Psikiyatr Yankı Yazgan: Bizim toplumda umursamazlık tehlikeyle başa çıkma tarzıdır
Prof. Dr. Yankı Yazgan’la Türkiye’nin salgınla mücadelesini, endişelerimizi, korkularımızı ve bilmediğimiz bir şeyle nasıl başa çıkacağımızı konuştuk. Yazgan, "Yanıltıcı bilgilerin yayılma hızı yüksek, salgın tırmanmadan önceki ekran uzmanlarını hatırlayın: Tehlike boyutunu yadsıyarak, rahatlatıcı mesajlar verenleri. Salgın tırmandıkça, virüs ve yol açtıklarına ilişkin eksik bilgiler yanıltma işlevini devralıyor. Yanılmaya değişik nedenlerle açığız, ama en sık rastlananı 'rahatlama'" dedi.
DUVAR - Dünya sinsi bir salgının etkisi altında kaldı. Çin, Wuhan’da başlayan ve tüm dünya ülkelerini saran virüs, herkes kesimde korku ve endişeye yol açtı. Türkiye 11 Mart’tan bu yana bir dizi önlemler alıyor, ancak halkın panik hali devam ediyor çünkü her geçen gün vaka sayısıyla birlikte ölümler de artıyor.
65 yaş üstüne sokağa çıkma yasağı geldi... Tüm Türkiye’ye evinde kal çağrısı yapıldı. Peki, tüm bunlar hızla yayılan salgın için endişemizin ve korkularımızın önüne geçti mi? Bilgi kirliliğinden nasıl kurtulacağız? Evde kalmak ne kadar etkili?
Geçtiğimiz günlerde İnkılap Kitabevi’nden “Korku Sal Cesur Desinler” adlı kitabı yayımlanan psikiyatr Yankı Yazgan, tüm bu sorulara yanıtı veriyor. Yazgan aynı zamanda da paylasbuyusun.com platformunu da hayata geçirerek insanların birbiriyle etkileşimini faydaya çeviriyor. “İnsanların sorularına hemen bir uzmandan cevap almaktan öteye geçip birbirleriyle deneyim paylaştıkları, deneyimleri test ettikleri, bunu yaparken paylaşarak öğrenirken, uzmanların da bu demokratik tartışmaya bilimin bulgularını ve içgörüsünü taşıma amacıyla katıldıkları bir platform” olarak tanımlayan Prof. Dr.Yankı Yazgan’la Türkiye’nin salgınla mücadelesini, endişelerimizi, korkularımızı ve bilmediğimiz bir şeyle nasıl başa çıkacağımızı konuştuk.
Zor bir süreçten geçiyoruz… Tabiri yerindeyse bilmediğimiz bir şeyle savaşıyoruz. Son çıkarttığınız kitaba da gönderme yaparak sormak isterim: Korkmak mı cesur olmak mı?
Virüs bilinmez, görünmez bir düşman olarak hayatımızda, ama neresinde bilemiyoruz. Korku cesaretin bir tür ön koşulu, durumun tehlikesini kabul etmenin bir sonucu. Korkumuzun çoğunu başta sevdiklerimizi kaybetmek üzere kayıplarımız olması olasılığı besliyor. Bir geleceğin kaybı, iş, eğitim, hayaller... Kaygı korkunun kaynağı belirsiz olduğunda geleceğe yönelmesiyle artıyor.
Bir de tabii bilgi kirliliği almış başını gidiyor?
Yanıltıcı bilgilerin yayılma hızı yüksek, salgın tırmanmadan önceki ekran uzmanlarını hatırlayın: tehlike boyutunu yadsıyarak, rahatlatıcı mesajlar verenleri. Salgın tırmandıkça, virüs ve yol açtıklarına ilişkin eksik bilgiler yanıltma işlevini devralıyor. Yanılmaya değişik nedenlerle açığız, ama en sık rastlananı "rahatlama". Ayrımcı mesajları düşünün, "Çinlilerin yol açtığı" iddiası kabul gördü, adeta Çinlilerden kurtulursak tehlike de savuşturulacak izlenimi vererek. Tehlikeyi somutlaştırıp bir tür görünürlük kazandırmak çok kişiye o anlığına da olsa iyi geliyor. Son dönemde "yaşlılar" olarak tanımlanan kesime bakalım. Altmış mı, altmış beş mi alt sınır o da karışık, ama bilgilerin aktarılış biçimi yaşlıların bu salgında hastalanıp ölmesinin kabul edilebilir bir "görev zayiatı" gibi algılanmasını getiriyor. "Yaşlı değilsek, o zaman bize yapacak bir şey düşmüyor" diye düşünenlerin çokça olması üzücü ama şaşırtıcı değil. Yaşlıların sokağa çıkmaması onları korumak için, salgının tırmanışını önleme sorumluluğu herkese ait. Herkes uymadığında etkisiz olan bir kısıtlama. Belirsiz ifadelerle yetkili ağızlardan verilen mesajların belirsizliği gidermek için insanlar kendi zihinlerinde bir açıklama geliştiriyorlar.
