Radikal Yeşiller: Dar zamanların, zamanlı, zamansız ütopistleri
O bir dönemin umut mevsimlerinde… Hepsi Yeni Bizans’taydı… Radikal Demokratik Birlik, kendi ifadeleriyle çevreciler, feministler, farklı cinsel yönelimler, antimilitaristler, sosyalistler, ateistler, barınma sorunu yaşayanlar, yoksullar ve daha birçok toplumsal grup ve topluluğu bir araya getirmeyi hedefliyordu ve bu grupların anlayışlarının bir kısmı, o dönemin baskısı altında daha da tutuculaşmış verili, popülist sol muhalefet içinde pek muteber değildi.
Kaç mevsim sürdü? Metruk bir eski zaman apartmanının bir
hayal, bir telaş döşedikleri yüksek tavanlı iki dairesine
yerleşmişlerdi. Heyecanları öyle sıcaktı, koridorlarda birbirlerine
sürtünüşleri öyle bir ateş çıkarıyordu ki, rutubeti hemencecik
kurutmuş, sıvaların döküldüğü yerleri tümcanlılara
ilanı aşk bâbından sloganlarla boyamışlardı. Böyle başlamıştı.
Kaç mevsim sürdü?
Sosyal bilimler, haliyle sosyoloji de, ancak fen
bilimlerinden, fizik, kimya, biyolojiden bilgi devşirerek
anlaşılabilecek, teori üretilebilecek bir alandır. Bilim
dallarıdır. Çünkü genlerin de memlerin de (İng.:
meme. Evrim biyoloğu ve bilim yazarı Richard Dawkins’e
göre nesiller değiştikçe, kültürel ve sosyal içerik bir sonraki
nesle memler tarafından aktarılmaktadır.) üreyişi, hayatta
kalma mücadelesi ve gelecek kuşaklara aktarımı birbirine çok
benzer. Çünkü insanlar (ve bütün diğer canlılar) birer hayatta
kalma makinesidir. Sosyolojik açıdan da.
Radikal Yeşiller'in ilk çağrısı
Şimdi, bugünden o günlere baktığımda, evet, bugün ülkedeki
birçok sosyal eleştirel odak, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasının
vakumlanmış ortamında toplumsal muhalefet
parçacıklarının bir noktada birbirini bulup, buluşup,
oluşturdukları, içinde büyük bir enerjinin sıkıştığı bir
yumakta gizli, gizil mikroskobik
parçacıklardı demek ki o zamanlar. Bugünden o güne
redüksiyonist bir bakışla anlıyorum şimdi, neleri
değiştirdiğini, yenilediğini o yıkılmaya yüz tutmuş, metruk
apartmanda bir araya gelen bir grup hayalperest
vizyonerin. O yumakla, o enerjiyle başladı değişim yani. En
azından ivme kazandı.
İstanbul, öyle hızlı ve (şehircilik) felsefesiz
değişiyor ki, binayı ‘google map’te bulmakta zorlandım. Kuloğlu,
Sıraselviler cad., 72 numara olmalı. Koket bir restorasyondan
geçmiş. Oysa ben onu görmüş geçirmiş, gün de görmüş gece de görmüş,
yaşlılığın mütevazı estetiğindeyken hatırlarım. Koynuna gençleri
alan geçkin, düşkün bir İstanbul hanımefendisi mesela. (Biraz
klişe oldu ama.)
Demet Demir, Ceyhan Fırat Hızal (solda), Panter Emel
(ortada), Tayfun Gönüllü ve İbrahim Eren (sağda)
İbrahim’i, Emel’i, Şaban’ı, Demet’i, Şoray’ı, Celal Ertuğ’yu ve
diğerlerini orada tanıdım ben. Yeni Bizans’ta. O binada. Bazıları
öldü, bazıları hayatta. Ama anılarımda hepsi hayat dolu. Her şeye
rağmen. Umutlu.
Yeni Bizans, bir ütopyaydı. 12 Eylül 1980 darbesinin susturduğu,
nötralize ettiği bir toplumsal ortamda geleceğin ekolojik,
demokratik, çoğul, çoğulcu toplumunun geveze bir
nüvesiydi. Herkes durmaksızın konuşurdu. Bir kere çözülmüştü
dilleri ya, toplumsal zembereğin boşalacağı günlerin çok uzak
olmadığını düşünüyor, konuşurlarsa o günlerin daha erken geleceğine
inanıyor, umudu laflıyor, lafla besliyorlardı. Şimdi o günleri
düşündüğümde, yerlere serilmiş döşeklerde uzun oturmuşenvaiçeşit insanın ağzından çıkan cümlelerin lazer
ışınları gibi birbirini kestiğini, çakıştığını görür gibi oluyorum.
