İki futbolcunun da kariyerlerinde çıkış aradıkları dönemlerde Türkiye'ye gelmeleri ortak noktaları. Türkiye'de maruz kaldıkları baskılar ve yaşamak durumunda kaldıkları da... Sonrasında yaşadıkları bunalımlar da...
Maçtan saatler önce, kulübün tesislerinde kendisine verilen odada oturuyordu. Odada bir kağıt arandı. Jörg'e iletmek üzere bir mektup yazacaktı. Bulduğu kağıdın bir kısmına, “İstanbul Günlüğü” yazdıktan sonra kelimeler döküldü:
“Samandıra'da kamptayız. Bu akşam ligin ilk maçı var. Burası sıkıcı ve ıssız. Ben ise beklendiği gibi endişe, sinirli ve evimi özlemiş durumdayım. Terri ve köpeklerimle olan hayatım burnumda tütüyor. Terri dün uçakla gitti buradan.
Sık sık Fenerbahçe'ye gelişimi kendi kendime sorguluyorum. Barcelona'da da çok güzel olmayacaktı günlerim belki kariyerim açısından ancak orada arkadaşlarım, Terri vardı, kendimi güvende hissediyordum. Antrenman açısından da hayalkırıklığına uğradım. Daum çok fazla disipline ağırlık veriyor. Takım hakkında ise bir fikrim yok.”
Bu psikolojiyle yazdığı mektubun ardından ilk kez Şükrü Saraçoğlu Stadı'nda 52 bin kişinin önüne çıkmıştı Robert Enke. Karşılaşma 3-0 sona ermiş, tribünler tarafından da yuhalanmıştı Alman kaleci. Ertesi gün kaleme aldığı yazıya, “Sona geldim” cümlesiyle başlamış, ertesinde kaleci antrenörü Eike Immel'le konuşmasında, “Eldivenlerimi giymekten korkuyorum, gazeteleri açmaktan korkuyorum. Kariyerimi bitirmem lazım” dedi. 12 Ağustos günü kaleme aldığı mektubunda da, “Basının yaklaşımından ve insanların bakışlarından korkuyorum” yazmıştı. Daha sonrasında olanları ise biliyoruz. Fenerbahçe'yle olan sözleşmesini fesh etti, İspanya'ya döndü Tenerife'de oynadı. Kariyerinin son 5 senesinde ise Hannover 96'da başarılı performansıyla Almanya Milli Takımı'nın 1. kalecisi oldu. Eğer 2009 yılının Kasım ayında, 32 yaşında özel hayatındaki sorunların da artmasıyla yaşamına son vermeseydi, 2010 Dünya Kupası'nda milli takımla madalyayı boynuna geçirebilirdi.
Borussia Dortmund maddi problemlerini aşma yolunda yeniden yapılanırken ince uzun, kırmızı yanaklı bir genç takımın sol kanadında şaşırtıcı bir performans sergiliyordu. Kanatta bazen geride bazen de önde sergilediği performansla takımının gizli kahramanlarından biriydi. Dortmund şampiyonluklara ulaşıp, Şampiyonlar Ligi'nde de final oynarken kadrodaydı. Brezilya'da Dünya Kupası'na uzanan Almanya Milli Takımı'nın 'Abdullah Ercan'ıydı. Oynamamıştı hiçbir maçta ama altın madalyayı astı boynuna. (2002'de Türkiye Milli Takımı'nın Dünya Kupası'nın kadrosundaydı Abdullah da ama hiç oynamamıştı.) Fakat kupa ona pek yaramadı. Ertesi sezon Dortmund'da disiplinsiz davranışları nedeniyle gözden düştü. Yolu Enke gibi Türkiye'ye düştü. Galatasaray'a kariyerinde ikinci bir çıkış aramak üzere gelmişti. Ama transferin son gününde gerçekleşen işlemleri sırasında lisansı UEFA'ya doğru biçimde bildirilemeyince, düşüşte olan kariyeri iyice dibe vurdu. Bu hatadan dolayı 6 ay futbolsuz kaldı Kevin. Bu durum takıma ve şehre tutunma sürecini de zora soktu. Belki ocak ayından sonra forma giyebilecekti ama aile özlemi ve uyum sorunu baskındı ve Grosskreutz'un evine dönmesi için yeterli nedenlerdi. Belki de ilk defa yurtdışına çıkmış bir futbolcu olmasındandı yaşadığı bu zorluk ama resmi maçlarda oynayabilseydi daha farklı olabilirdi onun için her şey. Galatasaray'dan sonraki durağı Stuttgart'ın da bir alt lige düşmesi her şeyi tepetaklak etti. Dortmund'daki disiplinsiz davranışları Stuttgart'ta da devam etti. Karıştığı ve hastanelik olduğu bir kavgadan sonra sözleşmesi kulüp tarafından fesh edildi. Grosskreutz geçtiğimiz günlerde futbol hayatına son verdiğini açıkladı. Daha 28 yaşında.
İki futbolcunun da kariyerlerinde çıkış aradıkları dönemlerde Türkiye'ye gelmeleri ortak noktaları. Türkiye'de maruz kaldıkları baskılar ve yaşamak durumunda kaldıkları da... Sonrasında yaşadıkları bunalımlar da... Her futbolcunun psikolojik destek alması gerektiği gerçeği konusunda bu iki kariyerli isim birer örnek. Hamit Altıntop'un da gidişinde basının üstünde yarattığı gereksiz ve yanlış atıfları hatırlarsak Türkiye futbolu fena halde insanın psikolojisini bozuyor anlaşılan. Artık sahaya girip taraftarlarca tehdit edilmek ya da darp edilmek de serbestken hem özellikle bu aralar uzak durun.
Özür notu: Geçen hafta kişisel yoğunluktan dolayı köşe yazısı yazamadım, arayı açtık, özür dilerim.