Tek başına, elinde tahta kılıcı ve LGBT bayrağıyla ABD elçiliği önünde protesto eylemi yapan bir kadın... Amacı, sevgilisini kurtarmak, sesini duyurmak. "Ben hiç destek alamamış olsam da tek başıma yaptım bu protestoyu. Ben bu eylemi ona bir ses olabilmek için yaptım. O benim olsun diye değil, o özgür olsun istiyorum diye bu eylemi yaptım" diyor Luise...
Size yine dünyanın sokaklarından bir protesto eylemini anlatacağım. Berlin’de, ABD elçiliğinin önünde bir protesto eylemi bu. Fakat bugüne kadar anlattıklarımdan oldukça farklı, eylemci tek kişi ve bir kadın. Elinde tahta kılıcı ve cadı elbisesiyle ABD’de cezaevinde olan sevgilisini, bir transkadını kurtarmaya çalışıyor. Sevgilisi Megan, önceden ABD ordusunda, donanmada dört çocuk babası…
Biraz karmaşık gelebilir size ama işte kendi tanımına göre ‘Prensesi kurtarmaya çalışan kadın’ Destan Luise’in öyküsü. ‘Gerçek olamayacak kadar gerçek’ diyordu Hewingway…
ABD elçiliği önünde tek başına bir eylem yaptınız. ABD’ye, dünyanın en güçlü ülkesine karşı elinizde tahta bir kılıçla yaptığınız bu eylemin nedeni neydi ?
2,5 yil önce Kamboçya'da yasarken Megan isimli bir kadına aşık oldum. O yürürken arkasından süzülen renkleri gördüm, güldüğünde tüm dünya çiçek açıyordu. ikimiz de dünyanın başka köşelerinden geliyorduk ve tropikal bir ülkede buluşmuştuk, ikimiz de ülkemize geri dönemiyorduk ama her şeyi unutmuştuk; çünkü aşıktık. Megan transgender bir kadın, Amerikalı. Amerika, o özgürlükler ülkesi olarak anılan, dünyayı yakıp yıkan imparatorluk. Hayatım boyunca Amerikan politikasına karşı mücadele verdim, bir Amerikalıya aşık olabileceğimi de hiç düşünmedim işin aslı ama bu düşünce bile bir ayrımcılık değil mi? Peki ya biseksuel bir kadın olarak trans bir kadına aşık olmak? Yok işte aşkın bir tanımı, olmamalı da zaten. Aşk, bana göre cinsiyet, ırk, dil, din, renk, yaş ayrımı yapmıyor. Erkek bedeninde dünyaya gelmiş bir kadın Megan. Mormon mezhebine bağlı tutucu Hristiyan bir ailede ve çevrede büyüyor. Babası donanmadan emekli asker, aynı zamanda Vietnam gazisi. Megan da toplumun ona dayattığı kimlikle büyüyor. Geleneksel erkek rolünü üstlenerek, o da donanmaya katılıyor, genç yaşta evleniyor ve 4 kez baba oluyor. Aslında hep kadın gibi hissederken bir insanın, sırf toplumun ve sistemin istediği şekilde yaşıyor olması ona en büyük işkencelerden biri. Aslında hepimiz bunu farklı boyutlarda ve konularda yaşıyoruz. Ama ya içinde bulunduğunuz beden de size yabancıysa? İşte Trans insanlar için en büyük çelişki, onlara yabancı gelen bir bedenle yaşamaları, çünkü toplum da onlardan o bedene göre hareket edip rol üstlenmelerini istiyor.
Megan 30 yıldan fazla toplumun ona dayattığı şekilde yaşıyor ama sonunda kendi olmak istiyor. Fakat eşi bunu kabul edemiyor. Halbuki ilk günden beri Megan’nın, kendini bir kadın gibi hissettiğini biliyor. Tabii fırtınalar kopuyor, Megan işinden ayrılıyor, yaşadığı çevreden dışlanıyor, eşi boşanma davası açıyor.
Boşanma ve velayet davaları sırasında eşi çocukları vermek ya da göstermek istemiyor. Aralarında büyük bir velayet kavgası başlıyor. Megan bu süre zarfında hormon tedavisine başlıyor. Yerel aile mahkemeleri Megan’nın dönüşüm sürecini alaycı bir şekilde karşılıyor. Hem toplum hem de mahkemeler transfobik davranıyor. Çocuklarıyla görüştürülmüyor. Eski eşi peş peşe davalar açıyor. Bunların bir kısmından beraat ederken, bir kısmı sürüyor ama artık hayat çekilmez oluyor bu davalar nedeniyle Megan için ve bu yüzden ülkeyi terk edip Güneydoğu Asya’ya gidiyor, ameliyat oluyor ve ilk defa hayatında gerçekte olduğu gibi bir kadın olarak istediği bedeniyle özgür bir şekilde yaşıyor. Ama çocuklarına karşı büyük bir özlemle... Biz birlikteyken her gün çocuklarına özleminden ağlıyordu.
