Prof. Dr. Tarık Şengül: Yurt/barınma sorunu hayırseverlikle çözülemez
Kentleşme uzmanı Prof. Dr. Tarık Şengül ile üniversite öğrencilerinin 'Barınamıyoruz' eylemleriyle gündeme oturan krizin nedenlerini ve çözüm yöntemlerini konuştuk. Şengül, "Bir öğrencinin anne/babasının gelirinin tümünü talep eden bir kiralık konut düzeninden söz ediyoruz. Bu, alt gelir grubundan gençlerin üniversitelerden tümüyle tasfiye edilmesi demek. Bir çözüm çıkacaksa bu model, yerel topluluk, hayır kurumu mantığına değil de sosyal devlet mantığına yaslanarak olacak" diyor.
Öğrencilerin üniversitelere gelmesiyle beraber konut ve yurt sorunu daha belirginleşti. Öğrenciler Türkiye genelinde “Barınamıyoruz” diyerek seslerini duyurmaya çalışıyor. Öğrencilerin çağrısıyla sorunun görünürlüğü artıyor. Yurt krizinin neden olan faktörler nedir? Türkiye genelinde 8 milyon üniversite öğrencisi varken yurt kapasitesi 1 milyon civarında. Açıkta kalan milyonlarca öğrenci ne yapacak? Bu soruna nasıl çözüm bulunabilir? Bu soruları ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi, kentleşme uzmanı Prof. Dr. Tarık Şengül’e sorduk.
'ÜÇ TÜR DÜZENLEYİCİ MEKANİZMA VAR'
Türkiye’de üniversite öğrencilerinin genelini kapsayacak bir yurt/konut imkânı yok. Bu noktada öğrenciler “Barınamıyoruz” diyor. Öğrenciler ne yapacaklar? Ne yapılacak bu durumda?
Diğer toplumsal sorunlarda olduğu gibi, konut ve yurt sorununa yönelik de üç tür düzenleyici mekanizma var. Devlet müdahalesi, piyasa mekanizması ve topluluk temelli çözümler. Piyasa mekanizması, fiyatlandırmayla düzenleme yapar. Katmanlı piyasalarda herkes kendi gücüne göre başını sokacak bir yer buluyorsa, eşitsizlikleri de içinde barındıran bir çözüm var demektir. Piyasa mekanizmasının dışında bir düzenleme biçimi yerel toplulukların dayanışma esaslı çözümleridir. Hayırseverlik örneğin bu tür bir mekanizmaya işaret eder. Öte yandan refah devleti bağlamında devlet müdahalesi piyasa ve topluluk esaslı düzenleme biçimlerinin yetersizliklerine bir yanıt olarak ortaya çıkmıştır.
Hangi döneme bakarsak ya da hangi sorunu mercek altına alırsak alalım, bu üç mekanizmanın bir kombinasyonu toplumsal yaşamı ve sorunların düzenler. Bu üçlünün özgün kombinasyonu sorunları çözemiyorsa bir krizle karşı karşıyayız demektir.
İçinde bulunduğumuz günlere damgasını vuran kiralık konut ve yurt krizini bu tür bir çerçevenin içine yerleştirerek anlayabiliriz. Uzun süredir kentlerimize damgasını vuran düzenleyici mekanizma piyasa güçleri tarafından şekillendiriliyor. Devlet müdahalesi bu uzun süre içinde büyük ölçüde piyasa güçlerinin mantığına teslim olmuş durumda! Topluluk temelli müdahale alanı ise piyasa-devlet mantığının yarattığı çelişki ve boşluğu bambaşka bir fırsatçılık ve amaçlarla cemaatlerin doldurması anlamına geldi.
Bugün geldiğimiz noktada görüyoruz ki bu özgün kombinasyon bir çözüm değil kriz üretti! Şimdi öğrenciler ayakta ve hayati bir sorunlarının olduğunu söylüyor ve çözüm talep ediyorlar.
'ALT GELİR GRUBU ÜNİVERSİTELERDEN TASFİYE EDİLİYOR'
Buna karşın hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem İçişleri Bakanı Soylu eylemlere katılanların bir kısmı için 'sözde öğrenci' diyor, barınma sorununun olmadığını iddia ediyor.
Bu soruyu kısa yanıtlayacağım, bu önemli soruna dönmek adına! İddia edilenin tersine öğrenciler değil karşı karşıya oldukları barınma sorunu son derece radikal ve yıkıcı. Eğer bir terör durumu varsa, terör estiren kiralık konut piyasaları ve spekülatörleri. Çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Öğrenci öğrenimini sürdürebileceği koşulların çok uzağına düşmüş durumda Bir öğrencinin anne/babasının gelirinin tümünü talep eden bir kiralık konut düzeninden söz ediyoruz. Bu binlerce yer-yurtsuz öğrenci ve daha somut olarak alt gelir grubundan gelen gençlerin üniversitelerden tümüyle tasfiye edilmesi demek.
