Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?

Günümüzde post-truth diye tartıştığımız ne kadar siyasi özne ve siyasi söylem üretme biçimi varsa bunların önemli bir kısmı 16. Benedictus’un döneminde hazırlandı ve Benedictus, bu coşkulu dogmatizminden dolayı Tanrının Rotvailer’i ünvanına layık görüldü.

Osman Özarslan osmanozarslan@gmail.com

kilisenin midesi büyüktür,
kim bilir kaç ülkeyi yiyip yutmuş,
asla sindirim güçlüğü çekmemiştir.
hanımlar, muhterem hanımlar,
haram malı yalnızca kilise sindirebilir.
Faust, Goethe

Joseph Alois Ratzinger, ya da kendisini bildiğimiz ismiyle Papa 16. Benedictus geçtiğimiz hafta hayatını kaybetti.

1927 yılında doğan ve 2022’nin son günlerinde 95 yaşında hayatını kaybeden Papa 16. Benedictus hem içinde yer aldığı olaylar bakımından hem de nevi şahsına münhasır hayatı bakımından son derece önemli bir tarihsel figür.

Papa 16. Benedictus

Akademisyenliği, ardından Vatikan’da ifa ettiği önemli vazifeler ve Papalık görevi. 1981 yılında Papa 2. John Paul’e Mehmet Ali Ağca ve Oral Çelik’in taşeronluğunda yapıldığı söylenen suikastin ardından, bu olayı araştıran komisyonun başkanlığını yerine getirdi ve takiben Papalığın Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanlığı görevini ifa etti. 2002’de yaş haddinden emekli olması gerekirken, Papa 2. Jean Paul’un özel izniyle görevini sürdürdü ve 2005 yılında Papa oldu.

Papaların kesin bir listesi olmasa da doğruya en yakın kabul edilen ve Vatikan tarafından tutulan,  Annuario Pontificio/ Papalık Yıllıkları’na göre muhtemelen 265. Papa oldu.

POST-TRUTH HAÇLI SEFERİNE HAZIRLANIRKEN

Dediğimiz gibi 16. Benedictus pek çok bakımdan nevi şahsına münhasır bir papa oldu.

Papalık tarihinde, papa olarak atanan ilk Alman’dı ve 1415’ten bu yana hayatta iken istifa eden ilk papaydı.

Selefi 2. Jean Paul gibi o da elbette yeminli bir anti-komünistti, hatta gençliğinde Nazi Gençlik örgütüne üye olmuş ve müttefikler Almanya’ya girince bir süre tutuklanmıştı. Bu dönem, önce Ratzinger olarak sonra da 16. Benedictus olarak papanın pek hatırlamak istediği bir dönem değildi; illa ki söz etmek gerektiğinde, Nazi örgütüne elbette gönüllü değil ‘cebren’ üye olduğunu vurgulardı.

Papa 16. Benedictus

1981’de gerçekleşen suikastteki gladyo izlerine ve Ağca gibi konuşkan sanıklara rağmen olayın bir tür ketumiyet kumkumasına mahkûm edilmesinde, nedenlerinin ve sonuçlarının bilinmemesinde 16. Benedictus’un gayretleri çoktur.

Öte yandan, Benedictus ketum bir soruşturmacı olarak başarılı olsa da, asıl yetkin olduğu alan, doktrinasyondu. 1981’den itibaren yürüttüğü Dinsel Öğretiler Kurulu Başkanlığı sayesinde, sonrasında oldukça etkili olacak doktrin çalışmaları yaptı.

Bu doktrinasyon çalışmalarının en bilineni, inancı kurumsallaştırmak için, kurum kelimesinin etimolojik olarak da türemiş olduğu (instutition), engizisyonu (inqusition) günümüze uyarlamaktı. Daha da önemlisi, Benedictus’un 25 yıl boyunca görev yaptığı Dinsel Öğretiler Kurulu, pratik olarak kapatılan Engizisyon’un teorik çalışmalar yapan enstitüye dönüşmüş halinden başka bir şey değildi.

Benedictus, Engizisyondan miras kalan bu kurum aracılığıyla, kilise dogmatizmini, yeniden orta çağdaki görkemli günlerine döndürmeye çalıştı.

Benedictus’a göre en önemli mesele göreceliliğe karşı çıkmaktı dahası, çağımızı “göreceliliğin diktatörlüğünün esiri” olarak görüyordu. Bu yüzden, orta çağ metinlerine taş çıkartacak püritenlikte bir inanç tahayyül etti ve dolaşıma sokmaya çalıştı.

Göreceliliğe karşı başlattığı haçlı seferinden elbette önce müslümanlar, sonra yahudiler ve Katolik olmayan diğer inanç biçimleri payına düşeni aldı. Benedictus, görevde kaldığı sürece, İslamofobik açıklamalar yapmaktan kaçınmadı ve Avrupa’daki neo-Nazi hareketler ve partiler onun döneminde önemli bir ivme kazandılar.

Keza, Yahudi Holokost'unu inkâr eden çalışmaları ile tanınan ve afaroz edilmiş bir rahibi, rehabilite etme iddiasıyla yeniden Hristiyanlığa kabul etmesiyle, dünyanın her yerindeki yahudilerin de öfkesini üzerine çekti.

Eşcinsellik, kürtaj ve biyo-tıp çalışmalarına karşı her zaman cepheden saldırdı.