Ütopya bilimkurgusallaşıyor. Oysa en az 30 sene öncesinde
geçiyor olaylar. Gündelik ya da gecelik işlerini halledip, dar
koşardı herkes o mevsimlerde, o yıllarda Yeni Bizans’a.
Radikal Yeşiller tarafından çıkartılan Yeşil Barış
gazetesinin ilk sayısının kapağı
Kimi inşaatta paydos etmiş, kimi fabrikaya gece vardiyasına
gidecek, kimi çarktan dönmüş, kimi çarka çıkacak, kimi okuldan
kaçmış, kimi okula gidecek, kimi bütün gün iş aramış, kimi
karakoldan serbest bırakılmış, kimi birazdan bir köşeye kıvrılıp,
temiz çamaşır torbası başının altında yastık, derin bir uykuya
dalacak. Uyuyana kadar ama sohbete de kulak verecek. İşsizler,
işçiler, evsizler, gurbetçiler de burada, çevreciler, sosyalistler,
translar, feministler de… Vicdani redde hazırlanan antimilitarist
gençler de geliyor, dergi projesi yapan gazetecilik heveslisi
öğrenciler de… İnsan hakları mücadelecisi gençler de burada, hayvan
hakları aktivistleri de. Eskatolojik (ahiretbilimsel) bir
ahir zaman vizyonu denilebilir oradaki duruma, (o dönemde, 1989
yılında yayımlanmış kitabımda da dediğim gibi ne de olsa
“eskatoloji bir bilim değil”, yani yaşanan durumun
alegorisi olarak kullanabilirim.) Ve üstelik ölüm de her
yerdedir o sıralarda, darbenin hükmünün sürdüğü 80’li yıllardır
çünkü, sokaklarda sürek avı. Yine de ama, yine de…
Ütopyalarını yitirmiş bir ülke, dahası dünyadayız şimdilerde,
reel politikaya mâhkum ve meftûn. Yeni Bizans’ın binasının
restorasyon sıvasının altında kaldı sınıf mücadelesi, canlılığın
sosyalist ekolojisi, komünist ütopyanın bilimsel güvencesi,
çokluğun, çoğulluğun, çoğulculuğun demokratik şenliği…
Türkiye’de Radikal Demokratik Birlik, 1980’lerde
oluştu. O yıllar, Almanya’da Yeşiller Partisi’nin, İtalya’da
Radikal Parti’nin parlamentoya girdiği dönemdi. Radikal Demokratik
Birlik, darbe sonrası oryantasyonunu yitirmiş, bulmaya çalışan,
arayış içindeki sol ve muhalif parçacıkların, ülke dışındaki bu
yeni partileşmiş, sokak menşeili iki muhalefet biçiminden de
etkilenmesiyle vücut buldu denilebilir. Radikal Demokratik Birlik
hareketi, Alman Yeşiller’i ve İtalyan Radikalleri’nden öğreniyor ve
sürmekte olan baskı döneminin Türkiyesi’nde böylesi geniş bir
sosyal eleştirel muhalefet hareketinin elzem olduğunu, ama bunun
için 80 öncesinin solundaki eril taassup ve önyargıların kırılması
gerektiğini tespit ediyordu.
Radikal Demokratik Birlik, Türkiye siyaset gündemine bir
skandal biçiminde girdi, anaakım medyada Radikal
Yeşiller, Yeşiller Partisi, Radikal Parti, Radikal
Demokrat Yeşil Parti gibi isimlerle anılırken, manşete
Eşcinseller Partisi olarak çıkıyordu. Anaakım medya
aradığı madeni Radikal Demokratlar’ın toplumsal cinsiyetçilikle
mücadele damarında bulmuştu.
