Fransa’nın liderliği, 2022’de aşırı sağa geçebilir.
Aşırı sağ lider Marine Le Pen, son kamuoyu yoklamalarına göre, neredeyse Emmanuel Macron ile başa baş gidiyor. Harris Interactive tarafından 19-20 Ocak’ta gerçekleştirilen ve günlük gazete Le Parisien’in haberleştirdiği araştırmaya göre, olası bir Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda Le Pen, Macron’dan daha fazla oy topluyor. İlk turda Le Pen, yüzde 26-27 oy alırken, Macron ise yüzde 23-24’te kalıyor. İkinci turda ise, Macron yüzde 52’lik bir destekle kazanacak gibi görünse de, Le Pen de yüzde 48 ile hemen arkasından geliyor.
Seçimlere daha bir yıldan fazla zaman var: Fransa’nın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin turları 8 ve 23 Nisan 2022’de gerçekleşecek. Elbette, bu süre zarfında çok şey değişebilir. Her şeyden önce, Le Pen’in kazanmasından endişe edenler, Macron’a destek vermek için birleşebilir; sandığa gitmeyeceklerse de gitmeyi seçebilirler.
Yine de, Fransa’da aşırı sağın iktidara gelmesini engelleyen “cam tavan” aşınıyor. Fransa’da başkanlığın ikinci dönemini kazanmak zaten zor: Son olarak 2002’de Jacques Chirac, ikinci kez cumhurbaşkanı seçilebilmişti.
Macron’un 2017’deki seçimlerin ikinci turunda aldığı yüzde 66’lık desteğinin yakınında bile olmadığı kesin. Le Pen, o dönemde yüzde 34 oy toplamıştı. O seçimlerde, sandığa gitme oranı yüzde 74,6’da kalmıştı: Bu da, 1969’dan beri Fransa’daki en düşük katılım oranıydı. Özellikle sol görüşlü seçmenler, Macron’a oy vermektense, sandığa gitmemeyi tercih etmişlerdi.
Marine Le Pen’in kendisi ise, şimdiden seçim kampanyasına başladı denebilir. Geçtiğimiz günlerde Fransa’da baş örtmenin yasaklanması için çağrıda bulundu. Le Pen “Benim görüşüme göre, baş örtmek İslamcı bir ideolojinin göstergesi” dedi ve Fransa’da “İslamcı ideolojinin tüm öğelerinin yasaklanması” çağrısında bulundu. Böylesi bir yasak, Le Pen’in elinde imkan olsa bile mümkün görünmüyor. Zira, konu muhakkak mahkemeye götürülür ve anayasaya aykırı bulunarak iptal edilir. Mesele, daha çok Le Pen’in bu dönemde desteğinin artmasına neden olan “İslam korkusunu” sömürmek istemesi.
Ortaokul öğretmeni Samuel Paty’nin 16 Ekim 2020’de aşırılıkçı 18 yaşındaki bir genç tarafından başı kesilerek öldürülmesi, ülke genelinde büyük tepki yarattı ve İslamofobi’yi hortlattı. Hatırlanacağı gibi Paty, öldürülmeden önce ifade özgürlüğü konulu bir Yurttaşlık Bilgisi dersinde, Hazreti Muhammet’i konu alan “meşum” karikatürlerden bazılarını göstermişti. Paty cinayetinden iki hafta sonra ise, yine 21 yaşındaki bir aşırılıkçı Nice kentindeki bir kilisede üç kişiyi bıçaklayarak öldürmüştü.
Macron, tüm bu olaylar üzerine sert tepki vermiş; “kimse, karikatür çizmemizi engellemeyecek” dediği bir açıklama yapmıştı. Macron’un bu konuşması, Ortadoğu ülkeleri ve Ankara’dan tepkiler görmüştü.
Macron, Paty cinayetinin “bardağı taşıran son damlası olduğu” radikal dinci şiddet eylemleri üzerine, meseleyi ayrımcılık ve ırkçılık üzerinden ele almak yerine; Fransa’da İslam’ı bir din olarak reform etmeye yoğunlaştı. Bu da, sadece Fransa özelinde değil, her nerede olursa olsun çok iddialı bir hedef. Şu noktaya da özellikle vurgu yapmak lazım: Macron, zaten İslam’ı reforme etme hedefini Paty cinayeti öncesinde belirlemişti. 2012’de Toulouse kentindeki bir Yahudi okuluna saldırı gerçekleşmesinden bu yana Fransa’da 300’e yakın kişi, radikal dinci militanlar tarafından öldürüldü. Kurbanların sayısı, Avrupa ülkeleri genelinde görülmemiş boyutta ve saldırıyı gerçekleştirenler de Fransa vatandaşları. Sadece 2015’teki Charlie Hebdo saldırısı değil, 2016’da gerçekleşen ve 85 yaşındaki rahip Jacques Hamel’in Saint-Étienne-du-Rouvray köyündeki küçük kilisesinde boğazı kesilerek öldürülmesi de büyük tepkilere neden olmuştu. Hamel’in öldürülmesinden sadece iki hafta önce de, Fransa’nın 14 Temmuz’daki ulusal bayramı Bastille Günü’nde kutlamalar için Nice’de toplanan bir kalabalığın üzerine kamyon sürülmesi sonucu, 84 kişi hayatını kaybetmişti. Macron’dan önce, Fransa eski Cumhurbaşkanı François Hollande, “radikal İslamcı terör ile ilintili” diye nitelenenlerin, en başta da saldırganların Fransa vatandaşlığından çıkarılmasını teklif etmişti. Ancak, bu tasarı, parlamentodan veto yemişti.