Papa 16. Benedictus

Ama Papa’nın neo-engizisyoncu fikirlerinin en muhteşemi herhalde AIDS’ı prezervatif kullanımının doğal bir sonucu olarak görmesi oldu. Benedictus’a göre, prezervatif bir önlem değil, onu büyütüp tetikleyen bir sebepti…

Dolayısıyla, günümüzde post-truth diye tartıştığımız ne kadar siyasi özne ve siyasi söylem üretme biçimi varsa bunların önemli bir kısmı 16. Benedictus’un döneminde hazırlandı ve Benedictus, bu coşkulu dogmatizminden dolayı Tanrının Rotvailer’i ünvanına layık görüldü.

2012 yılında Benedict’in papalığının sona ermesine yol açacak ve Vatileaks olarak bilinecek büyük sızıntı yaşandı. Benedict’in yardımcılarından birisi olan Paolo Gabriele, Vatikan içindeki kanlı hesaplaşmayı, yolsuzlukları ve üzeri örtülmüş, taciz, tecavüz ve pedofil vakalarını sızdırmış, bir gazeteciye bunları vererek basılmasını sağlamıştı.

Papa 16. Benedictus

2010-11 yıllarında, Benedictus, 400 rahibi pedofil, taciz ve tecavüz gerekçesiyle yürütülen soruşturmalar kapsamında görevden almış olsa da, tüm bunların göstermelik olmadığı konusunda kimseyi ikna edemedi.

Zira, bu kadar pislik ortaya döküldükten sonra, Vatikan ve Kilise içinde bir tür Metoo hareketi başladı ve Benedict’in 1977-1982 yılları arasında Münih başpiskoposu iken 4 cinsel taciz davasını örtbas ettiği açığa çıktı.

Tüm bunlar, Benedict’in 600 yıl sonra istifa eden ilk papa olma ünvanını almasını sağladı.

Benedict bunları sonradan ‘münferit’ hatalar olarak kabul etti ve üstü kapalı olarak özür diledi…

2 PAPA, 12 HAVARİ VE TÜMENLER

Papa Benedict’in hayatta iken istifa etmesinin ardından, Latin Amerika kökenli bir kardinal Francis (Fransisken tarikatına izafeten) göreve getirildi.

Francis Papa olarak ilan edildiğinde, 1971’de Pinochet darbesi ile kurulan neo-liberal sistem Brezilya’dan Venezuela’ya kadar bütün Latin Amerika’da çatırdamaktaydı.

Papa 16. Benedictus ve Papa Francis

Nato’nun Doğu Bloku’na bel altı vurabilmek için Polonyalı birisini Jean Paul’u papa yapması ya da Almanya önderliğindeki AB’nin en güçlü döneminde, Ratzinger’in Papa Benedictus’a dönüştürülmesi gibi bu da elbette tesadüfi değil, bilakis Vatikan’ın diğer papa atamaları gibi son derece ince görülmüş, ince dokunmuş bir hamleydi.

Francis, ayrıca Pinochet darbesi esnasında yoldaşlarına sahip çıkmamış, eski bir Kurtuluş Teolojisi rahibiydi ve Benedictus engizisyoncu dogmatizmine karşı, dini kalpsiz dünyanın kalbi olarak yeniden inşa etmeye çalışan bir reformist olarak kendisini konumlandırmaya çalışıyordu.

Francis, Vatikan’da Benedict döneminden kalma engizisyonu reformlarla yumuşatmaya çalışırken, Benedict bu yumuşamadan rahatsız olan muhafazakarları yanına çekerek, kendi haçlı seferini sürdürmeye devam etti, dahası Avrupa’nın neo-nazi politikacıları her vesile “Benim Papam Benedict” yazılı tişörtlerle poz vermeyi ihmal etmediler.

Benedict istifa etmiş olmasına rağmen, bir tür onursal papa gibi davranmayı sürdürdü ve bu durum, Katolik dünyasında dikkate değer bir çift başlılık yarattı. Bu çift başlılıktan doğan gerilim, Katolik dünyasını rahatsız edince, 2019 yılında Fernando Meireles’in çektiği Two Popes filmiyle bu gerilimin tansiyonu düşürülmeye çalışıldı. Bu filme göre, ortada çift başlılık yoktu, kimi tanrısal hikmetlerden kaynaklı problemleri dostluk ve ahde vefa ile çözmeye çalışan iki inançlı Papa vardı ve bunlardan bir değil iki tane olması, Vatikan’ı daha güçlü kılıyor ve tanrısal hikmeti papalıkta mücessem hale getiren beyaz duman film boyunca biteviye tütüyordu.

Anthony Hopkins, Jonathan Pryce/ İki Papa (The Two Popes) / 2019

….

Bilinen bir hikayedir, 2. Dünya savaşından sonra, Sovyetler’in nüfuz alanını Doğu Avrupa’ya genişletmesinin ardından, Vatikan Doğu Avrupa’daki katolikleri bahane ederek, Stalin ile nizalanmaya çalışınca, Stalin bir cemiyet toplantısında İngiliz elçi Sir Edwin’e, “şu papanın kaç tümeni var” diye sorarak, Vatikan’ı küçük görür. Bu anekdot bilinmekle birlikte Sir Edwin’in Stalin’e verdiği pek de bilinmeyen yanıt şöyle olur: “Papanın tümenleri yok ama 12 sadık adamı var!”

Peki kimdir bu 12 sadık adam? Mesela, Asala’yı bitiriyoruz diye gidip, Uğur Mumcu’nun demesine göre, Gladyo’ya taşeron olmuş olan M.Ali Ağca ile O. Çelik bunlar arasında sayılabilir mi? Ya da, Hitler’in tümenlerinin yapamadığını yapıp Doğu Bloku’na ölümcül darbeler indiren Coca-cola ve McDonald son akşam yemeğinin F&B sponsorları mıdır?

Tüm yazılarını göster