Proje dedektörlüğünün sosyolojisi

Düşüncelerine katılmadığınız, hatta karşı olduğunuz birine yönelik olarak “o bir proje” deyip işin içinden çıkabiliyorsunuz. Bu şekilde onun fikrini, analizini, yapıtını, söylemini tamamen yok hükmünde kılabiliyorsunuz. Bu yaklaşım tarzının en temel özelliklerinden biri fikre, düşünceye, analize, metne, kitaba, araştırmaya değil doğrudan şahıslara odaklı olması.

Besim F. Dellaloğlu yazar@gazeteduvar.com.tr

“Proje” kavramına hiçbir zaman büyük bir sempatim olmadı. Hatta bu kavramın düşünmeyi, çalışmayı, okumayı, yazmayı, kavramsallaştırmayı, kuramsallaştırmayı ikame eder bir şekilde yaygınlaşmasından da hiç hazzetmedim. Bu kavramın bana hep biraz hafifliği ima eden bir yönü oldu her zaman. Ancak okumaya başladığınız yazıda esas derdim bu değil. Bu yazıda “proje dedektörlüğü”nden söz etmek istiyorum.

“Proje” kavramının Türkçede giderek yaygınlaşan bir ilginç bir kullanım biçimi var. Düşüncelerine katılmadığınız, hatta karşı olduğunuz birine yönelik olarak “o bir proje” deyip işin içinden çıkabiliyorsunuz. Bu şekilde onun fikrini, analizini, yapıtını, söylemini tamamen yok hükmünde kılabiliyorsunuz. Bu yaklaşım tarzının en temel özelliklerinden biri fikre, düşünceye, analize, metne, kitaba, araştırmaya değil doğrudan şahıslara odaklı olması. Birine “proje” demek için onun kitaplarını okumuş olmanız gerekmiyor mesela. Onun fikirlerini etraflıca değerlendirmeniz de gerekmiyor. Aslında "proje" nitelemesi tam da bütün bunlardan sıyrılmak için oldukça kullanışlı.

Proje dedektörlüğü genellikle karşı kampta, karşı mahallede, karşı cemaatte, karşı ideolojide olduğu varsayılan insanlara yönelik olarak gerçekleşiyor. Özellikle politik mücadelede önemli bir araç, silah bu tutum. Rakibinizi eşit koşullarda, demokratik usullerle, ahlaki/hukuki ölçütler içinde alt edemeyince ilk akla gelen bu oluyor sanırım Türkiye’de. Yani aklın yerini kurnazlığın alması gibi bir şey.

Bu tür tutumların okuryazarlık dünyasında, örneğin üniversitede de oldukça yaygın olması ayrıca manidar. Üniversitelerin beşeri çalışmalar ya da sosyal bilimler ile ilgili bölümleri aslında toplumsal hayatın proje dedektörlüğüyle açıklanabilecek kadar basit olmadığını kanıtlamak için varlar. Ama günümüzde bu mesleği icra edenlerin önemli bir bölümü de ufuklarını proje dedektörlüğüyle sınırlandırmış durumdalar. Sanırım bu tutumun hem bulaşıcı hem de bağımlılık yaratıcı bir özelliği var. Bunun nedeni ise düşünmeden, okumadan, araştırmadan, yazmadan çok daha kolay olması. Hatta proje dedektörlüğü giderek bu tür fani etkinleri ikame eden bir hal alabiliyor. Yıllar boyu sosyolog, tarihçi, siyaset bilimci vb. olarak işgal ettiğiniz ünvanlı kadrolardan maaş alıyorsunuz ama bütün yaptığınız bir tür proje dedektörlüğü.

Son yirmi yılda tek bir araştırma yapmamış, tek bir kitap ve makale yazmamış biri, aynı sürede iyi, kötü/doğru, yanlış yazmış, çizmiş yani üretmiş biri hakkında kolaylıkla “o bir proje abi” diye başlayan cümlelerle konuşmaya başlayabiliyor. Yani işin bir de bu tarafı var. Proje dedektörlüğü genellikle üretmeyenlerden üretenlere yönelik olarak gerçekleşiyor. Bu anlamda ciddi bir hıncın, hasetin de işareti. Üretemeyenlerin üretenlerini yanlarına çekme çabasının tipik bir tezahürü bu zihniyet.

Türkiye’nin kişi başına düşen gayrisafi milli hasılasının 7 bin 500 dolar civarında olduğunu geçen haftaki yazımda da vurgulamıştım. Elbette başka bazı ülkelerde bu rakamın bunu yaklaşık on katına kadar yükselebildiğini de vurgulayarak. Proje dedektörlüğünün de bunun böyle olmasında önemli bir rol oynadığını belirtmeden geçemeyeceğim. Çünkü proje dedektörlüğü kimilerinin zihniyet dünyasında giderek üretimi ikame eden bir rol oynar hale gelebiliyor. Köşesine çekilip düşünmek, çalışmak, araştırmak, yazmak üretmenin ön koşuludur. Ancak bunun yerine, sürekli her ortamda sürekli olarak kimin nasıl bir proje olduğundan söz etmek bir üretim değildir. Kahve muhabbetidir, mahalle geyiğidir. Ve bu anlamda ülkeye sağladığı herhangi bir katma değer de yoktur.

İşin diğer bir yönü proje dedektörlerinin genellikle sözlü kültürden yazılı kültüre geçmekte oldukça zorlanıyor olmaları. Birkaç tane anahtar cümleyle konuşarak atıp tutmak kolaydır. Ancak yazmak biraz daha fazla bir çaba, emek ister. Üstelik bu tür proje dedektörlüğü dedikodularını yazıya dökerek kamusallaştırdığınızda, birilerinin eleştirileriyle sizi yerin dibine sokması kuvvetle muhtemeldir. Ancak kahve muhabbetinde, mahalle dedikodusunda bu ihtimal çok daha düşüktür.

Proje kavramını bu şekilde kullanmaya başlayanlar buna öylesine alışırlar ki, giderek üretimden tamamıyla uzaklaşırlar. Onların bütün “üretimleri”, başkalarının üretimleri “proje” olarak nitelemek haline gelir. Proje dedektörlerinin sadece çeneleri çalışır. Oysa yazıya da, tarihe de geçen üretimdir. Platon Cumhuriyet’i, Aziz Augustinus İtiraflar’ı, Mevlana Mesnevi’yi, İbn-i Haldun Mukaddime’yi, Shakespeare Hamlet’i yazdığında, onları da proje dedektörlüğü testinden geçirenler olmuş mudur? Yüksek ihtimal: Evet! Ancak bu büyük yazarlara proje diyenlerin hiçbirini tarih yazmıyor. Bu yazarlar ve sözünü ettiğim kitapları ise bizim ufkumuzu açmaya devam ediyor.

Değerli okurları bir paradoksla baş başa bırakarak bitirmek isterim! Hatta bütün metni o son cümleyi söyleyebilmek için yazmış derseniz hiç itirazım olmaz: Başkalarını aşağılamak, küçük düşürmek, değersizleştirmek, itibarsızlaştırmak, damgalamak için “proje” diye niteleyenlerin kendilerinin birer “proje“ olma ihtimali, bu nitelemeyi yönelttiklerinden daha fazladır.

 
 
 
Tüm yazılarını göster