Prof. Kaboğlu'ndan ikinci açıklama: Sahte anayasacılık zihniyetine karşı mücadele ivme kazanmalı
"Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir" açıklaması eleştirilen İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu, "Sahte anayasacılık zihniyetine karşı mücadeleye ivme kazandırma gereği de acildir" dedi.
DUVAR - İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun Anayasa’nın ilk dört maddesi hakkındaki sözlerine yönelik tepkiler üzerine ikinci bir açıklama daha yaptı. Konuşmasının bağlamından koparılarak linç kampanyasına dönüştüğünü söyleyen Kaboğlu, “Bu linç kampanyası, son bir yıldır yargı-yasama-yürütme üçlüsünde sistematik Anayasa ihlaline son verilmesinde, Anayasa'nın bütüncül yorum ve uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etti” dedi.
İstanbul Barosu’nun yeni başkanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu’nun baro seçimleri sonrası yaptığı konuşmada anayasa tartışmalarıyla ilgili “Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir” açıklaması tepkilere neden oldu. Kaboğlu, konuyla ilgili sosyal medya hesabından açıklama yaparak sözlerinin çarpıtıldığını, bir karalama kampanyası başlatıldığını söylemişti.
'2017 ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ İÇERİĞİNİ BOŞALTMIŞTIR'
Kaboğlu, bugün sosyal medya hesabından yeni bir açıklama daha yaptı. Kaboğlu, şunları kaydetti:
“20 Ekim akşamı Olağan Genel Kurul ardından hukukçulara yaptığım kısa teşekkür konuşması sonrası, Anayasa'nın ilk dört maddesi üzerine bir iftira kampanyası başlatıldı... Seçim sürecinde hakkımda yürütülen gerçek dışı söylemlere karşı yaptığım teknik açıklama, siyasi bir zemine ve bağlamı dışına çekilmiştir.
Soruna kısaca değindiğim üzere; 1982 Anayasasının 1961 Anayasası'na göre en çok eleştirilen yönü, Devlet'in varlık nedeninin insan ve haklarına dayandırılmamış olması idi. Yirmi yıl süren tartışma ve öneriler ardından, 2001 değişikliğinde 1961 tanımı, yeniden Anayasa'ya kondu. Şöyle;
1) Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına dayanan....demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (1961, md.2).
2) "Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına saygılı,... demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir" (1982, md.2).
3) "İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyet" (2001 değ., md.14).
Madde 14'teki ‘dayanan’ kaydı, insan haklarını güçlendirici bir düzenleme olduğundan, değiştirilemez madde 2'ye olumlu anlamda dokunmak anlamına gelmekte.
Buna karşılık, 2017 Anayasa değişikliği ve uygulaması, "..demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir" (md.2) kuralını zedelemiş ve içeriğini boşaltmıştır.
Anayasal yıkım karşısında seyirci kalanlar, 1995 ve 2001 Anayasa değişikliklerinin neden olduğu iktidar-özgürlük dengesizliğinin özgürlük lehine düzeltilmesine yönelik dokunuşların dile getirilmesini linç kampanyasının gerekçesi olarak kullandı.
Anayasal yıkımın yarattığı ‘bilgi kirliliği’, mesleğini ve yaşamını ‘insan haklarına dayanan demokratik ve laik hukuk devleti’ için mücadeleye adamış ve ağır bedeller ödemiş olan bir kişinin ‘anayasal bilgilenme hakkı’na katkısını bile kirletmiş bulunuyor.
Bu linç kampanyası, son bir yıldır Yargı-Yasama-Yürütme üçlüsünde sistematik Anayasa ihlaline son verilmesinde, Anayasa'nın bütüncül yorum ve uygulamasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha teyit etti. Bu itibarla, Anayasamızın demokratik hükümlerini dahi uygulamayan ve güya Anayasayı demokratikleştirmek için hareket ettiğini söyleyen sahte anayasacılık zihniyetine karşı mücadeleye ivme kazandırma gereği de acildir.
Anayasal bilgilenme hakkı ve Anayasa'ya saygı için mücadele, İstanbul Barosu üyesi 65 bin avukatın ve özellikle genç avukatların sorunlarının çözümü için de gerekli. Bu inançla, İstanbul Barosu Yönetim Kurulu olarak laik ve demokratik hukuk devleti için hızlıca görevimize odaklanacağız.”
Ne demişti?
Kaboğlu, baro seçimini kazanmasının ardından Anayasa’nın değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen maddeleri hakkında şu ifadeleri kullanmıştı:
“Değişmez maddelere olumlu anlamda dokunulabilir. Tıpkı 1995’te yapıldığı gibi tıpkı 2001’de yapıldığı gibi. 1995’te başlangıç kısmındaki ırkçı ibareler çıkarıldı. 2001 değişikliğindeyse Madde 14’e ‘İnsan haklarına dayanan laik ve demokratik cumhuriyet’ tanımı kondu. O zaman 1961’de öngörülmüş olan ‘insan haklarına dayanan devlet’ kavramı anayasaya yeniden girmiş oldu. Yani daha ileriye götürüldü. Anayasa Mahkemesi de artık bu kavramı kullanmaya başladı.”
(ANKA HABER AJANSI)