Prof. Kaynak’tan tıp eğitimi tepkisi: Kanun, levha tamam ama öğretim üyesi yok
İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Süleyman Kaynak, Türkiye’deki tıp fakültelerinin çoğunun yetersiz olduğunu belirterek, "Üniversite demek bina demek değildir" dedi.
Özlem Kara
İZMİR- İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Süleyman Kaynak, Türkiye’de 126 tıp fakültesi bulunduğunu ve bu fakültelerin öğretim üyesi ve bilgi konusunda yetersiz olduğunu dile getirdi. Kaynak, ayrıca hekimlerin ve tıp fakültesi öğrencilerinin çalışma koşulları, kamu otoritesi ve ekonomik nedenlerden ötürü ülkede kalmak istemediklerini ifade ederek, sadece ocak ayında Türk Tabipler Birliği'ne 197 hekimin yurtdışı başvurusunda bulunduğunu vurguladı.
'72 TANESİ DEVLET, 32 TANESİ VAKIF ÜNİVERSİTESİ'
Türkiye’de son 15 yıllık dönemde tıp fakültesi sayısında ciddi bir artışın olduğunu dile getiren Kaynak, bu 126 fakültenin içerisine, sağlık bilimleri üniversitelerinin de dahil olduğunu belirtti. Kaynak, arıca Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) yurtdışından da tıp fakültesi öğrenicilerini kontenjanlarına aldıklarını vurguladı. Kaynak, “YÖK’ün yurt dışından öğrenci aldığı, Türkiye’nin kurumunda katkıda bulunduğu tıp fakülteleri var. Bunların hepsini bir araya getirdiğimizde Türkiye de YÖK’ün organizasyonunda, 126 tane tıp fakültesi mevcut. Bu üniversitelerin 72 tanesi devlet, 32 tanesi ise vakıf üniversitesi olarak şu anda öğretim görünüyor. Bazı üniversitelerin içinde birden fazla tıp fakültesi bulunurken dolayısıyla bu 126 fakülte, 111 üniversite içerisinde yer alıyor. Ayrıca yaklaşık 15 civarında YÖK’ten yasası çıkartılmak amacıyla sırada bekleyen üniversite var” dedi.
'HASTANE DEMEK BİNA DEMEK DEĞİL'
Türkiye’nin tıp fakültesi sayısı sıralamasında dünyada beşinci olduğunu belirten Kaynak, “Bu ülkeler arasında, birinci sırada Hindistan var. Hindistan da tıp fakültesi sayısı 542, nüfusu ise 1,38 milyar. İkinci sırada Brezilya var. Brezilya’da 212 tıp fakültesi bulunurken nüfusu 212,6 milyon. Üçüncü sırada ise Çin var. Çin’de yer alan tıp fakültesi sayısı 261 olurken Çin’in nüfusu 1,402 milyar. Dördüncü sırada Amerika var. Amerika’da 154 tıp fakültesi bulunurken nüfusu 329,5 milyon. Beşinci sırada Türkiye var. Türkiye’nin nüfusu 84,34 milyon ve 126 tıp fakültesi var. Bu rakamlara bakılacak olursa Türkiye’de her 685 bin kişiye bir tıp fakültesi düşüyor. Nüfusu bizimkine yakın batı ülkelerine bakacak olursak; Almanya’da 43, İspanya’da 40, Fransa’da 34 İngiltere’de 33, İtalya’da 17 tane tıp fakültesi bulunuyor. Buradaki temel problem şu; Türkiye’de hiçbir plan program yapılmadan tıp fakültesi açılıyor. Sadece yerel politikacıların, talepleriyle oluyor. Bir tıp fakültesi hastanesinin çalışması için çok temel bazı temel unsurlar lazım. Öncelikle yüksek hizmet kalitesi ve bunu sağlayacak donanım lazım. Bu hizmeti alacak olan insan popülasyonu lazım. Bu eğitim ve sağlık hizmetini verecek olan öğretim üyesi kadrosu son derece önemlidir. Üniversite demek bina demek değildir. Hastane demek bina demek değil. Bugünkü, kamu yönetimi anlayışından çok farklı bir şeydir. Biz çok büyük bir hastane yaptık, çok iyi bir sağlık hizmeti veriyoruz anlamına gelmiyor bu. Sadece büyük bina yapmış oluyoruz. Sağlık hizmeti, insan gücüne ve onun kalitesine bağlıdır” ifadelerini kullandı.