Radikal Demokratik Birlik, kendi ifadeleriyle
çevreciler, feministler, farklı cinsel
yönelimler, antimilitaristler, sosyalistler,
ateistler, barınma sorunu yaşayanlar, yoksullar ve daha
birçok toplumsal grup ve topluluğu bir araya getirmeyi hedefliyordu
ve bu grupların anlayışlarının bir kısmı, o dönemin baskısı altında
daha da tutuculaşmış verili, popülist sol muhalefet içinde pek
muteber değildi. Halkın değerlerine saygı söylemi ve yalnızlaşma
kaygısı (sanki darbe döneminde yalnız bırakılmamışlar gibi)
solun eleştirelliğini erozyona uğratıyordu. Radikal
Demokratik Birlik, Türkiye solunun bu sosyolojik cendereden
çıkışının yolu olmak hevesindeydi. Yeni Bizans’ta bunlar
konuşulurdu işte. Konuşuldu. Kaç mevsim?
Radikal Demokratik Birlik koordinasyon komitesi başkanı
İbrahim Eren
İbrahim Eren, Radikal Demokratik Birlik koordinasyon komitesi
başkanıydı. Hareketin belirleyici isimlerinden biriydi. Gençlik
yıllarının bir bölümünü Türkiye dışında, Avrupa ülkelerinde
geçirmiş, alternatif sol hareketleri izlemiş, bazen de bizzat
katılmıştı. 12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türkiye İşçi
Partisi’nde ve Ege Çevre Sağlığı Merkezi’nde faaliyet göstermişti.
1983’te SODEP’e katıldı. Ancak bir süre sonra SODEP’in (darbe
sonrasındaki) demokratikleşme çabalarını yeterli derecede etkin
bulmayıp, birkaç parti üyesi arkadaşıyla bir deklarasyon yayınlayıp
istifa etti. 1985 yılında Radikal Demokrat Yeşiller adı altında
birleşen grupların toplantılarına öncülük ediyordu artık. Ve sonra
da Radikal Demokratik Yeşil Parti adında bir parti kurma hedefiyle
Radikal Birlik Hareketi’nin oluşumunu başlattı.
İbrahim Eren, sadece politika yapan değil politikayı yaşayan ve
politik yaşayan bir insandı. 24 saat siyaset yapıyor, ticari
işlerini de siyasetinin ideolojisine ve felsefesine uyarlıyordu.
Yeni Bizans dahil finansmanını sağladığı her mekânın, işyerinin
kapıları toplumun bütün ezilenlerine ve sömürülenlerine ardına
kadar açıktı. Talimhane’deki evi, adeta bir açık evdi,
barınma sorunu olan kimseyi kapıdan çevirmezdi.
Sayım günü ağaç dikmek için sokağa çıkma yasağını delmek gibi
muzip ve göstergesel değeri olan eylemler yapardı. Hiçbir
ekolojik soruna ilgisiz kalmaz, eylem odaklarından direniş
noktalarına, Türkiye’yi dolaşırdı. Trans bireylere yönelik
baskıları protesto için açlık grevine girer, tarihi semtlerin ve
binaların yıkılmasını engellemek için semt insanlarıyla dayanışmaya
geçer, Irak Konsolosluğu önünde Halepçe katliamına karşı gösteri
yapardı. O iri ve bolca kilolu gövdesine rağmen tam bir politik
zıp zıptı.
İbrahim Eren, arkeolog ve profesyonel turist rehberiydi.
Kazandığı parayı siyasetinden sakınmaz, elindekini avcundakini
harekete harcardı.
Radikal Demokratik Birlik hareketinin 1985-1990 arasında yaptığı
protesto eylemlerinin birçoğu bu ülkede ilk kez yapılıyordu.
Bugünkü birçok protesto hattı da o dönemde Radikal Yeşiller
hareketi tarafından çekilmiştir. Tarlabaşı’ndaki tarihi evlerin ve
Nuruosmaniye’deki Bizans sarnıcının yıkılmasına, Nişantaşı’ndaki
Cide Parkı’nın altının otoparka dönüştürülmesine, Hasankeyf’in
sular altında kalmasına, zorunlu askerliğe, İzmit körfezinin
kirlenmesine, kadına karşı şiddete, Emirgân’da tarihi çınarların
kesilmesine, üçüncü köprüye, İTÜ Taşkışla binasının otele
dönüştürülmesine karşı yaptıkları protestolar, basın açıklamaları
ve açlık grevlerinde, İbrahim Eren, hep Radikal
Yeşiller’in en ön safındaydı.
