Prof. Ercan Ağırbaş: Şehir planlamasında müteahhitlerin yeri yok

Prof. Ercan Ağırbaş, “Yapı işi yerel şehir planlamacılarına, mimarlara, sosyal bilimcilere, ekonomistlere ve siyasi liderlere emanet edilmelidir. Müteahhitlerin bu çemberde yeri yoktur" dedi.

Abone ol

Yunus Ülger

DUVAR - Umman'da İngilizce öğretim yapan Alman Teknik Üniversitesi Şehir Planlama ve Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Ercan Ağırbaş, uzun vadede depremde yıkılan binaların yerlerine az katlı binaların yapılmasını tavsiye etti. Depreme dayanaklı yüksek binaların elbette yapılacağını belirten Prof. Ağırbaş, “Türkiye'nin yapı kültürünü temel alırsak, yeniden yapılanma için hala alçak binalı yeni mahalleleri savunurum. Bunun nedeni teknolojiye güvenmemem değil, sadece Türkiye'deki mekanizmalara güvenmememdir” dedi. Prof. Ağırbaş, yıkılan kentlerin yeniden kurulmasında yerel şehir planlamacıların, mimarların, sosyal bilimcilerin, ekonomistlerin ve politikacıların birlikte çalışması gerektiğini belirterek, “Müteahhitlerin bu çemberde yeri yok” ifadelerini kullandı.

Almanya ve İsviçre'de öğrenim gören ve Almanya'da farklı üniversitelerde öğretim üyesi olarak görev yapmış olan Prof. Ercan Ağırbaş, deprem ve yeniden yapılanmaya ilişkin sorularımızı yanıtladı.

'TASARRUF İÇİN EVLER TABUTA DÖNÜŞÜYOR'

Yıkılan evlerde hangi yapı kusurlarını fark ettiniz?

1999 yılında hepimizin benzer bir duruma tanıklık ettiğini hatırlatmak isterim. Düsseldorf'taki Mimarlık Fakültesi'nde, profesör olarak öğrencilerimizle birlikte deprem sonrası yaşam için planlama çözümleri bulmak üzere çalışmıştım. Ne yazık ki, bugün de soruların cevaplarının o zamanki cevapların aynısı olduğunu itiraf etmek zorundayım. Öğrendiğimiz? Sıfır!

Arsa seçimi ile başlayabiliriz. Her zemin, inşaat arazisi olarak eşit derecede uygun değildir. Elbette buna uygun tedbirlerle karşılık verilmelidir. Analizden sonra, temelde yapısal bir müdahale zaten yapılmalıdır. Sismik dalgaların yayılma türleri literatürde tanımlanmıştır. Buna göre, hareket hızları ve salınım modları bakımından farklılık gösteren karakteristik sismik dalga türleri vardır. Alt zeminin yatay ivmelerinden kaynaklanan kuvvetlerin binaları etkilerken, özellikle yıkıcı olduğu dikkat çekmektedir.

Prof. Ercan Ağırbaş

Tabii ki malzeme kalitesi ve kullanım şekli de büyük önem taşıyor. Malzeme en ufak bir ihmali affetmez. En fazla yüzde 3-5'lik bir tasarruf için evler tabuta dönüşüyor.

Son olarak, inşaattan sonra kullanıcıların davranışlarından bahsedilmelidir. Statik sistemdeki değişiklikler, ne kadar küçük görünürlerse görünsünler, tüm dengenin çökmesine neden olur. Kolonların kesilmesi, kirişlerin delinmesi veya taşıyıcı duvarlarda sonradan açılan kapılar, pencereler maalesef Türkiye'deki hemen hemen tüm evlerde bulunmaktadır.

'DEPREMİN ŞİDDETİ BELİRLEYİCİ DEĞİLDİR'

Binanın depreme dayanıklık olması, depremin büyüklüğüyle ilgili midir?