Hepimiz sosyal mesafemizi korumaya çalışıyoruz. Türkiye ilk günlerde çok aldırmadı aslında koranaya. Bunun nedenini neye bağlarsınız?
Bizim toplumda, belki genelde, umursamazlık tehlikeyle başa çıkma tarzıdır. Bir kısım insanda tehlikeye karşı tutum aşırı önlem alma olarak çıkabilir. Aşırı önlem, daha az zararlı tabii. Kontrollü bir endişe, koruyucu davranışı doğurur.
Kültürel alışkanlığımızda azımsama daha yaygın. Bu da gecikmelere neden olabilir. Tabii, hastalık endişesinin yanı sıra başka endişeler de ortaya çıkıyor: İşsiz kalma, faturaların ödenememesi, şirketlerin batması vs… Geç de olsa sağlık öncelikli varlığını gösterdi, tabii ki. Bu anlamda sosyal ya da belki daha uygun deyişle fiziksel mesafe kavramının yaygın ve istikrarlı uygulandığında etkili olacağını düşünüyorum.
Toplum olarak endişelenmek gerek tabii değil mi?
Tabii, bir virüs sinsi bir mikroorganizma olduğu ve henüz tanımadığımız için ne zaman ne yapacağını şu anda kestiremiyoruz. Bir düşman var, ama kim düşman belli değil. Bu duygu durumu tekinsizliğin ta kendisi. Doğal olarak da insanları endişelendiriyor. Gereksiz sosyal teması azaltmaya kadar… Bunların faydalı olacağını düşünüyorum.
Peki, Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?
Gençlerde empati düzeyi düşük değil, ikna edilir, doğru bilgi akışı ve uygun iletişim dili olduğunda, şu anda aykırı gelen davranışlarına gönüllü kısıtlama getireceklerini düşünüyorum. Bu tür uygulamaların öncüsü olacaklardır. Çok şey yapabilirler: Toplumu bilgilendirme kampanyaları, dijital teknolojinin toplumu örgütlemek ve dayanışma için kullanılması, yaşlıların, engellilerin, kronik hastalıkları olanların, kaynaklara erişim için yardım ihtiyacı olanların desteklenmesi. Bir tür sosyal ve duygusal gelişime dayalı dayanışma modeli olacaktır.
Gözü kara davranmalarına neden olan içlerindeki korku hissini tanımlayıp adını koyabildiklerinde, ilk adımı atacaklar. Bir amaç edindiklerinde, davranışlarının etkileyeceği bir odak olduğunda kendini kontrol da daha güçlenir.
Çocuklar için evdeki davranış nasıl olmalı?
Çocuklarımıza ilişkin kaygı anne-babalarda adeta otomatik. Çocuklarımız bizim için değerli. Bize bir zarar gelmesi olasılığı da çocuklarımızı korkutur. Öncelikle onlara gerçekçi bilgiyi anlayacakları dille, gelişim yaşıyla uyumlu olarak vermek gerek. Bu bilgi, virüsün bulaşmasını nasıl engelleriz, temel sağlıkla ilgili bilgileri paylaşmak, sosyal mesafeyi anlatmak vs gibi somut davranışları da içermeli… Gündelik rutinle ilgili bilgilendirilmeli. Risk kavramını, olasılık kavramını anlaması zor çocukların, daha ziyade ya var ya yok diye düşünme eğilimindeler... Korkutucu olmamak önemli... Çocukları dinleyerek, biz konuşurken duygularının nasıl değiştiğini izlemeliyiz, sorusunu yanıtsız bırakmamak önemli. Ama yanıtını bilmediğimiz sorulara cevap uydurmamalıyız.
