Partisinin belediye başkan adaylarını “yaşasın gıcıklık” nidalarıyla ilan ederek “yine yeni yeniden” kaprisinin liderlik yeteneğinin bir fersah fevkinde olduğunu cümle âleme gösteren muhterem The Apla’mız -partisinin sayın “merd-i umumî reisi”- geçen haftaki grup toplantısında şecâat arz edecekken cinayetleri överek sadece yılın “merd-i kıptî”si unvanına değil asrın “pot kraliçesi” unvanına da bihakkın layık olduğunu hepimize ispat etti. Yüzyıllardır ezberletile geldiğimiz “Merd-i kıbtî şecâat arz ederken sirkatin söyler." darb-ı meselinde kıptîlerden (çingene) bahsedildiği için öyle yazdım; Akşener’in kendilerine benzetilmesinden alınacak olan çingene dostlarım çok haklılar; kusuruma bakmasınlar; hepsinden özür dilerim.
Sivas’ta, 18 Ocak’ta, partisinin düzenlediği etkinlikte konuşan Akşener'in, ülkücülerin kendi iç hesaplaşmalarında torbacılara katlettirdikleri Sinan Ateş’in çocuklarının hassasiyetlerini anlatırken, geçmişteki siyasî cinayetlerden nasıl bahsettiğine, kaş yapayım derken nasıl göz çıkarttığına, akım derken nasıl sirkatini dediğine biraz daha yakından bakalım: Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş Akşener’e telefon açar ve “Abla çocuklarla sana geleceğiz.” der. Akşener onu partiye davet eder. Maksat Sinan-Ayşe ateş çiftinin çocukları biraz eğlensinlerdir. Ayşe Hanım’ın küçük kızının elleri, ayakları, burnu buz gibidir. “Neden biliyor musunuz? Haykıra haykıra ağlayasım var. ‘Anne gözümüzün önünden ayrılma, babam gibi ya seni de vururlarsa!’ ” Akşener akabinde diyaloğa şahit olan koruma polislerinin de ağladıklarını söyler. Haklılar da -hadi itiraf edeyim- benim ağlamam için (ölen de öldürülen de kimin necisi olursa olsun) babası öldürülen bir kız çocuğunun bu diyaloğunu değil görmem bunu tahayyül etmem bile yeterli olabilir. Her neyse, Akşener sözlerine çocuğu kastederek devam eder: “…nasıl biliyor musunuz titriyor. Çünkü [babasını] torbacılar öldürdü. Çünkü torbacılar katletti. Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk ama mertçeydi… bunu bir çocuğa yaşatmaya kimsenin hakkı yok… Sizden, rica ediyorum, sizden talep ediyorum önce bu adamı [parmağıyla dinleyiciler arasında birini gösteriyor, ki konuşma Sivas’ta geçtiğine göre Sivas İYİ Parti Belediye Başkan adayı Mehmet Ceylan’ı kastediyor olmalı] seçin, sonra bizi seçin. Bu çocukların ahının yerde kalmaması için bizi seçin.”
Demek ki neymiş Sivas’ta Mehmet Ceylan Belediye Başkanı seçilirse, İYİ Parti iktidara gelirse bu çocukların ahları yerde kalmayacakmış. Kalmasın, kalmasın da siz iktidara gelirseniz eskiden şahit olduğunuz, bugün de ballandıra ballandıra anlattığınız, öve öve bitiremediğiniz, belli ki tadı damağınızda kalmış “mertçe cinayetler”in yenilerini işlemeyeceğinizi nerden bileceğiz.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kronik “den” eksikliği yaşayan, “den” eksikliğinden mustarip Akşener’e cevaben “Mertlik buysa, mertliğiniz batsın… katliamcılara karşı barışı bu ülkeye hâkim kılacağız.” demiş; 6 Ekim 1990’da evine gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu hayatını kaybeden Bahriye Üçok’un kızı Kumru Üçok ise “Hiçbir cinayet mertçe değildir. Ayıca Uğur Mumcu, Gaffar Okkan, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu… Saydığınız bu isimlerin hepsi alçakça öldürüldü. Bu söylenecek şey mi? Talihsizlik” şeklinde cevap vermiş. “Ağzın bal yesin!” derler ya işte her ikisinin cevabı da o evsafta bir cevap/kapak.