Depremin şiddeti, bir binanın depreme dayanıklı olup olmadığı konusunda belirleyici faktör değildir. Herhangi bir bina herhangi bir depreme dayanabilir. Ancak depreme dayanıklılık, herhangi bir hasar görmemiş olmakla aynı şey değildir. Bir deprem durumunda, bölge sakinlerinin tahliye için yeterli zamanı olmalı Bu, depreme dayanıklı inşaatın ana hedefidir. Depremde hasar görmüş ancak boş bir binanın yıkılması kimsenin canını acıtmaz.

Japonya neyi Türkiye'den daha iyi yapıyor?

Deprem konusunda Japonya her şeyi Türkiye'den daha iyi yapıyor. Bunu görmek için uzman olmanıza gerek yok. Çözümün, tehlike henüz gerçekleşmemişken fark etmek olduğuna kesinlikle inanıyorum. Ne yazık ki çok unutkanız. Bu, genellikle temel bir içgüdü olarak hayatta kalmamıza yardımcı olan bir mekanizmadır, ancak depremler durumunda değil.

Kısa, orta ve uzun vadede neler yapılabilir?

Kısa ve orta vadede her şey hayatta kalma mücadelesine tabi kılınmalıdır. Uzun vadede, anlamlı bir kentsel kalkınma her şeyden önce bütüncül bir yaklaşım gerektirir. Bu da sadece sokaklar, alt yapı, yeşil alanlar ve binalar gibi fiziksel yapıların değil, aynı zamanda kamusal olmayan faktörlerin de bütüncül bir şekilde görülmesi gerektiği anlamına gelmektedir. Ekonomik ve ticari koşullar, ekolojik, kültürel ve sosyal koşullar görünmez ağlar oluşturur. Bu ağlar olmadan kent bir topluluk olarak nihayetinde anlaşılmaz kalır. Kentsel planlama bu genel ve son derece karmaşık görevle birlikte yıkımından sonra yeniden yapılanma sorunlarını çözmesi gerekmektedir.

Anlaşılan o ki, bütün şehirlerde büyük bölümünün tamamen yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Dışarıdan baktığımda bölgeyi bir yerli gibi göremediğimin farkındayım. Ne yazık ki, her soruya bir cevap bulunamıyor. Bizler 'uzmanlar' olarak şehri anlamaya ve ondan bir plan çıkarmaya çalışıyoruz. Planlama sürecinin ilk adımı olmak zorunda değildir, ama bana göre her zaman iyi bir başlangıçtır.

Peki, yeniden yapılanma sürecinde hangi kesimler, hangi meslek grupları yer almalıdır?

Bu yıkıcı depremde şehirlerin ne kadar büyük hasar ve yıkıma uğradığını biliyoruz. Yeniden yapılanma konusu bizi uzun bir süre daha meşgul edecek. Orada hayatta kalan insanların gerçek değerlendirmeleri çok önemli olacaktır. Ancak sahada çalışan uzmanlar tarafından durumun değerlendirilmesi de esastır. Mimarlar ve şehir plancıları odaları, yeni kanunlar, yönetmelikler ve düzenlemelerle uğraşmak zorunda kalacaktır. Peşin hükümlü şehir planlama reçeteleriyle bizi çok kolay bir şekilde akademik 'her şeyi bilen' rolünde bulacağımızı ve bunun da haklı olarak şüphecilikle karşılanacağının farkındayım. Yapı işi yerel şehir planlamacılarına, mimarlara, sosyal bilimcilere, ekonomistlere ve ayrıca siyasi liderlere emanet edilmelidir. Müteahhitlerin bu çemberde yeri yoktur.

Bölgedeki sorunların kısmen tamamen farklı doğası göz önünde bulundurulduğunda, çağdaş şehir planlamasından elde edilen içgörüler ancak sınırlı ölçüde baz alınabilir. Ancak, yüksek binaların da alçak binalar kadar depreme dayanıklı inşa edilebileceği genel kabul görmektedir. Fakat, Türkiye'nin yapı kültürünü temel alırsak, yeniden yapılanma için hala alçak binalı yeni mahalleleri savunurum. Bunun nedeni teknolojiye güvenmemem değil, sadece Türkiye'deki mekanizmalara güvenmememdir. 1999 ve sonrası bize bunu öğretti.