Anlıyorum, o halde karşılaştığımız krizde sorun nereden kaynaklandı?
Bu soruyu somut durum üzerinden yanıtlayalım. 8 milyon öğrenci ve bunun karşısında 1 milyon kapasiteyi temsil eden yurtların olduğu söyleniyor. Bu yetersizlik önemli, kriz bu noktadan başlıyor ancak başka bir noktada öğrencilerin kiralık konut piyasasına dönmesiyle patlıyor. Çünkü o piyasa alternatifi tükenmiş öğrencilerden veremeyeceği meblağlar talep ediyor. Krize yol açan iki boyutlu bir durum var; yurtların yetersizliği ve kiralık konut piyasasında öğrencilerden talep edilen fahiş kira düzeyleri!
'DEVLETİN MÜDAHALE ETMEMESİ PİYASANIN VE CEMAATLERİN ALANINI GENİŞLETTİ'
Önce kısaca yurtlar meselesine değinelim: Sizin verdiğiniz sayılar yurtların yetersizliğini gösteriyor. Geçtiğimiz dönemde devlet çeşitli kurumları aracılığıyla yurt üretme konusunda isteksiz davrandı. Alanı piyasa güçlerine bırakmayı yeğledi. Ancak özel sektör eliyle üretilen yurtlar pahalı ve sayıları sorunu çözmekten uzak. Öte yandan devletin müdahale etmedeki gönülsüzlüğü piyasaların ve cemaatlerin alanını genişletti. Dolayısıyla topluluk temelli çözümler dediğimiz alanı geçtiğimiz dönemde büyük ölçüde cemaatler kapattı ve sağladıkları yurtların karşılığında öğrencilerden siyasal aidiyet istiyorlar. O aidiyetler nedeniyle şimdi cezaevlerinde yatan gençler var.
Öyle ya da böyle piyasa-devlet-cemaat kombinasyonunun yetersizliğinin faturasını geldiğimiz noktada öğrenciler ödüyor ve hiç sürpriz olmamasına karşın talep edilen rakamlar herkesi şaşırtan bir krize işaret ediyor.
'ALT GELİR GRUPLARI PİYASAYA ALICI OLARAK GİREMİYOR, ÜST ORTA GRUPLARDA KONUT BİRİKTİ'
ODTÜ’den yola çıkarsak, buraya en yakın semt 100.Yıl/İşçi Blokları. Oysa 2 ay önce hem sizinle hem de öğrenci arkadaşlarla görüştüğümüzde burada durum çok vahimdi.
Kiralık konut piyasasına bakmak için iyi örneklerden biri ODTÜ öğrencilerinin hedefi olan 100. Yıl Mahallesi olabilir. Yurtlarda yer bulamayan öğrencilerin hedeflediği bir yer 100. Yıl. Ancak kiralık ev arayan çok sayıdaki öğrenci karşısında bu mahalle son derece sınırlı kiralık ev sunuyor. Öğrenci bu mahallenin dışına çıktığında da durum düzelmiyor. Çünkü genel olarak da kiralık ev arayanların sayısı çok ve kiralanabilecek konutların sayısı az! Bu durumun temel nedeni şu; sayısı her gün büyüyen alt gelir grupları konut piyasalarına alıcı olarak giremiyorlar. Son maliyet artışları bu durumu daha da büyük sorun haline getirdi. Geçtiğimiz dönemde üst ve üst-orta gelir gruplarının elinde ihtiyaçlarının çok ötesine bir konut birikirken, alt gelir grupları konut sahibi olmanın çok uzağına düştüler. Şimdi karşımızda son derece kutuplaşmış bir konut piyasaları var. Örneğin Çayyolu, İncek gibi yerlerde çok sayıda boş konut var, üst gelir gruplarının elinde orada çoğu boş duruyor. Diğer tarafta sayısı her gün biraz daha artan alt ve alt-orta gelir grupları kiracı statüsüyle konut piyasasına giriyorlar ve o piyasalarda kiralanabilir konut sayısı sanıldığı kadar yüksek değil. Dolayısıyla fiyatlar her gün biraz daha yükseliyor. Konut üretim maliyetlerindeki fahiş artış bu durumu daha da vahim hale getiriyor. Ankara gibi birçok büyük kentte üst gelir gruplarının konut fazlası, alt ve alt-orta gelir gruplarının konut sıkıntısı çektiği bir kutuplaşma ve eşitsizlik var. İşte bu, kiralık konut piyasasında fiyatların kontrolsüz biçimde yükselmesinin ana nedeni. Üniversite öğrencileri, ne yazık ki bu büyük eşitsizliğin ortasındaki boşluğa düştüler ve hak etmedikleri bir bedel ödüyorlar.
