Putin–Trump zirvesinden somut, sahadaki gelişmeleri doğrudan etkileyecek bir sonuç çıkar mı?
Suriye ordusu ABD’nin “sert karşılık veririz” tehditlerine rağmen güney bölgesinde operasyonlarını sürdürüyor.
Suriye’de ateşin yakıldığı yer olan Dera, Ürdün ve İsrail için olduğu kadar “Devrim Komandoları Örgütü”nün bulunduğu El Tenef nedeniyle ABD ve müttefikleri ile Ürdün açısından önem taşıyor.
Dera ve Kuneytra Suriye’deki dört ateşkes (gerginliği azaltma) bölgesinden biri. Ateşkes bölgeleri Türkiye, Rusya ve İran arasında Astana sürecinde kararlaştırılmıştı, daha sonra ABD, Rusya ve Ürdün arasında güney bölgesi için özel bir toplantı yapıldı ve burası bu üçlü arasında da ateşkes bölgesi ilan edildi.
ABD’nin Suriye’ye uyarısı da bu temele dayanıyor. ABD ve müttefikleri bu ateşkes anlaşmasıyla Suriye devleti topraklarında gerekli gördüğü tasarrufta bulunabileceği varsayımıyla hareket ediyor. Nitekim İngiltere uçakları daha iki gün önce aynı mantıkla bir Suriye ordu konvoyunu vurdu. İngiliz basınında konu ile ilgili yer alan haberlerde “Suriye ordusunun Ceyş El Megawir’in (Devrim Komandoları Ordusu) bulunduğu yere yaklaşmakta olduğunun tahmin edildiği ve saldırının bu nedenle yapıldığı” bilgisi yer aldı.
ABD ve müttefikleri Suriye ile ilgili anlaşmalarda Suriye yönetimi ile örgütleri “eşit” görüyor. Oysa Rusya ve yönetimin yaklaşımı doğal olarak farklı. Bu ikisi için orduya silah çeken hangi örgüt olursa olsun “terörist” ve teslim olmayı kabul etmiyorsa yok edilecek unsur.
Suriye yönetimi bu nedenle uzun bir süredir hazırlıklarını yaptığı ve elit Kaplan Birlikleri ve 4. Tümen’den birliklerin yer aldığı bir hazırlık döneminden sonra Dera kırsalında operasyonlara başladı.
Eş zamanlı olarak Rusya hava bombardımanı ile destek verdi. Rusya daha sonra işi “resmileştirdi” ve ABD’nin uyarısını geçersiz kılacak açıklamayı Lazkiye’deki Hmeymim üssü yetkilileri yaptı: Güney gölgesindeki ateşkes sona erdi.
Aynı yer için yapılan iki ayrı ateşkesten biri bitmişti ama Türkiye ve İran ile Astana sürecinde yapılan ateşkes anlaşması duruyordu. Türkiye de bu anlaşmaya dayanarak Suriye yönetimine tepki gösterdi, İran ve Rusya’ya da “Astana sürecinin zarar göreceği” uyarısında bulundu.
Rusya’nın Türkiye’nin Astana süreci uyarısına rağmen ateşkesin sona erdiğini açıklaması Türkiye’nin uyarısını önemsemediğini gösteriyor. Neden önemsesin ki? Astana zaten aslında yoktu ya da sadece kuzey bölgeleri için vardı.
Dera ve devamında Kuneytra bölgesindeki mücadele diğer bölgelerde olduğu gibi kaçınılmaz olarak Suriye ordusu lehine sonuçlanacak. Ancak ABD ve müttefikleri bu sonucu geciktirmek ya da destekledikleri unsurların süreci en az zararla atlatabilmesi için her türlü mekanizmayı devreye sokacaklar. İngiliz uçaklarının saldırısını bu şekilde okumak lazım. Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen Safadi’nin Moskova ziyaretinin sebebi de buydu.
Dera sonrasında Suriye ordusunun Kuneytra bölgesine yöneleceğini söyleyebiliriz. İsrail ordusunun Golan bölgesine tank takviyesi yapması önümüzdeki günler için hazırlık. Bu sevkiyatın açıklanması sırasında İsrail’in “Suriye ordusuna müdahale etmek gibi bir amacımız yok” denilmesi ve “bölgede sadece Suriye ordu birliklerinin bulunması gerektiğine” vurgu yapılması dikkat çekici.