8 Kasım 1996 ilâ 30 Haziran 1997 tarihleri arasında İçişleri Bakanlığı yapan Meral Hanım’a kendi dönemindeki faili meçhuller ile ilgili daha önce de eleştiriler gelmişti. 2021’de Siirt’teki esnaf ziyaretinde bir vatandaşın “Siz İçişleri Bakanı'yken Doğu ve Güneydoğu'da kaç faili meçhul cinayet yaşandı?" şeklindeki sorusuna Akşener, "Benim bakanlığım döneminde hiç. Siz beni eleştirebilirsiniz, beni sevmeyebilirsiniz, benden nefret de edebilirsiniz. Ama yalan söylenmesini, iftira atılmasını kabul etmem mümkün değil. Ben 8 ay İçişleri Bakanlığı yaptım. Sayın Soylu'ya göre ben stajyer İçişleri Bakanıyım. Onun için ben ne olduğumu anlayabilmiş değilim. Sayın Soylu'ya göre stajyer bakan olduğuma göre o söylediklerinizi yapmış olmam mümkün değil” diyerek cevap verir.
2017 yılında da böyle bir soruyla karşılaşır Akşener. Kendisine sorulan soruya şöyle cevap verir: “Doğru Yol döneminde sekiz ay içişleri bakanlığı yaptım. Sayın Çiller’in 1993’ten başlattığı bir güvenlik politikası vardı. Ben Partiye 1994’te katıldım. Sayın Çiller ile eküri haline geldik. Genel olarak insanlar maliyeti yüksek insanlara nefret duyamaz. Sayın Çiller başbakandı. Kızgınlık bir şekilde birine kanalize edilir. O günün şartlarında bu bendim. Bana saldırmanın bir maliyeti yoktu. Tabii çok fırtınalı bir dönemdi. Susurluk sonrasında bakan oldum ben. E benim ne alakam var Susurluk ile?”
Geçmişteki cinayetlerden hangisinden bizzat sorumludur ya da değildir, bilinmez. Zaten Akşener de. “…Biz geçmişimizde siyasi cinayetlere şahit olduk” diyerek ucunu açık bıraktı. Sormak lazım acaba Akşener, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının katledilmesi ve karısı Maria’nın seks kölesi yapılmasına nasıl bakıyor. Mesela Maria Hanım’ın önce Yahya Kâhya’nın seks oyuncağı haline getirilmesi sonra da Nemlizade Ragıp Bey’e satılması mertçe midir?
Kahya değilse de kesin Sabahattin Ali'yi kitap okuduğu sırada elindeki bir sopayla kafasına defalarca vurarak öldüren Ali Ertekin mert bir adam olmalıdır. Nasıl olmasın canım! İstihbaratçı Ertekin Sabahattin Ali’yi millî hislerle öldürdüğünü söylemişti.
Haksızlık etmeyelim, belki de The Apla o kadar eskileri kastetmemiştir. Kendisinin de -bakanken ya da değilken- siyasetin içinde olduğu zamanlarda işlenen cinayetlerden bahsediyordur belki de. Uğur Mumcu ne mertçe katledildi de mi Apla?, Bahriye Üçok’a gönderilen bombayı paketleyen adam da mertoğlu mert bir adam olmalı değil mi?
Hiçbiri değilse Ahmet Taner Hoca’nın katili kesin merttir! Ya Doğuda 6 binden fazla insanı kaçıran, işkence eden, öldürenler. Onlar şeksiz, şüphesiz mert adamlar; laf mı benimki de!
Onlar siyasi tarihimize mert olarak geçmediler ama sizin adınız o tarihe “pot kraliçesi” “gaflara üfleyen parti müdürü” ya da “hamasetin- annesi” olarak geçecek; hiç merak etmeyin.