Fakat sonra Megan hakkında açılan mahkemeye katılmadığı için hakkında arama kararı çıkarılıyor. Kamboçya'nın diğer ülkelerle geri iade anlaşması yok ama dedik ya karsı karşıya olduğumuz düşman koca bir imparatorluk. Amerika istediğini öyle ya da böyle alıyor.
Eski eşi çalıştığı okul üzerinden Megan’nın yaşadığı yeri buluyor ve çocuklarının velayet dosyalarını imzalaması karşılığında suçlamayı geri çekeceğini söylüyor. Kısa bir süre sonrada Kamboçya’da bulunup yakalıyor. İşte Megan’nın, yani bizim hikâyemiz bu…
O şimdi Washington'da tutukevinde. Devlet hukuku cinsel organınıza göre cinsel kimliğinizi belirlediği için trans bireylere Amerikan hapishaneleri bir cehennem. Aslına bakarsanız Amerikan hapishane sistemi, kendi başına bir cehennem. Megan cinsiyet değiştirme operasyonuyla "kadın" kimliği edinebildiği için neyse ki kadın cezaevinde. Ama ne yazık ki trans kimliğinden dolayı içeride en çok ayrımcılığa uğraya sınıfta yer alıyor.
Hikâye biraz uzun ama daha kısa nasıl anlatılır bilmiyorum.
Yani sevdiğim kadın 30 yıldan fazla bir süreyi kendine ait hissetmediği bir bedende ve toplumsal kimlikte yasamak zorunda kalmış, 4 çocuk sahibi olmuş, hayatı boyunca da ayrımcılık ve nefretle mücadele etmek zorunda kalmış, iyi yürekli ve dünyalar güzeli bir kadın, 3 yılını kendi kimliğinde yasamayı başarmış, 7 ayı geçkin bir süredir de hapis tutulan ve cezalandırılan bir kadın...
Ben de bu kadını kurtarmak istiyorum. O benim için bir prenses.
Eskiden masallarda kötü karakterlerce kaçırılmış ve bir kulede hapis tutulan bir prensesi kurtarmak için kahramanın ejderhayla savaşması gerekliydi. Ben hazırım, tahta kılıcımla ama nereye gideyim? 21'inci yüzyılda bir prensesi kurtarması çok daha zor. Şimdiki kötü karakterlerin ne yüzü var ne de tek bir ejderi.
Ben de o nedenle Amerikan Büyükelçiliği'nin önüne gittim. Elimde tahta bir kılıç ve prensesi kurtarma istemiyle...
Elçilikten kimse bir tepki verdi mi bu eyleme ilişkin ya da çevredeki insanların tavrı nasıldı? Sizce bu eylem bir şeyi değiştirecek mi?
Yok, elçilikten hiçbir tepki gelmedi olumlu, olumsuz. Galiba en çok çocukların ilgisini çekti. Onlara masal üzerinden derdimi anlattım. Bir de Megan’ı İngiltere prensesi Megania sananlar oldu. 'Yok, o İngiltere’nin değil benim prensesim' dedim. Bu eylem bir şey değiştirir mi, bilmiyorum. Ama en azından, 'yolum belli olsun'. zalimler bu dünyaya hükümdar olsa da biz de gücümüz yettiğince zalime karşı durmalıyız diye düşünüyorum.
Aşk mı sizi harekete geçiren bir devletin elçiliği önünde eylem yaptıran? Aşkın politik tarafı mı ya da aşk politik bir şey mi zaten sizce?
Aşk dünya üzerindeki en güzel duygu. Bunu dar anlamda söylemiyorum, aşkın binbir hali var ve aşk rengarenk. Dünya iki duygu üzerine oturuyor, biri aşk biri nefret. Biz tarafımızı kendimiz seçiyoruz. Bu cinsel anlamda da toplumsal ve sosyal anlamda da ya da doğaya ve canlılara bakış açımızda da sonunda politik yapımızda da gözetmemiz gereken bir kavram. Neylersek aşkla eylemeli, tüm mitinglerin coşkusu aşktan gelmiyor mu?
Bu seferki eylem kişisel gözüküyor olsa da altında yatan koca bir politik gerçeklik var, ayrımcılık var, haksız yargılama var, bir özgürlük arayışı var.
Megan’nın bu yüzden cezaevinde olması bile ister istemez politik bir alana siz dahil ediyor. Bir ‘ezilen cins’ sınıfsal bir karşıtlık gibi bir şey mi?
Benim bakış açım ezilen ve ezen çelişkisi üzerine. İnsanlar sınıflandırmayı, ayrıştırmayı sonra da sıfatlandırmayı çok seviyor. Bir ezilenin diğer ezilenleri de aynı empatiyle anlaması gerekirken onlar da Ezenin yaptığı aynı hataya düşüp kendinden olmayanı ayrıştırabiliyor.
