diğerlerinin ihtiyaçlarını doğru algılayarak, kaygılarına karşı duyarlı ve empati konusunda beceri sahibi, değerli çalışanlar da olabilirler.
Peki, liseden mezun olduktan yıllar sonra popülerlik hâlâ ciddi bir önem taşır mı?
“Tamamen,” diyor Prinstein. “Hiç kimse, popülerlik gereklerine uymadan kurumsal bir merdivenin basamaklarını tırmanamaz; hiçbir yönetici, popülerlik dinamiklerini anlamadan birbirine bağlı ve istikrarlı bir ekibe kavuşamaz. Her kuruluşun başarısı, sevilme, değer verilme ve katılımcı olma gibi temel insani içgüdülerimizin gereklerini yerine getirme becerisine bağlıdır.”
Peki, iyi haber ne? Prinstein, kariyerimizi genelde kendi tercihlerimizin belirlediğini ve normalde her kim isek, kariyerimizin de ona uygun biçimde ilerlediğini sözlerine ekliyor.
* Yazının aslı Huffington Post'da yayınlanmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)