İsrail uzunca bir süredir Suriye’ye yönelik saldırılarını “İran askeri varlığı” iddiasına dayandırıyor. Son günlerde yaşanan gelişmeler ve Suriye ordusunun kararlılığına ikna olunmuş olmalı ki “operasyon olsun ama İransız olsun” açıklaması yapıldı. Diğer yandan aynı açıklamada 1974 anlaşmasına bağlı kalınması yani Golan’daki tampon bölgeye Suriye ordusunun girmemesi gerektiğinin vurgulanması, “İsrail başka senaryolar mı öngörüyor?” sorusunu doğuruyor. İsrail en iyi ihtimalle Suriye ordusunun militanları tampon bölgeye süreceğini hesaplıyor.
Durumun aşağı yukarı bu şekilde olduğu güney bölgesinden sonra yönetimin yöneleceği Kürt (SDG) bölgesi, İdlib ve Fırat Kalkanı ile Zeytin Dalı harekatları sonucunda TSK ve örgütlerin eline geçen bölgeler kalıyor.
Suriye ordusu güney bölgesinden sonra muhtemelen İdlib’e yönelecek. Bu durumda Türkiye’nin tepkisi ile karşılaşabilir. TSK ile Suriye ordusunun karşı karşıya gelmesi çok zayıf ihtimal. Ancak Dera için bile tepki veren Türkiye’nin İdlib için daha yüksek sesle konuşacağı kesin. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu bir süre önce “İdlib’e yönelik bir operasyonun “felaket” olacağını söylemişti.
Çavuşoğlu’nun kaygıları “siviller” ile sınırlı değil elbette. Türkiye de tıpkı ABD’nin güneyde yaptığı gibi kendi nüfuz bölgesinde elinde bulundurduğu silahlı unsurları kaybetmek istemiyor. Bu silahlı unsurlar ister Esad’a karşı ister YPG’ye karşı (TSK’nın kaybını en aza indireceği hesabıyla) hayati önem taşıyor.
Basınımıza bakarsanız Menbiç’e çoktan girdik. Ama hiç de öyle değil. TSK unsurları ABD tarafından halen “dışarıda” tutuluyor. SDG ise TSK’nın girmesi durumunda karşılık verme tehdidinde bulunuyor. “Afrin için de aynı iddiada bulunmuşlardı, bir şey olmadı” diye düşünülebilir. Bu kez Amerikalılar da var ve TSK Menbiç’te “Amerikan ordusu” bölgesine girmiş olacak.
Afrin’de meydana gelen son üç patlama (eylemler) gelecekte yaşanabilecekler konusunda sinyaller veriyor. “Afrin Şahinleri” adlı örgütün eylemleri üstlenmesi, patlamaların TSK konuşlanmalarının yakınlarında olması, Guta’dan Afrin’e nakledilenlere yönelik “terk edin” uyarıları, Afrin’de bundan sonra kanlı bir sürecin başlama olasılığını gösteriyor. Bu süreç Erdoğan’ı zor durumda bırakabilir.
Fırat’ın doğusu/Kürt bölgesi ve Kürtlerle ilgili gelişmeler/pazarlıklar diğer bölgelerden bağımsız değil elbette ama başlı başına bir sorun olarak ele alınacağı kesin. Bu sürecin bir parçası olan Türkiye bundan sonrası için nasıl bir beklenti içerisinde ve ne planlıyor?
Afrin için nasıl bir süreklilik düşünülüyor? Türkiye o bölgedeki ÖSO militanlarına polis ya da zabıta üniforması giydirdiğinde kişilik kazanacaklarını sanıyorsa büyük yanılıyor.
Putin ile Trump 16 Temmuz’da Helsinki’de bir araya gelecekler. Suriye savaşı çok zirve, çok sayıda iddialı açıklamalar gördü. Bakalım bu zirveden önümüzdeki dönemde bütün taraflar ile ilgili gelişmeleri etkileyecek somut sonuçlar çıkacak mı? Putin ve Trump’ın önünde sadece Suriye başlığı yok elbette ve bu zirve çok büyük bir sürpriz karar olmadığı sürece yukarıda çerçevelendirmeye çalıştığımız sahadaki gelişmeleri tek başına yönlendiremez ama en azından gelecekle ilgili öngörülerimizin daha netleşmesini sağlayabilir.