Sosyalistlerin uzun yıllar eşcinsellere olan dışlayıcı tavrı gibi. Bizler eşitlik ve özgürlük ararken 'tüm hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar daha eşittir’ diyemeyiz. LGBTQ da ezilen bir sınıf olduğu için örgütlenmeye gitmiştir ve bu örgütlülük sayesinde bir çok hak kazandı.
Arjantin’de cezaevinde, travesti mahkumlarla röportaj yaparken, birisi bana İngiliz Kraliçesine gönderilmek üzere bir mektup vermişti. 'Falkland Adalarına müdahale edip Arjantin’de diktatörlüğü yıktınız, demokrasi geldi; şimdi de müdahale edin beni kurtarın' diye ve kendini bir politik mahkum olarak nitelendiriyordu. Sizce Megan bir politik mahkum mu? Avrupa’da nasıl bu durum sizce?
Avrupa`da insan hakları ve ayrımcılığa karşı, LGBT'i bireyler bir çok hak elde etmiş durumda. Almanya için iyi bir noktada olduklarını söyleyebilirim, her ne kadar her şey mükemmel olmasa da. Batıda biraz sonradan inşa edilme özgürlük var ama yeryüzünde hala kimi özgür alanlar, eski kültürel eşitlikçi toplumlar çok az da olsa var. Megan’nın Kamboçya'ya yerleşmesinin bir nedeni de Güneydoğu Asya'nın kültürel olarak trans bireylere karşı ayrımcılık yapmamasıyla ilgiliydi. Ama ne yazık ki Amerika, göründüğünden çok daha zalim oldu trans bireylere. Yani aslında hemen hemen tüm mahkumlar politik diyebilirim çünkü hepsi bir şekilde bu sistemin kurbanları. Trans bireyler özelde, insanların zihniyet yapısından dolayı 'sapkın' adlandırıldıkları için devlet gözünde de polis ve mahkeme gözünde de 'suçlu'. Bu nedenle isin asli kimliklerinden dolayı yargılanıyorlar.
LGBTQ örgütleri nasıl karşıladı bu eylemi? Sizi desteklediler mi?
Ne yazık ki istediğim desteği alamadım. Bir çok kuruma mail yazdım, kamuoyu ve destek oluşturmaya çalıştım. Avrupa'daki LGBTQ örgütleri Amerika'da yaşanan bir davaya ilgi göstermedi. Amerika'dan da olumlu iyi bir dönüş alamadım. Arayışlarım devam ediyor. Megan için mücadeleye başladığımda hayalim ona gönüllü avukatlık yapabilecek birini bulmaktı. Ne yazık ki Amerika'da tüm hukuk sistemi para üzerine kurulu. Biz çulsuzsuz. Para yoksa adalet yok ama belki dayanışma vardır dedim. Örgütlülük dayanışma için değil miydi? Ama direk bir örgüte bağlı değilseniz siz de "öteki"sinizdir onlar için.
Berlin'de "öteki" LGBTQ’ların yaptığı bir festivale gittim. Oradan Berlin'de Amerikan elçiliğinin önünde planladığım eyleme destek bulabileceğime inandım. Ama yıllarca ötekileştirilmiş bu arkadaşlar, Megan'a "beyaz" ve "Amerikalı" olduğu için destek olamayacaklarını söylediler. Çünkü onlara göre Megan "ezilen sınıf"tan değildi.
Ben çok fazla politik olana vurgu yaptım herhalde. Ne bileyim, hayatımda ABD elçiliği önündeki çok eylem gördüm ama sizinki gibisine pek rastlamadım, bundan sanırım. Fakat aslında sadece politik değil bir de romantik tarafı var bu eylemin eğer etkisi olursa. Bunu ‘Ferhat’ın Şirin için dağları delmesi’ gibi bir aşk öyküsü olarak mı anlamalıyız? Bakın size söylerken farkına vardım ki bu efsane de cinsiyetçi öyle değil mi?
Ben hiç destek alamamış olsam da tek başıma yaptım bu protestoyu. Ben bu eylemi ona bir ses olabilmek için yaptım. O benim olsun diye değil, o özgür olsun istiyorum diye bu eylemi yaptım. Dünyada yalnız başına zulmü gören, kimsenin haberi olmayan bu kadının hikayesini anlatmak istedim. Bu bir nefret mahkemesi, bunu görsünler istedim. Aşık olduğum kadının tutsaklığı için, çaresizlik acımı biraz olsun hafifletmek için bu eylemi yaptım.
Dedim ya ejderha olsaydı savaşacak gücüm vardı, Ferhat da olurdum; isimler, kahramanların cinsel kimlikleri de önemli değil. Bir şey yapmalı. Öyle değil mi?
Berlin’de ABD elçiliği önünde tahta kılıcıyla sevgilisini kurtarmak için eylem yapan bir kadının öyküsü bu. Ejderhaların varlığına inananlar için…