TRT’nin yasaklı şarkılar listesi üstüne çok yazıldı çizildi. En güzelini burada, Duvar’da Murat Meriç yazdı. Ertuğrul Özkök ise Hürriyet’teki köşesinde sormuş: Hala TRT’den müzik dinleyen kaldı mı? diye. Evet var, biri de benim. Sıkı bir radyo ve TRT 3 dinleyicisiyim.
Evde, işte arabada sürekli açık olan radyoda kayıtlı olan dört kanaldan biri TRT Radyo 3. İçlerinde en eski olanı da o. Şunu söyleyebilirim ki kendimi bildim bileli dinlediğim bir radyo orası. Benim müzik zevkimin ve bilgimin oluşmasında çok önemli bir rol oynadı. Neredeyse otuz yıldır hiç değişmeyen yayın politikasıyla da şimdi bu zevke en uygun müzikleri yayımlayan yegane radyo kanalı.
11 yaşındayken sahibi olduğum el radyosunun tek kulağa takılan kulaklığından ilk Beatles şarkılarını dinlemiştim. Sonra mesela Stüdyo FM’de Yavuz Baydar’ın tanıttığı CD’yi ve ondan çıkan müziği de ilk kez bu istasyondan duymuştum. Gece ve Müzik, romantik 15’lerimin vazgeçilmez programıydı… Böyle daha çok hikaye var, ama bu bir nostalji yazısı olsun istemiyorum. Çünkü ölüp gitmiş değil, her şeye rağmen yaşayan ve işini çok iyi yapan bir radyo söz konusu ve şimdi onu övme zamanı…
Türkiye’de kültür endüstrisi bu kadar büyümüşken, kültür sanat yayını yapan tek bir televizyon ya da radyo olmaması kabul edilebilir gibi değil. Hem de uzun zamandır böyle. Özellikle televizyonculuk alanında durum bir felaket. Son on yılda haber kanallarının sayısı belki on kat arttı, ama kültür sanat programlarının sayısı ise tam tersine azaldıkça azaldı. Tabii ki bunun temel sebebi kültür sanat izleyicisinin az olması, reyting getirmemesi filan. O zaman reyting derdi olmayan TRT’nin bu alanda yayın yapmaktan daha temel bir görevi olabilir mi? Olamaz ama durum öyle değil. TRT’nin konuyla ilgili tavrı, bundan yıllar önce ülkenin tek kültür sanat kanalı olan TRT 2’yi kapatmak oldu. Yerine de bir şey koymadı…
Radyo alanında ise bu ülkede festivalleri, konser salonlarını dolduran sayısız insanın dinlemekten hoşlandığı klasik müzik ve caz yayınlayan neredeyse hiçbir kanal yok. Arada tek tük programlar yayımlayanlar var, mesela Açık Radyo. Ama sürekli yayın yapan tek bir kanal var, o da Radyo 3. İşin aslı, Radyo 3 de epey zor zamanlar yaşadı. Artık pek çok ilde dinlenemiyor. Çünkü TRT onun frekansını bir başka radyoya tahsis etmeyi uygun gördü. Ama neyse ki İstanbul’da yıllardır olduğu gibi 88.2’den dinleyebiliyoruz hala. İnternet üstünden de her yerden ulaşılabilir bir radyo. Ama neticede ulusal bir radyo olmasına rağmen, mesela arabanızla seyahat ederken İstanbul dışına çıktığınızda ulaşılmaz olan bir istasyon… İşin güzel tarafı ise, ne kadar istenmeyen evlat muamelesi görürse görsün, programlarını ve yayın kalitesini hala koruyabiliyor olması. Mavi Nota, Caz Saati, Gece ve Müzik, Pop Stüdyosu gibi eminim ki çeyrek asrı geride bırakmış programları hala devam ediyor. Evet, bugün Erhan Konuk’un hala aynı heyecanla yaptığı ‘yabancı pop’ programının fazla bir cazibesi yok. Çok çok daha fazlasını dinleyebileceğimiz pek çok kanal var. Ama Mavi Nota, Barok Şarkılar, Caz Saati, Ekinoks gibi programlar için ‘benzersiz’ diyebiliriz.
Her birinin arkasında işini seven yapımcılar var, bu belli. En iyi müziği, en iyi kurguyla, yeterince bilgi vererek ama müzikle dinleyicinin arasına çok girmeden yayımlamayı başarıyorlar. Üstelik pek çok programın yenilikçi bir yanı da var. Ben mesela Türkiyeli caz sanatçılarıyla yapılmış söyleşileri en çok Caz Almanak adlı programda dinleyebiliyorum. Ya da geçenlerde bir gece rastladığım Kamboçya Rock Müziği tarihi hakkındaki programı, işi gücü bırakıp pür dikkat dinlemekten kendimi alamadım. Çünkü böyle ilginç bir bilgiyi, müziği başka yerde ve başka bir sefer dinleme olanağı bulamayacağımı biliyordum… CSO ve İDSO konserleri, unutulmaz virtüözlerin ve orkestraların kayıtları, en sevilen ya da az bilinen klasik müzik bestecilerinin eserleri sürekli yayında. Hatta Pazar günleri 11’de çocuklar için bir müzik programları bile var. Gündüzleri çoğu kez klasik müzik, akşamları ise caz, rock ve dünya müzikleri yayımlanıyor…
Evet, bu ülkenin klasik, caz, rock müzik dinlemeyi seven insanlarına yayın yapan yegane kanalı TRT Radyo 3. Biliyorum ki benim gibi pek çok kişi için vazgeçilmez bir istasyon. Şimdi onu anlatan bir yazı yazarken tuhaf bir tedirginliğe kapılıyorum. Belki de sadece biraz gözden ırak kalmış olduğu için kendini koruyabilen bu devlet kurumunu gündeme getirmek iyi mi, kötü mü bilemiyorum… Ama hayır, bu kötü bir şaka. İnanıyorum ki TRT Radyo 3 aynen böyle, kalitesinden ödün vermeyerek her daim hayatımızdaki yerini koruyacak. Ve biliyorum ki bunun arkasında ona kararlılıkla sahip çıkan radyo çalışanlarının payı büyük. Hepsine teşekkür ediyorum. Ne kadar yasakçı olursa olsun, ne kadar tekçi bir kültür anlayışını benimserse benimsesin, ne kadar dışlayıcı olursa olsun TRT’nin hala kamunun, yani herkesin sahibi bir kurum olduğunu unutmuyorum. Bana hitap eden hiç değilse bir radyo kanalının ayakta kalmasını ise çok önemsiyorum. Ve biliyorum ki ben müziği TRT’den dinlemeye devam edeceğim…
*Açık Radyo’nun harika cıngıllarından birinde sık sık dinlediğimiz Nazım Hikmet şiirinden: Kokainoman, eroinoman, nikotinoman, megaloman filan var ya Hacı Baba, / elli beş yaşında bir radyomanım. Yani illetimiz radyomani. / İnsanların seslerini dinliyorum. Dünyanın dört bucağından bana sesleniyorlar. / Onlarla alâkamız uzaktan, yaptıkları işler umrumda değil. / Bunları nasıl anlattıklarına meraklıyım. Şarkılarını da seviyorum doğrusu. / Hangi dilde, hangi usulde olursa olsun. Yeryüzünün bütün şarkılarını..."