Macron, “Aydınlanmış İslam'ın”; yani bir tür İslam Rönesansı’nın Fransa’dan ortaya çıkmasını hedefliyor. Bu konu da, öyle sadece teolojik bir konu değil: Devletin, Fransa’daki Müslümanların dernekleri, vakıfları, sivil toplum örgütleri ve her türlü kurumlarıyla müzakere etmek ve anlaşmaya varmasını gerektiriyor. Çoğu Müslüman kurumun, farklı ülkeler ve uluslararası taraflarla da bağlantısı var.
Ankara ilintili kurumlar da, Macron’un “Fransa İslam'ı İlkeler Tüzüğü” çalışmasına soğuk yaklaştı ve arabuluculuk toplantılarında orta yol bulundu dense de, sonunda imza vermediler. İki Türk Federasyonu ve Müslüman Kardeşler’e yakınlığı ile bilinen Tebliğ Federasyonu, 17 Ocak’ta Élysée Sarayı’nda gerçekleşen imza zirvesini boykot etti. Boykot eden federasyon ve başkanları şöyle: Fransa Türk Müslümanları Koordinasyon Komitesi (temsilcisi İbrahim Alçı) ve Mili Görüş Teşkilatı Federasyonu (temsilcisi Fatih Sarıkır).
Macron'a yakın bir isim olan bankacı ve yazar Hakim el Karoui’nin, “hac ve helal ürün” gelirlerinin toplanması için “Fransa İslam'ı İçin Müslüman Derneği” adında bir kurum oluşturması, bazı diğer güçlü Müslüman derneklerinin muhalefeti ile karşılandı. Örneğin, Fransa İslam Konseyi’nin Türk Başkanı Ahmet Oğraş, ancak kendilerinin bu görevi yerine yerine getirebileceğini öne sürüyor.
Hakim el Karoui'nin, Rothschild yatırım bankacılığı kökenli bir geçmişi olması ve tabandan kopuk “beyaz Müslüman” gibi algılanması gibi de bir durum var.
Öte yandan bir de, "Cumhuriyet İlkelerine Saygıyı Güçlendirme Yasası" hazırlıkları sürüyor: Tasarı, Meclis Özel Komisyonu'nda kabul edildi. Yasa tasarısı, 1 Şubat'tan itibaren Meclis Genel Kurulu'nda görüşülmeye başlandı. Bu tasarı, başlı başına bir yazı konusu-şimdi yalnız şu kadarını söyleyeyim: Ana muhalefet partisi Cumhuriyetçiler, Komisyon’da veto yiyen “üniversitelerde türban yasağı” maddesini de yeniden gündeme getirmeye hazırlanıyor. Bu tasarı, Fransa ve ötesinde daha çok polemik yaratır.
Macron ve Recep Tayyip Erdoğan arasındaki polemikler ise, dünya basını genelinde; Japonya ve Hindistan gibi uzak noktalarda bile yankı bulan bir gündem maddesi. Son olarak, yılbaşı arifesinde Erdoğan’ın Macron’a bir tebrik mesajı atması ardından; Fransa Cumhurbaşkanı da “Sevgili Tayyip” diye başlayan bir yanıt kaleme almış ve ilişkiler ısınmaya başlamıştı.
Macron ve Le Pen arasındaki çekişmede, Türkiye’nin kilit bir rol oynayacağı kesin. Sonuçta, 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ana gündem maddeleri, işsizlik, Covid-19 pandemisinin etkileri ve İslam’ın Fransa’daki yeri. Tüm bu konularda, muhalefetin söyleyebileceği çok şey var ve “Fransa’da İslam” konusu (elbette negatif biçimde) Marine Le Pen’in uzmanlık konusu.
2021 sonbaharından itibaren Almanya’da Şansölye Angela Merkel’in nihai biçimde politikadan emekli olacağı düşünülürse, Avrupa’da da ister istemez büyük bir güç boşluğu doğacak. Bu tabloda Fransız Cumhurbaşkanı’nın 2022’de Marine Le Pen oluvermesi ihtimali ise, çok sarsıcı.
Donald Trump sonrası, popülizmin sonu geliyor derken tam tersine 2022 Nisan’ın da “aşırı sağın baharı” dönemine de girebiliriz.
2022’ye kadar olan süreç, Türkiye-Fransa hattında birçok gelişmeye gebe: Macron ve Erdoğan ilişkisine bir de tüm bu gelişmelerin ışığında bakmak lazım.