Devlet müdahalesinin eksikliğinin sonuçlarını aktardınız. Öğrencilerle yaptığımız görüşmelere göre, ev kiralamanın koşulları ev sahiplerinin sınırsız taleplerince belirleniyor. Buna dönük bir çözüm var mı?
Elbette bulunabilir. Burada yeniden devlete döneceğiz. Devlet bu süreçlere üç biçimde müdahale edebilir. Birincisi konut alanına doğrudan girmesi. İkinci biçimi piyasaların düzenlenmesidir. Örneğin, boş konutların vergilendirilmesinden, kira kontrolüne kadar uzanan geniş bir alanda devlet düzenlemeler yapabilir. Ancak bugün gördüğümüz, devlet üretmediği gibi düzenlemek niyetinde de değil! Kontrolsüz bir ortamda kiralar istenmesi yanında, 6 aylık peşin isteyen ev sahipleri ya da kiraya vermek için öğrenciden mutfağa ankastre fırın taktırmasını isteyen ev sahipleri var.
Benzer biçimde sorun sahiplerine sübvansiyon sağlanması konusunda da iç açıcı örnekler yok ortada! Dolayısıyla piyasa güçleri yaratmış oldukları krizi aynı zamanda bir fırsata çeviriyor. Felaket kapitalizmi dediğimiz olgunun bu defa konut piyasasında tezahürünü görüyoruz.
'HAYIRSEVERLİK MODELİ ÇÖZÜM OLAMAZ'
Öyleyse nasıl çözülecek? Ankara’da da belediye bazı imkanlar yaratacağını söyledi. Keza Kayseri ve İstanbul’da da öyle. Bu çözümlere baktığımızdaysa geçici bir aylık bir konaklamadan bahsediliyor. Belediyelerin rolü bu kadar mı?
Çözümün merkezinde devlet müdahalesinin yattığını, devlet müdahalesinin merkezinde ise geldiğimiz aşamada yerel yönetimlerin olması gerekiyor. Belediyelerin bugünkü çabalarını da önemsiyorum ama aynı zamanda şunun da altını çizeyim; son günlerde belediyelerin öğrencilere yurt sağlama konusundaki çabaları biraz hayır kurumların ve yerel topluluklarının dayanışma pratiklerine benziyor. Bu kriz karşısında anlık bir refleks olabilir, iyi de hissettirebilir ancak hemen ekleyeyim; bu tür bir hayırseverlik modeli çözümün kendisi olamaz. Bir çözüm çıkacaksa bu model, yerel topluluk, hayır kurumu mantığına değil de sosyal devlet mantığına yaslanarak olacak.
'BELEDİYELER YETKİ VE KAYNAK TALEBİNİ MERKEZE DAYATMALIDIR'
Devlet müdahalesi ve yerel yönetimler dediniz, sanırım burada da bir yöntem, model olmalı?
Somut bir adım olarak, belediyeler yurt yapımı için yetki ve kaynak talebini merkezi yönetime dayatmalılar. Bu talep öğrencilerin de talebi haline gelmeli! Öğrencileri dikkate alan onları da modelin içine alan karar alma ve yönetime dahil eden yeni kapsamlı öğrenci yurtları politikasına ihtiyaç var.
'ÇÖZÜMDE ÖĞRENCİLER MÜŞTERİ DEĞİL SÜRECİN PARÇASI OLARAK GÖRÜLMELİ'
Aslında söylediğinizi bugün yapan, öğrenciye ucuz barınma imkânı veren cemaat düzenine de bir alternatif getirmek anlamına mı geliyor?
Çok önemli bir meseleye işaret ediyorsunuz. Bu alandan temizlenmesi gereken yalnızca piyasa mantığı değil, aynı zamanda cemaat denilen topluluklar. Adil, özgürlükçü gençlerin taleplerine yanıt veren bir yurt politikası geldiğimiz aşamada yerel yönetimler-üniversiteler-öğrenciler üçgeni etrafında kurulabilir. Birçok üniversite özellikle kampüs üniversitesi, yurt yapımının en önemli maliyet kalemi olan uygun arsaya sahip, yurt yapımında belediyelerle etkin iş birlikleri geliştirebilirler; bir kez daha altını çizmek istiyorum; öğrenciler bu modelin müşterisi olarak görmeyen, onları da sürecin parçası haline getiren bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Ancak başta yaptığım analize dönecek olursak yine belediyeler aracılığıyla kentlerde rant temelli konut üretimine set çeken ve sosyal konut üretimini önceleyen bir yeni konut rejimine ihtiyaç var. Kentlerde biriken kiralık konut talebinin eritilmesi kiraların düşmesi açısından çok önemli. Ben öğrencilerin kent dokusu içinde yerleşmesinin kentlerin soluk alabilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla öğrencilerin bütünüyle yurt düzeni içine yerleştirilmesi gerekmiyor. Ancak etkin bir konut politikası öğrenciyi kira spekülatörlerinin önüne atılmaktan da kurtarabilir.