ABD’de Senato ve Kongre’nin bulunduğu Capitol binasını basan göstericiler, aşırı sağı temsil ediyordu. Ancak, “aşırı sağı temsil ettiklerini” söylemek, marjinal ve “toplumun dış çeperindeki bir azınlık” oldukları manasına gelmiyor. Tersine, sadece Donald Trump destekçilerini değil; ABD’de ve ötesinde dünya genelinde toplumların hiç de azımsanamayacak kesimlerini etkisi altına alan düşünceleri temsil ediyorlar.
Capitol Hill’de toplanan grupların bize gösterdiği, ABD’de aşırı sağın ilk kez bu denli “cesaretlendiği” bir dönüm noktasının yaşanması.
Ve yönetimi her ne şekilde olursa olsun ele geçirmenin hakları olduğunu düşünen Kongre’nin aşırı sağ grupları, bir günde bu cürete erişmedi.
Dolayısıyla, konu bu sefer popülizm değil; popülist liderlik ve Trump da değil sadece: Bu sefer meselemiz aşırı sağ. Elbette ki, aşırı sağın bu denli “normalleştirilmesinde” popülizmin ve popülist liderliğin rolü büyük. Ancak, aşırı sağı yaygınlaştıran sadece popülizm değil; toplumda ve siyasette her alanda, aşırı sağa “yeşil ışık” yakılması. Ve en önemlisi de, güvenlik güçlerinin aşırı sağı bir “mesele”, “tehdit” olarak görmemeleri.
Güvenlik güçlerinin aşırı sağa karşı rahatlığını, gösteriler esnasında Kongre’nin merdivenlerinde bazı göstericilerin koluna girip, son derece nazik biçimde kendilerine inmelerine yardım ettikleri zaman gözlemledik. Dahası, güvenlik güçlerinin Kongre binasının içerisinde de, göstericileri durdurmak için çaba göstermek bir yana, “selfie isteklerini kırmamaları”nın ve çevreyi kırıp dökmelerine seyirci kalmalarının ardında da, aşırı sağın “normalleştirilmesi” yatıyordu. Türkiye’de de, Hrant Dink cinayeti ertesi, katili Ogün Samast ile bayrak önünde beraber fotoğraf çektiren emniyet görevlileri vakasında bu duruma tanık olmuştuk.
Almanya’da Ağustos’ta Berlin’deki federal parlamento Bundestag önünde gerçekleşen, korona virüsü pandemisine yönelik tedbirleri protestolarda da aşırı sağın gövde gösterisine polis seyirci kalmıştı. Daha doğrusu, “Reichsbürger”, Reich Vatandaşları adını taşıyan bir aşırı sağ grubun bayraklarını taşıyan göstericilere, emniyet güçlerinin “her yere yetişemeyeceği” bahanesi ile hemen hiç müdahale edilmemişti. Parlamentonun milletvekillerinin toplandığı Reichstag bölümünün merdivenlerinin zorlandığı bu gösteride, aşırı sağ AfD’nin doğrudan bir katılımı ve desteği yoktu. Ancak göstericiler, AfD’nin de savunduğu gibi korona virüsü pandemisine karşı önlemlerin halkın iradesini çalmak için yasalaştırıldığını öne sürüyordu.
Donald Trump olayın gerçekleştiği esnada ilk yaptığı açıklamada, Capitol’daki göstericilere sükunetle eve dönmelerinin yanı sıra “çok sevildiklerini” de söylüyordu. Eğer ki, Cumhuriyetçi Parti'den tepkiler gelmese, büyük ihtimalle, göstericilerin “halkın iradesini ele aldığını" da öne sürecekti. Ki, YouGov’un sıcağı sıcağı gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, Cumhuriyetçilerin yüzde 45’i Capitol’u basan göstericileri destekliyor: Evet, neredeyse Cumhuriyetçi partinin yarısı ve ABD genelinde de, yaklaşık 4’te 1’lik bir grup bu görüşte. Demokratların arasında da, yüzde 2’lik bir kesim, Capitol baskıncılarını “haklı” buluyor. Yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın, “Amerika bu değil” söylemi, bu verilerle net biçimde çürütülmüş oluyor.
Avrupa Birliği Dış İlişkiler Komisyoneri Josep Borrell de baskın için, Twitter üzerinden “Amerika bu değil” yorumunu yapmıştı. Ancak, Amerika’nın bir yüzü de bu: Aşırı sağ. Almanya’nın da öyle; tüm AB üyesi ülkelerin de...Türkiye’nin de... Dünyada, kendini aşırı sağ sempatizanı kişi ve gruplardan arınmış sayabilecek ülke kaç tane?
Yunanistan’da aşırı sağ parti Altın Şafak’ın liderlik kadrosunun yargılanıp mahkum edilmesi, istisnai bir örnek. Ekim 2020’de, partinin liderlik kadrosuna yönelik yedi mahkumiyet kararı çıkmıştı malum: 5 Altın Şafakçı şimdi hapiste, ancak biri kaçak ve biri de (Türk bayrağı yırtan Yannis Lagos) Avrupa Parlamenteri olarak dokunulmazlığını kullanıyor.
Merkez siyaset, popülizme karşı çareyi, aşırı sağ ideolojiyi normalleştirmekte bulduğunu sandı. Bu durum da, öyle Trump ile geçiştirilecek bir mesele değil. Mesele, hepimizin meselesi.