'ÖĞRETİM ÜYELERİ SON DERECE YETERSİZ'
Tıp fakültelerinin üç temele dayandığını vurgulayan Kaynak, birinci maddenin eğitim olduğunun altını çizerek tıp dünyasının hızlı bir ivme kazandığını belirtti. Kaynak, tıp dünyasındaki bilim hızının her iki buçuk ayda bir 2 kat arttığını söyledi.
Kaynak, “Bu bilgi hızını yakalayabilmek için çok iyi donanım ve çok sayıda öğretim üyesine ihtiyaç var. Çünkü tıp çok ayrıntılandı. Ben göz hekimiyim, göz hekimliğinde 16 tane branş var. Bunun nedeni ise bilgi hacmi çok büyümüştür. Biz şimdi tıp fakültesi açıp 5-10 tane değişik branşlardan öğretim üyesi koyduğumuz zaman, oradaki öğrenciye hiçbir şey veremiyoruz. Çok temel ansiklopedik bilgileri veriyoruz. O bilgileri de o öğrenciler bugünkü şartlarda internetten öğrenebilir. Türkiye’de son 15 yıldır 70’e yakın tıp fakültesi açılmıştır. Bu tıp fakülteleri de aslında tıp fakültesi değildir. Ulusal ve uluslararası eğitim standartlarına kriterlere uymamaktadır. Türkiye’deki tıp fakültelerinin yaklaşık yüzde 65’i akredite değil. 126 tane tıp fakültesinin, hatırladığım kadarıyla 37 tanesi akredite. Dolayısıyla bu akredite olmayan kurumların, tıp fakültesi sayılmaması lazım. Kanun, levha tamam ama öğretim üyesi yok. Öğretim üyeleri son derece yetersiz. Buralara, öğretim üyesi doldurmak ve insanlara öğretim üyesi sıfatını vermek için sanal otomatik doçentlik mekanizması geliştirildi. Bu son yıllarda açılan üniversiteler, üniversite değil. Ama bunlar öğrenci alıyorlar. Bir süre sonra da bu öğrencilerin eline de birer doktor diploması veriyorlar. Bu öğrenciler, daha sonra meslek hayatında girdiği zaman şu sorunla karşılaşacak. Bu öğrenciler üniversiteden yetersiz eğitim alarak mezun olacaklar ve siz bir hastaneye gittiğinizde, belki de o öğrencinin eksik bilgisi yüzünden hayatınızı kaybedeceksiniz. Tıp eğitimi böyle bir şeydir. Tıp eğitimi insanın sağlığına dokunuyor” diye konuştu.
'ÖNÜMÜZDEKİ YILLARIN EN BÜYÜK SAĞLIK SIKINTISI'
Her yıl tıp fakülteleri için 17 bin 500 kontenjan açıldığını dile getiren Kaynak, Türkiye’nin bu kontenjan sayılarının altından kalkamayacağını vurguladı. Kaynak, “Elimizdeki tıp fakültelerinin bütün bir kısmında yeterli donanım, fiziki imkânlar ve öğretim üyesi yoktur. Dolayısıyla 17 bin 500 tane insan alıyorsunuz ama bunun yüzde 2’lik bir kısmı akredite olmamış tıp fakültelerinde okuyan doktorlardan oluşuyor. Bu çocukların elinde diploma var ama bu çocuklar nasıl bir doktor bu tartışılır. Bu durum önümüzdeki yıllarda sağlık sorunlarındaki en önemli sıkıntıların başlangıcı olacaktır” dedi.
'KAMU OTORİTESİ HEKİMİ TACİZ EDİYOR'
Son olarak hekimlerin ve tıp fakültesi öğrencilerinin yurtdışına beyin göçü gerçekleştirdiğini dile getiren Kaynak, bu durumun altı nedeni olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:
🔸Birinci neden ekonomi. Bugün bir uzman hekim, açlık sınırının biraz üzerinde, yoksulluk sınırının biraz altında bir gelire sahip. Hekimler şu an yoksul bile değiller. Yoksuldan kötüler. Bu paralarla, Türkiye’de hekim çalıştıramazsın. Nitekim pandemi dönemi içerisinde kamuda hizmet veren 10 bine yakın hekim istifa etti, emekli oldu.