Temizlik kurallarını anlattığımız bir küçük çocuk düşünün, bu kurallara uymazsa neler olabileceğine örnek verirken başkalarına doğabilecek zararları önemsediğinizi vurgulayın. Kriz dönemi aynı zamanda hepimiz için bir etik sınavı ya da deneyi. Davranışlarımızdan başkalarına doğabilecek zararı ne kadar önemsediğimizle değerlendirileceğimiz bir sınav.
Daha somut bir soru sormak istiyorum evde kalmanın en önemli nedenlerini sayın desem?
Evde kalmak virüsün bulaşmasını azaltacak, yayılma hızını kesecek, ölümleri azaltacak. Ölümlerin sağlık kurumlarının normal şartlarda başa çıkabileceği durumlardan kaynaklanması ne demek? Salgının yavaşlatılmasıyla sağlık sisteminin reflekslerini göstermesi mümkün olacak. Hastalığı oluşturan virüsün kuluçka süresi uzun, sinsi, var mı yok mu bakarak belli olmadığı için virüsü herkes bulaştırabilir diye düşünerek hareket etmeliyiz. Çoğumuz hafif ya da problemsiz geçirecek olsak bile ciddi sonuçlar ortaya çıkabilecek insan sayısı hastanelerimizin kapasitesini aşabilir; en kritik konu şu anda bu. Tek tek geldiğinde çözüm üretilebilecek bir durum, ama çok sayıda vaka aynı bir tür ‘yığılma’ olduğunda başa çıkılamaz hale geliyor. Bunu önlemek için evde kalmak bir çözüm. Hepimizin değişik zorunlulukları var; ama çoğunun ertelenebilir ya da başka yollardan yapılabilir olduğu söylenebilir. Devletin bu uygulamanın tam ve herkes tarafından uygulanmasına imkan verecek şekilde maddi güvence vermesi şart gözüküyor. Herkesi, yaşlı genç, kronik hasta ya da sapasağlam herkesi, bir kişiyi bile feda etmeden hayatta tutabilmek ilk ve ana hedef ise, evde kalmalıyız. Hayatın temel çarklarının dönmesi için gereken düzeni sağlamak yerel ve genel yönetimlerce sağlanabilsin. Sağlık ekiplerini salt alkışla değil salgını yavaşlatarak destekleyelim.
Evde nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Çalışarak, bu salgın döneminde zaten yaptıklarım dışında neler yapabileceğimi düşünerek, korona virüsü epeyce öğrendim, tıp fakültesi günlerine dönmek gibi. Dijital araçları toplumun sağlığını iyileştirmek için kullanmak nasıl mümkün olur önemli bir soru, zaten kafa yorduğum. Bu amaçla birkaç ay önce kurduğumuz @paylasbuyusun ve paylasbuyusun.com platformlarını kullanmaktayız. İnsanların sorularına hemen bir uzmandan cevap almaktan öteye geçip birbirleriyle deneyim paylaştıkları, deneyimleri test ettikleri, bunu yaparken paylaşarak öğrenirken, uzmanların da bu demokratik tartışmaya bilimin bulgularını ve içgörüsünü taşıma amacıyla katıldıkları bir platform. Daha çok kullanılmasını istiyorum. Ruh sağlığı hizmetleri uygun düzenlemeler ile online araçlarla sürdürülebilir. Bu konuda birkaç yıldır psikiyatr olarak işlerimin bir bölümünü bu yolla yapmanın standardını geliştirmiştim, onu uygulayarak hastalarımı takip ediyorum. Evde kalan zamanı temizlik, ortalık toparlama gibi nankör ev işleri alıyor.
Okuma listeniz var mı?
Aşırı uzun, her gün uzayan bir liste. Oliver Sacks'in son yazılarını okudum; Pontalis'in "Yaşamın Kıyısında", bir de Sanatın Öyküsü kitabını 40 yıl sonra yeniden okuyorum. Kitaplıkta dokunulmamış çok sayıda kitap da var.
#evdekal ve sosyal mesafe sizde bir psikiyatr olarak nasıl hisler bıraktı?
Birbirimize ne kadar çok ihtiyacımız var. Başka insanların varlığının, onlara uzanabilmenin hayatımızın temel ekseni olduğunu görmüş oluyoruz. Sosyal mesafe koymanın zorluğu, bunu gerçekleştirmek için kendimizi başkalarına yaklaşmaktan alıkoymanın zorluğu sosyal dürtülerimizin de o oranda güçlü olduğunu gösteriyor.