1990’lı yıllardan itibaren yeşil hareketin bir kısmı reel
politik parti ve ittifaklara yedeklenirken, diğer bir kısmı da
yeşil yıkamacı sivil toplum örgütlerine ve şirketlere
dönüşünce, İbrahim Eren ve arkadaşları gibi sıradışı ve
nonkonformist, uzlaşmaz insanlar yavaş yavaş politik alanı terk
ettiler. İbrahim Eren, 2019 yılında bir kalp krizi sonucunda
öldü.
1989 yılında Radikal Yeşiller, anaakım medyada hâlâ skandal bir
çıkış, bir çıkıntılık olarak yer buluyor, dönemin sol
dergileri ise onları görmezden geliyordu. Ancak dergi
kurucuların şahı Tuğrul Eryılmaz’ın yönetiminde Nadire Mater,
İpek Çalışlar gibi deneyimli gazetecilerin o yılın yaz mevsiminde
(evet, 1989 yılında bugün, yani 27 Ağustos’ta ilk sayısını)
çıkardığı Haftalık Sokak Dergisi’nin yayın çizgisi,
Radikal Yeşiller’in çoğulcu ve eşitlikçi sol tarifine bir
paralel çekiyordu. Bugün hâlâ arşivlerde o dönemin politik
coşkunluğunun sarsıntılarını hissettiren bir koleksiyon oluşturur
Sokak dergisinin nüshaları.
1989 yılında benim de ilk öykü kitabım Evsiz Ülke
Hikâyeleri yayımlanmıştı ve Sokak ilk sayısının bir
sayfasını benim kitabıma ayırmıştı. Baktım da yine derginin o
sayısına, şöyle cevap vermişim o gün benimle söyleşen Sokak
muhabirinin bir sorusuna: “Gerçek sanat sokaklarda, akıl
hastanelerinde, fabrikaların yemek molalarında yakalanır.”
Sokak Dergisi Ahmet Tulgar
söyleşisi
O yılın sonbaharında Asil Nadir’in satın alıp yayın yönetmenliği
koltuğuna Metin Münir’i oturttuğu Güneş Gazetesi’nde
editör ve köşe yazarı oldum. Güneş gazetesinin yeni yayın
politikası da bir Türkiye çoğulculuğunu yansıtmaya
çalışıyordu. Gazetenin her bir sayfası periyodik olarak haftanın
belli günlerinde bir toplumsal hareketliliğe ayrılıyordu. Ve
sayfanın başında bu konu disiplin başlığı olarak yer
alıyordu. Çevre, İnsan Hakları, Kadın, Kültür
Sanat gibi periyodik sayfaların yanında ben de gençlik
hareketlerini konu edinen Genç Bakış adlı gençlik
sayfasının başındaydım.
Genç Bakış da Sokak dergisine bir paralel
çekmişti. Radikal Yeşiller içinde çalışan, Türkiye’nin ilk vicdani
retçisi Tayfun Gönül’ün açıklamalarına Genç Bakış
sayfasında yer verdiğimiz Güneş gazetesi ve Sokak
dergisi aynı gün toplatılmıştı. Bu da böyle bir anımdır, böyle bir
anekdot. Medya tarihinden…
Tayfun Gönül
Tayfun Gönül, tıp doktoru ve yazardı. Mecburi hizmete karşı
çıktığı için doktorluktan da istifa etmişti. Savaş karşıtıydı ve
kendisini anarşist olarak tanımlıyordu. 2012 yılında 54 yaşında
öldü.
Panter Emel (Emel Yıldız) Radikal Yeşiller içinde
hayvan hakları aktivisti olarak yer alıyordu. 1941 yılında doğan
Emel Yıldız’ın çocukluğu ve gençliği İstanbul’un Karagümrük
semtinde geçti. 1954 yılında sinema oyunculuğuna başladı ve 2001
yılına kadar 15 sinema filmi, iki televizyon dizisinde oynadı.
Karagümrük’te kiracıları olan Türkan Şoray’ı bir gün yanında
Beyoğlu’na sete götürmüş ve böylelikle Türkan Şoray’ın sinemaya
başlamasına vesile olmuştur.