🔸İkinci neden ise çalışma koşulları. Son çıkan düzenlemeyle birlikte, hekimler 5 dakikada bir hasta bakıyor. Hekimlerin hastaları bakma süresi 5 dakika ile sınırlandırıldı. Bu çalışma şartlarıyla hekimi tutamazsınız. Türkiye’de sağlık çalışanları 36 saat nöbet tutuyorlar. Almanya’daki nöbet saati 12 saattir. Bunun yoğun bakımı, acil servisi, acil nöbetleri, hafta sonları var. Hekimler şu an Almanya’ya gitmeye çalışıyor bunun nedeni ise çalışma koşulları ve nöbet saatleri. Türkiye’deki eşit özellikteki hekim ile Almanya’daki hekim karşılaştırıldığı zaman, Türkiye’deki 1 hekim, Almanya’daki 4 hekimin yaptığı işi yapıyor. Almanya’da bir hasta için ayrılacak süre 20 dakika. Türkiye’deki bir hekim bir saatte 12 kişi bakıyorken, Almanya’da bir saatte 3 hasta bakılıyor. İnsani çalışma saatlerinden yoksun diyebileceğimiz çalışma koşulları var.
🔸Üçüncü neden ise kamu otoritesinin mobbing'i. Hekimlere en ufak bir sorunda soruşturma, kavuşturma açılır. En ufak bir sorunda hekim, cezalandırma, sürgün, kanun hükmünde kararnamelerle çok ağır yaptırımlarla karşı karşıya bırakılır. Örnek vermek gerekirse, siz içeride hasta bakıyorsunuz, dışarıda sıra bekleyen hastalarla ilgili bir sorun oluyor, hastalar doktoru CİMER’e şikâyet ediyor. Bu sistem dünyanın hiçbir yerinde olamayan bir sistemdir. Bu sistem, kamu otoritesini hekimi taciz etmesi ve mobbing'idir.
🔸Dördüncü başlık, kamu otoritesinin sağlık sistemini yürütmek maksadıyla, hasta bireylere devrettiği bilinçli şiddet yetkisi. Sağlık sistemi bir yere kadar yürümüyor. Yapılan iş yürüsün diye değil vitrin olarak, oy veren vatandaşın gözün boyamak için işler yapılıyor. Bütün bunlara rağmen sistemi yürütemiyorsunuz. Devlet zor kullanma yetkisini vatandaşa devretti. Vatandaşa diyor ki ‘Git sağlık sisteminden ne istiyorsan onu al. Zor da kullanabilirsin. Ben senin arkandayım’ hissiyatını veriyor. Vatandaş bunu hissediyor. Bunun sonucunda sağlıkta şiddet doğuyor.
🔸Beşinci madde ise mesleki uygulama hatası (malpraktis). Bugün malpraktis denildiği zaman herkesin aklına tıp alanı ve doktorlar gelir. Diğer mesleklerin hiçbiri gelmez. Diğer mesleklerde malpraktis yokmuş gibi davranılır. Tıp alanında öyle bir şey yok. Hekimin bir hatası olmasa bile hasta gidip dava açabiliyor. Malpraktis, hekimleri çok endişelendiren bir durumdur. Çünkü her insan gibi hekimlerin de hataları olur. Bunlar düzeltilebilir bir hata ise düzeltilebilir. Ama bazen hiç hatası olmadığı gibi hastalar ve hasta yakınları tarafından cezalandırılıyor. Bunun içinde şiddet de var bunun içinde hukuki yollar da var. Hukuki yollarda hem ceza hem de tazminat davları açılıyor. Bu durumdan hekimler mustarip. Bu da hekimlik yapmayı Türkiye’de çok zorlaştıran bir durum.
🔸Altıncı maddede liyakatsizlik yer alıyor. Başta üniversiteler kurumlar, çalışan ve emek veren insanların emeklerine ve kalitelerine bakılmaksızın, seçimler yapılır. Bu seçimlerde akraba ve yakın kayırmaları başrol oynar. Genç insanlar önlerinde yükselme geleceği göremiyorlar. Bunun da en önemli nedeni sistemin liyakatsizlik üzerine kurulmuş olmasıdır.
Bu altı nedenle genç arkadaşlarımız Türkiye’de çalışmak istemiyorlar. Sadece ocak ayında 197 hekim, yurt dışına gitmek için Türk Tabipler Birliğinden belge aldı.