Prof. Dr. İzzet Özgenç: Çocuk istismarı ile zina birlikte ele alınamaz

2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) görüşmeleri sırasında verdiği 'zinaya hapis' önergesiyle gündeme gelen Prof. Dr. İzzet Özgenç, 14 yıl sonra yeniden tartışılan konu için, “Çocuk istismarı ile zina konusunun birlikte ele alınması doğru değil. Şu anda Türkiye’nin gündeminde olması gereken temel sorun çocuk istismarıdır” eleştirisinde bulundu.

Abone ol

DUVAR - Çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarındaki artış hükümeti harekete geçirdi. Cezaların arttırılması başta olmak üzere “kimyasal hadım” gibi ilave tedbirler tartışmaya açıldı. Konuyla ilgili 6 bakandan oluşan “İstismar Komisyonu” ilk toplantısını yaparken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, çalışmaya zina konusunun da dahil edilmesini istedi.

“Zina suç sayılsın” tartışması Türk Ceza Kanunu’nda (TCK) büyük değişiklik yapılan 2004 yılında gündeme geldi. Kanun görüşmelerinde zinaya hapis getiren önergeyi hazırlayan isim, yeni TCK’nın mimarlarından biri olarak nitelendirilen Prof. Dr. İzzet Özgenç’ti. Avrupa Birliği müzakere süreci kapsamında rafa kaldırılan bu düzenlemenin yaklaşık 14 yıl sonra yeniden tartışmaya açılmasını Prof. Dr. Özgenç’e sorduk.

"Devlet olarak suç öncesi yapmamız gerekenleri yapmıyoruz. Bütün olay budur. Kurumlar açısından mümkün olduğu kadar denetlenebilir bir mekanizma oluşturulmalı. Çocukların bulunduğu kurumların açık ve şeffaf olmasını sağlamalıyız."

'TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİ ZİNA DEĞİL İSTİSMAR OLMALI'

O dönem yaptıkları çalışmayla ilgili “Kararı siyaset veriyor, siz siyasetin verdiği karar doğrultusunda bir hukuk metni oluşturmaya çalışıyorsunuz” değerlendirmesi yapan Özgenç, zinanın suç olarak düzenlenmesi isteğinin de daha çok boşanma davalarıyla ilgili delil elde etme talebiyle ilişkili olarak gündeme geldiğini anlattı. Hukukçu olarak evlenen kişilerin birbirine sadakat yükümlülüğü olması gerektiğini belirten Özgenç, boşanma davaları bir kenara, kişisel görüşünün de bu sadakat yükümlülüğünü güvence altına alacak bir hukuk mekanizması oluşturulması yönünde olduğunu söyledi.

Bu konuda yaptığı akademik çalışmaların arkasında olduğunu ve görüşlerini siyaset talep ettiğinde paylaşabileceğini söyleyen Özgenç, ancak bu konunun çocuk istismarıyla birlikte ele alınmasına karşı çıktı. Özgenç, “Çocuk istismarı ile zina konusunun birlikte ele alınması doğru değil. Şu anda Türkiye’nin gündeminde olması gereken temel sorun çocuk istismarıdır” dedi.

'DEVLET OLARAK SUÇ ÖNCESİ YAPMAMIZ GEREKENLERİ YAPMIYORUZ'

Çocuklara yönelik cinsel istismarla ilgili tartışmaları yakından takip eden Prof. Dr. İzzet Özgenç, kimyasal hadım ve cezaların ağırlaştırılması önerilerini değerlendirdi. Çocuk istismarı konusunda adli tedbirlerden ziyade önleyici tedbirlerin alınması gerektiğini, bu noktada devlete büyük sorumluluk düştüğünü belirten Özgenç’in değerlendirme ve önerileri şöyle oldu:

CEZA ARTTIRIMI TEK BAŞINA ÇÖZÜM DEĞİL: Daha önce yapılan çalışmalarda siyaset şunu söyledi: Ceza miktarlarını ne kadar arttırırsanız arttırın, bu temelde bir cinsel yanlış yönelimdir. Bu yanlış yönelim tek başına ceza yaptırımı ile önlenemez. Bunun üzerine idari, önleyici kolluk tedbirleri gerekir. Aile hukukuna yönelik, toplumsal ilişkilerde, eğitim-öğretim alanında tedbirler alınmalı.

KİMYASAL HADIM: Fiziksel tedavi uygulanmasına karşıyım ama kanunda tıbbi müdahale yöntemlerinin uygulanabileceğine dönük, çok ayrıntı olmasa da hüküm var. Daha sonra çıkan bir yönetmelik Danıştay’dan döndü. Şimdi hazırlanacak düzenlemede buna dikkat edilmeli.

ADLİ DEĞİL ÖNLEYİCİ TEDBİR GEREK: Devlet olarak suç öncesi yapmamız gerekenleri yapmıyoruz. Bütün olay budur. Suç öncesinde devlet, kamu kurumları, kamu otoriterleri kendilerine verilen görevleri yerine getirse bu olaylar bu boyutlara gelmez. Kurumlar açısından mümkün olduğu kadar denetlenebilir bir mekanizma oluşturulmalı. Çocukların bulunduğu kurumların açık ve şeffaf olmasını sağlamalıyız.

DİN ÇÖZÜM DEĞİL: Bu konular dini mülahazalarla önüne geçilecek şeyler değil. Kuran kurslarında yaşanan hadiseler var. Bütün bunlar devletin kendisine verilen denetim görevini layıkıyla yerine getirmemesinden kaynaklanıyor. O kurumların işleyişinin, -özel hayatlara tabii saygı göstereceğiz- şeffaf hale getirilmesi gerek. Bunun yapılamadığı ortamda her türlü sistem suistimale açıktır.

DEVLET DEVLETLİĞİNİ YAPMALI: Aile içi vakalarda da durum son olayla ortaya çıkmış değildir. Yakın sosyal çevre bir sorun olduğunu muhakkak görür. En azından komşuları görür. TCK düzenlemelerinde kişilere suistimallerle ilgili bildirim sorumluluğu var. Böyle bir durumda kamu otoritesi durumdan haberdar edilmeli. Topluma bu bilinci yerleştirmemiz lazım. Kamu spotları, filmler hazırlanmalı. Almanya’da yanlış bir muamele biçimine tanık olan birey gidip ilgili kamu kurumunu bilgilendiriyor ve kamu otoritesi aileden o çocuğu alabiliyor. Devlet devletliğini yapmalı. Ben çocuğuma kötü muamele ettiğimde kamu otoritesi devreye girer bu çocuğu alır bilinci insanların hafızasına yerleştirilmeli.