Panter Emel (Yıldız)
Panter Emel’in yüksek sesli, uzlaşmaz ve olumlu anlamda
şirret hayvan hakları mücadelesi, ülkedeki uzlaşmacı ve
konformist hayvanseverlik pratiği karşısında felsefi boyutu da olan
ve hayvan sömürüsü ve istismarına, hayvanlara yönelik şiddete karşı
sokak mücadelesini de içeren alternatif bir pratik
oluşturmuştur.
Panter Emel, 80’li yıllardan itibaren dergilerdeki köşe yazıları
ve katıldığı televizyon programlarındaki söylemleri ile hayvan
haklarının hukuki statü kazanması için zemin oluşmasına büyük katkı
sağlamıştır.
1913’te Elazığ’da doğan Celal Ertuğ tıp doktoruydu ve göğüs
hastalıkları uzmanıydı. Halkevleri Genel Başkanlığı yapmıştı. 27
Mayıs 1960 darbesinden sonra üniversitelerden ihraç edilen 147
öğretim üyesinden biridir. Cumhuriyet Senatosu’nda Elazığ üyesi
olarak yer almış, Elazığ milletvekili seçilmiş ve Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı yapmıştır. Ankara Hava Kirlenmesiyle Savaş
Derneği ve Türkiye Hava Kirlenmesiyle Savaş Derneği
başkanı olmuştur. Celal Ertuğ, 80’li yıllarda Radikal
Yeşiller’in toplantılarındaki bilge kişiydi. 1988 yılında onun
başkanlığında bir Yeşiller Partisi kurulacak ve
Radikal Yeşiller’den bir grup kamuoyunda Radikal Demokrat
Birlik hareketine karşı oluşan kampanyanın da etkisiyle Ertuğ’nun
Yeşiller Partisi’ne katılacaktı. Celal Ertuğ, 2001 yılında
öldü.
1989 yılında her akşam Güneş gazetesinin Beyazıt’taki binasından
çıkıp bazen bir çay içmek için de olsa yolunu tuttuğum Yeni
Bizans’ta tanıdığım çehreleri anarken, Şaban Dayanan’dan
bahsetmeden geçemem. İnsan Hakları Derneği’nde hayatının sonuna
kadar mücadele eden fotoğrafçı ve belgeselci Şaban Dayanan, insan
hakları ihlal edilen insanların sıkça bulunduğu Yeni Bizans’a
düzenli olarak gelir ve mağdurlarla görüşürdü. Onun sabırlı
mücadelesini izlerdim. Şaban Dayanan 2011 yılında öldü.
Demet Demir, Türkiye LGBTI mücadelesinin 1980 sonrasındaki
öncülerinden biriydi. Sol siyasi tutuklu olarak cezaevinde
kalmıştı. Trans birey olarak feminist hareket içinde uzun yıllar
mücadele etti. Radikal Yeşiller içindeki heyecanlı ve
etkin aktivistlerden biriydi. Onu da unutmak olmaz.
Ceyhan Fırat Hızal (Şoray), bir trans birey olarak önceleri
belki biraz da gullum olsun diye geldiği Yeni Bizans’ta
hızla politik bilinç kazanmış ve 1980’lerde trans bireylerin
yerleştiği Ülker Sokak’ta direnişçi bir kimlik edinmişti. 1990
yılında ona Güneş gazetesinde muhabir olarak çalışmasını
teklif ettim, kabul etti ve iyi bir muhabir oldu. Gazete binasına
ilk geldiğinde oluşan tepkiler kısa sürede kayboldu ve Ceyhan
gazetenin sevilen bir siması olarak kabul gördü. Sonrasında kitap
da yazan Ceyhan Fırat, uzun süre ülke dışında müzisyen ve kabare
sanatçısı olarak sahneye çıktı. Ceyhan, 2021 yılında öldü.
Ceyhan Fırat Hızal
Daha kimler, kimler… O bir dönemin umut mevsimlerinde… Hepsi
Yeni Bizans’taydı…
Evet, bugün Türkiye’deki sol demokrat, sosyal eleştirel
hareketteki, özgürlükçü ve ekolojist aktivizmdeki zenginliğe,
çeşitliliğe, çokluğa, çoğulluğa ve çoğulculuğa bakan herkes,
1989’ta en üst heyecan seviyesine çıkan ve yılın sonuna doğru
aniden dağılmaya başlayan radikal yeşil hareketin zamansız
ütopistlerini zamanlı zamansız anmalıdır bence…